Siyasal gelişmemimizdeki çıkmaz XIII: Halkın Sorumluluk Alanında Daralma
Başlık:
Siyasal gelişmemimizdeki çıkmaz XIII: Halkın Sorumluluk Alanında Daralma
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-08-15
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
UZAKTAN
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: XIII
Halkın sorumluluk alanında daralma
Kuvvetleri, bugün Türkiye'de olduğundan daha çok ayırıp, yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında daha sağlam bir denge kurmak, bilhassa yargı gücünün bağımsızlığını kesinleştirip, vatandaş hak ve hürriyetlerini, muhalefetin tenkid ve denetleme imkânlarını o yoldan güvenlik altına almak, idarenin sınırlanabilmesi için şart olmakla beraber, bu gibi tedbirler Anayasaya işlenmekle demokratik düzenin inancaları tamamlanmış sayılamaz.
Buhranlı devrelerde başvuracağı olağanüstü tedbirlerle veya türlü siyaset oyunlarıyla, idare başındaki zümre, siyasal düzende Anayasa ile kurulmuş dengeyi bozmak ve mutlak idare yoluna sapmak fırsatını gene bulabilir.
İdareyi sınırlamanın, Anayasayı tamamlayıcı, hattâ belki Anayasadan daha etkili bir yolu, yürütme gücünün toplum hayatındaki ödevlerini kısıp, sorumluluk alanını daraltmak, buna karşılık halkın sorumluluk alanını genişleterek arada bir denge kurmaktır. Bu denge, idareye karşı, idarenin mutlakiyete kaymasına karşı, Anayasadan daha somut, daha elle tutulur bir sınır olabilir.
Bu serinin ilk yazılarında belirtmeye çalıştığımız gibi. Osmanlı Devletinin nev'î şahsına münhasır federal hüviyeti, beylerin, valilerin, tabi prens ve kralların geniş yetkileri, değişik din gruplarının birçok hususlarda bağımsızlığı, ekonomik alanda ise bir yandan kapitülâsyonlar bir yandan lonca sistemi, merkezî idarenin sorumluluk ve yetki alanını çok daraltıyordu. Yeniçeri teşkilâtı ile şeriatın yanı sıra, bu sorumluluk dağılışı da, idareyi sınırlayan, Abdülhamit çağına kadar mutlakiyeti önleyen etkenlerden biriydi. Fakat Yeniçeri teşkilâtı ve şeriat gibi, bu etken de, toplum yapısını ve devletin bütünlüğünü hattâ bağımsızlığını tehlikeye düşürücü bir duruma gelmişti.
Devleti çöküntüden, toplumu çözüntüden kurtarmak için. toplum yapısında korkunç bir tutarsızlık (insicamsızlık) yaratan bu eski temeller üzerine kurulu sorumluluk bölüm sistemini yıkmak gerekiyordu. Fakat bunun yeri ne daha sağlam temeller üzerinde yeni bir sorumluluk bölümü kurulamamış olması, merkezî idarenin otoritesini fazlasiyle genişletmişti. O yüzden, bu seriden çıkan «Merkeziyetçilik» başlıklı yazıda belirttiğimiz gibi, «merkeziyetçi bir bürokrasi, İstanbul'daki idareye, Osmanlı Devletinin en kudretli zamanlarında olduğundan daha yaygın yetkiler sağlıyor, uyrukların yaşayışını ve düşünüşünü her zamankinden daha sıkı bir kontrol altına almak imkânını veriyordu.»
Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra bu duruma bir çare bulunması beklenemezdi. Çünkü memleket, çetin bir Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış ve baştan aşağı yeni bir devet ve toplum düzeni, hattâ yeni bir ulus yapısı kurulmağa başlamıştı. Türk toplumunun geleceğini güvenlik altına almak için şart olan devrimleri memleket ölçüsünde kısa zamanda tutundurabilmek ,ancak merkeziyetçi bir idarenin plânlı ve kesif çalışmasiyle mümkün olabilirdi. Öte yandan, memlekette ilk olarak bir ulusal ekonomi kurulacaktı. Bu yoldaki gayretlerin başlangıç safhasında ekonomik hayatı da merkezileştirmeğe ihtiyaç vardı. O zamanki şartlar, bu alanda hemen bütün sorumluluğu idarenin omuzlarına yüklüyordu.
