Ankara'da Sergiler
Başlık:
Ankara'da Sergiler
Kaynak:
Dünya, "Sanat Konuları"
Tarih:
1953-10-21
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
SAN'AT KONULARI
Ankara'da sergiler
Yugoslav “modern” resmi — Ferruh Başağa — Ayşe Abla İlkokulu öğrencileri.
Yazan: Bülend Ecevit
ANKARA’nın ne bir resim akademisi, ne bir resim müzesi vardır; ne sanat eserleri bakımından İstanbul gibi zengin, ne de evlerinin duvarlarını süsleyebilecek zenginleri İstanbulunki kadar boldur. Hepsi hepsi üç galerisi vardır: Bunlardan ikisi, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin iğreti galerileridir; biri de, birkaç gencin alın teriyle yaşıyan bir yaşındaki Helikon derneğinin 10 aylık galerisi..
Bunlara rağmen Ankara, şimdi, ressamların en gözde şehridir. Üç galerisi için de ressamlar sıra beklemekte, hele, kapısını yalnız günümüzün sanat anlayışına uygun çalışanlara açık tutan Helikonda, birçok ressamlar satış rekoru kırmaktadırlar.
Çağdaş resmi gülünç düşürmek uğrunda harcanan bunca emeğe rağmen, zaman, genç Ankarada hükmünü yerine getirmektedir.
* * *
ONUN için, eğer Yugoslav dostlarımızın şimdi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde açtıkları “modern” resim sergisi umulan ilgiyi görmediyse, bunun suçu Ankaradadır; Ankara aydınlarının “Modern” adı altında, çağımızın sanatına daha yakın bir sergi bekler seviyeye gelmiş olmalarındadır.
Yugoslavların sağlam akademik resim gelenekleriyle yeni hayat tarzlarının birleşmesinden nasıl bir sanat doğduğunu merak ediyor, meraka değer sanıyorduk.
Fakat bu sergi insana, ister istemez, Yugoslavyada da ressamların “sanatçı halka hitap etmeli” yollu totaliterlik demagojilerine kurban edildiklerini düşündürüyor.
Böyle düşündürmesi de ehven-i şer sayılmalıdır; yoksa serginin bütün günahı ressamlara yüklenmiş olurdu. Yugoslav milleti ise, bunun revâ görülemiyeceği kadar sanatkâr bir millettir.
Sergi kataloğunun ön sözünde, Yugoslav resminin yabancı etkiler altında doğmamış olduğu öne sürülüyor. Bu iddia, geçmişteki Yugoslav resmi için ne kadar doğrudur, bilemeyiz ama, sergide gördüğümüz resimler için doğru değildir.
Bu sergiden anlaşıldığı kadar, Yugoslav “modern” resmi, genşi anlamı ile Fransız empresyonistlerinin etkisi altındadır. Hele Bonnard’ın etkisine adım başında rastlanıyor. Ondan sonra Utrillo, Cezanne, bir az da Van Gogh geliyor.
Bu, suç değildir. Bir millet, siyaset bakımından ne kadar infiratçı olursa olsun, sanatçılarından infiratçılık beklememelidir. Günümüzde Batı sanatı millî değil, evrenseldir. Eğer önsözdeki iddia doğru olsaydı, bu, Yugoslav resminin aleyhinde bir not sayılırdı.
Bugün güzel sanatlarda hüner bölgeci kalmakta değil, evrensel bir sanat anlayışı içinde orijinal olabilmektedir. Bu orijinalliğe, eserlerde ya mahallî temperament’ı ya da sanatçının kişiliğini duyurmakla varılabilir. Bu da zorla, dikta ile olmaz. Bir millet, evrensel sanat anlayışı içinde orijinal kalabilen bir tek ressam bile çıkarırsa övünebilir.
O bakımdan Yugoslavlar da övünebilirler. Çünkü bir Milosavljevic Predrag’ları var.
Milosavljeviç Predrag, gerçi sergideki öbür 35 ressamdan daha fazla çağdaş resme yaklaşmış değil ama, hangi çağda olursa olsun orijinal sayılabilecek bir ressam.
Belirli bir kişiliği, cesur, tesirli bir fırçası, ve tabiatla arasında, ancak gerçek bir sanatçıdan beklenebilecek, âdeta marazî bir yakınlık, bir duygu alışverişi var. Bu, en realist resimlerine bile, sürrealizmi andırır bir hava katıyor. Renk kontrastlarından kaçınmasına rağmen, resimlerinde bir renk monotonluğu yok. Renklerinin çeşitsizliğinden ve kontrastsızlığından doğabilecek zaafı, bu renklere kattığı şiddet ve canlılık bol bol karşılıyor.
Acaba Yugoslavyada çağımıza ayak uydurmuş ressamlar da yok mudur?
