Beklenen Hakemlik
Başlık:
Beklenen Hakemlik
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-04-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Metin:
UZAKTAN
Beklenen hakemlik
SİYASAL hayatımızın rejim meselelerinde düştüğü çıkmazdan kurtarılabileceğine dair, Bütçe görüşmeleri sona ererken uyanan umutlar henüz hiç bir müsbet sonuç vermedi. Görebildiğimiz kadar, tek değişiklik, partiler arasındaki çekişmeye nisbeten yumuşak bir üslubun hakim olmasıdır.
Fakat bu değişiklik, rejim meseleleri konusunda yalnız iktidar partisini tatmin edebilir. İktidardaki Demokrat Parti için gaye, belli ki rejim meselelerinin hâlli değil, bu meseleler üzerindeki mücadelenin kendisini tedirgin edemiyecek kadar yatışmasından ibarettir. Bu sonuç elde edilmekle, Demokrat Parti iktidarının kendini gayeye erişmiş sayacağı şimdi bir kere daha anlaşılıyor.
Oysa, rejim meselelerini çıkmazdan kurtarmak ve demokratik gelişmeyi 1950 Mayısına kadar izlediği yola yeniden sokmak için yapılan mücadeleye öteden beri öncülük eden Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, muhalefet partileri için, mücadele üslûbunun yumuşaması, bir gaye değil, ancak bir vasıta olabilir.
Bu vasıtanın, memlekette demokratik rejimi bütün gerekleriyle yerleştirme gayesine hizmet edemiyeceği, hatta bu gayenin gerçekleşmesini büsbütün geciktirebileceği bir kere daha anlaşıldıktan sonra, muhalefet partilerinin gene, haklarını ve meşru isteklerini, kanun sınırları içinde daha kuvvetle belirtmelerine imkân verecek başka vasıtalara başvurmak zorunda kalmaları beklenmelidir. Muhalefet partileri bundan kaçınmakla, memlekete karşı başlıca sorumluluklarından kaçınmış olurlar.
İktidar partisiyle muhalefet partileri arasındaki son uzlaşma teşebbüsünün umulan sonuçları verememiş olmasını bir bakıma tabiî karşılamak da gerekir. Çünkü gerek fertler, gerek topluluklar arasındaki münasebetlerde anlaşmazlık ve çekişmeleri giderebilmek veya verimli bir yola çekebilmek için, çoğu zaman bir hakeme ihtiyaç duyulur. Türkiye'de siyasal mücadele alanı ise şimdi böyle bir hakemden yoksun görünmektedir.
Memleketimizde ifade hürriyeti çok kısılmış olduğu, üstelik partiler dışında hiç bir topluluğa siyasetle yakından ilgilenme fırsatı da verilmediği için, halkoyundan, hele seçimler arası devrede, müessir bir hakemlik beklenemez.
1950 Mayısından önceki devrede ise, o zaman Cumhurbaşkanı olan İnönü, bir yandan İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisinin de Genel Başkanı olmasına rağmen, gerekli gördükçe partiler üstüne çıkarak hakemlik rolünü üzerine alıyor ve iktidar partisi kadar muhalefet partilerini de tatmin edici uzlaşma formülleri bulabiliyordu. Bütçe görüşmelerinin sonunda, Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmalardan birinde, bizzat Başbakan Menderes de, İnönü'nün, Cumhurbaşkanlığı sırasında bu hakemlik görevini ne kadar iyi niyetle, ne kadar başarılı bir şekilde yerine getirmiş olduğunu, kendi hatıralarına dayanarak açıklamak kadirbilirliğini göstermiştir.
Bugün de, iktidar partisiyle muhalefet partilerinin rejim meseleleri konusundaki anlaşmazlıklarında hakem rolünü oynamak, hiç şüphesiz, en başta Cumhurbaşkanına düşerdi. Fakat nedense hâdiseler şimdi de, hakemlik rolünü daha çok eski Cumhurbaşkanına yüklemekte, adetâ iktidar partisi Genel Başkanı bile, hakemliği en başta İnönü'den bekler görünmektedir.
İnönü'nün tarihî şahsiyeti, memleket ölçüsündeki itibarı ve Cumhurbaşkanı olduğu zamanlar hakemlik rolünde gösterdiği başarı göz önünde tutulurca, şimdi de gözlerin ona çevrilmesine şaşmamak gerekir.
Ancak bu, iktidarla muhalefet arasındaki anlaşmazlıklarda asıl hakemliğin halen Cumhurbaşkanı durumunda bulunan zata düştüğü gerçeğini değiştirmez.
Oysa, bildiğimiz kadar, Cumhurbaşkanı henüz, kendi üzerine düşen bu tarihî görevi yerine getirme yolunda herhangi bir teşebbüse geçmek ihtiyacını duymamıştır.
Türkiye'de kanunlar, Cumhurbaşkanına, böyle bir hakemliği en müessir bir şekilde yapabilmesini kolaylaştıracak mânevi şartları cömertçe sağlamıştır. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı mevkiini işgal eden zata karşı, değil saygısızlık, saygıda küçük bir kusur bile, ağır cezası olan bir suçtur. O mevkide bulunan zatın da, kendisine verilen bu imtiyazlı durumdan, partiler üstünde bir uzlaştırma unsuru olarak faydalanması beklenir.