Üstelik Cumhuriyetin ilk yıllarında .memleketi parçalama gayesine yönelmiş ayaklanmalar ortaya çıkması da merkeziyetçi idarenin bir müddet için devamını gerekli kılıyordu.
Fakat bu etkenler ortadan kalktıkça veya zayıfladıkça; yeni devrimler kökleşip, ulusal bütünlük sağlanıp, ekonomi sağlam temellere dayanır duruma gelip, yeni bir toplum düzeni şekil aldıkça, Cumhuriyet Halk Partisi idaresi, merkeziyetçiliği gevşetme, merkezî idarenin sorumluluk alanını daraltma yolunda teşebbüse geçti. O arada, mahallî idarelerin yetkileri arttırıldığı gibi, ekonomik alandaki devlet kontrolü de, halkın istismarına müsaade etmiyen ,sosyal adalet ilkesine bağlı bir siyaset anlayışının müsaade ettiği ölçüde kısmak, devlet kesiminde modern endüstriyel demokrasi anlayışına uygun bir düzen için zemin hazırlamak, işçinin teşkilâtlanmasını sağlamak yolunda tedbirler alınmağa başladı.
Fakat C.H.P. nin bu yöndeki tedbir ve teşebbüslerini yetersiz bulan Demokrat Parti, iktidara seçtikten kısa bir zaman sonra, bu gelişmeyi de durdurarak, bütün alanlarda aşırı bir merkeziyetçiliğe döndü. Örneğin, mahallî idarelerin yetkileri o kadar, kısıldı ki, Başbakan, dilediği ilin valisini, belediye başkanlarını geri itip, hattâ bazan iş başından uzaklaştırıp, o illerde kendisi, olağanüstü yetkileri olan bir vali ve belediye başkanı gibi davranmağa başladı. Ekonomik hayatta plânsız, düzensiz ve asgarî bir sosyal görüşten yoksun bir merkeziyetçilik, memlekette yeni uyanan ve devlet faaliyetini tamamlayıp destekleyebilir hale gelmiş bulunan teşebbüs ruhunu da söndürdü. İşçi sendikaları, sendika birlikleri, hükümeti kayıtsız şartsız desteklemedikçe, çalışma şöyle dursun, yaşama imkânından bile yoksun bırakıldı.
Bağımsız birer kültür kurumu durumuna gelmiş halkevleri ile halk odaları kapatılmakla, merkeziyetçiliğin kültür alanında olsun azalmasını sağlıyabilecek bir gelişme de önlenmiş oldu. Oysa bu bağımsız kültür kurumları, memleket menfaatlerine en küçük bir zarar vermek şöyle dursun, tersine, devrimlerin yayılmasına ve kökleşmesine bütün resmî eğitim kurumlarından daha çok hizmet edebilecek, irtica akımlarını daha etkili bir şekilde karşılayıp kesebilecek durumdaydı.
Daha sonra, üniversitelerin idarî bağımsızlığı fiilen sona erdirilerek kültür alanında merkeziyetçilik daha da ileri bir safhaya götürüldü.
Merkeziyetçilik böyle çeşitli yönlerden takviye edildikçe, şimdi, toplum hayatında halkın sorumluluk alanı gitgide daralıp, yürütme gücünün sorumluluk ve yetki alanı ise gitgide genişlemiş olmakta, merkezî idare ile halkın sorumluluk alanları arasında kurulacak bir denge yoluyla idareyi sınırlamak da imkânsız hale gelmekte, insanların yaşayışı ve düşünüşü üzerinde devlet baskısı günden güne artmaktadır.
Cumhuriyet çağının üçüncü demokrasi denemesinin çıkmaza düşmesi, hiç şüphesiz, bu yüzden de hızlanmıştır.
