Siyasal Gelişmemimizdeki Çıkmaz XIV: Demokrasi ve Devrimler
Başlık:
Siyasal Gelişmemimizdeki Çıkmaz XIV: Demokrasi ve Devrimler
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-08-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
UZAKTAN
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: XIV
Demokrasi ve devrimler
TÜRKİYE'de demokrasiden umut kesmiş bazı aydınlar olsun, Türkiye'nin henüz demokrasiye hazır olmadığı özrü ile bugün kendi suçlarını örtmeğe çalışan bazı politikacılar olsun, bu görüş ve iddialarını savunmak için, ikide bir, son yüz yıllık siyasal tarihimizi örnek gösterirler. Gerçekten, son yüzyıllık siyasal gelişmemize sathi bir görüşle bakılıp ta, demokrasi yolundaki her hamlenin nasıl çıkmaza saplandığı hatırlanırsa, kötümserliğe kapılmamak zor olabilir.
Biz bu uzun yazı serisi ile, böyle bir kötümserliğin ne kadar dayanaksız olduğunu, yüzyıllardır demokrasi yolunda düşülen çıkmazların hiç birinden Türk halkının, halk çoğunluğunun doğrudan doğruyu sorumlu tutulamıyacağını, bu çoğunluğun demokratik hakları hiç bir zaman kötüye kullanıp soysuzlaştırmadığnı, hattâ Kurtuluş Savaşı sırasında bütün Batı milletlerine bile örnek olabilecek bir olgunlukla kullandığını göstermeğe, düşülen bütün çıkmazların, sırf, hukukî teminat yokluklarıyla, idarî engellerle, eski siyasal düzen yerine kurulan yeni düzende bırakılmış boşluklarla izah edilebileceğini belirtmeğe çalıştık.
Cumhuriyetten sonra, memleketi kalkındırabilmek, ulusal bütünlüğümüzü sağlam temeller üzerine kurabilmek ve Türk toplumunu yeniden canlandırabilmek için gerekli devrimler kökleşinceye ve bu devrimleri koruyacak bir aydın nesil yetişinceye kadar, bu boşlukların doldurulması ve siyasal düzenimizde, idarenin kuvvetini, yetki alanını sınırlıyacak bir denge kurulması beklenemezdi. Fakat demokrasi yolundaki siyasal gelişmemizle devrim hareketin bağdaştırabilmenin bütün güçlükleri artık ortadan kalkmıştır. Hâlâ devrimlere karşı bazı mukavemet ve hoşnutsuzluk belirtileri varsa, bunlardan, dün olduğu gibi bugün de, halk çoğunluğu değil, birkaç büyük şehirdeki muhafazakâr azınlıkla, daha müsbet yollardan tutunabilecek değerde olmadıkları için irticaı körüklemeyi en büyük kuvvet kaynağı sayan fırsatçı ,kısa görüşlü bazı siyaset adamları sorumludur.
Eğer Anadolu halkının çoğunluğu arasında Cumhuriyet devrimlerine karalı sanıldığı kadar köklü ve yaygın bir mukavemet bulunsa idi, yeni bir devlet kurulurken bu devrimleri başlatmak bile mümkün olamazdı. Atatürk, mukavemetin çoğunluktan değil, ancak küçük bir azınlıktan geleceğini bilmese idi, herhalde kendisinde, o kadar süratle, ne Sultanı tahttan indirmek, ne halifeliği kaldırmak ne de Anayasaya lâiklik ilkesini koydurmak cesaret ve yetkisini görebilirdi.
Zaten Cumhuriyet tarihinin ilk iki demokrasi denemesini fırsat bilen mürteci unsurlar, çoğunluktan kuvvet alıyor olsalardı, herhalde din perdesi altında tedhişçiliğe girişerek halka baskı yapmak, o sıralarda henüz kendilerini bu memlekete bağlı saymayan bir azınlığı isyana teşvik etmek, suikastlere ,ayaklanmalara kalkışmak ihtiyacını duymaz, mücadelelerini daha kansız ve meşru yollardan yapmağa razı olabilirlerdi.
