Şüphe Etme Hakkı

Başlık: 
Şüphe Etme Hakkı 
Kaynak: 
Ulus, "Uzaktan" s. 3 
Tarih: 
1957-05-13 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/35 
Metin: 
UZAKTAN

Şüphe etme hakkı

«Bir kere düşünelim, hâkimlerin tekaütlüğü, Adliye Vekiliyle beraber Başvekilin ve Reisicumhurun müştereken imzaladıkları bir kararname ile tahakkuk etmektedir. Bu seviyede bir karara... küçük ölçüde endişelerin hâkim olduğunu iddia etmek, Türkiye'nin bu seviyesinde ahlâka, fazilete, dürüstlüğe, adalet duygusuna karşı hudutsuz bir düşmanlığın mevcut olduğunu söylemek demek değil midir? Bu ne ölçüsüz, garip ve yerszi bir iddiadır. Böyle bir iddia ancak şahsî kinlerle beslenen hasta karihalarda vücut bulabilir, normal düşünenler hâdiseyi başka bir zaviyeden ele alırlar ve tekaüde sevk muamelelerinin ciddî icaplar mahsulü olduğundan şüphe etmeyi akıllarına bile getiremezler. Mesele bundan ibarettir.»

Demokrat Parti saflarında koyu bir mutlâkiyetçi zihniyetin nasıl kökleşmekte olduğunu, İstanbul ve Ankara'daki iktidar sözcüsü gazetelerde çıkan bu cümleler tereddüde yer bırakmıyacak bir açıklıkla gösteriyor.

Çünkü bu sözlerin ifade ettiği mânaya göre, devletin başında bulunan insanları yanılmaz, doğru yoldan şaşmaz kimseler olarak görmek gerekir. Onların karakteri, tutumu, adalet duygusu hakknıda uyanacak şüpheler «hatsa karihalar» ın mahsulüdür. «Normal düşünen» insanlar, iktidarın ileri gelenleri hakkında ancak iyi şeyler düşünen, onlara tam güven besleyen, onların her kararını, her yaptığını, her dediğini doğru bulan insanlardır.

Bir başka deyimle, «normal düşünen» insan demorkasiyi reddeden insandır.

Çünkü, bu zihiyeti kabul edecek olursak, her türlü denetlemeden vaz geçmemiz gerekir. Hattâ 4 yılda bir seçimlerin yenilenmesini istemek bile, iktidar ileri gelenlerine karşı «ölçüsüz, garip ve yersiz» bir güvensizliğin, bir şüphenin ifadesi sayılabilir.

Demokrasi ise, her şeyden önce bir denetleme rejimidir. İktidardakileri denetlemekse onların yanılması, doğru yoldan şaşması, yanlış kararlar alması, hattâ «ahlâk», «fazilet», «dürüstlük» ve «adalet duygusu» ndan uzaklaşması mümkün kimseler olduklarını kabul etmek demektir. Bir iktidarın liderine sınırsız güven beslemek, demokrasiyle bağdaşamaz. Demokraside şüphe esastır. Şüphe de her an güvensizliğe yol açabilir.

Türkiye'de bugünkü iktidar partisine oy vermemiş milyonlarca insan vardır. Bugünkü iktidarın başında kimler bulunacağı 1954 seçimlerinden önce de az çok belli olduğuna göre bu milyonlarca vatandaş, şimdi iktidarda bulunan partiye olduğu gibi, o partinin ileri gelenlerine de güvensizliklerini ifade etmiş sayılırlar. Önümüzdeki yıl, 1950 veya 1954 deki kadar demokratik bir seçim yapılır da, iktidara başka bir parti gelecek olursa, aynı şekilde, Demokrat Partiye oy vermiş vatandaşlar da aynı iktidara karşı şüphe ve güvensizliklerini belirtmiş olacaklardır.

İktidarla beraber şüphe ve güvensizliğin de saf değiştirmesi, hattâ iktidardaki partiye oy vermiş vatandaşların da içlerinde şüpheye yer bırakmaları, demokrasinin işleyebilmesi için şarttır. Demokraside idareciler, yetkilerini tanrıdan aldıkları farzolunan hükümdarlar gibi, yanılmazlık iddiasında bulunamazlar.

Vatandaş güvenliği sağlam esaslara bağlı kaldıkça, şüpheye ve güvensizliğe dayanan demokratik denetlemeden, ve bu denetlemenin tabii bir sonuca olan iktidar değişmelerinden toplum düzenine hiç bir zarar gelemez. Bu güvenliği ise ancak, üzerinde iktidarın baskısını duymayan bir adalet cihazı sağlıyabilir.

Vatandaşlar arasında olduğu gibi, iktidar safarında da, ahka, fazilete, dürüstlüğe ve adalet duygusuna bağlılığın başlıca teminatı, böyle bir adalet cihazıdır, adalet cihazının başında, gelip geçici iktidarların liderlerine hesap vermek zorunda olmayan bağımsız yargıçlar bulunmasıdır.

Bir bakanın, yani milyonlarca vatandaş tarafından güvensizlik beslenen bir partiye mensup bir politikacının ağzından çıkacak iki kelimelik bir sözle, «lüzum gördüm» sözüyle, yargıçlar azledilebildikçe, vatandaşlar arasında huzur ve güvenlik sağlanamaz.

Verdiği kararların doğruluğundan, adilliğinden şüphe edilmesine tahammül edemiyen, kendisinden hesap sorulmasını âdeta ihanetle bir tutan bir iktidar, demokratik zihniyetten çok uzaklaşmış demektir. Demokraside bir iktidar tarafından vatandaşların güvenini kazanmak için tutulacak yol, güvensizlik besliyenleri cezalandırmak, hesap soranlara tehditler savurmak, hakaret etmek değil, kararlarının ve tutumunun açık açık hesabını vermektir.

Hele hesap vermekten kaçınan kimselerin adaletten s öz etmeleri çok gariptir. Yargıç verdiği her kararı izah eder. Yargıcın kararını izah etmesi âmme vicdanına hesap vermesi demektir. Adilliğinden şüpde edilmesini istemiyen bir iktidardan, hiç değilse yargıçlar hakkında vereceği hükümlerde, adaletin bu şartını yerine getirmesi beklenirdi.

Şüphe, iktidar sözcüsü gazetelerde ileri sürüldüğü gibi, «hasta kariha» ların mahsulü değil, demokratik usullerin bir gereğidir. Demokraside şüphe etmek vatandaşın hakkı, hesap vermek de idarecinin ödevidir.

Cambridge, MASS.

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1957.05.13.jpg
1957.05.13_B.jpg
1957.05.13_B.txt

Koleksiyon

Etiketler

Alıntı

“Şüphe Etme Hakkı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 27 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/820 ulaşıldı.