"Basınsız Hükümet" Yolunda
Başlık:
"Basınsız Hükümet" Yolunda
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-05-05
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
"Basınsız hükümet,, yolunda
BAŞBAKAN Türkiye'de Amerika'daki kadar basın hürriyeti bulunduuğnu «isbat» ettikten, bu «hakikat» Zafer gazetesinin başyazılarıyla da tevsik edildikten sonra, memleketimizde basınla ilgili mevzuatın değiştirileceği, basına tekrar 1954 seçimlerinden önceki kadar hürriyet tanınacağı yolunda umutlar büsbütün zayıflamış görünüyor.
Anlaşılan Demokrat Parti iktidarına göre, Türkiye'de Kırşehir ve Abana meselelerinden başka bir rejim meselesi yoktur; oylarını muhalefet lehine kullandıkları için Kırşhir'in ilçe, Abananın köy yapılmasından başka, demokrasi yolunda sanki hiç geri adım atılmamıştır.
Oysa bütün Türkiye şöyle dursun, yalnız Kırşehir'le Abana'daki demokrasi ülküsünü benimsemiş vatandaşların bile, şehirlerine eski idarî statüleri geri verilmekle, rejim meselelerinin hâlledilmiş olacağına inanacakları düşünülemez.
Basın hürriyeti, bu meselelerin en başta gelenlerinden biridir. Hele, «basınsız bir hükümet mi, yoksa hükümetsiz bir basın mı diye sorulacak olsa tereddütsüz ikincisini tercih ederim» diyen Thomas Jefferson'un görüşü kabul edilecek olursa, basın hürriyetini 1 numaralı rejim meselesi olarak düşünmek gerekir.
Gerçi bugün Türkiye'de kimse, Amerika'nın idealist üçüncü Cumhurbaşkanı gibi hükûmetsiz bir basın hayali kurmuyordur ama, belli ki aramızda; basınsız bir hükûmet hayali kuranlar vardır, ve, sayıları az bile olsa, bu kimseler maalesef bugün hayallerini gerçekleştirebilmeleri için kendilerine geniş imkânlar sağlıyan kilit mevkilerde bulunmaktadırlar.
İşin garibi, basınsız bir hükümet hayalini gerçekleştirmeğe çalışanların, tutumlarını hoş görmek için, daha bundan 170 yıl önce basına hükümetin üstünde değer veren devlet adamları yetiştirmiş bir memleketten örnekler getirmeğe kalkışmalarıdır. Amerika'da basın hürriyetinin ölçüsünü, New York kanunlarının bilmem kaçıncı maddesi değil, Thomas Jefferson gibi insanların kurmuş oldukları düşünce ve ifade hürriyeti geleceği tayin eder.
Türkiye'de Amerika'daki kadar basın hürriyeti bulunduğunu New York kanunlarından alınmış bir maddeyle ispat etmenin imkânsızlığı şimdiye kadar Türk basınında çıkan birçok yazılarla da gösterilmiştir.
Fakat Başbakan ve başka iktidar sözcüleri bu yazıları görmemiş gibi davranmağa ve Türkiye'de gazeteler kapatılmağa, saçları tıraş edilen gazetecilerle hapishaneler doldurulmağa, suçları halkı avutmağa çalışmak olan karikatürcüler topluma kötülük etmiş mücrimler gibi cezalandırılmağa devam etmektedir.
Eğer Başbakan, basın hürriyeti bakımından Amerika'yı örnek alma isteğinde samimi ise, Thomas Jefferson kadar ileri gitmese bile, hükûmetin yanı sıra, onu serbestç edenetliyebilecek bir basına da hayat hakkı tanımak lüzumunu kabul etmesi gerekirdi. Oysa, gazeteciler arasındaki tevkif ve mahkûmiyetler bugünkü hızıyla gidecek olursa, memleketimizde çok geçmeden bir «basınsız hükûmet» durumunun meydana gelmesi beklenebilir.
Türkiye'deki iktidar liderlerinin, basın hürriyetine, bugün Amerika'da gösterildiği kadar, hattâ bugün değil, daha 170 yıl önce bir Amerikan devlet adamının gösterdiği kadar saygı göstermelerini istemek aşırı bir hayalperestlik olurdu. Ama mademki basın hürriyeti bakımından Türkiye'yi Amerika ile mukayese edecek kadar iddialıdırlar, hiç değilse bu mukayesenin aksayan yönlerine işaret edenlere de kulak verecek kadar olsun bir iyiniyet belirtisi göstermeleri gerekmez mi idi.
