"Sezarın Hakkı Sezara!.."
Başlık:
"Sezarın Hakkı Sezara!.."
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1957-12-09
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"Sezarın hakkı Sezara!..,,
Bülent ECEVİT
Zafer Gazetesinin başyazarı, Mecliste, Prof. Turhan Feyzioğlu konuşurken yaptığı taşkınca müdahaleleri, kendi Meclis çalışmalarına pek başarılı bir başlangıç saymış, pek beğenmiş olmalı ki, birer cevher değeri verdiği bu müdahalelerini, önce iktidar sözcüsü gazetenin siyasal yorumculariyle parlâmento muhabirlerine naklettirdi, sonra da dayanamayıp, tek yıldızlı başyazılardan birinde tekrarladı.
Başyazar, bu trajik müdahalelerinden birinde, «Beğendin mi yaptığını, provokatör?..», birinde de «Demirperde gerisinde senin gibi adamı asarlar, kurşuna dizerler, üzerinden tanklar geçirirler» diyordu!
İktidar sözcüsü başyazarın, memleketimizdeki durumla demirperde gerisindeki durum arasında hâlâ bazı farklar bulunduğunu böylece hatırlatmasına ve bu hatırlatışı iktidar sözcüsü gazetede bir kaç kere tekrarlatmasına sevinebiliriz.
Bu hatırlatma üzerine, beterin beteri de olabileceğini düşünüp, Türkiye'de iktidarı tenkid eden siyaset adamlarının Anayasaya aykırı olarak dokunulmazlıkları kaldırılıp tevkif edilmek, sorgusuz sualsiz hapse atılmak, yurttaşlarla el sıkıştıkları öne sürülerek mahkûm edilmek, ya da bir kaç Meclis oturumundan dışarı çıkarılmakla kurtulduklarına şükretmeleri bekleniyor olmalıdır.
Gerçi bugün demirperde gerisinde bile muhalif siyaset adamlarının gelişigüzel bir buyrukla asılıvermeleri, kurşuna dizilmeleri tehlikesi çok azalmış, bu gibi usullerin yerini sürgün cezaları, hattâ sadece görev değiştirmeleri almıştır. Geçen yıl Macaristan'da olduğu gibi muhalifler üzerinden tanklar geçirmenin mânevî cezası ise çok ağır bir şeklide ödendiği için, demirperde gerisi memleketlerde bu usule de bir daha kolay kolay başvurulabileceği beklenmemelidir.
Ama gene de, demirperde gerisinde, ileri muhalefetin, bir insanı asılma, veya başka yollardan «tasfiye edilme» tehlikesiyle karşı karşıya bırakması ihtimali gözden uzak tutulamaz.
İktidar sözcüsü başyazarın, henüz Türkiye'de muhalifler için böyle tehlikeler olmadığını belirtmesine sevinmemiz boşuna değildir.
Çünkü son genel seçimlerden hemen sonra, Demokrat Parti Genel Başkanının, yeni D. P. Meclis Grupu üyelerini, «muhalefete ders olsun» diye «20 -30 kişiyi sallandırıverme» fikri etrafında toplamak için ciddî gayretler sarf ettiği duyulmuş, bu yoldaki gayretlerin haberi tarafsız gazetelere kadar aksettiği halde yalanlanmasına lüzum görülmemişti.
Şimdi, hükümet programının Büyük Millet Meclisinde okunduğu gün, iktidar sözcüsü başyazarın, Türkiye'deki rejimle demirperde gerisi rejimler arasında, muhalifleri asmak veya tanklara çiğnetmek bakımından olsun bir fark bulunduğunu o kadar ısrarla haykırmasından, sonra da gazetesinde bir kaç kere tekrarlatmasından, ya o «20 -30 kişiyi sallandırıverme» söylentilerinin aslı olmadığına, ya da bu parlak fikirden şimdilik vazgeçildiğinin millete müjdelenmek istendiğine hükmedilebilse gerektir.
