"Muharebe Meydanında Perçinlenen Kanaat"
Başlık:
"Muharebe Meydanında Perçinlenen Kanaat"
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-04-03
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/38
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"Muharebe meydanında perçinlenen kanaat"
Bülent ECEVİT
İKTİDAR, bugün milletçe çektiğimiz, harblerde bile görülmemiş ölçüde ağır sıkıntıları bir «iktisadî kurtuluş savaşı» nın gereği gibi göstermek istiyor.
Oysa bizim Kurtuluş Savaşımız «askeri», «siyasî», «iktisadî» diye parçalara bölünemez. Kurtuluş Savaşımız, askerî, siyasî, iktisadî yönleriyle bir bütündür, bir bütün olarak zafere bağlanmıştır, bu zafer de Lozan'da dünyaca tescil edilmiştir.
Bir Milletlerarası buhranın ve İkinci Dünya Harbinin güçlüklerine göğüs gerilerek, kapütülasyonların sona erdirildiği, Osmanlı borçlarının ödendiği her anlamda bir millî ekonominin kurulduğu, sınaîleşme hareketinin başlatılıp hızını aldığı bir devreyi bile bir iktisadî esaret devresi gibi gösterip, borçlarımızı ödeyemez, yardımsız yaşıyamaz, yardımsız günlük ekmek peynirimizi bile sağlıyamaz duruma düştüğümüz şu yılları bir «iktisadî kurtuluş savaşı» devresi olarak kabul ettirmeğe kalkışmak, en hafif tabiriyle hafifliktir ve Kurtuluş Savaşımızı, Demokrat Parti iktidara gelmeden pek çok önce her yönde zafere ulaştırmış olanlara karşı bağışlanmaz bir saygısızlıktır.
Fakat bundan daha bağışlanmaz bir teşebbüs de, siyasî hak ve hürriyetlerimizi kısmak, Cumhuriyetin temelindeki millî irade hakimiyetini yıkıp yerine keyfî bir şahıs idaresi kurmak üzere alınan tedbirlerin, bir «iktisadî kurtuluş savaşı» içinde bulunduğumuz gerekçeyle mazur gösterilmeğe çalışılmasıdır.
«İktisadî kurtuluş savaşı» mızın gerçekten Demokrat Parti iktidariyle başladığı bir an için kabul edilse bile, bu «savaş»a asıl Kurtuluş Savaşımızdan daha çetin şartlar, daha ağır tehlikeler altında girişildiği herhâlde iddia olunamaz. Tersine, bunun, son derecede elverişli şartlar, geniş imkânlar içinde girişilmiş bir «savaş» olduğunu itiraf etmek gerekir.
Oysa, milletimiz için bir ölüm dirim savaşı olan, bir yanda 6 yüzyıllık bir hanedana, bir yanda da Birinci Dünya Harbi galiplerinin yurdumuzu istilâ etmiş kuvvetlerine karşı bütün millî gücümüzün seferber edilmesini gerektiren asıl Kurtuluş Savaşı bile, memlekette yeni bir şahıs hakimiyeti, yeni bir mutlakiyet rejimi kurmak için vesile sayılmamıştı.
Bilakis, köklü demokratik gelenekleri bulunan birçok memleketlerin idarelerine bile Anayasa teminatı altındaki vatandaş hak ve hürriyetlerini muvakkaten kısma zorunluluğunu duyurabilecek kadar ağır şartlar ve büyük tehlikeler altında girişilen o Kurtuluş Savaşı, Türkiye'de gerçek bir parlâmentolu rejim kurmak, cephelerdeki günlük askerî harekâtı bile bu parlâmentonun denetleme alanı içine alacak kadar ileri bir demokrasi zihniyetini benimsemek, vatandaşın siyasî hak ve hürriyetlerini Anayasa teminatı altına almak için vesile bilinmişti.
Tarihte belki eşine rastlanamıyacak kadar cüretkâr bu demokrasi hamlesi, Kurtuluş Savaşımızın yürütülmesini ve kazanılmasını güçleştirmek şöyle dursun, kolaylaştıracak bir hareket olarak düşünülmüş, ve hadiseler, böyle düşünen idealistlerin aynı zamanda ne kadar realist te olduklarını göstermişti.
