İç Tüzük ve Dışarısı
Başlık:
İç Tüzük ve Dışarısı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1957-12-30
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Iç tüzük ve dışarısı
BÜLENT ECEVİT
MECLİS şimdi, Demokrat Partinin kendi kendini hâlâ «kahir ekseriyet» illüzyonuyla aldatabildiği son tutunma noktasıdır. Onun için bu partinin milletvekilleri Meclis kürsüsünden muhalefete.
— Biz çoğunluktayız, istediğimiz kararı çıkartırız, siz de peşimizden gelmeğe mecbursunuz!. diye haykırmaktan kendilerini alamamaktadırlar.
Oysa çoğunlukta olan muhalefettir. Meclisteki 181 muhalif milletvekili, halkın, hiç değilse rejim meselelerinde birlik olan çoğunluğunu, 416 muvafık milletvekili ise azınlığı temsil etmektedir.
Meclisteki 3 muhalefet partisine bağlı milletvekillerinin, sayıları ne kadar az olursa olsun, topluca aleyhinde oy verdikleri her karar, Büyük Millet Meclisinden, vatandaş çoğunluğunun iradesine aykırı olarak çıkarılmış demektir.
Bu ölçüye göre, icranın teşriî kudrete üstünlüğünü - Anayasaya rağmen - savunan son hükümet programı da, bu programın Meclis içinde uygulanabilmesini sağlamak için hazırlanmış son İçtüzük değişikliği de, böyle çoğunluğun iradesine aykırı olarak Meclisten çıkarılmıştır.
Fakat ona rağmen Demokrat Partinin milletvekilleri Meclis kürsüsünden muhalefete.
— Biz çoğunluktayız, istediğimiz kararı çıkartırız, siz de peşimizden gelmeğe mecbursunuz!. diye haykırmakta bir sakınca görmemektedirler.
İçtüzükte öyle değişiklikler yapılmıştır ki, meselâ; azınlık adına memleketi idare eden hükümetin bakanları artık, çoğunluk adına sorulacak soruları cevaplandırmağa kendilerini zorunlu saymayacaklardır
Meclis kürsüsünde çoğunluk adına söylenen sözler, azınlık temsilcilerinin bir kararıyla tutanaklardan çıkarılabilecek , yani söylenmemiş sayılabilecektir.
İktidardaki azınlık temsilcileri, çoğunluk temsilcilerini türlü bahanelerle dokunulmazlıktan yoksun bırakıp cezalandırabilecektir.
Bir başka deyişle artık Türkiye Büyük Mîllet Meclisinde çoğunluk, azınlığın baskısı altına alınmak, denetleme ödevini bile yapamaz duruma getirilmek istenmektedir.
İdare başında bir azınlık partisinin bulunduğu yetmiyormuş gibi, bu azınlık partisi, çoğunluğun elinden Meclis içinde muhalefet hakkını bile almak istemektedir.
Gerçi ortada inkâr edilmez bir hukukî durum vardır: Azınlığı temsil etmekle beraber, Demokrat Parti, seçim sistemimizin geniş imkân bıraktığı tesadüfler yüzünden, Meclis içinde üçte ikiyi aşkın bir çoğunluk sağlıyabilmiştir. Elbette hükümeti bu parti kuracak, kanunların çıkması elbette bu parti milletvekillerinin oylarına bağlı bulunacaktır.
Ancak, demokrasinin çoğunluk idaresi demek olduğunu, ifrata varan bir anlayış ölçüsünde her vesileyle belirtmeğe alışmış bu parti, artık gerçekte bir azınlık partisi durumunda olduğunu bilmelidir. Devlet işlerini, kamu hizmetlerini yürütebilmek üzere Meclisten kanun çıkarır yahut idarî kararlar alırken, hiç değilse bu kanun ve kararlarla çoğunluğun haklarını çiğnememeğe, kısmamağa, çoğunluğu baskı altına almağa artık bilhassa dikkat etmelidir.
Demokrasiyi gerçekten benimsemiş ülkelerde, büyük bir çoğunluğun iktidara getirdiği partiler bile, devlet işlerini, kamu hizmetlerini yürütmek için çıkaracakları kanunlarda, alacakları karar ve tedbirlerde, azınlık haklarına azamî dikkat ve itinayı göstermeğe kendilerini zorunlu sayarlarken, şimdi yurdumuzda iktidarda bulunan azınlık partisinden çoğunluk haklarına bu dikkat ve itinanın gösterilmesini beklemek, Demokrat Partinin hukuken iktidarda bulunduğu gerçeğiyle bağdaşmıyacak bir istek sayılamasa gerektir.
