Demokraside Basın Hürriyetinin Ölçüsü
Başlık:
Demokraside Basın Hürriyetinin Ölçüsü
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-04-17
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
Demokraside basın hürriyetinin ölçüsü
«Siz bana yalnız basın hürriyetini verin, buna karşılık ben bakanlara satılık bir Lordlar Kamarası, ifsad edilmiş, emir kulu bir Avam Kamarası, sınırsız yetki ve nüfuz vereyim; mevkiin saylıyabileceği, parayla dize getirme, tehditle sindirme gücünün azamisini vereyim; sırf basın hürriyetiyle mücehhez olarak ben gene de onlanrın karşısına hiç çekinmeden çıkar, kurmuş oldukları kudretli yapıya daha da kudretli olan bu silâhla saldırıp, yolsuzluğu o yapının tepesinden yere silkerler, gölgesinde barındırdığı suiistimallerin harabesi içine gömerim.»
Eğer bugün Türkiyede iktidar liderleriyle sözcüleri, Türkiyedeki basın hürriyetinin cılızlığını örtmek için, ikide birde karşımıza Anglo-Sakson memleketleri mevzuatının köşe bucağından aldıkları kanun maddeleriyle çıkmak, basın hürriyeti konusunda o memleketleri örnek diye göstermek ihtiyatsızlığında bulunmasalardı, bundan bir buçuk yüzyıl önce, 1810 yılında, bir İngiliz saylavının söylediği yukarıdaki sözleri nakletmeğe belki ihtiyaç duymazdık. Bugünkü iktidarın demokrasi anlayışının henüz, basın hürriyeti konusunda, bir buçuk yüzyıl önce İngiliz Avam Kamarasında söylenen söylenmekle de kalmayıp benimsenen bu sözlerdeki kadar ileri bir görüşü kavrıyamıyacak kadar geri olduğunu düşünüp, buna üzülmekle yetinebilirdik.
Anglo-Sakson memleketlerindeki demokrasi anlayışıyla Türkiye'deki demokrasi tatbikatı arasında böyle karşılaştırmalara bizi sürükleyen, iktidar liderleriyle sözcülerinin iddialı davranışlarıdır.
Bu lider ve sözcüler, basın hürriyeti konusunda, İngiliz ve Amerikan kanunlarının hangi maddesini karşımıza çıkarırlarsa çıkarsınlar, bilinmesi gerekir ki o kanun maddesi, İngiliz saylavı Richard Brinsley Sheridan'ın 147 yıl önce söylediği sözlerde canlı bir ifadesini bulan bir zihniyet içinde uygulanmaktadır.
Nitekim meselâ Demokrat Parti iktidarı bugün isterse Muhalefete kurnazca bir oyun oynamağa kalkışıp, İngiliz Radyosunun statüsünü kelimesi kelimesine tercüme ettirerek Türkiye'deki devlet radyoları için benimsiyebilir. Fakat, daha önce başka vesilelerle de yazmış olduğumuz gibi, B. B. C. nin statüsü, demokratik zihniyeti benimsiyememiş bir iktidarın elinde, bugünkü Türk devlet radyolarından da -eğer mümkünse- daha partizan, daha tek taraflı bir resmî propaganda organı ortaya çıkmasını sağlıyabillr. Çünkü B. B. C.'nin demokratik hüviyetini teminat altına alan, statüsündeki hükümler değil, bu hükümleri uygulayanların bağlı bulundukları, bağlı kalmak zorunda bulundukları zihniyettir.
Ayni şekilde, gerek Amerikan gerek İngiliz kanunlarındaki basın hürriyetini sınırlayıcı bazı hükümleri, bu hükümlerin şiddetini azaltıcı başka kanun ve anayasa hükümlerinden, ve hele o hükümlerin uygulanışına hâkim olan demokratik zihniyetten ayrı olarak ele alıp, onlarla, Türkiye'de basın hürriyetini kısan kanunları mazur göstermeğe kalkışmak, eğer kendi kendini aldatmak değilse, halkoyunu bile bile yanıltmağa çalışmaktır.
