Menderes'in Tutumunun Mantıkî Sonucu
Başlık:
Menderes'in Tutumunun Mantıkî Sonucu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1957-12-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Menderes' in tutumunun mantikî sonucu
Bülent ECEVİT
4 Aralık 1957 günü Büyük Millet Meclisinde, Başbakan Menderes, Demokrat Partiyi her ne pahasına olursa olsun iktidarda tutabilmek, kendisi de iktidar liderliği mevkiinde kalabilmek için her türlü baskı ve şiddet tedbirine baş vurmağı aklına koymuş bir kimse olarak konuştu.
Sözlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, Başbakan Menderes artık, Türkiye'yi demokratik usullere, şekilde bile bağlı kalarak idare etmeğe uğraşmaktan bıkmış usanmıştı. Buna imkân göremiyordu.
Buna imkân görememesi iki etkenden birine, ya devlet adamı olarak kendi yetersizliğine, ya da Türk milletinin demokratik hayata uyarlanma (intibak) yetersizliğine bağlanabilirdi.
Başbakan Menderes, Türkiyeyi demokratik usullere bağlı kalarak idare etmenin kendisi için imkânsız hale gelmiş olmasını, bu etkenlerden ikincisine bağlamayı uygun gördü. Onun için de, iki gün önce bu köşede çıkan yazımızda belirttiğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, dünyanın kulakları dibinde, Türk milletini kötülemek, Türkiye'nin son derecede geri bir memleket olduğunu belirtmek yoluna saptı.
Böylelikle, son zamanlarda başka iktidar sözcülerinin, Türk milleti demokrasi ve hürriyet için daha en az üç kuşak beklemelidir tarzında konuşurken. Başbakandan ilham veya direktif almış bulundukları da kesin olarak ortaya çıkmış oluyordu.
Biz bu yazıda Bay Menderes'in devlet adamı olarak yeterliği — yetersizliği, veya Türk milletinin demokrasiye hazır olup olmadığı kanusunda kendi düşüncelerimizi bütün bütün bir yana bırakarak, doğrudan doğruya Bay Menderes'in son görüşünü ele alıp, bu görüşün mantıkî sonucuna varmağa çalışacağız.
Bay Menderessin 1945 - 1950 arasındaki 5 yıllık siyasal mücadelesi, Türk milletinin en ileri bir demokratik hayata uyarlanabilecek olgunluk ve erginlikte olduğu düşüncesine dayanır görünüyordu.
Bu durumda şimdi şu iki ihtimalden birine: Bay Menderes'in ya 1950 seçimlerinden önceki tutumunun ya da şimdi ki tutumunun yanlış bir faraziyeye dayandığına, hükmetmek gerekir.
Çünkü bu iki faraziye biribiriyle çelişma halindedir. Birincisine göre Türk milleti, daha bundan 12 yıl önce kendi kaderine hâkim olabilecek erginliğe erişmiş bulunmalıdır. İkincisine göre ise Türk milleti daha en az üç kuşaklık bir süre tam bir vesayete muhtaçtır.
Buna göre Bay Menderes ya başlangıçta iktidara gelebilmek için milleti aldatmış olmalıdır, ya da şimdi, iktidarda kalabilmek için milleti aldatmağa çalıştığına hükmedilmelidir.
Her iki halde de Bay Menderes'in samimiliğine inanmak mantığa aykırı olur.
Ama biz bir üçüncü ihtimal daha düşünelim: Diyelim ki Bay Menderes 1950 seçimlerinden önce samimî idi, Türk milletinin ileri bir demokratik hayata uyarlanabilecek erginlikte olduğuna gerçekten inanıyordu da, Türk milletinin bu erginlikten uzak olduğunu, daha uzun zaman vesayete muhtaç bulunduğunu anlıyabilme fırsatını ancak iktidara geldikten sonra elde edebilmiştir!
Bu ihtimal kabul edildiği takdirde, samimî bir insanın vicdan huzuruna kavuşabilmek için yapması gereken şey, ilkin hatasını itiraf etmek, sonra da, mümkünse hatasının başlangıcına dönerek, bu hatayı başlangıç noktasında tamire çalışmaktır.
