Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz IX: Son Deneme
Title:
Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz IX: Son Deneme
Source:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Date:
1957-08-05
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Text:
UZAKTAN
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: IX
SON DENEME
1945 de Cumhuriyet devrinin üçüncü çok partili demokratik rejim denemesine girişildikten sonra, yeni kurulan bazı partiler de, daha önceki denemelerde kurulanlar gibi, ya kendiliğinden irticaa verdikleri tâvizlerle ya da kendilerine umut bağlayan irtica unsurlarının desteğiyle gelişme yolunu tutmuşlardır. Fakat artık Cumhuriyet Türkiyesinde, Cumhuriyet devrimlerini benimsiyerek yetişen bir kuşak, bu tâvizlerin tehlikelerini azaltabilecek bir duruma gelmiş, gerek eğitim kurumları da gerek idare cihazında, politikacıların tâvizlerine karşı devrimler için bekçilik edebilecek kilit mevkilerini doldurmağa başlamıştı.
Zaten ,1923 denberi sosyal, ekonomik, kültürel alanlardaki gelişme, devrimlerden bir çoğunun toplum yapımızla kaynaşmasını, bu yapının ayrılmaz unsurları haline gelmesini de sağlamıştı.
Öyle ki, Demokrat Partinin gerek muhalefetteki gerek iktidardaki tâvizleri, devrimlerin köklerine fazla zarar verememiş, ancak hızını kesip yayılmasını geciktirebilmiştir.
Öte yandan, bazı politikacıların kendi bölgelerinde durumlarını kuvvetlendirmek hevesiyle giriştikleri tehlikeli tahriklere rağmen, artık, 1924 teki gibi, memleket bütünlüğünü tehlikeye düşürebilecek hareketlere de Türk toplumunda kolay kolay imkân bulunamıyacağı anlaşılmıştır.
Irkçılık, turancılık gibi, iç ve dış güvenliğimizi tehlikeye düşürecek, demokrasiyle taban tabana zıt akımlarsa btttiin çekiciliğini kaybetmiş, İkinci Dünya Harbinin Führer hayranları ve taklitçileri bile koyu birer demokrat kesilmiş, hattâ içlerinden bazıları, Türkiye’de yaşıyamayıp demokrat Amerika’ya göç edecek derecede demokrasi ülküsünü benimsemişlerdir.
Bu durumda, Cumhuriyet devrinin üçüncü demokrasi denemesi için büyük bir zafer sayılabilecek 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Partinin, demokrasi yolundan ayrılmasını haklı gösterecek hiçbir meşru sebep olamazdı. Cumhuriyet devrimleri, Demokrat Parti iktidarının kendi verdiği tâvizlere bile mukavemet edebilecek kadar kök salmıştı. Memleket bütünlüğünü, iç güvenliği ve huzuru tehlikeye düşürebilecek tahriklerde, idareyi gayri meşru yollardan devrilcek hareketlerde bulunmak, hiç bir muhalefet politikacısının aklından geçmiyordu.
Hele ,ana muhalefet partisi durumundaki Cumhuriyet Halk Partisi, yeni Türk devletini kurmuş, uzun yıllar başarı ile idare edip sağlam temellere kavuşturmuş, ve 1950 seçimlerinde ,demokrasi ülküsüne bağlılığın, demokratik usullere inancın [...] vermiş bîr siyasi kurum olarak, sorumluluğunu bilir, kanunlara ve demokratik mücadele kurallarına sadık, meşru bir muhalefetin en büyük teminatını teşkil ediyordu.
Kurtuluş Şavaşı yıllarındaki ilk kütle demokrasisi denememizde siyasal olgunluğun, sorumluluk duygusunun en üstün örneklerini vermiş olan halksa, eğitim ve ulaştırma imkânlarının gelişmesi ile, şimdi, demokratik idare tarzının beklenen sonuçları vermesi için gerekli denetleme ödevini eskisinden daha da yeterlikle yapabilecek bir duruma gelmişti.