Büyük Millet Meclisinin açılış gününde, yani 1 Kasım 1957 günü, Ankara, Meclise giden yolların 2-3 kilometre uzağına kadar toplar ve tanklarla işgal edilmiş, Meclis böylece sıkı bir muhasara altına alınmış olunduğu, ve Cumhuriyet başkentimiz, bir çok yabancılara, geçen yıl bu sıralar Budapeşte'nin durumunu hatırlattığı halde, hükümet programının okunacağı gün, Meclisi yalnız inzibat ve polis kuvvetlerine çevirtmekle yetinilmiş, ve milletvekilleri, kordonu yarıp Meclisteki ödevleri başına gidebilmek için polise - hüviyetlerini ispat etmeğe, ancak Meclise 100 metre kadar yaklaştıktan sonra mecbur bırakılmışlardı.
O bakımdan, iktidar sözcüsü başyazarın, teşriî hayatımızı olsun tanklarla nizam altına almaktan vazgeçildiğini de öğünerek hatırlatmağa hakkı vardır.
Demokrat Partinin son genel seçimler için hazırlattığı afişlerden birinde,
«Madem ki reyini istediğine verebiliyorsun. işte demokrasi budur: Reyini Demokrat Partiye ver!..»
deniliyordu.
İktidar sözcüsü başyazarın sözlerinden edindiğimiz intibaa göre, iktidar partisinin genel seçimlerden sonraki demokrasi anlayışı da «madem ki muhalifler asılmıyorlar, tanklara çiğnetilmiyorlar, işte demokrasi budur» şeklini almış olmalıdır.
Bu durumda, kadir bilir muhalifler olarak, «Sezarın hakkını Sezara» vermeli ve, «20 - 30 kişiyi sallandırıvermez», Meclis çalışırken Ankara'yı tanklarla işgal altına alma yolundaki tasarı ve tedbirlerden sonra, D. P. nin muhalefete karşı davranışında böyle bir yumuşama olmasını, yani muhaliflere hayatlarının olsun bağışlanmasını, hayırlı bir gelişme sayıp, bu geniş görüşlülüklerinden, bu lûtuf ve ihsanlarından, demokrasi yolundaki bu ileri adımlarından ötürü, iktidar partisi liderlerine herhalde takdir ve şükranlarımızı sunmalıyız!
"Sezarın hakkı Sezara!..,,
Bülent ECEVİT
Zafer Gazetesinin başyazarı, Mecliste, Prof. Turhan Feyzioğlu konuşurken yaptığı taşkınca müdahaleleri, kendi Meclis çalışmalarına pek başarılı bir başlangıç saymış, pek beğenmiş olmalı ki, birer cevher değeri verdiği bu müdahalelerini, önce iktidar sözcüsü gazetenin siyasal yorumculariyle parlâmento muhabirlerine naklettirdi, sonra da dayanamayıp, tek yıldızlı başyazılardan birinde tekrarladı.
Başyazar, bu trajik müdahalelerinden birinde, «Beğendin mi yaptığını, provokatör?..», birinde de «Demirperde gerisinde senin gibi adamı asarlar, kurşuna dizerler, üzerinden tanklar geçirirler» diyordu!
İktidar sözcüsü başyazarın, memleketimizdeki durumla demirperde gerisindeki durum arasında hâlâ bazı farklar bulunduğunu böylece hatırlatmasına ve bu hatırlatışı iktidar sözcüsü gazetede bir kaç kere tekrarlatmasına sevinebiliriz.
Bu hatırlatma üzerine, beterin beteri de olabileceğini düşünüp, Türkiye'de iktidarı tenkid eden siyaset adamlarının Anayasaya aykırı olarak dokunulmazlıkları kaldırılıp tevkif edilmek, sorgusuz sualsiz hapse atılmak, yurttaşlarla el sıkıştıkları öne sürülerek mahkûm edilmek, ya da bir kaç Meclis oturumundan dışarı çıkarılmakla kurtulduklarına şükretmeleri bekleniyor olmalıdır.
Gerçi bugün demirperde gerisinde bile muhalif siyaset adamlarının gelişigüzel bir buyrukla asılıvermeleri, kurşuna dizilmeleri tehlikesi çok azalmış, bu gibi usullerin yerini sürgün cezaları, hattâ sadece görev değiştirmeleri almıştır. Geçen yıl Macaristan'da olduğu gibi muhalifler üzerinden tanklar geçirmenin mânevî cezası ise çok ağır bir şeklide ödendiği için, demirperde gerisi memleketlerde bu usule de bir daha kolay kolay başvurulabileceği beklenmemelidir.
