"Ataç Öldü"
Başlık:
"Ataç Öldü"
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-05-28
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
"ATAÇ ÖLDÜ,,
EN kızdığı sözlerden biri «vefat etti» sözü idi. Ne zaman ULUS'ta bir «vefat etti» başlığı görse, o akşam gelir, hepimizi azarlardı. Kaşlarını çatar, dudaklarını büzer, sinirli sinirli,
— Ne o, «vefat» etmiş!.. derdi. Şuna açık açık «öldü» deseniz olmaz sanki! «Vefat etti» demekle sanki ölümün ayıbını örtmüş, acısını azaltmış oluyorsunuz!
Sonra,
— Hele, derdi, ben ölünce ardımdan «vefat etti» diye yazın, kıyamet günü iki elim yakanızdadır.
18 Mayıs günü ULUS'ta çıkan bir başlık, onun ölümünde bile bizleri yetiştirmekten bizleri açık sözlülüğe, öz Türkçeye biraz daha alıştırmaktan geri durmadığını gösteriyordu: Acı haberi ULUS, «Ataç öldü» başlığı ile vermişti.
Öz Türkçe Ataç için bir devrim meselesi olduğu kadar, daha doğrusu bütün devrim meseleleri gibi, bir açık sözlülük, bir aydın düşünürlük meselesiydi. Öz Türkçe bizi, Osmanlıcanın karmaşık grameri, karanlık sözlüğü içinde dolambaçlı yollara sapıp, sözümüzde, yazımızda çevremizi ve kendi kendimizi aldatmaktan kurtaracak, anlamları olduğu gibi ortaya çıkan çırıl çıplak kavramlarla karşı karşıya bırakacaktı.
Ataç, ölüm karşısında bile kendi kendini aldatmayacak kadar açık konuşur, aydın düşünür insandı. Ölüm gerçi acıydı, korkunçtu. Yaşamağa Ataç kadar yaraşan insan az bulnuacağı için, ölümün acılığını, korkunçluğunu ondan çok duyacak insan da olamazdı. Ama Ataç ölümden bile gözlerini kaçırmaz, sözünü sakınmaz, ölüme açık açık «ölüm» demekten ürkmezdi.
Onun bu ürkmezliğini, ölüme giderken yazdığı son çizeklerdeki açık sözlülük de göstermez mi?. «Sayrılar evine düştüm. Bu kez önemliye benziyor. Öldürür mü, öldürmez mi? Orasını bilmem ya.. Kim bilir? Ola ki son yazdığım çizeklerdir bunlar. Öyleyse ne yapalım? Bunca yıl yaşadım yeter bana.»
«Bunca yıl yaşadım, yeter bana»... Birçok insanın ağzında bu sözler, yaşamaktan yorulmuşluğun, bıkkınlığın açıklanması, bir küskünlük, bir kötümserlik belirtisi olabilirdi.
Ataç'ınsa yaşamaktan yorulmuş, yılmış, bıkmış olabileceği, bu dünyaya küsmüş, insanlık için kötümserliğe düşmüş olabileceği düşünülemez. Yüzü ne kadar kırışmış, benzi ne kadar solmuş, beline kadar bükülmüş de olsa Ataç, kitap yığılı ufacık odasına kapanıp, yaşı 60'a yaklaştığı halde tiryakilikte bile tutuculuktan kaçındığı için, yanıbaşına Tekel'in bütün sigara çeşitlerini dizip, okumak üzere yatağına büzüldüğü, yatağından çıkmak istemediği günlerde bile yaşama gücüyle, yaşama sevgisiyle taşardı. Yaşamağa onun kadar yaraşan insan az bulunurdu. Dünya'ya nice gençlerden daha çok bağlıydı.
«Bunca yıl yaşadım, yeter bana» sözleri, Ataç'ın ağzından ancak bir şükran belirtisi olarak çıkmış olabilirdi. Dünya'ya öylesine bağlı, yaşamağa öylesine saygılıydı ki, yaşamaktan payı ne kadar az, ne kadar yetmez de olsa, o kadarının da değerini bilir, «bunca yıl yaşadım, yeter bana» demek alçak gönüllülüğünü gösterebilirdi.
