Eisenhower Doktrini ve Arap Tarafsızlığı
Başlık:
Eisenhower Doktrini ve Arap Tarafsızlığı
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-03-18
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/34
Metin:
UZAKTAN
Eisenhower Doktrini ve Arap tarafsızlığı
SİLÂLI tecavüz, Sovyet Susya'nın, Ortadoğu'yu nüfuzu altına almak için basvuracağı çarelerin sonuncusudur. Çünkü, ortada Eisenhower Doktorini olsa da olmasa da, Bağdat Paktı işlese de işlemese de, Kuzıl Orduyu Ortadoğu'ya sevketmenin yeni bir dünya harbi demek olacağını şu sırada yeni bir dünya harbininse Orta ve Doğu Avrupa'daki bütün demir perde gerisi memleketlerin Sovyet idaresine karşı ayaklanmaları sonucunu doğuracağını, üstelik Rusya'nın iktisadi dertlerini tehlikeli bir dereceye vardıracağını, Ruslar herhalde herkesten daha iyi bilirler.
Bu ihtimallerden hiç biri olmasa bile, Sovyet Rusya'nın, Ortadoğu'yu nüfuz altına almak için kuvvet kullanma ihtiyacını duymasına sebep yoktur.
Böyle bir şeye teşebbüs etmek, herhangi bir Arap memleketine silâhlı tecavüzde bulunmakla, Sovyet Rusya, bugün Batılılar aleyhine işleyen Arap milliyetçiliğini boş yere kendi aleyhine çevirmiş, ve Arap dünyasındaki nüfuzunu arttırmak için elinde bulunan elverişli imkânların değerini bir anda sıfıra indirmiş olacaktır.
Sovyetlerin Ortadoğu'daki nüfuzlarını arttırmak için silâhlı tecavüz dışında baş vurabilecekleri çareler pek çoktur. Bunların başında, Araplar arasındaki Balı aleyhdarlığını, bilhassa İngiltere ile Fransa'ya karşı beslenen şüpheleri, Batılıların hâlâ sonu gelmeyen hata takt'sızlıklarını, Arap devletlerinin kendi aralarındaki ayrılık ve geçimsizlikleri, gerek Arap devletleri arasındaki gerek her Arap devletinin kendi sosyal yapısındaki eşitsizlikleri istismar etmek gelir.
Bunlardan hiç birinin geyesine hizmet edemiyeceği durumlarla karşılaşacak olsa, o zaman da, doğrudan doğruya kendisi Arap devletlerinden birine veya birkaçına karşı silâhlı tecavüze girişecek ve böyle bir hareketin hadsiz hesapsız sakıncalarını, tehlikelerini göze alacak yerde, Kore'deki gibi vasıtalı bir tecüvüzü tercih eder.
Bu durumda, Eisenhower Doktrininin niçin Rusya'dan Arap devletlerine vakî olacak bir silâhlı tecavüz faraziyesi üzerine kurulmuş olduğunu anlıyabilmek çok zordur.
Bu Doktrinin, Batılılar tarafından şimdiye kadar Ortadoğuda girişilmiş münferit veya toplu teşebbüslere başlıca üstünlüğünü, Arap âlemini bir bütün olarak düşünmesi, Araplar arasında ayrılık yaratma, taraf tutma, mevcut ayrılıkları istismara çalışma intibaını vermekten dikkatle kaçınışı, Arapların henüz bîr siyasal gerçeğe tekabül etmemekle beraber, dünya meseleleri karşısındaki davranışlarında büyük rol oynayan «birlik» duygularına, veya hayallerine, saygı gösterişi teşkil ediyordu.
Eğer böyle bir Doktrin, Arapları Sovyetlerle Batılılar arasında besin olarak taraf tutmağa zorlayıcı bir mahiyet taşıyor olmasa idi, herhalde bütün Arap devletlerince kabulü çok daha kolaylaşmış olacaktı.