Cambridge, MASS.
BÜLENT ECEVİT
Siyasal gelişmemizdeki çıkmaz: XIII
Halkın sorumluluk alanında daralma
Kuvvetleri, bugün Türkiye'de olduğundan daha çok ayırıp, yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında daha sağlam bir denge kurmak, bilhassa yargı gücünün bağımsızlığını kesinleştirip, vatandaş hak ve hürriyetlerini, muhalefetin tenkid ve denetleme imkânlarını o yoldan güvenlik altına almak, idarenin sınırlanabilmesi için şart olmakla beraber, bu gibi tedbirler Anayasaya işlenmekle demokratik düzenin inancaları tamamlanmış sayılamaz.
Buhranlı devrelerde başvuracağı olağanüstü tedbirlerle veya türlü siyaset oyunlarıyla, idare başındaki zümre, siyasal düzende Anayasa ile kurulmuş dengeyi bozmak ve mutlak idare yoluna sapmak fırsatını gene bulabilir.
İdareyi sınırlamanın, Anayasayı tamamlayıcı, hattâ belki Anayasadan daha etkili bir yolu, yürütme gücünün toplum hayatındaki ödevlerini kısıp, sorumluluk alanını daraltmak, buna karşılık halkın sorumluluk alanını genişleterek arada bir denge kurmaktır. Bu denge, idareye karşı, idarenin mutlakiyete kaymasına karşı, Anayasadan daha somut, daha elle tutulur bir sınır olabilir.
Bu serinin ilk yazılarında belirtmeye çalıştığımız gibi. Osmanlı Devletinin nev'î şahsına münhasır federal hüviyeti, beylerin, valilerin, tabi prens ve kralların geniş yetkileri, değişik din gruplarının birçok hususlarda bağımsızlığı, ekonomik alanda ise bir yandan kapitülâsyonlar bir yandan lonca sistemi, merkezî idarenin sorumluluk ve yetki alanını çok daraltıyordu. Yeniçeri teşkilâtı ile şeriatın yanı sıra, bu sorumluluk dağılışı da, idareyi sınırlayan, Abdülhamit çağına kadar mutlakiyeti önleyen etkenlerden biriydi. Fakat Yeniçeri teşkilâtı ve şeriat gibi, bu etken de, toplum yapısını ve devletin bütünlüğünü hattâ bağımsızlığını tehlikeye düşürücü bir duruma gelmişti.
Devleti çöküntüden, toplumu çözüntüden kurtarmak için. toplum yapısında korkunç bir tutarsızlık (insicamsızlık) yaratan bu eski temeller üzerine kurulu sorumluluk bölüm sistemini yıkmak gerekiyordu. Fakat bunun yeri ne daha sağlam temeller üzerinde yeni bir sorumluluk bölümü kurulamamış olması, merkezî idarenin otoritesini fazlasiyle genişletmişti. O yüzden, bu seriden çıkan «Merkeziyetçilik» başlıklı yazıda belirttiğimiz gibi, «merkeziyetçi bir bürokrasi, İstanbul'daki idareye, Osmanlı Devletinin en kudretli zamanlarında olduğundan daha yaygın yetkiler sağlıyor, uyrukların yaşayışını ve düşünüşünü her zamankinden daha sıkı bir kontrol altına almak imkânını veriyordu.»
Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra bu duruma bir çare bulunması beklenemezdi. Çünkü memleket, çetin bir Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış ve baştan aşağı yeni bir devet ve toplum düzeni, hattâ yeni bir ulus yapısı kurulmağa başlamıştı. Türk toplumunun geleceğini güvenlik altına almak için şart olan devrimleri memleket ölçüsünde kısa zamanda tutundurabilmek ,ancak merkeziyetçi bir idarenin plânlı ve kesif çalışmasiyle mümkün olabilirdi. Öte yandan, memlekette ilk olarak bir ulusal ekonomi kurulacaktı. Bu yoldaki gayretlerin başlangıç safhasında ekonomik hayatı da merkezileştirmeğe ihtiyaç vardı. O zamanki şartlar, bu alanda hemen bütün sorumluluğu idarenin omuzlarına yüklüyordu.