Hem Ataç'ın yaşadığı yıllar Ataç'a yetse bile, arkada bıraktığı genç kuşaklara yetmezdi. Şimdi biz, kendimize yeni bir dil kurma işinde, ustası gitmiş çıraklar gibi başsız kaldık. Aşılacak daha nice yolumuz varken öncüsüz kaldık. Ataç'tan alacağımız daha nice ders, Ataç'tan işiteceğimiz, işitmeyi yerden göğe kadar hak edeceğimiz daha nice azar varken Ataç'sız kaldık.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
"ATAÇ ÖLDÜ,,
EN kızdığı sözlerden biri «vefat etti» sözü idi. Ne zaman ULUS'ta bir «vefat etti» başlığı görse, o akşam gelir, hepimizi azarlardı. Kaşlarını çatar, dudaklarını büzer, sinirli sinirli,
— Ne o, «vefat» etmiş!.. derdi. Şuna açık açık «öldü» deseniz olmaz sanki! «Vefat etti» demekle sanki ölümün ayıbını örtmüş, acısını azaltmış oluyorsunuz!
Sonra,
— Hele, derdi, ben ölünce ardımdan «vefat etti» diye yazın, kıyamet günü iki elim yakanızdadır.
18 Mayıs günü ULUS'ta çıkan bir başlık, onun ölümünde bile bizleri yetiştirmekten bizleri açık sözlülüğe, öz Türkçeye biraz daha alıştırmaktan geri durmadığını gösteriyordu: Acı haberi ULUS, «Ataç öldü» başlığı ile vermişti.
Öz Türkçe Ataç için bir devrim meselesi olduğu kadar, daha doğrusu bütün devrim meseleleri gibi, bir açık sözlülük, bir aydın düşünürlük meselesiydi. Öz Türkçe bizi, Osmanlıcanın karmaşık grameri, karanlık sözlüğü içinde dolambaçlı yollara sapıp, sözümüzde, yazımızda çevremizi ve kendi kendimizi aldatmaktan kurtaracak, anlamları olduğu gibi ortaya çıkan çırıl çıplak kavramlarla karşı karşıya bırakacaktı.
Ataç, ölüm karşısında bile kendi kendini aldatmayacak kadar açık konuşur, aydın düşünür insandı. Ölüm gerçi acıydı, korkunçtu. Yaşamağa Ataç kadar yaraşan insan az bulnuacağı için, ölümün acılığını, korkunçluğunu ondan çok duyacak insan da olamazdı. Ama Ataç ölümden bile gözlerini kaçırmaz, sözünü sakınmaz, ölüme açık açık «ölüm» demekten ürkmezdi.
Onun bu ürkmezliğini, ölüme giderken yazdığı son çizeklerdeki açık sözlülük de göstermez mi?. «Sayrılar evine düştüm. Bu kez önemliye benziyor. Öldürür mü, öldürmez mi? Orasını bilmem ya.. Kim bilir? Ola ki son yazdığım çizeklerdir bunlar. Öyleyse ne yapalım? Bunca yıl yaşadım yeter bana.»
«Bunca yıl yaşadım, yeter bana»... Birçok insanın ağzında bu sözler, yaşamaktan yorulmuşluğun, bıkkınlığın açıklanması, bir küskünlük, bir kötümserlik belirtisi olabilirdi.
Ataç'ınsa yaşamaktan yorulmuş, yılmış, bıkmış olabileceği, bu dünyaya küsmüş, insanlık için kötümserliğe düşmüş olabileceği düşünülemez. Yüzü ne kadar kırışmış, benzi ne kadar solmuş, beline kadar bükülmüş de olsa Ataç, kitap yığılı ufacık odasına kapanıp, yaşı 60'a yaklaştığı halde tiryakilikte bile tutuculuktan kaçındığı için, yanıbaşına Tekel'in bütün sigara çeşitlerini dizip, okumak üzere yatağına büzüldüğü, yatağından çıkmak istemediği günlerde bile yaşama gücüyle, yaşama sevgisiyle taşardı. Yaşamağa onun kadar yaraşan insan az bulunurdu. Dünya'ya nice gençlerden daha çok bağlıydı.
«Bunca yıl yaşadım, yeter bana» sözleri, Ataç'ın ağzından ancak bir şükran belirtisi olarak çıkmış olabilirdi. Dünya'ya öylesine bağlı, yaşamağa öylesine saygılıydı ki, yaşamaktan payı ne kadar az, ne kadar yetmez de olsa, o kadarının da değerini bilir, «bunca yıl yaşadım, yeter bana» demek alçak gönüllülüğünü gösterebilirdi.
Hem Ataç'ın yaşadığı yıllar Ataç'a yetse bile, arkada bıraktığı genç kuşaklara yetmezdi. Şimdi biz, kendimize yeni bir dil kurma işinde, ustası gitmiş çıraklar gibi başsız kaldık. Aşılacak daha nice yolumuz varken öncüsüz kaldık. Ataç'tan alacağımız daha nice ders, Ataç'tan işiteceğimiz, işitmeyi yerden göğe kadar hak edeceğimiz daha nice azar varken Ataç'sız kaldık.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“"Ataç Öldü",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 30 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/830 ulaşıldı.