Suudî Arabistan'daki Son Gelişmeden Alınacak Ders
Başlık:
Suudî Arabistan'daki Son Gelişmeden Alınacak Ders
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-04-02
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/38
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Suudî Arabistan’daki son gelişmeden alınacak ders
Bülent ECEVİT
KOMÜNİZM, Batı milliyetçiliğine karşıt bir akımdır. Ona rağmen Sovyetler Birliği, yeni doğan Arap milliyetçiliğini Batıya karşı tahrik ve istismar etmekte zorluk çekmiyor.
Demokrasi de, milliyetçilik gibi Batının komünizme karşı bayraktarlığını yaptığı bir sistemdir. Ona rağmen Sovyetier Birliği, Ortadoğu Arapları arasında belirmeğe başlıyan demokratik eğilimleri Batılılar aleyhine kullanabiliyor.
Gene komünizm burjuvazinin baş düşmanıdır. Ona rağmen Sovyetler Birliği yeni yeni ortaya çıkan Arap burjuvazisinin de Batıya karşı dostluğunu ve desteğini kolayca kazanabiliyor.
Kısacası, Ortadoğu Arap dünyasında günden güne belirli hâle gelen sosyal ve entellektüel vasat, komünist düşüncesine her bakımdan aykırı olduğu, ve bölge halkı ile Batılılar arasında bir görüş ve davranış beraberliğinin kurulmasına çok elverişli bulunduğu hâlde, iki büyük blok arasındaki rekabette bu vasattan yararlanabilen taraf Batılılar değil, Komünistlerdir.
Yeni beliren sosyal ve entellektüel vasat bir yana, Ortadoğu Arap dünyası ile Batı dünyası arasında iktisadî bakımdan da tam bir menfaat beraberliği vardır. Batı dünyası, hele Batı Avrupa, Ortadoğu petrolüne muhtaç bulunduğu gibi, Ortadoğu perolünün tabiî pazarı da Batıdadır.
Ortadoğu'da böyle her bakımdan Batılılar lehine sayılabilecek yeni şartları Sovyetlerin bu derece kolaylıkla Batılılar aleyhine istismar edebilmeleri, Batılılar lehindeki bütün faktörlere rağmen Ortadoğu Araplarının gitgide Sovyetler Birliğinden yardım ve destek arar hâle gelmeleri, elbette, Batılı devletlerin Ortadoğu siyasetindeki başarısızlığa, basiretsizliğe, beceriksizliğe bir delil olarak kabul edilmek gerekir.
Suudî Arabistan’daki son gelişmeler, Batılıların, bilhassa Amerikalıların, Ortadoğu'da kendi lehlerine bir istikrar unsuru saydıkları bu memlekette de şimdi siyasal başarısızlığa uğramaları ihtimalini kuvvetlendirmiştir.
Amerikalıların her türlü sosyal, ekonomik, malî ve kültürel reforma muarız bulunan ye patriyarkal bir şark despotu tipinin dünyadaki son örneklerinden biri olan Kral Suud'un büyük ümitler bağlamakla, Kral Suud'un dostluğunu Ortadoğu'da kendileri için, ve genel olarak Batı nüfuzunun idamesi için başlıca teminatlardan biri saymakla ne kadar yanıldıkları şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
Elbette [...] beklenemezdi. Suudî Arabistan’la Amerika arasında, Suud’un babası Abdülaziz zamanında temelleri atılmış olan dostluk münasebetleri, hiç şüphesiz karşılıklı menfaatlere ve güvene dayanmaktadır. Fakat Amerika bu memleketle olan dostluğunu, Arap dünyasında günden güne kuvvetlenen milliyetçi akımlara karşı frenleyici, veya yön verici bir baskı vasıtası olarak kullanmağa kalkışmakla, veya böyle bir niyet beslediği intibaını uyandıracak tarzda hareket etmekle, hem, 1956 sonundaki Süveyş hâdisesi üzerine Ortadoğu milliyetçilerinin sempati ve güvenini kazanmak için eline geçen büyük fırsatı kaçırmış, hem de Suudî Arabistan’ın Arap dünyası içinde gitgide tecrid olunmasına sebep olmuştur. Öyle ki - İrak'takiler de dahil - Arap milliyetçilerinin İrak - İngiliz münasebetlerine karşı besledikleri şüphe, bugün hemen aynı [...] Suudî Arabistan [...] beslenmeğe başlamıştır.
Suudî Arabistan, petrol bakımından Ortadoğu’nun en varlıklı ülkesi olmakla beraber, dünya görüşü, devlet sistemi, hayat ve kültür seviyesi bakımından, Arap milliyetçiliğinin önderliğini ele geçirip bu milliyetçilik hareketini Batılılar lehine çevirebilecek durumda bir ülke değildir. Bilâkis, Arap milliyetçiliğinin iktisadî alandaki hedeflerinden biri, Suudi Arabistan'ın petrol gelirini Kral Suud’la ona bağlı aşiret reislerinin tekelciliğinden kurtarıp bütün Arap dünyasına mal edebilmektir.
