Türkiye ve Sömürgecilik
Başlık:
Türkiye ve Sömürgecilik
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-05-18
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
Türkiye ve sömürgecilik
OSMANLI İmparatorluğunun genişleme çağında Türk'lerin belki en büyük hatası Avrupalılığı benimsemeden Avrupa'ya önderliklerini kabul ettirmeğe çalışmaları olmuştu. Onun için Avrupalıların güzünde Türkler, Avrupa'yı, «barbar» saydıkları Asya'nın boyunduruğuna sokmak isteyen bir yabancı kavim olmaktan kurtulamamışlardı.
Bugün Türkiye, ayni hatalı usulü, tersine çevrilmiş olarak, Ortadoğu'da takip etmekte, 7 yıldan beri, Ortadoğu'luluğu benimsemeksizin, bu bölge memleketlerine önderliğini kabul ettirmeğe çalışmaktadır. Onun için şimdi de Türkler Asya'lılara, Ortadoğu'yu «emperyalist» Avrupa'nın boyunduruğunda tutmak isteyen bir yabancı millet olarak görünür olmuşlardır.
Bu kötü intibaı silmek için, Ortadoğu'daki dış siyasetimizi tamamiyle Batı'ya bağlı tutarken hayat tarzımızı gitgide şarklılaştırmak suretiyle verilen tavizse bizi daha tatsız bir duruma düşürmekte, büsbütün yalnız bırakmaktadır. Çünkü bu durumda ne Avrupa ne de Asya bizi kendinden saymaktadır.
Dünya'nın gitgide küçüldüğü, Batı ile Doğu arasındaki uygarlık ve kültür ayrılıklarının gitgide kapandığı çağımızda, Asya ile Avrupa arasında coğrafî bakımdan bir köprü mevkiî tutan Türkiye için en uygun yol, en muvazeneli siyaset, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarda bulunduğu yıllarda çizilip takibe başlanmıştı. Türk milleti bir yandan hayat tarzını, dünya görüşünü batılılaştırarak Avrupalı milletler topluluğunun tabiî bir üyesi sayılır hale gelmiş, fakat bir yandan da Ortadoğu'daki dış siyasetini, bu bölge üzerindeki siyasal veya ekonomik hâkimiyetlerini devam ettirmek isteyen Batılı dostlarının siyasetinden ayrı tutarak, komşuları arasında yabancı sayılır duruma düşmekten kaçınmıştı. Böylelikle Türkiye, Ortadoğu'daki Müslüman memleketlere, bağımsızlıklarından, millî onurlarından fedakârlık etmeksizin batılılaşmanın yolunu göstermiş oluyordu. Batı ile Ortadoğu arasındaki münasebetlerin, karşılıklı saygı ve güven temelleri üzerinde yeniden kurulabilmesine bundan daha iyi hizmet edilemezdi.
Türkiye'nin Cumhuriyet devrimlerini, o arada dil devrimini yapanlar, müstemlekeciliğe «sömürgecilik» adını vermekle, emperyalizmin her çeşidine karşı düşmanlığı, hattâ nefreti, dilimize geçirmiş, düşüncemize işlemişlerdi. Emperyalizme karşı takındığı bu tavırla, Cumhuriyet Türkiyesi, hayat tarzının, dünya görüşünün hızla batılılaşmasına rağmen, Ortadoğu'daki Müslüman memleketlerin her gün biraz daha çok saygı ve sevgisini kazanıyordu. Bu sevgi ve saygıyı kazanabilmek için 1950 Mayıs'ından önce, lâik Türkiye Cumhuriyetinde hiç bir başbakan'ın, kendisini «Müslüman Başbakan» ilân etmesine ihtiyaç duyulmamıştı.