Fakat Birleşik Amerika Başkanı Eisenhower, nedense, silâhlı bir komünsit tecavüzüne karşı silâhlı müdahale teklifini ön plânda ileri sürmeyi tercih etmiş, böylece, kendi adıyla andan Doktrinin tarafsız Arap memleketlerince umduğu kadar iyi karşılanmasını güçleştirmiştir.
Üstelik bu Arap memleketleri için asıl kaygı konusu, Komünist, Rusya'dan değil, Batılılardan gelebilecek bir tecavüzdür. Bu kaygının büsbütün yersiz olmadığını da, İngiltere ile Fransa, geçen yıl sonu Mısır'a karşı giriştikleri tecavüzle bizzat göstermişlerdir.
Bu durumda, Eisenhower Doktrini, bir Sovyet askerî tecavüzü ihtimli üzerine kurulmakla, Arapların asıl kaygılarına cevap verebilmekten çok uzaklaşmış olmaktadır.
Tarafsız Arap devletlerinin Kahire'deki son toplantısı, bu devletlerin, Sovyet ve Batı blokları arasında kesin olarak taraf tutmaları şartı tebarüz ettirilmezse, Amerika'nın yardım teklifini iyi karşılıyabileceklerini, Amerika'nın iyiniyetine inanmağa her zamankinden daha çok hazır bulunduklarını göstermiştir.
Batı blokunun Amerika'dan ibaret olmadığı, dana birkaç ay önce bir Arap devletine silâhlı tecavüzde bulunmuş olan İngiltere ile Fransa'nın da Batı bloku içinde önemli birer yer tuttukları düşünülürse, tarafsız Arap devletlerinin bu çekingenliklerine hak vermek gerekir.
Amerika şimdi, Arap âlemini bir bütün olarak kazanma gayretlerini, Arapların birlik duygu ve emellerine olduğu kadar tarafsızlık isteklerine de saygı zemini üzerinde yürütmeğe dikkat ederse, herhalde, Arap tarafsızlığını, Sovyetlere müzahir bir tarafsızlık olmaktan çıkarıp Batılılara müzahir bir tarafsızlık haline getirme yolunda umut verici bir adım atmış olacaktır.
Bülent ECEVİT
Cambrige, MASS.
Eisenhower Doktrini ve Arap tarafsızlığı
SİLÂLI tecavüz, Sovyet Susya'nın, Ortadoğu'yu nüfuzu altına almak için basvuracağı çarelerin sonuncusudur. Çünkü, ortada Eisenhower Doktorini olsa da olmasa da, Bağdat Paktı işlese de işlemese de, Kuzıl Orduyu Ortadoğu'ya sevketmenin yeni bir dünya harbi demek olacağını şu sırada yeni bir dünya harbininse Orta ve Doğu Avrupa'daki bütün demir perde gerisi memleketlerin Sovyet idaresine karşı ayaklanmaları sonucunu doğuracağını, üstelik Rusya'nın iktisadi dertlerini tehlikeli bir dereceye vardıracağını, Ruslar herhalde herkesten daha iyi bilirler.
Bu ihtimallerden hiç biri olmasa bile, Sovyet Rusya'nın, Ortadoğu'yu nüfuz altına almak için kuvvet kullanma ihtiyacını duymasına sebep yoktur.
Böyle bir şeye teşebbüs etmek, herhangi bir Arap memleketine silâhlı tecavüzde bulunmakla, Sovyet Rusya, bugün Batılılar aleyhine işleyen Arap milliyetçiliğini boş yere kendi aleyhine çevirmiş, ve Arap dünyasındaki nüfuzunu arttırmak için elinde bulunan elverişli imkânların değerini bir anda sıfıra indirmiş olacaktır.
Sovyetlerin Ortadoğu'daki nüfuzlarını arttırmak için silâhlı tecavüz dışında baş vurabilecekleri çareler pek çoktur. Bunların başında, Araplar arasındaki Balı aleyhdarlığını, bilhassa İngiltere ile Fransa'ya karşı beslenen şüpheleri, Batılıların hâlâ sonu gelmeyen hata takt'sızlıklarını, Arap devletlerinin kendi aralarındaki ayrılık ve geçimsizlikleri, gerek Arap devletleri arasındaki gerek her Arap devletinin kendi sosyal yapısındaki eşitsizlikleri istismar etmek gelir.
