Aydınların Liderlik İmkânı
Başlık:
Aydınların Liderlik İmkânı
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-08-22
Metin:
UZAKTAN
Aydınların liderlik imkânı
BUNDAN önceki «Zorlandıkça Büyüyen Engel» ve «Yanlış Hesaplar» başlıklı yazılarımızda, Demokrat Parti iktidarının, büyük çoğunluğa güvenerek, aydın azınlık tarafından gösterilen mukavemeti kırabileceğine, öylelikle, eninde sonunda Türkiye'ye diktatörlüğü yerleştirebileceğine inanmakla ne kadar yanıldığını, kamu hayatında kilit mevkileri dolduran bu azınlık, iktidarın anti — demokratik teşebbüslerine âlet olmayı kabul etmedikçe, diktatörlük yolundaki teşebbüslerin başarısızlığa uğrıyacağını belirtmeğe çalışmıştık.
Türkiye'den başka birçok memleketlerde böyle bir durum, aydın azınlıkla aydın olmayan çoğunluk arasında kesin bir ikilik bulunduğu, aydın azınlığın, çoğunluğa rağmen iktidara engel olabileceği tarzında yorumlanabilir.
Fakat Türkiye'deki tarihî şartlar, aydın azınlıkla aydın olmayan çoğunluk arasında kesin bir ikilik ortaya çıkmasını şimdiye kadar önlemiştir. Her ne kadar yaşama şartları ve kültür seviyesi bakımından iki zümre arasında geniş bir ayrılık varsa da, bu ayrılık Türkiye'de hiç bir zaman, başka birçok ülkelerde olduğu gibi bir sınıflaşma şeklini almamış, toplum içinde katî bir sınıf yapısı meydana getirmemiştir. Osmanlı çağı boyunca servet ve ünvan kuşaktan kuşağa geçirebilen bir asiller sınıfına izin verilmediği gibi, İmparatorluk çöküntü devresine gelinceye kadar servetin ve toprağın dağılışında da, gerek Batı memleketlerindeki gerek Osmanlı İmparatorluğunun başka bazı bölgelerindeki durumlarla kıyas edilemiyecek kadar adilâne bir düzen muhafaza edilebilmiştir.
Cumhuriyetten sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal adalet anlayışına dayanan tutumu, bu adilâne düzeni, daha modern ve verimli bir temel üzerinde yeniden canlandırmış, Demokrat Parti iktidarının aksi yöndeki tutumu da henüz bu düzeni temelinden yıkmağa muvaffak olamamıştır.
Ötl yandan, gene tarihimiz boyunca, fırsat bakımından eşitlik ilkesine bağlı kalınmış, toplum yapısında, bugün bile herhangi bir Batı ülkesinde eşine rastlanamıyacak ölçüde bir seyyaliyet devam ettirilmiş büyük şehirlerdeki varlıklı ailelerin çocuklarıyla köylü çocuklarının çeşitli alanlarda yüksek mevkilere erişebilme hakları arasında hiç bir ayrılık gözetilmemiş, nitekim kökleri köylerde olan birçok yurttaşlar devlet idaresinde en yüksek basamaklara çıkma fırsatını bulmuşlardır.
Bütün bu sebeplerden ötürü, köylerdeki çoğunlukla büyük şehirlerdeki aydın azınlık arasında yaşama tarzı ve kültür seviyesi bakımından geniş bir ayrılık kalsa bile, bu ayrılık bir köylü - kentli düşmanlığına yol açamamıştır.
Bu durumun ne büyük bir avantaj olduğunu, demokratik bir düzen kurabilmek bakımından ne kadar elverişli bir temel teşkil ettiğini kavrıyabilmek için birkaç Batı ülkesini görmek yeter. O ülkelerden bir çoğunda, sosyalizmin bile hâlâ yıkamamış olduğu katı bir sınıf yapısı, ve «aşağı» denilen sınıflarla «orta» veya «yukarı» sınırlar arasında kapanması çok güç bir uçurum vardır. O yüzden, böyle ülkelerde, yaşama ve kültür seviyeleri arasındaki fark Türkiye'deki kadar büyük olmasa bile, sınıflar arasındaki gerginlik husumet derecesine varmaktadır. Yaşama ve kültür seviyesi nisbeten düşük sınıfı meydana getiren çoğunluk, daha «yukarı» sınıflardaki azınlığa, o arada bilhassa aydınlara karşı derin bir güvensizlik, yabancılık beslemekte, aydınların aydın olmayan çoğunluğa liderlik edebilme imkânı da o nisbette kısılmış olmaktadır.
