Vatana Bağlı Tarih
Title:
Vatana Bağlı Tarih
Source:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Date:
1957-04-19
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Text:
UZAKTAN
Vatana bağlı tarih
BUNDAN önceki «Benimseyemediğimiz Ülke» başlıklı yazıda belirtmeğe çalıştığımız gibi, biz sadece Türk tarihiyle ilgileniyoruz, Türkiye tarihiyle değil.. Yakın zamana kadar hemen bütün vaktini ve gücünü göçlere veya akınlara harcamış, onun için de hiç bir memlekete, üzerinde kalıcı bir uygarlık kurabilecek kadar bağlanamamış aşağı yukarı bin yıldır yerleşmiş olduğu Anadolu'yu bile, eğemenliği altındaki başka topraklar elinden gidinceye kadar, adetâ bir karargühtan ibaret görmüş bir millet için, böyle bir tarih anlayışı tabiî sayılabilirdi.
Fakat Cumhuriyet çağının Türk tarihinde yaptığı belki en önemli değişiklik, bizim için vatanla millet kavramını birleştirmiş, bizi milletçe üzerinde yaşadığımız, evimizi barkımızı kurduğumuz, anılarımızı ölülerimizi gömdüğümüz, suyumuzu ekmeğimizi çıkardığımız toprağa bağlamış, bu toprakla aramızda bundan böyle geçici sayamıyacağımız bir bağlantı kurmuş olmasıdır.
Tarih anlayışımızın da artık, millî tarihimizdeki ve kaderimizdeki bu değişikliğe uyması, tarihimizin, şimdiye kadar olduğu gibi yalnız zaman içinde değil, mekân içinde de, bulunduğumuz ve artık temelli yerlermiş olduğumuz mekân içinde de değerlendirilmesi gerekir.
Bin yıldır biz, Türk olduğumuz kadar Türkiyeliyiz de. Bu ülkenin bin yıldan geriye giden tarihini biz kurmamış olabiliriz. Fakat o tarihi, İngilizler de, Almanlar da, Fransızlar da, Amerikalılar da kurmuş değildir. O tarihin kuruluşunda rol oynamış milletler, daha genç milletlerle kaynaşıp erimiş, yok olmuşlardır. Onlardan insanlığa kalan miras bir kültür hazinesidir. Bu hazinenin kuruluşunda hiç emeği geçmemiş, bu hazine toplandığı çağlarda birçoğu daha doğmamış batılı milletler bugün pekâla kendilerini o hazinenin varisleri sayabilmekte, o hazineden hâlâ feyzalmağa uğraşmaktadırlar.
Bizse o hazinenin sahibiyiz. O hazine üzerindeki hakkımız, başka Batılı milletlerinkinden az olamaz. Ama biz elimiz altındaki bu hazineden habersiz yaşıyoruz.
Cumhuriyetin başlangıcında, Türkiye'nin kültürünü ve tarihini Türk milletine benimsetebilmek, Türk milletini eli altındaki hazinenin varislerinden biri kılabilmek için ciddî adımlar atılıyordu. Fakat bu adımlar gitgide ilk hızını ve şuurluluğunu yitirdi.
Batı kültürünü benimsemeğe çalışırken, bu kültürün kendi toprağımızda olan kaynağını hâlâ kendimize yabancı sayıyoruz. Batı kültürüne kaynaklık eden hazinenin tapusu bizde, anahtarı ise hâlâ başka ellerde.
Eğitim çalışmalarımıza, bizi bu garip durumdan kurtaracak bir yön vermeliyiz.
Batılı Anadolulu bir Türk artık ektiği toprağın tarihini, kültür hazinelerini bilmeli, tanımalıdır. Güney Anadolulu, Orta Anadolulu, Kuzey veya doğu Anadolulu bir Türk bunları bilmeli ve tanımalıdır. Bunları tanımağa başlamak için bir Türkün okur yazar olması bile gerekmez. Görür, duyar olması yeter.