İki gün önce, İkinci İnönü Zaferinin 37'inci yıldönümünde, Sayın İnönü'nün bu zaferle sağlanan siyasî neticeye dair söylediği şu sözler bunu özlü bir dille belirtiyor:
«Siyasî olan netice, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, bizim bünyemize en uygun bir devlet sistemini temsil ettiğinin anlaşılmasıdır. Biz, İkinci İnönü Muharebesi esnasında yeni Anayasayı vücuda getirmiştik. Büyük Millet Meclisi milletin iradesini yalnız başına temsil ediyordu. Milletin selâmete ve felâha varması için millet iradesinin hâkim ve müessir olması en iyi idare uûlü olarak kabul ediliyordu. Bu kanâatler muharebe meydanında perçinlenmiş, ve sarsılmaz hale gelmiştir.»
Gerçek muharebe meydanlarında perçinleşip sarsılmaz hale gelmiş ve bütün millete mal olmuş bu kanaatleri, şimdi, kendi başarısızlıklarının doğurduğu bir iktisadi buhran sayesinde, ve birer muharebe meydanına döndürdükleri sözde imaı sahalarında, sarsıp yıkabileceklerini umanlar, elbette aldanmaktadırlar.
Memleketin büyük kısmı düşman işgali altındayken Büyük Millet Meclisini kurmuş, bu Meclis yoluyla kendi iradesini mutlak kılmış, bir yandan savaş meydanlarında ölüm dirim mücadelesi yaparken bir yandan da siyasî hak ve hürriyetlerini Anayasa teminatına bağlamakta hiç bir sakınca görmemiş bu millet, şimdi, birkaç kişinin kendi başarısızlıklarını örtmek için ortaya çıkardıkları bir yeni «kurtuluş savaşı» masalı uğrunda, iradesinin hiçe sayılmasını, Anayasa ile sağlanan hak ve hürriyetlerinin hasır altı edilmesini elbette müsamaha ile, bugünkü iktidar liderlerinin umdukları «anlayış»la karşılamıyacaktır.
İnönü'nün belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşımız, bu memlekette millet iradesinin «devletin idaresi için temel unsur ve temel kuvvet» olduğunu, tasavvur edilebilecek en elverişsiz, en çetin şartlar altında göstermiştir.
Eğer memleketimizde bugünkü şartlar, millet iradesinin devlet idaresi için temel unsur olarak kabul edilmesine, Kurtuluş Savaşı yıllarındakinden de daha elverişsiz hale gelmişse, D.P. iktidarı eğer gerçekten o kanaatte ise, bu parti sorumlularına düşen en dürüst hareket, memleketi böyle bir duruma düşürenin kendileri olduğunu göz önünde tutarak, iktidardan, hattâ siyasetten ayrılmaktır.
"Muharebe meydanında perçinlenen kanaat"
Bülent ECEVİT
İKTİDAR, bugün milletçe çektiğimiz, harblerde bile görülmemiş ölçüde ağır sıkıntıları bir «iktisadî kurtuluş savaşı» nın gereği gibi göstermek istiyor.
Oysa bizim Kurtuluş Savaşımız «askeri», «siyasî», «iktisadî» diye parçalara bölünemez. Kurtuluş Savaşımız, askerî, siyasî, iktisadî yönleriyle bir bütündür, bir bütün olarak zafere bağlanmıştır, bu zafer de Lozan'da dünyaca tescil edilmiştir.
Bir Milletlerarası buhranın ve İkinci Dünya Harbinin güçlüklerine göğüs gerilerek, kapütülasyonların sona erdirildiği, Osmanlı borçlarının ödendiği her anlamda bir millî ekonominin kurulduğu, sınaîleşme hareketinin başlatılıp hızını aldığı bir devreyi bile bir iktisadî esaret devresi gibi gösterip, borçlarımızı ödeyemez, yardımsız yaşıyamaz, yardımsız günlük ekmek peynirimizi bile sağlıyamaz duruma düştüğümüz şu yılları bir «iktisadî kurtuluş savaşı» devresi olarak kabul ettirmeğe kalkışmak, en hafif tabiriyle hafifliktir ve Kurtuluş Savaşımızı, Demokrat Parti iktidara gelmeden pek çok önce her yönde zafere ulaştırmış olanlara karşı bağışlanmaz bir saygısızlıktır.
Fakat bundan daha bağışlanmaz bir teşebbüs de, siyasî hak ve hürriyetlerimizi kısmak, Cumhuriyetin temelindeki millî irade hakimiyetini yıkıp yerine keyfî bir şahıs idaresi kurmak üzere alınan tedbirlerin, bir «iktisadî kurtuluş savaşı» içinde bulunduğumuz gerekçeyle mazur gösterilmeğe çalışılmasıdır.
«İktisadî kurtuluş savaşı» mızın gerçekten Demokrat Parti iktidariyle başladığı bir an için kabul edilse bile, bu «savaş»a asıl Kurtuluş Savaşımızdan daha çetin şartlar, daha ağır tehlikeler altında girişildiği herhâlde iddia olunamaz. Tersine, bunun, son derecede elverişli şartlar, geniş imkânlar içinde girişilmiş bir «savaş» olduğunu itiraf etmek gerekir.