Üstelik üyesi olduğumuz milletler topluluğu, demokrasinin öncülüğünü üzerine almış, demokratik hayat tarzını korumak ve bütün dünyaya yaymak gayesi etrafında birleşmiş bir topluluktu. Kaderimizi o topluluğu kaderine bağlıyan siyasal, kültürel, ekonomik, hattâ askerî her yeni vesika, demokrasi ülküsüne bizi daha çok bağlıyan yeni bir taahhüt ifade ediyordu.
Kısacası, Türkiye, 18 inci yüz yıl ortalarında batıya kapılarını açmağa başladığındanberi, demokratik gelişmesi için bu kadar elverişli şartlara kavuşmamıştı.
Ona rağmen, Demokrat Parti iktidarının, demokratik ilkelerden günden güne uzaklaşması, Anayasa sınırlarını hiçe sayacak kadar, hattâ halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare hakkına tanınan dokunulmazlığı bile tanımıyacak kadar keyfî bir idare yoluna sapması, muhalefet ve halk üzerindeki baskısını gitgide artırması, hiçbir yönden mâzur görülemese gerektir. Demokrat Parti iktidarının, birçok kimselere 1908 deki İkinci Meşrutiyetten sonra düşmüş olduğumuz çıkmazı hatırlatan bu tutumu, ya doğrudan doğruya kötü niyetliliğe, demokrasi ülküsüne bağlılık iddialarındaki samimiyetsizliğe, ya da, memleket idaresindeki başarısızlığın ve zamanla artan iktidar hırsının bu parti liderlerini yollarından şaşırtmış olmasına yorulabilir.
Fakat siyasal gelişmemiz bakımından asıl önemli olan, asıl üzerinde durulması gerekli oLan mesele, Demokrat Parti iktidarının neden bu yola saptığı değil, bu yola sapma imkânını nasıl bulabildiğidir!
Tutumlarını, davranışlarını beğenmediğimiz, tenkid ettiğimiz, memleket için, siyasal gelişmemiz için çok tehlikeli saydığımız Demokrat Parti liderleriyle aynı yaradılışa insanlar, hiç şüphesiz, herhangi bir demokratik Batı memleketinde de, örneğin İngiltere’de, Amerika’da, İstandinavya veya İsviçre’de de çıkabilir. Hattâ belki o memleketlerde de bu yaradılışta kimseler, zaman zaman, politikaya atılıp iktidara, hiç değilse nüfuzlu mevkilere geçme fırsatını bulabilirler.
Ama, o memleketlerde böyle politikacıların, başa geçince, Türkiye’deki Demokrat Parti liderleri gibi davranmak, onlar gibi demokrasiyi soysuzlaştırmak imkânını bulabilmeleri, her halde çok uzak bir ihtimaldir. Hele Mussolini ve Hitler tecrübelerinden alınan dersler, şimdi, Batı demokrasilerinde böyle bir durum ortaya çıkabilmesini büsbütün güçleştirmiştir.
Türkiye’de Demokrat Parti liderleri neden böyle bir güçlükle karşılaşmamışlardır? İstipdat yolunda karşılaştıkları bazı engeller varsa bunlar nelerdir, ve ne derece etkili olabilmektedir?
Bu soruları cevaplandırıp, ona göre tedbirler aranmadıkça, Demokrat Partinin iktidardan düşürülmesi, Türkiye’de demokrasi meselesini uzun vadeli olarak, kökünden halletmiş, siyasal gelişmemizin gün gelip yeniden böyle çıkmazlara saplanması ihtimalini ortadan kaldırmış olmayacaktır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
DÜZELTME — Bu serinin ilk yazılarında, teşri kuvveti anlamına kullanılan «yaşama gücü» rimi yanlışlıkla «yaşama gücü» olarak çıkmıştır. Özür diler, düzeltiriz.