Bir Türk köylüsü, kendi kerpiç kulübesinin kurulu olduğu toprakta tarih boyunca yalnız buğday ve pirinç, yalnız pamuk ve tütün, yalnız üzüm incir, fındık fıstık değil, nice zengin uygarlığında, özendiğimiz Batıya hâlâ feyiz verecek kadar verimli bir kültürün de boy atmış olduğunu öğrenmelidir.
Onları öğrenip benimseyebilmek uğrunda, başka çağ ve ülkelerden, başka uygarlık ve kültürlerden beraberimizde getirmiş olduğumuz değerleri bırakmamız gerekmez. Anadolu tarihini bu kadar zengin ve verimli bir kültür hazinesi yapan, başka uygarlık ve kültürlerden gelenlerin ona kendilerinden katmış oldukları değerlerdir. Fakat bizim bu toprağın tarihine kendimizden bazı değerler katabilmemiz, o toprağın tarihinden bazı değerleri almağa razı olmamızla mümkündür. Kültürü yaşatıp geliştiren bu alışveriştir.
Batı kültürünü hazmedebilmekle, o kültür içinde yaratıcı duruma gelebilmek bizim için herkesten daha kolaydır. Üzerinde yaşadığımız ülkeyi tanımak, milliyetimizi vatanımızla bir tutmak, millî tarihimizi vatanımızın tarihi içinde bir mekâna kavuşturmak, kısa bir zamanda o duruma gelmemize yeter.
Eğitim çalışmalarımıza bunu sağlıyacak bir yön vermeli, Türk tarihiyle Türkiye tarihi arasındaki ikiliğin giderilmesine daha ilk eğitim ve halk eğitiminden başlamalıyız.
Cumhuriyet Türkiyesinin devrimciliği, gelecekle beraber geçmişi de kavrayan, Türk milletinin geleceğine olduğu kadar geçmişine de yeni bir anlam veren bir harekettir. Bu hareket Türk toplumu için yalnız yeni bir yapı değil, o yapıya göre yeni bir temel de kurmak zorundadır. Bu temelse, ancak, Türk tarihiyle Türkiye tarihini biribiriyle kaynaştıracak bir tarih anlayışı olabilir.
Cambrdige, MASS.
Bülent ECEVİT
Vatana bağlı tarih
BUNDAN önceki «Benimseyemediğimiz Ülke» başlıklı yazıda belirtmeğe çalıştığımız gibi, biz sadece Türk tarihiyle ilgileniyoruz, Türkiye tarihiyle değil.. Yakın zamana kadar hemen bütün vaktini ve gücünü göçlere veya akınlara harcamış, onun için de hiç bir memlekete, üzerinde kalıcı bir uygarlık kurabilecek kadar bağlanamamış aşağı yukarı bin yıldır yerleşmiş olduğu Anadolu'yu bile, eğemenliği altındaki başka topraklar elinden gidinceye kadar, adetâ bir karargühtan ibaret görmüş bir millet için, böyle bir tarih anlayışı tabiî sayılabilirdi.
Fakat Cumhuriyet çağının Türk tarihinde yaptığı belki en önemli değişiklik, bizim için vatanla millet kavramını birleştirmiş, bizi milletçe üzerinde yaşadığımız, evimizi barkımızı kurduğumuz, anılarımızı ölülerimizi gömdüğümüz, suyumuzu ekmeğimizi çıkardığımız toprağa bağlamış, bu toprakla aramızda bundan böyle geçici sayamıyacağımız bir bağlantı kurmuş olmasıdır.
Tarih anlayışımızın da artık, millî tarihimizdeki ve kaderimizdeki bu değişikliğe uyması, tarihimizin, şimdiye kadar olduğu gibi yalnız zaman içinde değil, mekân içinde de, bulunduğumuz ve artık temelli yerlermiş olduğumuz mekân içinde de değerlendirilmesi gerekir.