Oysa, milletimiz için bir ölüm dirim savaşı olan, bir yanda 6 yüzyıllık bir hanedana, bir yanda da Birinci Dünya Harbi galiplerinin yurdumuzu istilâ etmiş kuvvetlerine karşı bütün millî gücümüzün seferber edilmesini gerektiren asıl Kurtuluş Savaşı bile, memlekette yeni bir şahıs hakimiyeti, yeni bir mutlakiyet rejimi kurmak için vesile sayılmamıştı.
Bilakis, köklü demokratik gelenekleri bulunan birçok memleketlerin idarelerine bile Anayasa teminatı altındaki vatandaş hak ve hürriyetlerini muvakkaten kısma zorunluluğunu duyurabilecek kadar ağır şartlar ve büyük tehlikeler altında girişilen o Kurtuluş Savaşı, Türkiye'de gerçek bir parlâmentolu rejim kurmak, cephelerdeki günlük askerî harekâtı bile bu parlâmentonun denetleme alanı içine alacak kadar ileri bir demokrasi zihniyetini benimsemek, vatandaşın siyasî hak ve hürriyetlerini Anayasa teminatı altına almak için vesile bilinmişti.
Tarihte belki eşine rastlanamıyacak kadar cüretkâr bu demokrasi hamlesi, Kurtuluş Savaşımızın yürütülmesini ve kazanılmasını güçleştirmek şöyle dursun, kolaylaştıracak bir hareket olarak düşünülmüş, ve hadiseler, böyle düşünen idealistlerin aynı zamanda ne kadar realist te olduklarını göstermişti.
İki gün önce, İkinci İnönü Zaferinin 37'inci yıldönümünde, Sayın İnönü'nün bu zaferle sağlanan siyasî neticeye dair söylediği şu sözler bunu özlü bir dille belirtiyor:
«Siyasî olan netice, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, bizim bünyemize en uygun bir devlet sistemini temsil ettiğinin anlaşılmasıdır. Biz, İkinci İnönü Muharebesi esnasında yeni Anayasayı vücuda getirmiştik. Büyük Millet Meclisi milletin iradesini yalnız başına temsil ediyordu. Milletin selâmete ve felâha varması için millet iradesinin hâkim ve müessir olması en iyi idare uûlü olarak kabul ediliyordu. Bu kanâatler muharebe meydanında perçinlenmiş, ve sarsılmaz hale gelmiştir.»
Gerçek muharebe meydanlarında perçinleşip sarsılmaz hale gelmiş ve bütün millete mal olmuş bu kanaatleri, şimdi, kendi başarısızlıklarının doğurduğu bir iktisadi buhran sayesinde, ve birer muharebe meydanına döndürdükleri sözde imaı sahalarında, sarsıp yıkabileceklerini umanlar, elbette aldanmaktadırlar.
Memleketin büyük kısmı düşman işgali altındayken Büyük Millet Meclisini kurmuş, bu Meclis yoluyla kendi iradesini mutlak kılmış, bir yandan savaş meydanlarında ölüm dirim mücadelesi yaparken bir yandan da siyasî hak ve hürriyetlerini Anayasa teminatına bağlamakta hiç bir sakınca görmemiş bu millet, şimdi, birkaç kişinin kendi başarısızlıklarını örtmek için ortaya çıkardıkları bir yeni «kurtuluş savaşı» masalı uğrunda, iradesinin hiçe sayılmasını, Anayasa ile sağlanan hak ve hürriyetlerinin hasır altı edilmesini elbette müsamaha ile, bugünkü iktidar liderlerinin umdukları «anlayış»la karşılamıyacaktır.
İnönü'nün belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşımız, bu memlekette millet iradesinin «devletin idaresi için temel unsur ve temel kuvvet» olduğunu, tasavvur edilebilecek en elverişsiz, en çetin şartlar altında göstermiştir.
Eğer memleketimizde bugünkü şartlar, millet iradesinin devlet idaresi için temel unsur olarak kabul edilmesine, Kurtuluş Savaşı yıllarındakinden de daha elverişsiz hale gelmişse, D.P. iktidarı eğer gerçekten o kanaatte ise, bu parti sorumlularına düşen en dürüst hareket, memleketi böyle bir duruma düşürenin kendileri olduğunu göz önünde tutarak, iktidardan, hattâ siyasetten ayrılmaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“"Muharebe Meydanında Perçinlenen Kanaat",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/979 ulaşıldı.