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: IX
SON DENEME
1945 de Cumhuriyet devrinin üçüncü çok partili demokratik rejim denemesine girişildikten sonra, yeni kurulan bazı partiler de, daha önceki denemelerde kurulanlar gibi, ya kendiliğinden irticaa verdikleri tâvizlerle ya da kendilerine umut bağlayan irtica unsurlarının desteğiyle gelişme yolunu tutmuşlardır. Fakat artık Cumhuriyet Türkiyesinde, Cumhuriyet devrimlerini benimsiyerek yetişen bir kuşak, bu tâvizlerin tehlikelerini azaltabilecek bir duruma gelmiş, gerek eğitim kurumları da gerek idare cihazında, politikacıların tâvizlerine karşı devrimler için bekçilik edebilecek kilit mevkilerini doldurmağa başlamıştı.
Zaten ,1923 denberi sosyal, ekonomik, kültürel alanlardaki gelişme, devrimlerden bir çoğunun toplum yapımızla kaynaşmasını, bu yapının ayrılmaz unsurları haline gelmesini de sağlamıştı.
Öyle ki, Demokrat Partinin gerek muhalefetteki gerek iktidardaki tâvizleri, devrimlerin köklerine fazla zarar verememiş, ancak hızını kesip yayılmasını geciktirebilmiştir.
Öte yandan, bazı politikacıların kendi bölgelerinde durumlarını kuvvetlendirmek hevesiyle giriştikleri tehlikeli tahriklere rağmen, artık, 1924 teki gibi, memleket bütünlüğünü tehlikeye düşürebilecek hareketlere de Türk toplumunda kolay kolay imkân bulunamıyacağı anlaşılmıştır.
Irkçılık, turancılık gibi, iç ve dış güvenliğimizi tehlikeye düşürecek, demokrasiyle taban tabana zıt akımlarsa btttiin çekiciliğini kaybetmiş, İkinci Dünya Harbinin Führer hayranları ve taklitçileri bile koyu birer demokrat kesilmiş, hattâ içlerinden bazıları, Türkiye’de yaşıyamayıp demokrat Amerika’ya göç edecek derecede demokrasi ülküsünü benimsemişlerdir.
Bu durumda, Cumhuriyet devrinin üçüncü demokrasi denemesi için büyük bir zafer sayılabilecek 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Partinin, demokrasi yolundan ayrılmasını haklı gösterecek hiçbir meşru sebep olamazdı. Cumhuriyet devrimleri, Demokrat Parti iktidarının kendi verdiği tâvizlere bile mukavemet edebilecek kadar kök salmıştı. Memleket bütünlüğünü, iç güvenliği ve huzuru tehlikeye düşürebilecek tahriklerde, idareyi gayri meşru yollardan devrilcek hareketlerde bulunmak, hiç bir muhalefet politikacısının aklından geçmiyordu.
Hele ,ana muhalefet partisi durumundaki Cumhuriyet Halk Partisi, yeni Türk devletini kurmuş, uzun yıllar başarı ile idare edip sağlam temellere kavuşturmuş, ve 1950 seçimlerinde ,demokrasi ülküsüne bağlılığın, demokratik usullere inancın [...] vermiş bîr siyasi kurum olarak, sorumluluğunu bilir, kanunlara ve demokratik mücadele kurallarına sadık, meşru bir muhalefetin en büyük teminatını teşkil ediyordu.
Kurtuluş Şavaşı yıllarındaki ilk kütle demokrasisi denememizde siyasal olgunluğun, sorumluluk duygusunun en üstün örneklerini vermiş olan halksa, eğitim ve ulaştırma imkânlarının gelişmesi ile, şimdi, demokratik idare tarzının beklenen sonuçları vermesi için gerekli denetleme ödevini eskisinden daha da yeterlikle yapabilecek bir duruma gelmişti.