Evet, Demokrat Parti Meclis içinde çoğunluktadır, istediği karar ve kanunu çıkartabilecek durumdadır. Ama bu partinin Meclis içindeki çoğunluğu, her temsilî mecliste tabii olduğu gibi, «asîl» lerden değil, «vekil» lerden meydana gelmektedir. Meclis dışındaki seçmenler, yani «asîl» ler arasında ise çoğunluk Demokrat Parti iktidarına muhaliftir. Bir azınlığın «vekil» leri, çoğunluğu, kendi peşlerinden gelmeğe mecbur sayan bir zihniyetle baskı almağa, siyasal hak ve hürriyetlerinden yoksun bırakmağa kalkışacak olurlarsa, bunda muvaffak olmaları, ancak, çoğunluğun demokrasiden vazgeçmeğe, bir dikta rejimi altına girmeğe razı olmasına bağılıdır. Türkiye'de ise çoğunluk buna azı olmadığını son seçimde göstermiştir.
Onun için, Demokrat Parti iktidarı, kendine çizeceği hatt-ı haekette çok daha dikkatli, ihtiyatlı olmalıdır. İçtüzüğü değiştirip Meclisteki 181 muhalif milletvekilini bir dereceye kadar susturmak belki bu azınlık partisinin elindedir ama, Meclis dışındaki «asîl» lerin çoğunluğu, ancak «vekil» lerini ilgilendiren bir içtüzüğe göre davranmak, o iştüzüğün ağırlaştırılan yeni hükümlerine, daraltılan imkânlarına göre susmak, iktidardan soru veya hesap soramamak zorunda değildir.
Çoğunluktaki «asîl» ler, iktidarda bululmakla beraber azınlığın temsilcisi olan «vekil» lerden, diledikleri gibi hesap da, soru da sormak yollarını, murad ederlerse gene bulabileceklerdir.
İçtüzüğün dışarıya hükmü geçmeyecektir.
Iç tüzük ve dışarısı
BÜLENT ECEVİT
MECLİS şimdi, Demokrat Partinin kendi kendini hâlâ «kahir ekseriyet» illüzyonuyla aldatabildiği son tutunma noktasıdır. Onun için bu partinin milletvekilleri Meclis kürsüsünden muhalefete.
— Biz çoğunluktayız, istediğimiz kararı çıkartırız, siz de peşimizden gelmeğe mecbursunuz!. diye haykırmaktan kendilerini alamamaktadırlar.
Oysa çoğunlukta olan muhalefettir. Meclisteki 181 muhalif milletvekili, halkın, hiç değilse rejim meselelerinde birlik olan çoğunluğunu, 416 muvafık milletvekili ise azınlığı temsil etmektedir.
Meclisteki 3 muhalefet partisine bağlı milletvekillerinin, sayıları ne kadar az olursa olsun, topluca aleyhinde oy verdikleri her karar, Büyük Millet Meclisinden, vatandaş çoğunluğunun iradesine aykırı olarak çıkarılmış demektir.
Bu ölçüye göre, icranın teşriî kudrete üstünlüğünü - Anayasaya rağmen - savunan son hükümet programı da, bu programın Meclis içinde uygulanabilmesini sağlamak için hazırlanmış son İçtüzük değişikliği de, böyle çoğunluğun iradesine aykırı olarak Meclisten çıkarılmıştır.
Fakat ona rağmen Demokrat Partinin milletvekilleri Meclis kürsüsünden muhalefete.
— Biz çoğunluktayız, istediğimiz kararı çıkartırız, siz de peşimizden gelmeğe mecbursunuz!. diye haykırmakta bir sakınca görmemektedirler.
İçtüzükte öyle değişiklikler yapılmıştır ki, meselâ; azınlık adına memleketi idare eden hükümetin bakanları artık, çoğunluk adına sorulacak soruları cevaplandırmağa kendilerini zorunlu saymayacaklardır
Meclis kürsüsünde çoğunluk adına söylenen sözler, azınlık temsilcilerinin bir kararıyla tutanaklardan çıkarılabilecek , yani söylenmemiş sayılabilecektir.