Onun için, iktidarla muhalefet arasındaki son uzlaşma teşebbüsü büsbütün çıkmaza düşmeden önce, Cumhurbaşkanının hakemlik görevini üzerine alması umulurdu. Bu yolda bir dilek, bir uyarma değil, Cumhurbaşkanlığına, kanunî bir ödev olarak beslediğimiz güvenin ve bağladığımız umutların bir belirtisi sayılmalıdır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Beklenen hakemlik
SİYASAL hayatımızın rejim meselelerinde düştüğü çıkmazdan kurtarılabileceğine dair, Bütçe görüşmeleri sona ererken uyanan umutlar henüz hiç bir müsbet sonuç vermedi. Görebildiğimiz kadar, tek değişiklik, partiler arasındaki çekişmeye nisbeten yumuşak bir üslubun hakim olmasıdır.
Fakat bu değişiklik, rejim meseleleri konusunda yalnız iktidar partisini tatmin edebilir. İktidardaki Demokrat Parti için gaye, belli ki rejim meselelerinin hâlli değil, bu meseleler üzerindeki mücadelenin kendisini tedirgin edemiyecek kadar yatışmasından ibarettir. Bu sonuç elde edilmekle, Demokrat Parti iktidarının kendini gayeye erişmiş sayacağı şimdi bir kere daha anlaşılıyor.
Oysa, rejim meselelerini çıkmazdan kurtarmak ve demokratik gelişmeyi 1950 Mayısına kadar izlediği yola yeniden sokmak için yapılan mücadeleye öteden beri öncülük eden Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, muhalefet partileri için, mücadele üslûbunun yumuşaması, bir gaye değil, ancak bir vasıta olabilir.
Bu vasıtanın, memlekette demokratik rejimi bütün gerekleriyle yerleştirme gayesine hizmet edemiyeceği, hatta bu gayenin gerçekleşmesini büsbütün geciktirebileceği bir kere daha anlaşıldıktan sonra, muhalefet partilerinin gene, haklarını ve meşru isteklerini, kanun sınırları içinde daha kuvvetle belirtmelerine imkân verecek başka vasıtalara başvurmak zorunda kalmaları beklenmelidir. Muhalefet partileri bundan kaçınmakla, memlekete karşı başlıca sorumluluklarından kaçınmış olurlar.
İktidar partisiyle muhalefet partileri arasındaki son uzlaşma teşebbüsünün umulan sonuçları verememiş olmasını bir bakıma tabiî karşılamak da gerekir. Çünkü gerek fertler, gerek topluluklar arasındaki münasebetlerde anlaşmazlık ve çekişmeleri giderebilmek veya verimli bir yola çekebilmek için, çoğu zaman bir hakeme ihtiyaç duyulur. Türkiye'de siyasal mücadele alanı ise şimdi böyle bir hakemden yoksun görünmektedir.
Memleketimizde ifade hürriyeti çok kısılmış olduğu, üstelik partiler dışında hiç bir topluluğa siyasetle yakından ilgilenme fırsatı da verilmediği için, halkoyundan, hele seçimler arası devrede, müessir bir hakemlik beklenemez.
1950 Mayısından önceki devrede ise, o zaman Cumhurbaşkanı olan İnönü, bir yandan İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisinin de Genel Başkanı olmasına rağmen, gerekli gördükçe partiler üstüne çıkarak hakemlik rolünü üzerine alıyor ve iktidar partisi kadar muhalefet partilerini de tatmin edici uzlaşma formülleri bulabiliyordu. Bütçe görüşmelerinin sonunda, Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmalardan birinde, bizzat Başbakan Menderes de, İnönü'nün, Cumhurbaşkanlığı sırasında bu hakemlik görevini ne kadar iyi niyetle, ne kadar başarılı bir şekilde yerine getirmiş olduğunu, kendi hatıralarına dayanarak açıklamak kadirbilirliğini göstermiştir.
Bugün de, iktidar partisiyle muhalefet partilerinin rejim meseleleri konusundaki anlaşmazlıklarında hakem rolünü oynamak, hiç şüphesiz, en başta Cumhurbaşkanına düşerdi. Fakat nedense hâdiseler şimdi de, hakemlik rolünü daha çok eski Cumhurbaşkanına yüklemekte, adetâ iktidar partisi Genel Başkanı bile, hakemliği en başta İnönü'den bekler görünmektedir.
İnönü'nün tarihî şahsiyeti, memleket ölçüsündeki itibarı ve Cumhurbaşkanı olduğu zamanlar hakemlik rolünde gösterdiği başarı göz önünde tutulurca, şimdi de gözlerin ona çevrilmesine şaşmamak gerekir.
Ancak bu, iktidarla muhalefet arasındaki anlaşmazlıklarda asıl hakemliğin halen Cumhurbaşkanı durumunda bulunan zata düştüğü gerçeğini değiştirmez.
Oysa, bildiğimiz kadar, Cumhurbaşkanı henüz, kendi üzerine düşen bu tarihî görevi yerine getirme yolunda herhangi bir teşebbüse geçmek ihtiyacını duymamıştır.
Türkiye'de kanunlar, Cumhurbaşkanına, böyle bir hakemliği en müessir bir şekilde yapabilmesini kolaylaştıracak mânevi şartları cömertçe sağlamıştır. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı mevkiini işgal eden zata karşı, değil saygısızlık, saygıda küçük bir kusur bile, ağır cezası olan bir suçtur. O mevkide bulunan zatın da, kendisine verilen bu imtiyazlı durumdan, partiler üstünde bir uzlaştırma unsuru olarak faydalanması beklenir.
Onun için, iktidarla muhalefet arasındaki son uzlaşma teşebbüsü büsbütün çıkmaza düşmeden önce, Cumhurbaşkanının hakemlik görevini üzerine alması umulurdu. Bu yolda bir dilek, bir uyarma değil, Cumhurbaşkanlığına, kanunî bir ödev olarak beslediğimiz güvenin ve bağladığımız umutların bir belirtisi sayılmalıdır.
Cambridge, MASS.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Beklenen Hakemlik,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/803 ulaşıldı.