Demokratik idare geleneklerinin İngiltere ve Amerika'daki kadar kökleşmemiş olduğu bir memlekette, basın hürriyetini teminat altına alabilmek için, o memleketlerdekinden daha vazıh hükümlere ihtiyaç vardır. Çünkü iktidar, vuzuhsuzluğu, İngiltere ve Amerika'da olduğu gibi basın hürriyetinin lehine değil, daima aleyhine istismar edebilir.
Basından beklenen hizmetlerin yerine getirilebilmesi için, ona, 147 yıl önce bir İngiliz saylavının «siz bana yalnız basın hürriyetini verin» derken kastettiği ölçüde bir hürriyet tanınmış olmalıdır. Teknkitle hakaret arasında azçok belirli bir sınır çizmeyi reddeden, vatandaş onurunu resmî hiyerarşiye göre derecelendirip koruyan, delillere dayanarak da olsa bazı yolsuzlukları açıklamayı, o yolsuzlukları yapan «resmî sıfat» lı «mağdur» ların «lusan hakları» na ve «masuniyet»lerine tecavüz sayan bir zihniyet karşısında ise, öyle bir zihniyet üstüne kolaylıkla kurulabilecek «yapının tepesinden yolsuzluğu silkeleyip, gölgesinde barındırdığı suiistimallerin harabesi içine gömecek» kudrette bir basın ortaya çıkamaz.
İngiltere ve Amerika'da basın işte bunu yapabilecek kudrettedir. Türkiye'de ise basın bunu yapabilecek, yapmağa teşebbüs bile edebilecek kudrette değildir. Bu gerçek gün gibi açık ortada durdukça İngiltere ile Amerika'nın bazı kanun maddelerini hukukî ve an'anevî çerçeveleri içinden çıkarıp örnek diye göstermekle, Türkiye'de basın hürriyetinin o memleketlerdeki kadar geniş -veya ancak o memleketlerdeki kadar dar- olduğu ispat edilemez.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Demokraside basın hürriyetinin ölçüsü
«Siz bana yalnız basın hürriyetini verin, buna karşılık ben bakanlara satılık bir Lordlar Kamarası, ifsad edilmiş, emir kulu bir Avam Kamarası, sınırsız yetki ve nüfuz vereyim; mevkiin saylıyabileceği, parayla dize getirme, tehditle sindirme gücünün azamisini vereyim; sırf basın hürriyetiyle mücehhez olarak ben gene de onlanrın karşısına hiç çekinmeden çıkar, kurmuş oldukları kudretli yapıya daha da kudretli olan bu silâhla saldırıp, yolsuzluğu o yapının tepesinden yere silkerler, gölgesinde barındırdığı suiistimallerin harabesi içine gömerim.»
Eğer bugün Türkiyede iktidar liderleriyle sözcüleri, Türkiyedeki basın hürriyetinin cılızlığını örtmek için, ikide birde karşımıza Anglo-Sakson memleketleri mevzuatının köşe bucağından aldıkları kanun maddeleriyle çıkmak, basın hürriyeti konusunda o memleketleri örnek diye göstermek ihtiyatsızlığında bulunmasalardı, bundan bir buçuk yüzyıl önce, 1810 yılında, bir İngiliz saylavının söylediği yukarıdaki sözleri nakletmeğe belki ihtiyaç duymazdık. Bugünkü iktidarın demokrasi anlayışının henüz, basın hürriyeti konusunda, bir buçuk yüzyıl önce İngiliz Avam Kamarasında söylenen söylenmekle de kalmayıp benimsenen bu sözlerdeki kadar ileri bir görüşü kavrıyamıyacak kadar geri olduğunu düşünüp, buna üzülmekle yetinebilirdik.
Anglo-Sakson memleketlerindeki demokrasi anlayışıyla Türkiye'deki demokrasi tatbikatı arasında böyle karşılaştırmalara bizi sürükleyen, iktidar liderleriyle sözcülerinin iddialı davranışlarıdır.