Şimdi ise, 1950'den beri iktidarda bulunan partinin sözcülüğünü yapan bir gazete, sanki Batı sömürgeciliğinin Ortadoğu'daki sözcüsü kesilmiştir. Londra'nın emperyalist Daily Espress'ini çok sönük bırakan bir hararetle, bu Ankara gazetesi, yalnız Ortadoğu milletlerine karşı değil, bizzat İngiliz milletine karşı İngiliz emperyalizmini savunmakta, bağımsızlık ve hürriyet akımlarına boyun eğip, Ortadoğu'daki sömürgelerini veya nüfuz bölgelerini terketmelerinin «miskince bir taviz felsefesi» nden ileri geldiğini, bir «teslim olma», «kuyruğu nerede sıkışmışsa onu orada bırakıp sıvışma» demek olduğunu haykırmaktadır. (*)
Türk hükümeti'nin sözcüsü durumundaki bir gazete, böyle müstemlekeciliği «sömürgecilik» diyememiş yeni Türk nesillerinin bile tahammül edemiyecekleri bir dille, Ortadoğu'da, Batı emperyalizminin kapanma vakti gelmiş bayrağını yeniden açtırmağa çalışırken, bu bölge halkının Türkiye'yi bir dost, hele bir önder olarak görmesini beklemek, herhalde çok yersiz bir iyimserlik olur.
Sayın Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun da 5 Mayıs tarihli Ulus'ta çıkan bir yazısında, iktidarın Kıbrıs siyasetini tenkid ederken, isabetle belirttiği gibi, İngiliz dostlarımızın «on yıldan beri imparatorluğunu tasfiyeye karar vermiş bir devlet olduğunu anlayıp millî dâvamızı bu tasfiye ameliyesiyle karıştırmamak veya buna paralel bir yol tutmak» gerekirdi.
İktidarın bunu yapamamış olması, şimdi Türkiye'yi, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, Ortadoğu memleketleriyle münasbetlerinde de bir çıkmaz içine düşürmüştür.
İktidar sözcüsü gazetenin, yabancı memleketlerde tabiatiyle resmî görüşümüz olarak kabul edilen başyazıları, bu çıkmazı her gün biraz daha derinleştirmektedir.
--------------
(*) 22 Nisan tarihli Zafer gazetesi'nin başyazısından.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Türkiye ve sömürgecilik
OSMANLI İmparatorluğunun genişleme çağında Türk'lerin belki en büyük hatası Avrupalılığı benimsemeden Avrupa'ya önderliklerini kabul ettirmeğe çalışmaları olmuştu. Onun için Avrupalıların güzünde Türkler, Avrupa'yı, «barbar» saydıkları Asya'nın boyunduruğuna sokmak isteyen bir yabancı kavim olmaktan kurtulamamışlardı.
Bugün Türkiye, ayni hatalı usulü, tersine çevrilmiş olarak, Ortadoğu'da takip etmekte, 7 yıldan beri, Ortadoğu'luluğu benimsemeksizin, bu bölge memleketlerine önderliğini kabul ettirmeğe çalışmaktadır. Onun için şimdi de Türkler Asya'lılara, Ortadoğu'yu «emperyalist» Avrupa'nın boyunduruğunda tutmak isteyen bir yabancı millet olarak görünür olmuşlardır.
Bu kötü intibaı silmek için, Ortadoğu'daki dış siyasetimizi tamamiyle Batı'ya bağlı tutarken hayat tarzımızı gitgide şarklılaştırmak suretiyle verilen tavizse bizi daha tatsız bir duruma düşürmekte, büsbütün yalnız bırakmaktadır. Çünkü bu durumda ne Avrupa ne de Asya bizi kendinden saymaktadır.
