Devlet Reisinin "Kanuni Vazifesi" ve Vicdani Borcu
Başlık:
Devlet Reisinin "Kanuni Vazifesi" ve Vicdani Borcu
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-05-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
Devlet Reisinin "Kanuni vazifesi„ ve vicdani borcu
Cumhurbaşkanı, 3 Mayıs günü Bursa'da yaptığı konuşmada, «münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler» e cevap vererek söyle demiştir:
«Devlet Reisleri, millete umumi şekilde hitab edebilir mi, edemez mi? Türkye'ide bazı kimseler, münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler arasında bu, münakaşa mevzuu olmaktadır. Devlet Reisi devletin başıdır. Duyduklarını millete ifadeye mecburdur. Doğru yolda isek bu doğruluğu ifade etmek, eğri yolda isek ikazda bulunmak, hem vicdanî borcudur, hem kanunî vazifesidir.»
Bundan sonra Cumhurbaşkanı, «iktidarın ve bugünkü hükümetin» icraatına temas ederek,
«Sevgili vatandaşlarım, bu mukaddeme ile bir zehaba kapılmayınız.» demiştir, «sîze memleketin bütün afakını dolduran iktidarın ve bugünkü hükümetin icraatını sayıp dökecek değilim. Onlar gözlerin önünde nurlu birer abide halinde durmaktadır,» demiş ve bu konuda sözü, «sağa sola dikkat etmek mecburiyetini» hissetmeyen Başbakana bırakmıştır.
Cumhurbaşkanının «millete umumî şekilde hitab etmek» bakımından kendisini bir «dar çerçeve içinde» hissetmesine üzülmemek elde değildir. Çünkü, hele memleketteki siyasal hayatın bu derece gerginleştiği bir devrede, Devlet Reisinin «millete umumi şekilde hitab» etmesi birçok meseleleri halle, birçok üzüntü ve kaygıları gidermeğe yarıyabilirdi. Eğer «münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler» bir Cumhurbaşkanının buna hakkı olmadığını iddia etmişlerse, gerçekten hata etmişlerdir. Kimse şüphe edemez ki, «millete umumi şekilde hitab etmek,» Sayın Bayar'ın da belirttiği gibi, bir Cumhurbaşkanının sadece hakkı değil, üstelik «vicdanî borcu ve kanunî vazifesidir.»
Fakat bizim bildiğimiz kadar tartışma konusu olan da Cumhurbaşkanının bu hakkı, bu «vazife» ve «borcu» değildir. Bildiğimiz kadar tartışma konusu olan, Cumhurbaşkanlarının «iktidar ve hükümet icraatını sayıp dökmek» le yetinmeğe hakları bulunup bulunmadığıdır. Nitekim, «millete umumi şekilde hitab» etmenin, sadece, «gözler önünde nurlu birer abine halinde duran» iktidar icraatını sıralayıp övmek demek olmadığını, bizzat Cumhurbaşkanı da kabul ediyor olmalı ki, bu konuda sözü, «sağa sola dikkat etmek mecburiyetini hissetmeyen» Başbakana bırakmağı uygun bulmuştur.
Biz kendi hesabımıza, bir Devlet Reisinin «millete umumi şekilde hitab» etmesinin, «duyduklarını millete ifade» etmesinin ne kadar gerekli olduğunu, 16 Nisan 1957 günü bu köşede çıkan «Beklenen Hakemlik» başlıklı yazımızda da, naçiz kalemimizle belirtmeğe çalışmıştık.
Memleketimizde, «gözler önünde nurlu birer abide halinde» durduğu Sayın Cumhurbaşkanınca ifade olunan «bugünkü iktidar icraatı» nın yanı sıra, milyonlarca vatandaşı temsil ettiğinde şüphe olmayan muhalefet partilerinin, münevverleri veya «münevver geçinen» leri temsil eden gazetelerin ve üniversitelerin, aynı iktidardan birçak şikâyetleri vardır.