Türk milleti demokrasiye henüz hazır değil idiyse, daha uzun zaman vesayete muhtaç idiyse, Bay Menderes'in hatası, demek ki, 1945 de daha mütevazî ve silik bir C.H.P. üyesi bulunduğu sırada, o zamanki Cumhurbaşkanı İnönü'nün memlekete çok partili demokratik hayat yolunu açmasından yararlanarak C.H.P. saflarını bırakması ve yeni bir parti kurmak üzere teşebbüse geçmesiyle başlar.
İmdi, bu hatayı işlemiş samimî ve iyiniyetli bir insanın hatasını tamir için yapması gereken ilk hareket, yanlış olduğunu sonradan anladığı bir faraziyeye dayanarak kurduğu partiyi kapatmak üzere teşebbüse geçmek olmalıdır! (Bundan sonra bir adım daha atarak gene C.H.P. saflarına katılmağa ve C.H.P. yi 1945 de demokrasi yolunda attığı adımdan geri çevirmeğe çalışması da beklenebilirse de, bu kadarından kaçınması hoş görülebilir.)
Bunu yapmadığı takdirde Bay Menderes, Türkiye'de çok partili demokratik hayata geçmenin hatalı olmadığı tezine hâlâ bağlı imiş gibi davranmış olur. Fakat bu teze bağlı gibi davranması ise, şimdi, Türk milletinin çok partili demokratik hayata henüz hazır olmadığı, bunun için daha en az üç kuşak beklemesi gerektiği tezinin savunulmasiyle ve bu teze dayanarak demokrasiyi şeklen bile ortadan kaldıracak «kanunî ve idarî tedbirler» olmak üzere harekete geçilmesiyle aslâ bağdaşamaz.
Böylelikle hesaba kattığımız üçüncü ihtimal de bizi, ister istemez, Bay Menderes'in samimiyetsizliğl, kendisi iktidarda kalmaktan başka bir düşüncesi olmadığı, buna göre Türkiye'de demokrasiye gerçek engeli kendisinin teşkil ettiği sonucuna götürür.
Varılan bu sonucun bütün taksiratı mantıktadır.
Menderes' in tutumunun mantikî sonucu
Bülent ECEVİT
4 Aralık 1957 günü Büyük Millet Meclisinde, Başbakan Menderes, Demokrat Partiyi her ne pahasına olursa olsun iktidarda tutabilmek, kendisi de iktidar liderliği mevkiinde kalabilmek için her türlü baskı ve şiddet tedbirine baş vurmağı aklına koymuş bir kimse olarak konuştu.
Sözlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, Başbakan Menderes artık, Türkiye'yi demokratik usullere, şekilde bile bağlı kalarak idare etmeğe uğraşmaktan bıkmış usanmıştı. Buna imkân göremiyordu.
Buna imkân görememesi iki etkenden birine, ya devlet adamı olarak kendi yetersizliğine, ya da Türk milletinin demokratik hayata uyarlanma (intibak) yetersizliğine bağlanabilirdi.
Başbakan Menderes, Türkiyeyi demokratik usullere bağlı kalarak idare etmenin kendisi için imkânsız hale gelmiş olmasını, bu etkenlerden ikincisine bağlamayı uygun gördü. Onun için de, iki gün önce bu köşede çıkan yazımızda belirttiğimiz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, dünyanın kulakları dibinde, Türk milletini kötülemek, Türkiye'nin son derecede geri bir memleket olduğunu belirtmek yoluna saptı.
Böylelikle, son zamanlarda başka iktidar sözcülerinin, Türk milleti demokrasi ve hürriyet için daha en az üç kuşak beklemelidir tarzında konuşurken. Başbakandan ilham veya direktif almış bulundukları da kesin olarak ortaya çıkmış oluyordu.
Biz bu yazıda Bay Menderes'in devlet adamı olarak yeterliği — yetersizliği, veya Türk milletinin demokrasiye hazır olup olmadığı kanusunda kendi düşüncelerimizi bütün bütün bir yana bırakarak, doğrudan doğruya Bay Menderes'in son görüşünü ele alıp, bu görüşün mantıkî sonucuna varmağa çalışacağız.