Bu lider ve sözcüler, basın hürriyeti konusunda, İngiliz ve Amerikan kanunlarının hangi maddesini karşımıza çıkarırlarsa çıkarsınlar, bilinmesi gerekir ki o kanun maddesi, İngiliz saylavı Richard Brinsley Sheridan'ın 147 yıl önce söylediği sözlerde canlı bir ifadesini bulan bir zihniyet içinde uygulanmaktadır.
Nitekim meselâ Demokrat Parti iktidarı bugün isterse Muhalefete kurnazca bir oyun oynamağa kalkışıp, İngiliz Radyosunun statüsünü kelimesi kelimesine tercüme ettirerek Türkiye'deki devlet radyoları için benimsiyebilir. Fakat, daha önce başka vesilelerle de yazmış olduğumuz gibi, B. B. C. nin statüsü, demokratik zihniyeti benimsiyememiş bir iktidarın elinde, bugünkü Türk devlet radyolarından da -eğer mümkünse- daha partizan, daha tek taraflı bir resmî propaganda organı ortaya çıkmasını sağlıyabillr. Çünkü B. B. C.'nin demokratik hüviyetini teminat altına alan, statüsündeki hükümler değil, bu hükümleri uygulayanların bağlı bulundukları, bağlı kalmak zorunda bulundukları zihniyettir.
Ayni şekilde, gerek Amerikan gerek İngiliz kanunlarındaki basın hürriyetini sınırlayıcı bazı hükümleri, bu hükümlerin şiddetini azaltıcı başka kanun ve anayasa hükümlerinden, ve hele o hükümlerin uygulanışına hâkim olan demokratik zihniyetten ayrı olarak ele alıp, onlarla, Türkiye'de basın hürriyetini kısan kanunları mazur göstermeğe kalkışmak, eğer kendi kendini aldatmak değilse, halkoyunu bile bile yanıltmağa çalışmaktır.
Demokratik idare geleneklerinin İngiltere ve Amerika'daki kadar kökleşmemiş olduğu bir memlekette, basın hürriyetini teminat altına alabilmek için, o memleketlerdekinden daha vazıh hükümlere ihtiyaç vardır. Çünkü iktidar, vuzuhsuzluğu, İngiltere ve Amerika'da olduğu gibi basın hürriyetinin lehine değil, daima aleyhine istismar edebilir.
Basından beklenen hizmetlerin yerine getirilebilmesi için, ona, 147 yıl önce bir İngiliz saylavının «siz bana yalnız basın hürriyetini verin» derken kastettiği ölçüde bir hürriyet tanınmış olmalıdır. Teknkitle hakaret arasında azçok belirli bir sınır çizmeyi reddeden, vatandaş onurunu resmî hiyerarşiye göre derecelendirip koruyan, delillere dayanarak da olsa bazı yolsuzlukları açıklamayı, o yolsuzlukları yapan «resmî sıfat» lı «mağdur» ların «lusan hakları» na ve «masuniyet»lerine tecavüz sayan bir zihniyet karşısında ise, öyle bir zihniyet üstüne kolaylıkla kurulabilecek «yapının tepesinden yolsuzluğu silkeleyip, gölgesinde barındırdığı suiistimallerin harabesi içine gömecek» kudrette bir basın ortaya çıkamaz.
İngiltere ve Amerika'da basın işte bunu yapabilecek kudrettedir. Türkiye'de ise basın bunu yapabilecek, yapmağa teşebbüs bile edebilecek kudrette değildir. Bu gerçek gün gibi açık ortada durdukça İngiltere ile Amerika'nın bazı kanun maddelerini hukukî ve an'anevî çerçeveleri içinden çıkarıp örnek diye göstermekle, Türkiye'de basın hürriyetinin o memleketlerdeki kadar geniş -veya ancak o memleketlerdeki kadar dar- olduğu ispat edilemez.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Demokraside Basın Hürriyetinin Ölçüsü,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/804 ulaşıldı.