Dünya'nın gitgide küçüldüğü, Batı ile Doğu arasındaki uygarlık ve kültür ayrılıklarının gitgide kapandığı çağımızda, Asya ile Avrupa arasında coğrafî bakımdan bir köprü mevkiî tutan Türkiye için en uygun yol, en muvazeneli siyaset, Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarda bulunduğu yıllarda çizilip takibe başlanmıştı. Türk milleti bir yandan hayat tarzını, dünya görüşünü batılılaştırarak Avrupalı milletler topluluğunun tabiî bir üyesi sayılır hale gelmiş, fakat bir yandan da Ortadoğu'daki dış siyasetini, bu bölge üzerindeki siyasal veya ekonomik hâkimiyetlerini devam ettirmek isteyen Batılı dostlarının siyasetinden ayrı tutarak, komşuları arasında yabancı sayılır duruma düşmekten kaçınmıştı. Böylelikle Türkiye, Ortadoğu'daki Müslüman memleketlere, bağımsızlıklarından, millî onurlarından fedakârlık etmeksizin batılılaşmanın yolunu göstermiş oluyordu. Batı ile Ortadoğu arasındaki münasebetlerin, karşılıklı saygı ve güven temelleri üzerinde yeniden kurulabilmesine bundan daha iyi hizmet edilemezdi.
Türkiye'nin Cumhuriyet devrimlerini, o arada dil devrimini yapanlar, müstemlekeciliğe «sömürgecilik» adını vermekle, emperyalizmin her çeşidine karşı düşmanlığı, hattâ nefreti, dilimize geçirmiş, düşüncemize işlemişlerdi. Emperyalizme karşı takındığı bu tavırla, Cumhuriyet Türkiyesi, hayat tarzının, dünya görüşünün hızla batılılaşmasına rağmen, Ortadoğu'daki Müslüman memleketlerin her gün biraz daha çok saygı ve sevgisini kazanıyordu. Bu sevgi ve saygıyı kazanabilmek için 1950 Mayıs'ından önce, lâik Türkiye Cumhuriyetinde hiç bir başbakan'ın, kendisini «Müslüman Başbakan» ilân etmesine ihtiyaç duyulmamıştı.
Şimdi ise, 1950'den beri iktidarda bulunan partinin sözcülüğünü yapan bir gazete, sanki Batı sömürgeciliğinin Ortadoğu'daki sözcüsü kesilmiştir. Londra'nın emperyalist Daily Espress'ini çok sönük bırakan bir hararetle, bu Ankara gazetesi, yalnız Ortadoğu milletlerine karşı değil, bizzat İngiliz milletine karşı İngiliz emperyalizmini savunmakta, bağımsızlık ve hürriyet akımlarına boyun eğip, Ortadoğu'daki sömürgelerini veya nüfuz bölgelerini terketmelerinin «miskince bir taviz felsefesi» nden ileri geldiğini, bir «teslim olma», «kuyruğu nerede sıkışmışsa onu orada bırakıp sıvışma» demek olduğunu haykırmaktadır. (*)
Türk hükümeti'nin sözcüsü durumundaki bir gazete, böyle müstemlekeciliği «sömürgecilik» diyememiş yeni Türk nesillerinin bile tahammül edemiyecekleri bir dille, Ortadoğu'da, Batı emperyalizminin kapanma vakti gelmiş bayrağını yeniden açtırmağa çalışırken, bu bölge halkının Türkiye'yi bir dost, hele bir önder olarak görmesini beklemek, herhalde çok yersiz bir iyimserlik olur.
Sayın Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun da 5 Mayıs tarihli Ulus'ta çıkan bir yazısında, iktidarın Kıbrıs siyasetini tenkid ederken, isabetle belirttiği gibi, İngiliz dostlarımızın «on yıldan beri imparatorluğunu tasfiyeye karar vermiş bir devlet olduğunu anlayıp millî dâvamızı bu tasfiye ameliyesiyle karıştırmamak veya buna paralel bir yol tutmak» gerekirdi.
İktidarın bunu yapamamış olması, şimdi Türkiye'yi, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi, Ortadoğu memleketleriyle münasbetlerinde de bir çıkmaz içine düşürmüştür.
İktidar sözcüsü gazetenin, yabancı memleketlerde tabiatiyle resmî görüşümüz olarak kabul edilen başyazıları, bu çıkmazı her gün biraz daha derinleştirmektedir.
--------------
(*) 22 Nisan tarihli Zafer gazetesi'nin başyazısından.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Türkiye ve Sömürgecilik,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/823 ulaşıldı.