Umut Kapısı

Başlık: 
Umut Kapısı 
Kaynak: 
Ulus, "Uzaktan" s. 3 
Tarih: 
1957-08-19 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/36 
Metin: 
UZAKTAN

UMUT KAPISI

BUNDAN önceki yazımızla sona eren «Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz» başlıklı seride, Türkiye'de bütün demokrasi hamlelerinin yüzyıldır çıkmaza saplanmasını, siyasal düzenimizde bırakılan boşluklarla , bu düzendeki eski denge bozulduktan sonra yerine başka bir denge kurulamamış olmasiyle izaha çalıştık.

Demokrat Parti iktidardan düşürülüp te, demokrasi yolunda yeni bir hamle fırsatı elde edilirse, bu boşlukların doldurulması, siyasal hayatımızda, yürütme gücünün yetkilerini sınırlıyacak yeni bir denge kurulması, o arada, örneğin, idareye karşı anayasa ile çizilen sınırın daha etkili yaptırımlarla (müeyyidelerle) korunması, yargı gücünün tamamiyle bağımsız duruma getirilmesi, aşırı merkeziyetçiliğe son verilip, halkın sorumluluk alanının genişletilmesi gerektiğini belirttik.

Fakat bu bakımlardan bütün ihtiyaçları karşılıyacak bir düzen kurulsa bile, demokrasinin inancaları (teminatı) gene tamamlanmış sayılamaz. Demokrasinin temel inancası halktadır. Halk, gerek bir bütün kuvvet olarak, gerek fert fert, demokrasiyi benimsemedikçe, hak ve hürriyetlerinin üzerine titremedikçe, hak ve hürriyetlerini devamlı olarak korumak lüzumuna inanıp bunun yollarını öğrenmedikçe, siyasal düzende yapılacak değişikliklerle sağlanan inancalar, kâğıt üzerinde ne kadar etkili görünürse görünsün, temelsiz kalacaktır.

Demokrasi, halk egemenliği kavramı üzerine kurulu bir rejimdir. Bu rejimde halk, temsilcileri vasıtasiyle kendi kendini idare eder. Fakat ,idareyi geniş ölçüde temsilcilerine bıraksa bile, temsilcilerini denetleme, değiştirme, ve kendi egemenliğini korumu haklarını daima kendi elinde bulundurur. Anayasa ile sağlanacak inancaların, halk egemenliğini korumak bakımından değeri, bir mukavele değerinden öteye geçemez. Temsilî idareyi bu mukaveleye bağlı tutmanın gerçek inancası, halkın kendi egemenliğine inanması, kendi egemenliğini korumağa her an hazır bulunmasıdır.

Bizde 1950 ye kadar bütün demokrasi hareketleri, yukarıdan aşağıya doğru birer hareket olarak ortaya çıkmıştır. Türk halk çoğunluğu, her demokrasi denemesinde, kendisine verilen hakları büyük bir sorumluluk duygusu ve yeterlikle kullanmışsa da, bu hakları kendi kendine almak, korumak veya genişletmek için, son yıllara kadar belirli ve yaygın bir gayret sarfetmemişlir. Ya baştaki idarecilere çok güvendiği veya iç ve dış şartları çok tehlikeli bulduğu için buna ihtiyaç duymamış, ya da bu yol da bir gayret sarfetmeğe fırsat ve imkân bulamamış, imkân olsa bile, tecrübesizliğinden veya teşkilâtsızlığından ötürü bu imkânı kullanmasını bilememiştir.

1950 seçimlerinden sonra ise halk, bu seçimlerde demokrasi adına kazanılan zaferi — aslında gene yukarıdan aşağıya doğru başlamış bir hareketin devamından ibaret olmasına rağmen — tamamiyle kendine mal etmiş ve bunun verdiği aşırı güvençle, birkaç yıl, egemenliğini korumak için gerekli uyanıklığk göstermekten, bunun için gerekli tedbirleri almaktan geri kalmıştır. Biraz da başa geçen partinin telkiniyle, halk, devlet işlerini kendi seçtiği kimselere emanet etmenin, kendini her türlü sorumluluktan kurtardığı sanısına kapılmıştır. Nitekim Demokrat Parti liderleri ve sözcüleri, iktidarda bulundukları yıllar boyunca, devamlı olarak halka, demokrasinin, birkaç yılda bir gizli oy — açık sayma usulüyle tek dereceli seçimler yapmaktan ibaret olduğu, bu seçimler sonunda bir politikacılar grupuna verilen kâletin kayıtsız şartsız bir vekâlet olduğu düşüncesini aşılamağa çalışmışlardır.

Demokrat Parti iktidarının niyetlerini, eğilimini, nasıl bir yol tuttuğunu daha ilk günlerdeki belirtilen sezebilenler, 4 yıl ısrarla bu belirtilere dikkati çekmeğe çalışmışlarsa da, çoğunluk, yukarıda belirttiğimiz aşırı güvencin ve yalnış telkinlerin etkisi altında,, bu uyarmalara gereken önemi vermemiştir. Bu belirtileri görebilenlerin de büyük bir kısmı, siyasal mücadelenin aktif politikadan başka yolları henüz toplumumuzda bilinmediği veya fazla denenmemiş olduğu, üstelik aktif politika alanı dışındaki siyasal mücadele imkânları D.P. iktidarı tarafından gitgide daraltıldığı için mücadeleyi tamamiyle partili muhalefet politikacılarının ve gönüllü gazetecilerin sırtına yüklemiş, pasif birer seyirci durumunda kalarak, onları yalnız bırakmışlardır.

Fakat 1954 seçimlerinden bu yana, halkın, kendi egemenliğini, kendi hak ve hürriyetlerini koruma hususundaki uyanıklığı ve canlılığı günden güne artmakta ve yayılmaktadır. İktidarın her yeni baskı tedbiri, mutlak idare yolunda attığı her yeni adım, bu uyanıklığı giderecek yerde, büsbütün körüklemektedir.

Hiç şüphesiz bu, demokrasinin kökleşmesi bakımından, son yüzyıllık tarihimizde görülmüş en umut verici gelişmedir. Şimdi Türkiye'de ilk olarak kalk, kendi egemenliğine ancak kendisinin bekçilik edebileceğini görmüş ve karşısına çıkarılan bütün engellere rağmen, ona göre davranmağa, kendi egemenliğine bekçilik etme hakkını bütün kesinliğiyle belirtmeğe başlamıştır.

Cambridge, MASS.

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1957.08.19.jpg
1957.08.19_B.jpg
1957.08.19_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Umut Kapısı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/870 ulaşıldı.