Üstelik üyesi olduğumuz milletler topluluğu, demokrasinin öncülüğünü üzerine almış, demokratik hayat tarzını korumak ve bütün dünyaya yaymak gayesi etrafında birleşmiş bir topluluktu. Kaderimizi o topluluğu kaderine bağlıyan siyasal, kültürel, ekonomik, hattâ askerî her yeni vesika, demokrasi ülküsüne bizi daha çok bağlıyan yeni bir taahhüt ifade ediyordu.
Kısacası, Türkiye, 18 inci yüz yıl ortalarında batıya kapılarını açmağa başladığındanberi, demokratik gelişmesi için bu kadar elverişli şartlara kavuşmamıştı.
Ona rağmen, Demokrat Parti iktidarının, demokratik ilkelerden günden güne uzaklaşması, Anayasa sınırlarını hiçe sayacak kadar, hattâ halkın temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare hakkına tanınan dokunulmazlığı bile tanımıyacak kadar keyfî bir idare yoluna sapması, muhalefet ve halk üzerindeki baskısını gitgide artırması, hiçbir yönden mâzur görülemese gerektir. Demokrat Parti iktidarının, birçok kimselere 1908 deki İkinci Meşrutiyetten sonra düşmüş olduğumuz çıkmazı hatırlatan bu tutumu, ya doğrudan doğruya kötü niyetliliğe, demokrasi ülküsüne bağlılık iddialarındaki samimiyetsizliğe, ya da, memleket idaresindeki başarısızlığın ve zamanla artan iktidar hırsının bu parti liderlerini yollarından şaşırtmış olmasına yorulabilir.
Fakat siyasal gelişmemiz bakımından asıl önemli olan, asıl üzerinde durulması gerekli oLan mesele, Demokrat Parti iktidarının neden bu yola saptığı değil, bu yola sapma imkânını nasıl bulabildiğidir!
Tutumlarını, davranışlarını beğenmediğimiz, tenkid ettiğimiz, memleket için, siyasal gelişmemiz için çok tehlikeli saydığımız Demokrat Parti liderleriyle aynı yaradılışa insanlar, hiç şüphesiz, herhangi bir demokratik Batı memleketinde de, örneğin İngiltere’de, Amerika’da, İstandinavya veya İsviçre’de de çıkabilir. Hattâ belki o memleketlerde de bu yaradılışta kimseler, zaman zaman, politikaya atılıp iktidara, hiç değilse nüfuzlu mevkilere geçme fırsatını bulabilirler.
Ama, o memleketlerde böyle politikacıların, başa geçince, Türkiye’deki Demokrat Parti liderleri gibi davranmak, onlar gibi demokrasiyi soysuzlaştırmak imkânını bulabilmeleri, her halde çok uzak bir ihtimaldir. Hele Mussolini ve Hitler tecrübelerinden alınan dersler, şimdi, Batı demokrasilerinde böyle bir durum ortaya çıkabilmesini büsbütün güçleştirmiştir.
Türkiye’de Demokrat Parti liderleri neden böyle bir güçlükle karşılaşmamışlardır? İstipdat yolunda karşılaştıkları bazı engeller varsa bunlar nelerdir, ve ne derece etkili olabilmektedir?
Bu soruları cevaplandırıp, ona göre tedbirler aranmadıkça, Demokrat Partinin iktidardan düşürülmesi, Türkiye’de demokrasi meselesini uzun vadeli olarak, kökünden halletmiş, siyasal gelişmemizin gün gelip yeniden böyle çıkmazlara saplanması ihtimalini ortadan kaldırmış olmayacaktır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
DÜZELTME — Bu serinin ilk yazılarında, teşri kuvveti anlamına kullanılan «yaşama gücü» rimi yanlışlıkla «yaşama gücü» olarak çıkmıştır. Özür diler, düzeltiriz.
Collection
Citation
“Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz IX: Son Deneme,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed December 3, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/938.