Bay Menderessin 1945 - 1950 arasındaki 5 yıllık siyasal mücadelesi, Türk milletinin en ileri bir demokratik hayata uyarlanabilecek olgunluk ve erginlikte olduğu düşüncesine dayanır görünüyordu.
Bu durumda şimdi şu iki ihtimalden birine: Bay Menderes'in ya 1950 seçimlerinden önceki tutumunun ya da şimdi ki tutumunun yanlış bir faraziyeye dayandığına, hükmetmek gerekir.
Çünkü bu iki faraziye biribiriyle çelişma halindedir. Birincisine göre Türk milleti, daha bundan 12 yıl önce kendi kaderine hâkim olabilecek erginliğe erişmiş bulunmalıdır. İkincisine göre ise Türk milleti daha en az üç kuşaklık bir süre tam bir vesayete muhtaçtır.
Buna göre Bay Menderes ya başlangıçta iktidara gelebilmek için milleti aldatmış olmalıdır, ya da şimdi, iktidarda kalabilmek için milleti aldatmağa çalıştığına hükmedilmelidir.
Her iki halde de Bay Menderes'in samimiliğine inanmak mantığa aykırı olur.
Ama biz bir üçüncü ihtimal daha düşünelim: Diyelim ki Bay Menderes 1950 seçimlerinden önce samimî idi, Türk milletinin ileri bir demokratik hayata uyarlanabilecek erginlikte olduğuna gerçekten inanıyordu da, Türk milletinin bu erginlikten uzak olduğunu, daha uzun zaman vesayete muhtaç bulunduğunu anlıyabilme fırsatını ancak iktidara geldikten sonra elde edebilmiştir!
Bu ihtimal kabul edildiği takdirde, samimî bir insanın vicdan huzuruna kavuşabilmek için yapması gereken şey, ilkin hatasını itiraf etmek, sonra da, mümkünse hatasının başlangıcına dönerek, bu hatayı başlangıç noktasında tamire çalışmaktır.
Türk milleti demokrasiye henüz hazır değil idiyse, daha uzun zaman vesayete muhtaç idiyse, Bay Menderes'in hatası, demek ki, 1945 de daha mütevazî ve silik bir C.H.P. üyesi bulunduğu sırada, o zamanki Cumhurbaşkanı İnönü'nün memlekete çok partili demokratik hayat yolunu açmasından yararlanarak C.H.P. saflarını bırakması ve yeni bir parti kurmak üzere teşebbüse geçmesiyle başlar.
İmdi, bu hatayı işlemiş samimî ve iyiniyetli bir insanın hatasını tamir için yapması gereken ilk hareket, yanlış olduğunu sonradan anladığı bir faraziyeye dayanarak kurduğu partiyi kapatmak üzere teşebbüse geçmek olmalıdır! (Bundan sonra bir adım daha atarak gene C.H.P. saflarına katılmağa ve C.H.P. yi 1945 de demokrasi yolunda attığı adımdan geri çevirmeğe çalışması da beklenebilirse de, bu kadarından kaçınması hoş görülebilir.)
Bunu yapmadığı takdirde Bay Menderes, Türkiye'de çok partili demokratik hayata geçmenin hatalı olmadığı tezine hâlâ bağlı imiş gibi davranmış olur. Fakat bu teze bağlı gibi davranması ise, şimdi, Türk milletinin çok partili demokratik hayata henüz hazır olmadığı, bunun için daha en az üç kuşak beklemesi gerektiği tezinin savunulmasiyle ve bu teze dayanarak demokrasiyi şeklen bile ortadan kaldıracak «kanunî ve idarî tedbirler» olmak üzere harekete geçilmesiyle aslâ bağdaşamaz.
Böylelikle hesaba kattığımız üçüncü ihtimal de bizi, ister istemez, Bay Menderes'in samimiyetsizliğl, kendisi iktidarda kalmaktan başka bir düşüncesi olmadığı, buna göre Türkiye'de demokrasiye gerçek engeli kendisinin teşkil ettiği sonucuna götürür.
Varılan bu sonucun bütün taksiratı mantıktadır.
Koleksiyon
Alıntı
“Menderes'in Tutumunun Mantıkî Sonucu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 9 Ekim 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/929 ulaşıldı.