Ama gene de, demirperde gerisinde, ileri muhalefetin, bir insanı asılma, veya başka yollardan «tasfiye edilme» tehlikesiyle karşı karşıya bırakması ihtimali gözden uzak tutulamaz.
İktidar sözcüsü başyazarın, henüz Türkiye'de muhalifler için böyle tehlikeler olmadığını belirtmesine sevinmemiz boşuna değildir.
Çünkü son genel seçimlerden hemen sonra, Demokrat Parti Genel Başkanının, yeni D. P. Meclis Grupu üyelerini, «muhalefete ders olsun» diye «20 -30 kişiyi sallandırıverme» fikri etrafında toplamak için ciddî gayretler sarf ettiği duyulmuş, bu yoldaki gayretlerin haberi tarafsız gazetelere kadar aksettiği halde yalanlanmasına lüzum görülmemişti.
Şimdi, hükümet programının Büyük Millet Meclisinde okunduğu gün, iktidar sözcüsü başyazarın, Türkiye'deki rejimle demirperde gerisi rejimler arasında, muhalifleri asmak veya tanklara çiğnetmek bakımından olsun bir fark bulunduğunu o kadar ısrarla haykırmasından, sonra da gazetesinde bir kaç kere tekrarlatmasından, ya o «20 -30 kişiyi sallandırıverme» söylentilerinin aslı olmadığına, ya da bu parlak fikirden şimdilik vazgeçildiğinin millete müjdelenmek istendiğine hükmedilebilse gerektir.
Büyük Millet Meclisinin açılış gününde, yani 1 Kasım 1957 günü, Ankara, Meclise giden yolların 2-3 kilometre uzağına kadar toplar ve tanklarla işgal edilmiş, Meclis böylece sıkı bir muhasara altına alınmış olunduğu, ve Cumhuriyet başkentimiz, bir çok yabancılara, geçen yıl bu sıralar Budapeşte'nin durumunu hatırlattığı halde, hükümet programının okunacağı gün, Meclisi yalnız inzibat ve polis kuvvetlerine çevirtmekle yetinilmiş, ve milletvekilleri, kordonu yarıp Meclisteki ödevleri başına gidebilmek için polise - hüviyetlerini ispat etmeğe, ancak Meclise 100 metre kadar yaklaştıktan sonra mecbur bırakılmışlardı.
O bakımdan, iktidar sözcüsü başyazarın, teşriî hayatımızı olsun tanklarla nizam altına almaktan vazgeçildiğini de öğünerek hatırlatmağa hakkı vardır.
Demokrat Partinin son genel seçimler için hazırlattığı afişlerden birinde,
«Madem ki reyini istediğine verebiliyorsun. işte demokrasi budur: Reyini Demokrat Partiye ver!..»
deniliyordu.
İktidar sözcüsü başyazarın sözlerinden edindiğimiz intibaa göre, iktidar partisinin genel seçimlerden sonraki demokrasi anlayışı da «madem ki muhalifler asılmıyorlar, tanklara çiğnetilmiyorlar, işte demokrasi budur» şeklini almış olmalıdır.
Bu durumda, kadir bilir muhalifler olarak, «Sezarın hakkını Sezara» vermeli ve, «20 - 30 kişiyi sallandırıvermez», Meclis çalışırken Ankara'yı tanklarla işgal altına alma yolundaki tasarı ve tedbirlerden sonra, D. P. nin muhalefete karşı davranışında böyle bir yumuşama olmasını, yani muhaliflere hayatlarının olsun bağışlanmasını, hayırlı bir gelişme sayıp, bu geniş görüşlülüklerinden, bu lûtuf ve ihsanlarından, demokrasi yolundaki bu ileri adımlarından ötürü, iktidar partisi liderlerine herhalde takdir ve şükranlarımızı sunmalıyız!
Koleksiyon
Alıntı
“"Sezarın Hakkı Sezara!..",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/928 ulaşıldı.