Bin yıldır biz, Türk olduğumuz kadar Türkiyeliyiz de. Bu ülkenin bin yıldan geriye giden tarihini biz kurmamış olabiliriz. Fakat o tarihi, İngilizler de, Almanlar da, Fransızlar da, Amerikalılar da kurmuş değildir. O tarihin kuruluşunda rol oynamış milletler, daha genç milletlerle kaynaşıp erimiş, yok olmuşlardır. Onlardan insanlığa kalan miras bir kültür hazinesidir. Bu hazinenin kuruluşunda hiç emeği geçmemiş, bu hazine toplandığı çağlarda birçoğu daha doğmamış batılı milletler bugün pekâla kendilerini o hazinenin varisleri sayabilmekte, o hazineden hâlâ feyzalmağa uğraşmaktadırlar.
Bizse o hazinenin sahibiyiz. O hazine üzerindeki hakkımız, başka Batılı milletlerinkinden az olamaz. Ama biz elimiz altındaki bu hazineden habersiz yaşıyoruz.
Cumhuriyetin başlangıcında, Türkiye'nin kültürünü ve tarihini Türk milletine benimsetebilmek, Türk milletini eli altındaki hazinenin varislerinden biri kılabilmek için ciddî adımlar atılıyordu. Fakat bu adımlar gitgide ilk hızını ve şuurluluğunu yitirdi.
Batı kültürünü benimsemeğe çalışırken, bu kültürün kendi toprağımızda olan kaynağını hâlâ kendimize yabancı sayıyoruz. Batı kültürüne kaynaklık eden hazinenin tapusu bizde, anahtarı ise hâlâ başka ellerde.
Eğitim çalışmalarımıza, bizi bu garip durumdan kurtaracak bir yön vermeliyiz.
Batılı Anadolulu bir Türk artık ektiği toprağın tarihini, kültür hazinelerini bilmeli, tanımalıdır. Güney Anadolulu, Orta Anadolulu, Kuzey veya doğu Anadolulu bir Türk bunları bilmeli ve tanımalıdır. Bunları tanımağa başlamak için bir Türkün okur yazar olması bile gerekmez. Görür, duyar olması yeter.
Bir Türk köylüsü, kendi kerpiç kulübesinin kurulu olduğu toprakta tarih boyunca yalnız buğday ve pirinç, yalnız pamuk ve tütün, yalnız üzüm incir, fındık fıstık değil, nice zengin uygarlığında, özendiğimiz Batıya hâlâ feyiz verecek kadar verimli bir kültürün de boy atmış olduğunu öğrenmelidir.
Onları öğrenip benimseyebilmek uğrunda, başka çağ ve ülkelerden, başka uygarlık ve kültürlerden beraberimizde getirmiş olduğumuz değerleri bırakmamız gerekmez. Anadolu tarihini bu kadar zengin ve verimli bir kültür hazinesi yapan, başka uygarlık ve kültürlerden gelenlerin ona kendilerinden katmış oldukları değerlerdir. Fakat bizim bu toprağın tarihine kendimizden bazı değerler katabilmemiz, o toprağın tarihinden bazı değerleri almağa razı olmamızla mümkündür. Kültürü yaşatıp geliştiren bu alışveriştir.
Batı kültürünü hazmedebilmekle, o kültür içinde yaratıcı duruma gelebilmek bizim için herkesten daha kolaydır. Üzerinde yaşadığımız ülkeyi tanımak, milliyetimizi vatanımızla bir tutmak, millî tarihimizi vatanımızın tarihi içinde bir mekâna kavuşturmak, kısa bir zamanda o duruma gelmemize yeter.
Eğitim çalışmalarımıza bunu sağlıyacak bir yön vermeli, Türk tarihiyle Türkiye tarihi arasındaki ikiliğin giderilmesine daha ilk eğitim ve halk eğitiminden başlamalıyız.
Cumhuriyet Türkiyesinin devrimciliği, gelecekle beraber geçmişi de kavrayan, Türk milletinin geleceğine olduğu kadar geçmişine de yeni bir anlam veren bir harekettir. Bu hareket Türk toplumu için yalnız yeni bir yapı değil, o yapıya göre yeni bir temel de kurmak zorundadır. Bu temelse, ancak, Türk tarihiyle Türkiye tarihini biribiriyle kaynaştıracak bir tarih anlayışı olabilir.
Cambrdige, MASS.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Vatana Bağlı Tarih,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 23, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/806.