İktidardaki azınlık temsilcileri, çoğunluk temsilcilerini türlü bahanelerle dokunulmazlıktan yoksun bırakıp cezalandırabilecektir.
Bir başka deyişle artık Türkiye Büyük Mîllet Meclisinde çoğunluk, azınlığın baskısı altına alınmak, denetleme ödevini bile yapamaz duruma getirilmek istenmektedir.
İdare başında bir azınlık partisinin bulunduğu yetmiyormuş gibi, bu azınlık partisi, çoğunluğun elinden Meclis içinde muhalefet hakkını bile almak istemektedir.
Gerçi ortada inkâr edilmez bir hukukî durum vardır: Azınlığı temsil etmekle beraber, Demokrat Parti, seçim sistemimizin geniş imkân bıraktığı tesadüfler yüzünden, Meclis içinde üçte ikiyi aşkın bir çoğunluk sağlıyabilmiştir. Elbette hükümeti bu parti kuracak, kanunların çıkması elbette bu parti milletvekillerinin oylarına bağlı bulunacaktır.
Ancak, demokrasinin çoğunluk idaresi demek olduğunu, ifrata varan bir anlayış ölçüsünde her vesileyle belirtmeğe alışmış bu parti, artık gerçekte bir azınlık partisi durumunda olduğunu bilmelidir. Devlet işlerini, kamu hizmetlerini yürütebilmek üzere Meclisten kanun çıkarır yahut idarî kararlar alırken, hiç değilse bu kanun ve kararlarla çoğunluğun haklarını çiğnememeğe, kısmamağa, çoğunluğu baskı altına almağa artık bilhassa dikkat etmelidir.
Demokrasiyi gerçekten benimsemiş ülkelerde, büyük bir çoğunluğun iktidara getirdiği partiler bile, devlet işlerini, kamu hizmetlerini yürütmek için çıkaracakları kanunlarda, alacakları karar ve tedbirlerde, azınlık haklarına azamî dikkat ve itinayı göstermeğe kendilerini zorunlu sayarlarken, şimdi yurdumuzda iktidarda bulunan azınlık partisinden çoğunluk haklarına bu dikkat ve itinanın gösterilmesini beklemek, Demokrat Partinin hukuken iktidarda bulunduğu gerçeğiyle bağdaşmıyacak bir istek sayılamasa gerektir.
Evet, Demokrat Parti Meclis içinde çoğunluktadır, istediği karar ve kanunu çıkartabilecek durumdadır. Ama bu partinin Meclis içindeki çoğunluğu, her temsilî mecliste tabii olduğu gibi, «asîl» lerden değil, «vekil» lerden meydana gelmektedir. Meclis dışındaki seçmenler, yani «asîl» ler arasında ise çoğunluk Demokrat Parti iktidarına muhaliftir. Bir azınlığın «vekil» leri, çoğunluğu, kendi peşlerinden gelmeğe mecbur sayan bir zihniyetle baskı almağa, siyasal hak ve hürriyetlerinden yoksun bırakmağa kalkışacak olurlarsa, bunda muvaffak olmaları, ancak, çoğunluğun demokrasiden vazgeçmeğe, bir dikta rejimi altına girmeğe razı olmasına bağılıdır. Türkiye'de ise çoğunluk buna azı olmadığını son seçimde göstermiştir.
Onun için, Demokrat Parti iktidarı, kendine çizeceği hatt-ı haekette çok daha dikkatli, ihtiyatlı olmalıdır. İçtüzüğü değiştirip Meclisteki 181 muhalif milletvekilini bir dereceye kadar susturmak belki bu azınlık partisinin elindedir ama, Meclis dışındaki «asîl» lerin çoğunluğu, ancak «vekil» lerini ilgilendiren bir içtüzüğe göre davranmak, o iştüzüğün ağırlaştırılan yeni hükümlerine, daraltılan imkânlarına göre susmak, iktidardan soru veya hesap soramamak zorunda değildir.
Çoğunluktaki «asîl» ler, iktidarda bululmakla beraber azınlığın temsilcisi olan «vekil» lerden, diledikleri gibi hesap da, soru da sormak yollarını, murad ederlerse gene bulabileceklerdir.
İçtüzüğün dışarıya hükmü geçmeyecektir.
Koleksiyon
Alıntı
“İç Tüzük ve Dışarısı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/937 ulaşıldı.