Oysa Türkiye'de basın hürriyetinin Amerika'daki kadar geniş olduğuna dair ileri sürülen iddiaları, birkaç Türk gazetecisinin daha hapse atılması takib etmiştir. Bizlerin ileri sürebileceğimiz delillerden hiç biri, o iddiaların gülünçlüğünü bu kadar açıkca gösteremezdi.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
"Basınsız hükümet,, yolunda
BAŞBAKAN Türkiye'de Amerika'daki kadar basın hürriyeti bulunduuğnu «isbat» ettikten, bu «hakikat» Zafer gazetesinin başyazılarıyla da tevsik edildikten sonra, memleketimizde basınla ilgili mevzuatın değiştirileceği, basına tekrar 1954 seçimlerinden önceki kadar hürriyet tanınacağı yolunda umutlar büsbütün zayıflamış görünüyor.
Anlaşılan Demokrat Parti iktidarına göre, Türkiye'de Kırşehir ve Abana meselelerinden başka bir rejim meselesi yoktur; oylarını muhalefet lehine kullandıkları için Kırşhir'in ilçe, Abananın köy yapılmasından başka, demokrasi yolunda sanki hiç geri adım atılmamıştır.
Oysa bütün Türkiye şöyle dursun, yalnız Kırşehir'le Abana'daki demokrasi ülküsünü benimsemiş vatandaşların bile, şehirlerine eski idarî statüleri geri verilmekle, rejim meselelerinin hâlledilmiş olacağına inanacakları düşünülemez.
Basın hürriyeti, bu meselelerin en başta gelenlerinden biridir. Hele, «basınsız bir hükümet mi, yoksa hükümetsiz bir basın mı diye sorulacak olsa tereddütsüz ikincisini tercih ederim» diyen Thomas Jefferson'un görüşü kabul edilecek olursa, basın hürriyetini 1 numaralı rejim meselesi olarak düşünmek gerekir.
Gerçi bugün Türkiye'de kimse, Amerika'nın idealist üçüncü Cumhurbaşkanı gibi hükûmetsiz bir basın hayali kurmuyordur ama, belli ki aramızda; basınsız bir hükûmet hayali kuranlar vardır, ve, sayıları az bile olsa, bu kimseler maalesef bugün hayallerini gerçekleştirebilmeleri için kendilerine geniş imkânlar sağlıyan kilit mevkilerde bulunmaktadırlar.
İşin garibi, basınsız bir hükümet hayalini gerçekleştirmeğe çalışanların, tutumlarını hoş görmek için, daha bundan 170 yıl önce basına hükümetin üstünde değer veren devlet adamları yetiştirmiş bir memleketten örnekler getirmeğe kalkışmalarıdır. Amerika'da basın hürriyetinin ölçüsünü, New York kanunlarının bilmem kaçıncı maddesi değil, Thomas Jefferson gibi insanların kurmuş oldukları düşünce ve ifade hürriyeti geleceği tayin eder.
Türkiye'de Amerika'daki kadar basın hürriyeti bulunduğunu New York kanunlarından alınmış bir maddeyle ispat etmenin imkânsızlığı şimdiye kadar Türk basınında çıkan birçok yazılarla da gösterilmiştir.
Fakat Başbakan ve başka iktidar sözcüleri bu yazıları görmemiş gibi davranmağa ve Türkiye'de gazeteler kapatılmağa, saçları tıraş edilen gazetecilerle hapishaneler doldurulmağa, suçları halkı avutmağa çalışmak olan karikatürcüler topluma kötülük etmiş mücrimler gibi cezalandırılmağa devam etmektedir.
Eğer Başbakan, basın hürriyeti bakımından Amerika'yı örnek alma isteğinde samimi ise, Thomas Jefferson kadar ileri gitmese bile, hükûmetin yanı sıra, onu serbestç edenetliyebilecek bir basına da hayat hakkı tanımak lüzumunu kabul etmesi gerekirdi. Oysa, gazeteciler arasındaki tevkif ve mahkûmiyetler bugünkü hızıyla gidecek olursa, memleketimizde çok geçmeden bir «basınsız hükûmet» durumunun meydana gelmesi beklenebilir.
Türkiye'deki iktidar liderlerinin, basın hürriyetine, bugün Amerika'da gösterildiği kadar, hattâ bugün değil, daha 170 yıl önce bir Amerikan devlet adamının gösterdiği kadar saygı göstermelerini istemek aşırı bir hayalperestlik olurdu. Ama mademki basın hürriyeti bakımından Türkiye'yi Amerika ile mukayese edecek kadar iddialıdırlar, hiç değilse bu mukayesenin aksayan yönlerine işaret edenlere de kulak verecek kadar olsun bir iyiniyet belirtisi göstermeleri gerekmez mi idi.
Oysa Türkiye'de basın hürriyetinin Amerika'daki kadar geniş olduğuna dair ileri sürülen iddiaları, birkaç Türk gazetecisinin daha hapse atılması takib etmiştir. Bizlerin ileri sürebileceğimiz delillerden hiç biri, o iddiaların gülünçlüğünü bu kadar açıkca gösteremezdi.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“"Basınsız Hükümet" Yolunda,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/813 ulaşıldı.