Türkiye'deki toplum şartları ise, aydınlara, hemen hiç bir Batı ülkesinde görülemiyecek derecede geniş bir liderlik imkânı sağlamaktadır. Türkiyede çoğunluğun, okur — yazar azınlığa belsediği saygı ve güven — kendi durumumuzu bir başına düşündüğümüz vakit bize yetersiz görünse de —, başka birçok Batı ülkelerindeki durumla mukayese bile edilemiyecek kadar üstündür.
Onun için, çoğunlukla aralarındaki ayrılığı olduğundan daha geniş görmeğe ve göstermeğe çalışan küçük bir snoblar zümresi ile, kendilerine bir çeşit toprak aristokrasisi süsü vermek isteyen bir kısım geniş toprak sahipleri hariç tutulursa (ki geniş toprak sahipleri, çiftçi nüfusunun ancak yüzde 2 sini teşkil etmektedir.) Türkiye'de aydınlar memleket hayrına olan düşüncelerini, okur — yazar olmayan çoğunluğa kabul ettirmekte pek az mânevi engelle karşılaşırlar. Aydınlardan büyük bir kısmının kendi aralarında azçok bir düşünce ve davranış beraberliğine varmış olmaları, gayretlerini az çok birleştirmeleri, samimiliklerine, dürüstlüklerine halkı inandırabilmeleri, geniş çoğunluğa, memleket hayrına gördükleri bir yolda önderlik edebilmeleri için kâfidir.
O bakımdan, Türkiye'de memleket hayrına iktidarla mücadele eden aydınların, kendi liderliklerini büyük çoğunluğa kabul ettiremiyeceklerini düşünerek umutsuzluğa düşmeleri ne kadar yersizse, Demokrat Parti iktidarının, küçük aydınlar azınlığını toplum içinde tecrid edilmiş, kütleye nüfuz edemiyecek bir âciz «sınıf» olarak görüp, bu «sınıf» ın diktatörlük yolundaki gidişi durdurmak için çoğunluğu seferber edemiyeceğine umut bağlaması da bir o kadar yersizdir.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Aydınların liderlik imkânı
BUNDAN önceki «Zorlandıkça Büyüyen Engel» ve «Yanlış Hesaplar» başlıklı yazılarımızda, Demokrat Parti iktidarının, büyük çoğunluğa güvenerek, aydın azınlık tarafından gösterilen mukavemeti kırabileceğine, öylelikle, eninde sonunda Türkiye'ye diktatörlüğü yerleştirebileceğine inanmakla ne kadar yanıldığını, kamu hayatında kilit mevkileri dolduran bu azınlık, iktidarın anti — demokratik teşebbüslerine âlet olmayı kabul etmedikçe, diktatörlük yolundaki teşebbüslerin başarısızlığa uğrıyacağını belirtmeğe çalışmıştık.
Türkiye'den başka birçok memleketlerde böyle bir durum, aydın azınlıkla aydın olmayan çoğunluk arasında kesin bir ikilik bulunduğu, aydın azınlığın, çoğunluğa rağmen iktidara engel olabileceği tarzında yorumlanabilir.
Fakat Türkiye'deki tarihî şartlar, aydın azınlıkla aydın olmayan çoğunluk arasında kesin bir ikilik ortaya çıkmasını şimdiye kadar önlemiştir. Her ne kadar yaşama şartları ve kültür seviyesi bakımından iki zümre arasında geniş bir ayrılık varsa da, bu ayrılık Türkiye'de hiç bir zaman, başka birçok ülkelerde olduğu gibi bir sınıflaşma şeklini almamış, toplum içinde katî bir sınıf yapısı meydana getirmemiştir. Osmanlı çağı boyunca servet ve ünvan kuşaktan kuşağa geçirebilen bir asiller sınıfına izin verilmediği gibi, İmparatorluk çöküntü devresine gelinceye kadar servetin ve toprağın dağılışında da, gerek Batı memleketlerindeki gerek Osmanlı İmparatorluğunun başka bazı bölgelerindeki durumlarla kıyas edilemiyecek kadar adilâne bir düzen muhafaza edilebilmiştir.