Eğer toplantılar ve basınla ilgili olarak çıkartılan son kanunlar bu şikâyetlerin dile getirilme imkânını büsbütün yok etmemişse, Cumhurbaşkanının «duydukları» arasında bu acı şikâyetlerin de bulunduğundan şüphe edilemez.
İktidarın veya Hükümetin değil, Sayın Bayar tarafından Bursa konuşmasında da isabetle belirtildiği gibi, «devletin başı» olon Devlet Reisinin, bu şikâyetleri de millete, bilhassa iktidar partisine ve bugünkü hükümete «ifade etmesi» ni, iktidarla muhalefet arasında, bir hakeme duyulan ihtiyacın şiddetle arttığı şu günlerde millete bu konuda «umumi seklide hitab» etmesini doğru bulmayacak, «münakaşa mevzuu» yapacak bir tek gerçek Türk münevveri bulunabileceğini sanmıyoruz.
Cumhurbaşkanının, bütün «duyduklarını millete ifade» etmesi, meselâ bu arada, ön plânda duran ve devamlı gerginlik yaratan rejim dâvalarında «millete umumi şekilde hitab etme» si, «iktidarın ve bugünkü hükümetin... bütün afakı dolduran» icraatı kadar, iktidara ve bugünkü hükümete karşı yükselen şikâyetleri de dile getirmesi, içten dileğimizdir.
Demokrasilerde devlet hükümetten ibaret olmadığına, muhalefet de, hükümet gibi, devletin bir uzvu olduğuna göre, bu hususta Devlet Reisinin yetkisinden, hattâ ödevinden şüphe etmeğe, «münevver geçinen» hiç bir kimsenin hakkı yoktur.
Devlet Reisliği sıfatının kendisine yüklediği bu «vicdanî borcu» ve «kanunî vazife» yi yerine getirmekle, Sayın Bayar'ın Bursa konuşmasında vadettiği üzere, «önümüzdeki seçimlerde.. deruhte etmiş olduğu mesuliyetin hesabı» nı başarı ile verme imkânın kazanmış olacağı muhakkaktır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Devlet Reisinin "Kanuni vazifesi„ ve vicdani borcu
Cumhurbaşkanı, 3 Mayıs günü Bursa'da yaptığı konuşmada, «münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler» e cevap vererek söyle demiştir:
«Devlet Reisleri, millete umumi şekilde hitab edebilir mi, edemez mi? Türkye'ide bazı kimseler, münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler arasında bu, münakaşa mevzuu olmaktadır. Devlet Reisi devletin başıdır. Duyduklarını millete ifadeye mecburdur. Doğru yolda isek bu doğruluğu ifade etmek, eğri yolda isek ikazda bulunmak, hem vicdanî borcudur, hem kanunî vazifesidir.»
Bundan sonra Cumhurbaşkanı, «iktidarın ve bugünkü hükümetin» icraatına temas ederek,
«Sevgili vatandaşlarım, bu mukaddeme ile bir zehaba kapılmayınız.» demiştir, «sîze memleketin bütün afakını dolduran iktidarın ve bugünkü hükümetin icraatını sayıp dökecek değilim. Onlar gözlerin önünde nurlu birer abide halinde durmaktadır,» demiş ve bu konuda sözü, «sağa sola dikkat etmek mecburiyetini» hissetmeyen Başbakana bırakmıştır.
Cumhurbaşkanının «millete umumî şekilde hitab etmek» bakımından kendisini bir «dar çerçeve içinde» hissetmesine üzülmemek elde değildir. Çünkü, hele memleketteki siyasal hayatın bu derece gerginleştiği bir devrede, Devlet Reisinin «millete umumi şekilde hitab» etmesi birçok meseleleri halle, birçok üzüntü ve kaygıları gidermeğe yarıyabilirdi. Eğer «münevver geçinen, münevver olduklarını iddia eden bazı kimseler» bir Cumhurbaşkanının buna hakkı olmadığını iddia etmişlerse, gerçekten hata etmişlerdir. Kimse şüphe edemez ki, «millete umumi şekilde hitab etmek,» Sayın Bayar'ın da belirttiği gibi, bir Cumhurbaşkanının sadece hakkı değil, üstelik «vicdanî borcu ve kanunî vazifesidir.»
