Sahte Zafer
Başlık:
Sahte Zafer
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 2
Tarih:
1957-10-30
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
SAHTE ZAFER
Bülent Ecevit
CUMHURİYET Halk Partisi, seçim mücadelesini, sorumluluk, adalet ve eşitlik duygusu olan bir iktidar partisine karşı yapmadı. Cumhuriyet Halk Partisi, Devlet Başkanından, Başbakanından mahalle muhtarına kadar hiç bir sorumlu üyesi kendini kanunlarla bağlı saymıyan, iktidarda kalabilmek için hiç bir gayrimeşru hareketten kaçınmayan bir partiye karşı mücadele etti.
Eğer bu iktidar partisinin, seçim öncesinde, seçim sırasında ve oy sayımı sırasında başvurduğu gayrimeşri tertipler şimdi bildiğimiz kadarla kalmışsa, bu, o parti sorumlularının kendilerine bir ahlâk ve insaf sınırı çizmiş olmalarından değil, sadece güçlerinin daha fazlasına yetmemiş olmasındandır.
Güçleri daha fazlasına yetmemiştir, çünkü, hâlâ «kahir ekseriyet» masalıyla kendi kendilerini aldatan Demokrat Parti sorumluları herhalde en az bizim kadar bilmektedirler ki, memlekette ve dünyada partileri artık yapayalnız ve desteksiz, sevilmez ve güvenilmez bir teşekkül durumuna düşmüştür.
Başvurmağa cesaret edebilecekleri kanunsuzluklara ancak bu yalnızlık, bu desteksizlik duygusu, kendilerini çeviren ve günden güne daralan bu sevgisizlik ve güvensizlik çemberi bir sınır çizebilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin 27 Ekim seçiminde hakkı olan milletvekilliklerinin 200 e yakınını olsun bilfiil alabilmesini de, ancak D. P. nin kanun tanımazlığını sınırlayan bu çember sağlamıştır.
Yoksa 70 muhalif milletvekiline bile tahammül edemediği için seçimi vaktinden önce yenilediğini açıkça söyleyen bir iktidar lideri, herhalde, yeni seçimler sonunda muhalefete 170 in üstünde milletvekilini gönül rızasiyle, hak ve adalet duygusuyla bırakmış olamazdı.
Bazı tarafsız yazarlar, hattâ bir çok eski D. P. liler, 27 Ekim seçimini bir Kurtuluş Savaşına benzetiyorlardı. Gerçekten Türk halkı, iktidarın kanunsuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik pençesinden muhalefet için 170 in üstünde milletvekilliğini, ancak, kansız bir Kurtuluş Savaşı yapıyormuşcasına haklarını savunmakla koparabilmiştir.
Her gün, iktidarın seçimde başvurduğu yeni bir kaç kanunsuz hareket, yeni bir zorbalık haberi öğrenilmekte ve böylece 170 in üstünde milletvekilliğinin, bu kanunsuzluk zorbalık, yolsuzluk engelleri arasından muhalefete çıkarılabilmiş olması büsbütün değer kazanmaktadır.
«Galip sayılır bu yolda mağlûp» sözü, sanki C.H.P. nin ve muhalefeti destekliyen yurttaşların, «kahir bir ekseriyet» teşkil eden yurttaşların, bu seçimdeki sözde yenilgisi için söylenmiştir.
Bugün muhalefet çevrelerinde ve muhalefeti destekleyen halk arasında, hem de yeni yeni alınmakta olduğunu duyduğumuz baskı tedbirlerine rağmen, yılgınlıktan, karamsarlıktan iz bulunmayışı ondandır.
C.H.P. kendini yenilmiş değil, ancak hakları çiğnenmiş bir parti durumunda, daha doğrusu, hakları iktidar partisi tarafından çiğnenen bir milletin gerçek temsilcisi durumunda görmekte ve seçimden önce olduğu gibi seçimden sonra da halkın nasıl kendisiyle beraber olduğunu gördükçe umudu tazelenmektedir.
Seçim günü ve seçim ertesi bir çok yerlerde o mütevazi C. H. P. merkezleri coşkun bir yurttaş sevgisiyle kuşatılmış ve taşmıştır. İktidar partisinin gösterişli merkezleriyse bugünlerde, bu sözde «zafer» günlerinde, bir ölüm karanlığına ve sessizliğine gömülü kalmıştır.
Sırf bu durum bile 27 Ekim seçiminin gerçek galibinin kim olduğunu göstermeğe yetse gerektir.
İktidar partisi, «kahir ekseriyetle» kazandığını iddia ettiği seçim sonunda bir zafer şenliği yapabilmek şöyle dursun, bir çok yerlerde yurttaşın eğlenmesini, toplanmasını, hattâ sokakta gezmesini bile önlemek ihtiyacını duymuştur.
İktidar partisinin, kendi mensuplarınca bile kutlanamıyan «zafer» ine, millet inanmıyor ve inanmıyacaktır.
Çünkü Türk milleti, başında kimleri görmek istediğini bilmekte ve bilmez görünenlere de belli etmektedir.