Daha Osmanlı Devleti yıkılmadan, Mustafa Kemal adı belki Anadolu'da duyulmadan yıllar önce, hele İstanbul'daki sözde ileri düşünceli «terakkiperver» bazı aydınların, Atatürk'e karşı padişahlığı, hilâfeti ve başka eski müesseseleri korumak üzere muhalefete geçmelerinden en az 15—20 yıl önce, o beyenilmeyen, hor görülen, devrimleri benimsiyemiyeceği, demokrasiye hazır olmadığı sanılan Türk köylüsü,
«Pek çok medreseye hayvanlar doldu
Arapça kitapla dükkânlar doldu.
Bu yüzden Türkçeye rağbet mi kaldı»
diye, Anadolu'dan, İstanbul'un, taassubuna karşı; ve,
«Divanı devletten paye almaya
Tilkiden arslana fırsat mı kaldı»
diye idarenin yolsuzluğuna karşı sesini yükseltiyordu. (1)
Eğer böyle bir konuşmanın Anadoluda köy köy, kahve kahve dolaşabildiği günlerden 50 yıl sonra, bugün gene «Arapça kitapla dükkânlar doldu» ise, herhalde bundan Türk köylüsü değil, Anadolu halkının çoğunluğu değil, kendi körükleyip şişirdikleri irticai 30 yıldır, ellerine fırsat geçtikçe, demokrasi yolunda Türk halkının karşısına diken bir takım politikacılar; demokrasi gene çıkmaza saplandı ise, bundan da, tâvizciler sorumludur.
(SON)
Bülent ECEVİT
(1) — İspartalı Âşık Mehmet Dizarî (1878—1913) nin bir koşmasından: «Türk Saz Şairleri,» Prof. Fuat Köprülü, Cilt III, Sayfa 753.
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: XIV
Demokrasi ve devrimler
TÜRKİYE'de demokrasiden umut kesmiş bazı aydınlar olsun, Türkiye'nin henüz demokrasiye hazır olmadığı özrü ile bugün kendi suçlarını örtmeğe çalışan bazı politikacılar olsun, bu görüş ve iddialarını savunmak için, ikide bir, son yüz yıllık siyasal tarihimizi örnek gösterirler. Gerçekten, son yüzyıllık siyasal gelişmemize sathi bir görüşle bakılıp ta, demokrasi yolundaki her hamlenin nasıl çıkmaza saplandığı hatırlanırsa, kötümserliğe kapılmamak zor olabilir.
Biz bu uzun yazı serisi ile, böyle bir kötümserliğin ne kadar dayanaksız olduğunu, yüzyıllardır demokrasi yolunda düşülen çıkmazların hiç birinden Türk halkının, halk çoğunluğunun doğrudan doğruyu sorumlu tutulamıyacağını, bu çoğunluğun demokratik hakları hiç bir zaman kötüye kullanıp soysuzlaştırmadığnı, hattâ Kurtuluş Savaşı sırasında bütün Batı milletlerine bile örnek olabilecek bir olgunlukla kullandığını göstermeğe, düşülen bütün çıkmazların, sırf, hukukî teminat yokluklarıyla, idarî engellerle, eski siyasal düzen yerine kurulan yeni düzende bırakılmış boşluklarla izah edilebileceğini belirtmeğe çalıştık.