Yoktur diye kestirip atamayız! Çünkü, bu sergideki resimler, “Yugoslav Fen ve Kültür Konseyi” nin koleksiyonundanmış. Sanatkâr Yugoslav milleti, belki de köşe bucakta, böyle bir resmî konseyin iltifat etmesi beklenemiyecek ressamlar yetiştirmektedir.
* * *
YUGOSLAV “modern” resim sergisiyle Ferruh Başağa resim sergisinin aynı günlerde açılmasını, bir nevi anakronizm sayabiliriz. Çünkü Ferruh Başağanın Helikon galerisinde açılan sergisi, sanat anlayışı bakımından, hiç değilse 50 yıl daha ilerdeydi.
Yazık ki bu sergi biraz vaktinden erken açılıp gerektiği kadar duyulamadan kapandı. Ankara için sanat mevsiminin ancak Ekim ortalarında başlayabildiğini tecrübelerle öğreniyoruz.
Ferruh Başağanın resimleri insanı ilk bakışta çarpan resimlerden değil. Bunlar, en satıhçı ve geometrik olduğu hâllerde bile, insanı baktıkça saran, derinliğine kavrayan bütün soyutluğuna rağmen içinde insan duygularını yaşatabilen resimler.. Bunda, renklerin psikolojik etkilerini plâstik kaygılardan önde tutuşun da rolü var, sanırım.
Ferruh Başağa, kompozisyonlarında boşlukları ustaca kullanmasını biliyor. Non-figuratiflerdeki başarısını biraz da buna borçlu.
* * *
YURDUMUZDA çocuk resmi standardının gitgide yükseldiğini, her yıl açılan sergilerden görüyoruz. Bu mevsim başında da, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin küçük galerisinde, Ayşe Abla ilkokulu öğrencilerinin resim sergisi açıldı. Küçük ressamların, yaşlarından beklenmiyecek bir sanat görgüleri olduğu anlaşılıyor. Yaşlarından beklenebilecek hayal gücünü ise - belki lüzumundan fazla - kontrol altına almışlar. Cüretleriyle değil, olgunlukları, ve tabiata bağlılığın frenediği ölçülü ifade serbestlikleriyle hayranlığı çekiyorlar.
İlk ve ortaokul sergilerinde resimlerini gördüğümüz çocuklardan, ilerde, sayısı onbinleri aşan bir ressamlar nesli çıkmasına imkân da yoktur, lüzum da.. Onlardan, anlayışlı bir resim seyircileri nesli ortaya çıkması kâfidir. Verimlerini birkaç yıldır ortaya seren ileri görüşlü bir resim öğretmeninin, yurdumuzda sanata en büyük hizmeti de bu olacaktır.
Ankara'da sergiler
Yugoslav “modern” resmi — Ferruh Başağa — Ayşe Abla İlkokulu öğrencileri.
Yazan: Bülend Ecevit
ANKARA’nın ne bir resim akademisi, ne bir resim müzesi vardır; ne sanat eserleri bakımından İstanbul gibi zengin, ne de evlerinin duvarlarını süsleyebilecek zenginleri İstanbulunki kadar boldur. Hepsi hepsi üç galerisi vardır: Bunlardan ikisi, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin iğreti galerileridir; biri de, birkaç gencin alın teriyle yaşıyan bir yaşındaki Helikon derneğinin 10 aylık galerisi..
Bunlara rağmen Ankara, şimdi, ressamların en gözde şehridir. Üç galerisi için de ressamlar sıra beklemekte, hele, kapısını yalnız günümüzün sanat anlayışına uygun çalışanlara açık tutan Helikonda, birçok ressamlar satış rekoru kırmaktadırlar.
Çağdaş resmi gülünç düşürmek uğrunda harcanan bunca emeğe rağmen, zaman, genç Ankarada hükmünü yerine getirmektedir.
* * *
ONUN için, eğer Yugoslav dostlarımızın şimdi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde açtıkları “modern” resim sergisi umulan ilgiyi görmediyse, bunun suçu Ankaradadır; Ankara aydınlarının “Modern” adı altında, çağımızın sanatına daha yakın bir sergi bekler seviyeye gelmiş olmalarındadır.
Yugoslavların sağlam akademik resim gelenekleriyle yeni hayat tarzlarının birleşmesinden nasıl bir sanat doğduğunu merak ediyor, meraka değer sanıyorduk.
Fakat bu sergi insana, ister istemez, Yugoslavyada da ressamların “sanatçı halka hitap etmeli” yollu totaliterlik demagojilerine kurban edildiklerini düşündürüyor.
Böyle düşündürmesi de ehven-i şer sayılmalıdır; yoksa serginin bütün günahı ressamlara yüklenmiş olurdu. Yugoslav milleti ise, bunun revâ görülemiyeceği kadar sanatkâr bir millettir.
Sergi kataloğunun ön sözünde, Yugoslav resminin yabancı etkiler altında doğmamış olduğu öne sürülüyor. Bu iddia, geçmişteki Yugoslav resmi için ne kadar doğrudur, bilemeyiz ama, sergide gördüğümüz resimler için doğru değildir.