Cumhuriyetten sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal adalet anlayışına dayanan tutumu, bu adilâne düzeni, daha modern ve verimli bir temel üzerinde yeniden canlandırmış, Demokrat Parti iktidarının aksi yöndeki tutumu da henüz bu düzeni temelinden yıkmağa muvaffak olamamıştır.
Ötl yandan, gene tarihimiz boyunca, fırsat bakımından eşitlik ilkesine bağlı kalınmış, toplum yapısında, bugün bile herhangi bir Batı ülkesinde eşine rastlanamıyacak ölçüde bir seyyaliyet devam ettirilmiş büyük şehirlerdeki varlıklı ailelerin çocuklarıyla köylü çocuklarının çeşitli alanlarda yüksek mevkilere erişebilme hakları arasında hiç bir ayrılık gözetilmemiş, nitekim kökleri köylerde olan birçok yurttaşlar devlet idaresinde en yüksek basamaklara çıkma fırsatını bulmuşlardır.
Bütün bu sebeplerden ötürü, köylerdeki çoğunlukla büyük şehirlerdeki aydın azınlık arasında yaşama tarzı ve kültür seviyesi bakımından geniş bir ayrılık kalsa bile, bu ayrılık bir köylü - kentli düşmanlığına yol açamamıştır.
Bu durumun ne büyük bir avantaj olduğunu, demokratik bir düzen kurabilmek bakımından ne kadar elverişli bir temel teşkil ettiğini kavrıyabilmek için birkaç Batı ülkesini görmek yeter. O ülkelerden bir çoğunda, sosyalizmin bile hâlâ yıkamamış olduğu katı bir sınıf yapısı, ve «aşağı» denilen sınıflarla «orta» veya «yukarı» sınırlar arasında kapanması çok güç bir uçurum vardır. O yüzden, böyle ülkelerde, yaşama ve kültür seviyeleri arasındaki fark Türkiye'deki kadar büyük olmasa bile, sınıflar arasındaki gerginlik husumet derecesine varmaktadır. Yaşama ve kültür seviyesi nisbeten düşük sınıfı meydana getiren çoğunluk, daha «yukarı» sınıflardaki azınlığa, o arada bilhassa aydınlara karşı derin bir güvensizlik, yabancılık beslemekte, aydınların aydın olmayan çoğunluğa liderlik edebilme imkânı da o nisbette kısılmış olmaktadır.
Türkiye'deki toplum şartları ise, aydınlara, hemen hiç bir Batı ülkesinde görülemiyecek derecede geniş bir liderlik imkânı sağlamaktadır. Türkiyede çoğunluğun, okur — yazar azınlığa belsediği saygı ve güven — kendi durumumuzu bir başına düşündüğümüz vakit bize yetersiz görünse de —, başka birçok Batı ülkelerindeki durumla mukayese bile edilemiyecek kadar üstündür.
Onun için, çoğunlukla aralarındaki ayrılığı olduğundan daha geniş görmeğe ve göstermeğe çalışan küçük bir snoblar zümresi ile, kendilerine bir çeşit toprak aristokrasisi süsü vermek isteyen bir kısım geniş toprak sahipleri hariç tutulursa (ki geniş toprak sahipleri, çiftçi nüfusunun ancak yüzde 2 sini teşkil etmektedir.) Türkiye'de aydınlar memleket hayrına olan düşüncelerini, okur — yazar olmayan çoğunluğa kabul ettirmekte pek az mânevi engelle karşılaşırlar. Aydınlardan büyük bir kısmının kendi aralarında azçok bir düşünce ve davranış beraberliğine varmış olmaları, gayretlerini az çok birleştirmeleri, samimiliklerine, dürüstlüklerine halkı inandırabilmeleri, geniş çoğunluğa, memleket hayrına gördükleri bir yolda önderlik edebilmeleri için kâfidir.
O bakımdan, Türkiye'de memleket hayrına iktidarla mücadele eden aydınların, kendi liderliklerini büyük çoğunluğa kabul ettiremiyeceklerini düşünerek umutsuzluğa düşmeleri ne kadar yersizse, Demokrat Parti iktidarının, küçük aydınlar azınlığını toplum içinde tecrid edilmiş, kütleye nüfuz edemiyecek bir âciz «sınıf» olarak görüp, bu «sınıf» ın diktatörlük yolundaki gidişi durdurmak için çoğunluğu seferber edemiyeceğine umut bağlaması da bir o kadar yersizdir.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Aydınların Liderlik İmkânı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/873 ulaşıldı.