Bu durumda, Kral Suud’un, Mısır’la Suriye’yi kendi ardından Batı kampına sürükliyebileceğini ummak, çok yersizdi.
İngiltere ile, İrak'la ve İran’la arasındaki tarihî anlaşmazlık ve rekabetler ortada dururken, Suudî Arabistan’ın, Bağdat Paktına katılmasını, bu Paktı candan desteklemesini, veya Ürdün - İrak birliğine bağlanmasını beklemekte realist bir görüşe dayanıyor sayılamazdı.
Nitekim her iki yönde de sarfedilen gayretler, kolay kolay yıkılmıyacak bir despot sanılan Kral Suud’un, memleketini artık tek başına dilediği gibi idare edemiyecek kadar zayıflamasına, ve şimdiye kadar başbakanlığı ancak bir ünvandan ibaret kalan kardeşi Emir Faysal'a geniş yetkiler vermek zorunda kalmasına sebep olmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Tahmin edildiğine göre Emir Faysalın içerde tutacağı yol, Saray bütçesinden ayrı bir devlet bütçesi meydana getirmek, bir meşrutî idarenin temellerini atmak, ve bu reformların sağlıyacağı zemin üzerinde modem bir devlet yapısı kurmağa çalışmak olacaktır. Dış münasebetler alanında ise Emir Faysalın tarafsız bir siyaset gütmesi, ve, Mısır’la Suriye'nin kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyetine federal bir çerçeve içinde katılmasa bile, bu Birliğe, Kral Suud'dan çok daha fazla yakınlık göstermesi beklenmektedir.
Bu durumda Amerika’nın, Suudi Arabistan’ı, Mısır-Suriye mihverine karşı bir dayanak olarak kullanma gayretlerinden vazgeçmesi gerekecek, ve iki memleket arasındaki dostluğu Eisenhower Doktrininden önceki seviyede tutabilmesi bile bir başarı sayılacaktır.
Arap milliyetçiliğini, ve henüz Ortaçağı yaşadığı sanılan Suudî Arabistan’a bile sirayet etmiş Arap uyanışını, Batılılar lehine çevirebilmenin, Arap dünyasındaki bu kıpırdanışları anlayışla karşılamaktan başka yolu olmadğı gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır.
Suudî Arabistan’daki son gelişmeden alınacak ders
Bülent ECEVİT
KOMÜNİZM, Batı milliyetçiliğine karşıt bir akımdır. Ona rağmen Sovyetler Birliği, yeni doğan Arap milliyetçiliğini Batıya karşı tahrik ve istismar etmekte zorluk çekmiyor.
Demokrasi de, milliyetçilik gibi Batının komünizme karşı bayraktarlığını yaptığı bir sistemdir. Ona rağmen Sovyetier Birliği, Ortadoğu Arapları arasında belirmeğe başlıyan demokratik eğilimleri Batılılar aleyhine kullanabiliyor.
Gene komünizm burjuvazinin baş düşmanıdır. Ona rağmen Sovyetler Birliği yeni yeni ortaya çıkan Arap burjuvazisinin de Batıya karşı dostluğunu ve desteğini kolayca kazanabiliyor.
Kısacası, Ortadoğu Arap dünyasında günden güne belirli hâle gelen sosyal ve entellektüel vasat, komünist düşüncesine her bakımdan aykırı olduğu, ve bölge halkı ile Batılılar arasında bir görüş ve davranış beraberliğinin kurulmasına çok elverişli bulunduğu hâlde, iki büyük blok arasındaki rekabette bu vasattan yararlanabilen taraf Batılılar değil, Komünistlerdir.
Yeni beliren sosyal ve entellektüel vasat bir yana, Ortadoğu Arap dünyası ile Batı dünyası arasında iktisadî bakımdan da tam bir menfaat beraberliği vardır. Batı dünyası, hele Batı Avrupa, Ortadoğu petrolüne muhtaç bulunduğu gibi, Ortadoğu perolünün tabiî pazarı da Batıdadır.
Ortadoğu'da böyle her bakımdan Batılılar lehine sayılabilecek yeni şartları Sovyetlerin bu derece kolaylıkla Batılılar aleyhine istismar edebilmeleri, Batılılar lehindeki bütün faktörlere rağmen Ortadoğu Araplarının gitgide Sovyetler Birliğinden yardım ve destek arar hâle gelmeleri, elbette, Batılı devletlerin Ortadoğu siyasetindeki başarısızlığa, basiretsizliğe, beceriksizliğe bir delil olarak kabul edilmek gerekir.