Üstelik Cumhuriyetin ilk yıllarında .memleketi parçalama gayesine yönelmiş ayaklanmalar ortaya çıkması da merkeziyetçi idarenin bir müddet için devamını gerekli kılıyordu.
Fakat bu etkenler ortadan kalktıkça veya zayıfladıkça; yeni devrimler kökleşip, ulusal bütünlük sağlanıp, ekonomi sağlam temellere dayanır duruma gelip, yeni bir toplum düzeni şekil aldıkça, Cumhuriyet Halk Partisi idaresi, merkeziyetçiliği gevşetme, merkezî idarenin sorumluluk alanını daraltma yolunda teşebbüse geçti. O arada, mahallî idarelerin yetkileri arttırıldığı gibi, ekonomik alandaki devlet kontrolü de, halkın istismarına müsaade etmiyen ,sosyal adalet ilkesine bağlı bir siyaset anlayışının müsaade ettiği ölçüde kısmak, devlet kesiminde modern endüstriyel demokrasi anlayışına uygun bir düzen için zemin hazırlamak, işçinin teşkilâtlanmasını sağlamak yolunda tedbirler alınmağa başladı.
Fakat C.H.P. nin bu yöndeki tedbir ve teşebbüslerini yetersiz bulan Demokrat Parti, iktidara seçtikten kısa bir zaman sonra, bu gelişmeyi de durdurarak, bütün alanlarda aşırı bir merkeziyetçiliğe döndü. Örneğin, mahallî idarelerin yetkileri o kadar, kısıldı ki, Başbakan, dilediği ilin valisini, belediye başkanlarını geri itip, hattâ bazan iş başından uzaklaştırıp, o illerde kendisi, olağanüstü yetkileri olan bir vali ve belediye başkanı gibi davranmağa başladı. Ekonomik hayatta plânsız, düzensiz ve asgarî bir sosyal görüşten yoksun bir merkeziyetçilik, memlekette yeni uyanan ve devlet faaliyetini tamamlayıp destekleyebilir hale gelmiş bulunan teşebbüs ruhunu da söndürdü. İşçi sendikaları, sendika birlikleri, hükümeti kayıtsız şartsız desteklemedikçe, çalışma şöyle dursun, yaşama imkânından bile yoksun bırakıldı.
Bağımsız birer kültür kurumu durumuna gelmiş halkevleri ile halk odaları kapatılmakla, merkeziyetçiliğin kültür alanında olsun azalmasını sağlıyabilecek bir gelişme de önlenmiş oldu. Oysa bu bağımsız kültür kurumları, memleket menfaatlerine en küçük bir zarar vermek şöyle dursun, tersine, devrimlerin yayılmasına ve kökleşmesine bütün resmî eğitim kurumlarından daha çok hizmet edebilecek, irtica akımlarını daha etkili bir şekilde karşılayıp kesebilecek durumdaydı.
Daha sonra, üniversitelerin idarî bağımsızlığı fiilen sona erdirilerek kültür alanında merkeziyetçilik daha da ileri bir safhaya götürüldü.
Merkeziyetçilik böyle çeşitli yönlerden takviye edildikçe, şimdi, toplum hayatında halkın sorumluluk alanı gitgide daralıp, yürütme gücünün sorumluluk ve yetki alanı ise gitgide genişlemiş olmakta, merkezî idare ile halkın sorumluluk alanları arasında kurulacak bir denge yoluyla idareyi sınırlamak da imkânsız hale gelmekte, insanların yaşayışı ve düşünüşü üzerinde devlet baskısı günden güne artmaktadır.
Cumhuriyet çağının üçüncü demokrasi denemesinin çıkmaza düşmesi, hiç şüphesiz, bu yüzden de hızlanmıştır.
Cambridge, MASS.
BÜLENT ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Siyasal gelişmemimizdeki çıkmaz XIII: Halkın Sorumluluk Alanında Daralma,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/868 ulaşıldı.