SAHTE ZAFER
Bülent Ecevit
CUMHURİYET Halk Partisi, seçim mücadelesini, sorumluluk, adalet ve eşitlik duygusu olan bir iktidar partisine karşı yapmadı. Cumhuriyet Halk Partisi, Devlet Başkanından, Başbakanından mahalle muhtarına kadar hiç bir sorumlu üyesi kendini kanunlarla bağlı saymıyan, iktidarda kalabilmek için hiç bir gayrimeşru hareketten kaçınmayan bir partiye karşı mücadele etti.
Eğer bu iktidar partisinin, seçim öncesinde, seçim sırasında ve oy sayımı sırasında başvurduğu gayrimeşri tertipler şimdi bildiğimiz kadarla kalmışsa, bu, o parti sorumlularının kendilerine bir ahlâk ve insaf sınırı çizmiş olmalarından değil, sadece güçlerinin daha fazlasına yetmemiş olmasındandır.
Güçleri daha fazlasına yetmemiştir, çünkü, hâlâ «kahir ekseriyet» masalıyla kendi kendilerini aldatan Demokrat Parti sorumluları herhalde en az bizim kadar bilmektedirler ki, memlekette ve dünyada partileri artık yapayalnız ve desteksiz, sevilmez ve güvenilmez bir teşekkül durumuna düşmüştür.
Başvurmağa cesaret edebilecekleri kanunsuzluklara ancak bu yalnızlık, bu desteksizlik duygusu, kendilerini çeviren ve günden güne daralan bu sevgisizlik ve güvensizlik çemberi bir sınır çizebilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin 27 Ekim seçiminde hakkı olan milletvekilliklerinin 200 e yakınını olsun bilfiil alabilmesini de, ancak D. P. nin kanun tanımazlığını sınırlayan bu çember sağlamıştır.
Yoksa 70 muhalif milletvekiline bile tahammül edemediği için seçimi vaktinden önce yenilediğini açıkça söyleyen bir iktidar lideri, herhalde, yeni seçimler sonunda muhalefete 170 in üstünde milletvekilini gönül rızasiyle, hak ve adalet duygusuyla bırakmış olamazdı.
Bazı tarafsız yazarlar, hattâ bir çok eski D. P. liler, 27 Ekim seçimini bir Kurtuluş Savaşına benzetiyorlardı. Gerçekten Türk halkı, iktidarın kanunsuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik pençesinden muhalefet için 170 in üstünde milletvekilliğini, ancak, kansız bir Kurtuluş Savaşı yapıyormuşcasına haklarını savunmakla koparabilmiştir.
Her gün, iktidarın seçimde başvurduğu yeni bir kaç kanunsuz hareket, yeni bir zorbalık haberi öğrenilmekte ve böylece 170 in üstünde milletvekilliğinin, bu kanunsuzluk zorbalık, yolsuzluk engelleri arasından muhalefete çıkarılabilmiş olması büsbütün değer kazanmaktadır.
«Galip sayılır bu yolda mağlûp» sözü, sanki C.H.P. nin ve muhalefeti destekliyen yurttaşların, «kahir bir ekseriyet» teşkil eden yurttaşların, bu seçimdeki sözde yenilgisi için söylenmiştir.
Bugün muhalefet çevrelerinde ve muhalefeti destekleyen halk arasında, hem de yeni yeni alınmakta olduğunu duyduğumuz baskı tedbirlerine rağmen, yılgınlıktan, karamsarlıktan iz bulunmayışı ondandır.
C.H.P. kendini yenilmiş değil, ancak hakları çiğnenmiş bir parti durumunda, daha doğrusu, hakları iktidar partisi tarafından çiğnenen bir milletin gerçek temsilcisi durumunda görmekte ve seçimden önce olduğu gibi seçimden sonra da halkın nasıl kendisiyle beraber olduğunu gördükçe umudu tazelenmektedir.
Seçim günü ve seçim ertesi bir çok yerlerde o mütevazi C. H. P. merkezleri coşkun bir yurttaş sevgisiyle kuşatılmış ve taşmıştır. İktidar partisinin gösterişli merkezleriyse bugünlerde, bu sözde «zafer» günlerinde, bir ölüm karanlığına ve sessizliğine gömülü kalmıştır.
Sırf bu durum bile 27 Ekim seçiminin gerçek galibinin kim olduğunu göstermeğe yetse gerektir.
İktidar partisi, «kahir ekseriyetle» kazandığını iddia ettiği seçim sonunda bir zafer şenliği yapabilmek şöyle dursun, bir çok yerlerde yurttaşın eğlenmesini, toplanmasını, hattâ sokakta gezmesini bile önlemek ihtiyacını duymuştur.
İktidar partisinin, kendi mensuplarınca bile kutlanamıyan «zafer» ine, millet inanmıyor ve inanmıyacaktır.
Çünkü Türk milleti, başında kimleri görmek istediğini bilmekte ve bilmez görünenlere de belli etmektedir.
Koleksiyon
Alıntı
“Sahte Zafer,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/908 ulaşıldı.