Cumhuriyetten sonra, memleketi kalkındırabilmek, ulusal bütünlüğümüzü sağlam temeller üzerine kurabilmek ve Türk toplumunu yeniden canlandırabilmek için gerekli devrimler kökleşinceye ve bu devrimleri koruyacak bir aydın nesil yetişinceye kadar, bu boşlukların doldurulması ve siyasal düzenimizde, idarenin kuvvetini, yetki alanını sınırlıyacak bir denge kurulması beklenemezdi. Fakat demokrasi yolundaki siyasal gelişmemizle devrim hareketin bağdaştırabilmenin bütün güçlükleri artık ortadan kalkmıştır. Hâlâ devrimlere karşı bazı mukavemet ve hoşnutsuzluk belirtileri varsa, bunlardan, dün olduğu gibi bugün de, halk çoğunluğu değil, birkaç büyük şehirdeki muhafazakâr azınlıkla, daha müsbet yollardan tutunabilecek değerde olmadıkları için irticaı körüklemeyi en büyük kuvvet kaynağı sayan fırsatçı ,kısa görüşlü bazı siyaset adamları sorumludur.
Eğer Anadolu halkının çoğunluğu arasında Cumhuriyet devrimlerine karalı sanıldığı kadar köklü ve yaygın bir mukavemet bulunsa idi, yeni bir devlet kurulurken bu devrimleri başlatmak bile mümkün olamazdı. Atatürk, mukavemetin çoğunluktan değil, ancak küçük bir azınlıktan geleceğini bilmese idi, herhalde kendisinde, o kadar süratle, ne Sultanı tahttan indirmek, ne halifeliği kaldırmak ne de Anayasaya lâiklik ilkesini koydurmak cesaret ve yetkisini görebilirdi.
Zaten Cumhuriyet tarihinin ilk iki demokrasi denemesini fırsat bilen mürteci unsurlar, çoğunluktan kuvvet alıyor olsalardı, herhalde din perdesi altında tedhişçiliğe girişerek halka baskı yapmak, o sıralarda henüz kendilerini bu memlekete bağlı saymayan bir azınlığı isyana teşvik etmek, suikastlere ,ayaklanmalara kalkışmak ihtiyacını duymaz, mücadelelerini daha kansız ve meşru yollardan yapmağa razı olabilirlerdi.
Daha Osmanlı Devleti yıkılmadan, Mustafa Kemal adı belki Anadolu'da duyulmadan yıllar önce, hele İstanbul'daki sözde ileri düşünceli «terakkiperver» bazı aydınların, Atatürk'e karşı padişahlığı, hilâfeti ve başka eski müesseseleri korumak üzere muhalefete geçmelerinden en az 15—20 yıl önce, o beyenilmeyen, hor görülen, devrimleri benimsiyemiyeceği, demokrasiye hazır olmadığı sanılan Türk köylüsü,
«Pek çok medreseye hayvanlar doldu
Arapça kitapla dükkânlar doldu.
Bu yüzden Türkçeye rağbet mi kaldı»
diye, Anadolu'dan, İstanbul'un, taassubuna karşı; ve,
«Divanı devletten paye almaya
Tilkiden arslana fırsat mı kaldı»
diye idarenin yolsuzluğuna karşı sesini yükseltiyordu. (1)
Eğer böyle bir konuşmanın Anadoluda köy köy, kahve kahve dolaşabildiği günlerden 50 yıl sonra, bugün gene «Arapça kitapla dükkânlar doldu» ise, herhalde bundan Türk köylüsü değil, Anadolu halkının çoğunluğu değil, kendi körükleyip şişirdikleri irticai 30 yıldır, ellerine fırsat geçtikçe, demokrasi yolunda Türk halkının karşısına diken bir takım politikacılar; demokrasi gene çıkmaza saplandı ise, bundan da, tâvizciler sorumludur.
(SON)
Bülent ECEVİT
(1) — İspartalı Âşık Mehmet Dizarî (1878—1913) nin bir koşmasından: «Türk Saz Şairleri,» Prof. Fuat Köprülü, Cilt III, Sayfa 753.
Koleksiyon
Alıntı
“Siyasal Gelişmemimizdeki Çıkmaz XIV: Demokrasi ve Devrimler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/869 ulaşıldı.