Bu sergiden anlaşıldığı kadar, Yugoslav “modern” resmi, genşi anlamı ile Fransız empresyonistlerinin etkisi altındadır. Hele Bonnard’ın etkisine adım başında rastlanıyor. Ondan sonra Utrillo, Cezanne, bir az da Van Gogh geliyor.
Bu, suç değildir. Bir millet, siyaset bakımından ne kadar infiratçı olursa olsun, sanatçılarından infiratçılık beklememelidir. Günümüzde Batı sanatı millî değil, evrenseldir. Eğer önsözdeki iddia doğru olsaydı, bu, Yugoslav resminin aleyhinde bir not sayılırdı.
Bugün güzel sanatlarda hüner bölgeci kalmakta değil, evrensel bir sanat anlayışı içinde orijinal olabilmektedir. Bu orijinalliğe, eserlerde ya mahallî temperament’ı ya da sanatçının kişiliğini duyurmakla varılabilir. Bu da zorla, dikta ile olmaz. Bir millet, evrensel sanat anlayışı içinde orijinal kalabilen bir tek ressam bile çıkarırsa övünebilir.
O bakımdan Yugoslavlar da övünebilirler. Çünkü bir Milosavljevic Predrag’ları var.
Milosavljeviç Predrag, gerçi sergideki öbür 35 ressamdan daha fazla çağdaş resme yaklaşmış değil ama, hangi çağda olursa olsun orijinal sayılabilecek bir ressam.
Belirli bir kişiliği, cesur, tesirli bir fırçası, ve tabiatla arasında, ancak gerçek bir sanatçıdan beklenebilecek, âdeta marazî bir yakınlık, bir duygu alışverişi var. Bu, en realist resimlerine bile, sürrealizmi andırır bir hava katıyor. Renk kontrastlarından kaçınmasına rağmen, resimlerinde bir renk monotonluğu yok. Renklerinin çeşitsizliğinden ve kontrastsızlığından doğabilecek zaafı, bu renklere kattığı şiddet ve canlılık bol bol karşılıyor.
Acaba Yugoslavyada çağımıza ayak uydurmuş ressamlar da yok mudur?
Yoktur diye kestirip atamayız! Çünkü, bu sergideki resimler, “Yugoslav Fen ve Kültür Konseyi” nin koleksiyonundanmış. Sanatkâr Yugoslav milleti, belki de köşe bucakta, böyle bir resmî konseyin iltifat etmesi beklenemiyecek ressamlar yetiştirmektedir.
* * *
YUGOSLAV “modern” resim sergisiyle Ferruh Başağa resim sergisinin aynı günlerde açılmasını, bir nevi anakronizm sayabiliriz. Çünkü Ferruh Başağanın Helikon galerisinde açılan sergisi, sanat anlayışı bakımından, hiç değilse 50 yıl daha ilerdeydi.
Yazık ki bu sergi biraz vaktinden erken açılıp gerektiği kadar duyulamadan kapandı. Ankara için sanat mevsiminin ancak Ekim ortalarında başlayabildiğini tecrübelerle öğreniyoruz.
Ferruh Başağanın resimleri insanı ilk bakışta çarpan resimlerden değil. Bunlar, en satıhçı ve geometrik olduğu hâllerde bile, insanı baktıkça saran, derinliğine kavrayan bütün soyutluğuna rağmen içinde insan duygularını yaşatabilen resimler.. Bunda, renklerin psikolojik etkilerini plâstik kaygılardan önde tutuşun da rolü var, sanırım.
Ferruh Başağa, kompozisyonlarında boşlukları ustaca kullanmasını biliyor. Non-figuratiflerdeki başarısını biraz da buna borçlu.
* * *
YURDUMUZDA çocuk resmi standardının gitgide yükseldiğini, her yıl açılan sergilerden görüyoruz. Bu mevsim başında da, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin küçük galerisinde, Ayşe Abla ilkokulu öğrencilerinin resim sergisi açıldı. Küçük ressamların, yaşlarından beklenmiyecek bir sanat görgüleri olduğu anlaşılıyor. Yaşlarından beklenebilecek hayal gücünü ise - belki lüzumundan fazla - kontrol altına almışlar. Cüretleriyle değil, olgunlukları, ve tabiata bağlılığın frenediği ölçülü ifade serbestlikleriyle hayranlığı çekiyorlar.
İlk ve ortaokul sergilerinde resimlerini gördüğümüz çocuklardan, ilerde, sayısı onbinleri aşan bir ressamlar nesli çıkmasına imkân da yoktur, lüzum da.. Onlardan, anlayışlı bir resim seyircileri nesli ortaya çıkması kâfidir. Verimlerini birkaç yıldır ortaya seren ileri görüşlü bir resim öğretmeninin, yurdumuzda sanata en büyük hizmeti de bu olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Ankara'da Sergiler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/9 ulaşıldı.