Fakat bizim bildiğimiz kadar tartışma konusu olan da Cumhurbaşkanının bu hakkı, bu «vazife» ve «borcu» değildir. Bildiğimiz kadar tartışma konusu olan, Cumhurbaşkanlarının «iktidar ve hükümet icraatını sayıp dökmek» le yetinmeğe hakları bulunup bulunmadığıdır. Nitekim, «millete umumi şekilde hitab» etmenin, sadece, «gözler önünde nurlu birer abine halinde duran» iktidar icraatını sıralayıp övmek demek olmadığını, bizzat Cumhurbaşkanı da kabul ediyor olmalı ki, bu konuda sözü, «sağa sola dikkat etmek mecburiyetini hissetmeyen» Başbakana bırakmağı uygun bulmuştur.
Biz kendi hesabımıza, bir Devlet Reisinin «millete umumi şekilde hitab» etmesinin, «duyduklarını millete ifade» etmesinin ne kadar gerekli olduğunu, 16 Nisan 1957 günü bu köşede çıkan «Beklenen Hakemlik» başlıklı yazımızda da, naçiz kalemimizle belirtmeğe çalışmıştık.
Memleketimizde, «gözler önünde nurlu birer abide halinde» durduğu Sayın Cumhurbaşkanınca ifade olunan «bugünkü iktidar icraatı» nın yanı sıra, milyonlarca vatandaşı temsil ettiğinde şüphe olmayan muhalefet partilerinin, münevverleri veya «münevver geçinen» leri temsil eden gazetelerin ve üniversitelerin, aynı iktidardan birçak şikâyetleri vardır.
Eğer toplantılar ve basınla ilgili olarak çıkartılan son kanunlar bu şikâyetlerin dile getirilme imkânını büsbütün yok etmemişse, Cumhurbaşkanının «duydukları» arasında bu acı şikâyetlerin de bulunduğundan şüphe edilemez.
İktidarın veya Hükümetin değil, Sayın Bayar tarafından Bursa konuşmasında da isabetle belirtildiği gibi, «devletin başı» olon Devlet Reisinin, bu şikâyetleri de millete, bilhassa iktidar partisine ve bugünkü hükümete «ifade etmesi» ni, iktidarla muhalefet arasında, bir hakeme duyulan ihtiyacın şiddetle arttığı şu günlerde millete bu konuda «umumi seklide hitab» etmesini doğru bulmayacak, «münakaşa mevzuu» yapacak bir tek gerçek Türk münevveri bulunabileceğini sanmıyoruz.
Cumhurbaşkanının, bütün «duyduklarını millete ifade» etmesi, meselâ bu arada, ön plânda duran ve devamlı gerginlik yaratan rejim dâvalarında «millete umumi şekilde hitab etme» si, «iktidarın ve bugünkü hükümetin... bütün afakı dolduran» icraatı kadar, iktidara ve bugünkü hükümete karşı yükselen şikâyetleri de dile getirmesi, içten dileğimizdir.
Demokrasilerde devlet hükümetten ibaret olmadığına, muhalefet de, hükümet gibi, devletin bir uzvu olduğuna göre, bu hususta Devlet Reisinin yetkisinden, hattâ ödevinden şüphe etmeğe, «münevver geçinen» hiç bir kimsenin hakkı yoktur.
Devlet Reisliği sıfatının kendisine yüklediği bu «vicdanî borcu» ve «kanunî vazife» yi yerine getirmekle, Sayın Bayar'ın Bursa konuşmasında vadettiği üzere, «önümüzdeki seçimlerde.. deruhte etmiş olduğu mesuliyetin hesabı» nı başarı ile verme imkânın kazanmış olacağı muhakkaktır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Devlet Reisinin "Kanuni Vazifesi" ve Vicdani Borcu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/821 ulaşıldı.