Bunlardan hiç birinin geyesine hizmet edemiyeceği durumlarla karşılaşacak olsa, o zaman da, doğrudan doğruya kendisi Arap devletlerinden birine veya birkaçına karşı silâhlı tecavüze girişecek ve böyle bir hareketin hadsiz hesapsız sakıncalarını, tehlikelerini göze alacak yerde, Kore'deki gibi vasıtalı bir tecüvüzü tercih eder.
Bu durumda, Eisenhower Doktrininin niçin Rusya'dan Arap devletlerine vakî olacak bir silâhlı tecavüz faraziyesi üzerine kurulmuş olduğunu anlıyabilmek çok zordur.
Bu Doktrinin, Batılılar tarafından şimdiye kadar Ortadoğuda girişilmiş münferit veya toplu teşebbüslere başlıca üstünlüğünü, Arap âlemini bir bütün olarak düşünmesi, Araplar arasında ayrılık yaratma, taraf tutma, mevcut ayrılıkları istismara çalışma intibaını vermekten dikkatle kaçınışı, Arapların henüz bîr siyasal gerçeğe tekabül etmemekle beraber, dünya meseleleri karşısındaki davranışlarında büyük rol oynayan «birlik» duygularına, veya hayallerine, saygı gösterişi teşkil ediyordu.
Eğer böyle bir Doktrin, Arapları Sovyetlerle Batılılar arasında besin olarak taraf tutmağa zorlayıcı bir mahiyet taşıyor olmasa idi, herhalde bütün Arap devletlerince kabulü çok daha kolaylaşmış olacaktı.
Fakat Birleşik Amerika Başkanı Eisenhower, nedense, silâhlı bir komünsit tecavüzüne karşı silâhlı müdahale teklifini ön plânda ileri sürmeyi tercih etmiş, böylece, kendi adıyla andan Doktrinin tarafsız Arap memleketlerince umduğu kadar iyi karşılanmasını güçleştirmiştir.
Üstelik bu Arap memleketleri için asıl kaygı konusu, Komünist, Rusya'dan değil, Batılılardan gelebilecek bir tecavüzdür. Bu kaygının büsbütün yersiz olmadığını da, İngiltere ile Fransa, geçen yıl sonu Mısır'a karşı giriştikleri tecavüzle bizzat göstermişlerdir.
Bu durumda, Eisenhower Doktrini, bir Sovyet askerî tecavüzü ihtimli üzerine kurulmakla, Arapların asıl kaygılarına cevap verebilmekten çok uzaklaşmış olmaktadır.
Tarafsız Arap devletlerinin Kahire'deki son toplantısı, bu devletlerin, Sovyet ve Batı blokları arasında kesin olarak taraf tutmaları şartı tebarüz ettirilmezse, Amerika'nın yardım teklifini iyi karşılıyabileceklerini, Amerika'nın iyiniyetine inanmağa her zamankinden daha çok hazır bulunduklarını göstermiştir.
Batı blokunun Amerika'dan ibaret olmadığı, dana birkaç ay önce bir Arap devletine silâhlı tecavüzde bulunmuş olan İngiltere ile Fransa'nın da Batı bloku içinde önemli birer yer tuttukları düşünülürse, tarafsız Arap devletlerinin bu çekingenliklerine hak vermek gerekir.
Amerika şimdi, Arap âlemini bir bütün olarak kazanma gayretlerini, Arapların birlik duygu ve emellerine olduğu kadar tarafsızlık isteklerine de saygı zemini üzerinde yürütmeğe dikkat ederse, herhalde, Arap tarafsızlığını, Sovyetlere müzahir bir tarafsızlık olmaktan çıkarıp Batılılara müzahir bir tarafsızlık haline getirme yolunda umut verici bir adım atmış olacaktır.
Bülent ECEVİT
Cambrige, MASS.
Koleksiyon
Alıntı
“Eisenhower Doktrini ve Arap Tarafsızlığı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/784 ulaşıldı.