Ataç'ın "Karşı"lığı ve Devrimciliği

Başlık: 
Ataç'ın "Karşı"lığı ve Devrimciliği 
Kaynak: 
Ulus, "Uzaktan" s. 3 
Tarih: 
1957-05-30 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/35 
Metin: 
UZAKTAN

Ataç'ın «Karşı» lığı ve devrimciliği

İNSAN Ankara sokaklarında Ataç'la karşılaşınca, eski Atina sokaklarında Sokrates'le karşılaşmış gibi olurdu. Gerçi Ataç, Eflâtun'un diyaloglarında canlanan Sokrates gibi serin kanlı, sabırlı olamaz, ilk bakışta onun gibi duru düşünceli görünmezdi. Ama Sokrates gibi o da, yakaladığı gencin kafasındaki batıl düşünceleri hallaç pamuğu gibi atardı. Karşısındakini belki biraz sarsılıp sersemlemiş, ama o ölçüde de kafasının içi temizlenip aydınlanmış bırakırdı. Hiç değilse, bu aydınlığı zamanla verebilecek şüphe kıvılcımlarını tutuştururdu.

Evet, sabırsız, sinirlî, heyecanlıydı ama, bu hiç bir zaman onda duygunun usa üstün geldiğini göstermezdi. Ataç'ta usla duygu, hep huzurusuz bir denge halinde idi. Sanattan, edebiyattan söz ederken onda us duygunun, toplum meselelerinden söz ederken duygu usun hizmetine girerdi.

Bir gün,

— Düşüncelerimi ikide bir değiştirdiğim, dün söylediğimi bugün reddettiğim için bana çatıyorlar, oysa benim davranışım değişmiyor, ben hep «karşı» yım, demişti.

Gerçekten Ataç, kendi düşüncelerinin bile sorgusuz sualsiz benimsenip «doğma»lar haline getirilmesine sinirlenir, böyle bir tehlike görünce, kendi düşüncelerine de «karşı» olmaktan, onlara karşı da cephe almaktan kaçınmazdı. O, kendi ortaya attığı savların bile savcısı değil, ancak yargıcı olurdu. Bir sınırdan öte kendi tarafını bile tutamıyacak kadar tarafsız bir yargıç.. Onun için değil midir ki Ataç'ın ortaya attığı bazı düşünceleri, savları dondurup kalıplaştıracak kadar benimseyenler, çok geçmeden karşılarında, kendilerine o düşünceleri aşılamış o savları benimsetmiş «üstat» larını bulur, umtusuz bir gayretle Ataç'a karşı Ataç'ı savunmağa kalkışır, ve tabii, yenilirlerdi.

«Üstat,» Ataç'ı sinirlendiren sözlerin başta gelenlerindendi. İnsana, insan aklına o kadar saygısı, o kadar günevi vardı ki, kendisine bile «üstat» denilmesini bu saygı ile bağdaştıramazdı. Belki bir yandan da, «üstat» denilmekle, kendi düşünce özgürlüğünü yitirmekten, kendi savlarına bağlı kalmağa zorlanmaktan çekinirdi.

Ataç, özgürlüğü önce kendi içinde arayan adamdı. Kendi düşüncelerinin bile tutsağı olmazdı. Onun için, gerekli gördükçe, kendi kendine de «karşı» olurdu.

Hiç «karşı» olmadığı, reddetmediği bir tarafı varsa o da devrimciliği idi. Cumhuriyet Türkiyesinin devrimciliğinde, Ataç, her türlü tutuculuktan taassuptan kurtulma yolunu görürdü. Devrimciliği, bir bakıma, şüphecilikle bir tutardı. Ancak şüphecilikle beslenen bir devrimciliğin dinamik kalabileceğine, düşünce özgürlüğü için şart olan şüpheciliğin de ancak devrimci bir toplumda verimli olabileceğine inanmıştı.

Ataç'ın «karşı» lığı, körükörüne bir inkârcılık değil, metotlu bir şüphecilikti. Her şeyden, kendi inançlarından olduğu gibi, çevresinin en kutsal bildiği değerlerden, en çok inandığı kavramlardan bile şüphe etmeğe kendinde hak görecek kadar özgrür kişi idi. Bu özgürlüğünü sonuna kadar savunmakla o, Cumhuriyetin devrimcilik ilkesini de savunmuş oluyordu. Nitekim 1946 dan bu yana verilen bütün tavizlere rağmen, Türkiye'de devrimci ruhun yaşıyabilmesinde Ataç belki de baş rolü oynamış. Ataç'ı okumak, Ataç'ı okumaktan tad almak, devrimci yolumuzda politikacıların verdiği tavizlere karşı, aydın gençlik için en etken bir aşı yerine geçmiştir.

Cambridge, MASS

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1957.05.30.jpg
1957.05.30_B.jpg
1957.05.30_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Ataç'ın "Karşı"lığı ve Devrimciliği,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 16 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/831 ulaşıldı.