Suudî Arabistan’daki son gelişmeler, Batılıların, bilhassa Amerikalıların, Ortadoğu'da kendi lehlerine bir istikrar unsuru saydıkları bu memlekette de şimdi siyasal başarısızlığa uğramaları ihtimalini kuvvetlendirmiştir.
Amerikalıların her türlü sosyal, ekonomik, malî ve kültürel reforma muarız bulunan ye patriyarkal bir şark despotu tipinin dünyadaki son örneklerinden biri olan Kral Suud'un büyük ümitler bağlamakla, Kral Suud'un dostluğunu Ortadoğu'da kendileri için, ve genel olarak Batı nüfuzunun idamesi için başlıca teminatlardan biri saymakla ne kadar yanıldıkları şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
Elbette [...] beklenemezdi. Suudî Arabistan’la Amerika arasında, Suud’un babası Abdülaziz zamanında temelleri atılmış olan dostluk münasebetleri, hiç şüphesiz karşılıklı menfaatlere ve güvene dayanmaktadır. Fakat Amerika bu memleketle olan dostluğunu, Arap dünyasında günden güne kuvvetlenen milliyetçi akımlara karşı frenleyici, veya yön verici bir baskı vasıtası olarak kullanmağa kalkışmakla, veya böyle bir niyet beslediği intibaını uyandıracak tarzda hareket etmekle, hem, 1956 sonundaki Süveyş hâdisesi üzerine Ortadoğu milliyetçilerinin sempati ve güvenini kazanmak için eline geçen büyük fırsatı kaçırmış, hem de Suudî Arabistan’ın Arap dünyası içinde gitgide tecrid olunmasına sebep olmuştur. Öyle ki - İrak'takiler de dahil - Arap milliyetçilerinin İrak - İngiliz münasebetlerine karşı besledikleri şüphe, bugün hemen aynı [...] Suudî Arabistan [...] beslenmeğe başlamıştır.
Suudî Arabistan, petrol bakımından Ortadoğu’nun en varlıklı ülkesi olmakla beraber, dünya görüşü, devlet sistemi, hayat ve kültür seviyesi bakımından, Arap milliyetçiliğinin önderliğini ele geçirip bu milliyetçilik hareketini Batılılar lehine çevirebilecek durumda bir ülke değildir. Bilâkis, Arap milliyetçiliğinin iktisadî alandaki hedeflerinden biri, Suudi Arabistan'ın petrol gelirini Kral Suud’la ona bağlı aşiret reislerinin tekelciliğinden kurtarıp bütün Arap dünyasına mal edebilmektir.
Bu durumda, Kral Suud’un, Mısır’la Suriye’yi kendi ardından Batı kampına sürükliyebileceğini ummak, çok yersizdi.
İngiltere ile, İrak'la ve İran’la arasındaki tarihî anlaşmazlık ve rekabetler ortada dururken, Suudî Arabistan’ın, Bağdat Paktına katılmasını, bu Paktı candan desteklemesini, veya Ürdün - İrak birliğine bağlanmasını beklemekte realist bir görüşe dayanıyor sayılamazdı.
Nitekim her iki yönde de sarfedilen gayretler, kolay kolay yıkılmıyacak bir despot sanılan Kral Suud’un, memleketini artık tek başına dilediği gibi idare edemiyecek kadar zayıflamasına, ve şimdiye kadar başbakanlığı ancak bir ünvandan ibaret kalan kardeşi Emir Faysal'a geniş yetkiler vermek zorunda kalmasına sebep olmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Tahmin edildiğine göre Emir Faysalın içerde tutacağı yol, Saray bütçesinden ayrı bir devlet bütçesi meydana getirmek, bir meşrutî idarenin temellerini atmak, ve bu reformların sağlıyacağı zemin üzerinde modem bir devlet yapısı kurmağa çalışmak olacaktır. Dış münasebetler alanında ise Emir Faysalın tarafsız bir siyaset gütmesi, ve, Mısır’la Suriye'nin kurduğu Birleşik Arap Cumhuriyetine federal bir çerçeve içinde katılmasa bile, bu Birliğe, Kral Suud'dan çok daha fazla yakınlık göstermesi beklenmektedir.
Bu durumda Amerika’nın, Suudi Arabistan’ı, Mısır-Suriye mihverine karşı bir dayanak olarak kullanma gayretlerinden vazgeçmesi gerekecek, ve iki memleket arasındaki dostluğu Eisenhower Doktrininden önceki seviyede tutabilmesi bile bir başarı sayılacaktır.
Arap milliyetçiliğini, ve henüz Ortaçağı yaşadığı sanılan Suudî Arabistan’a bile sirayet etmiş Arap uyanışını, Batılılar lehine çevirebilmenin, Arap dünyasındaki bu kıpırdanışları anlayışla karşılamaktan başka yolu olmadğı gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır.
Koleksiyon
Alıntı
“Suudî Arabistan'daki Son Gelişmeden Alınacak Ders,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/978 ulaşıldı.