Yeni Bir Tekzip Bekliyoruz!
Başlık:
Yeni Bir Tekzip Bekliyoruz!
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-12-25
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Yeni bir tekzip bekliyoruz!
Basınla ilgili kanunlardaki son değişiklikleri yapanlar, Türk gazetecilerinin basın hürriyetini kötüye kullandıklarını ileri sürüyorlardı. Bu düşüncelerinde ne kadar samimi idiler, bilemeyiz!
Bizim düşüncemize göre, kısa hürriyet yıllarında Türk basını, maddî imkânsızlık ve tecrübesizlikten ileri gelen birçok kusurlarına rağmen, vazife şuuru ve dürüstlük bakımından ileri demokratik memleketler basınıyla boy ölçüşebilirdi. Onun için, Türk basınının hürriyeti kötüye kullandığı yolundaki iddiaları ciddiye almakta kendi hesabımıza güçlük çekiyoruz.
Öte yandan, iktidarın, basın hürriyetini kısarken kendi kendine tanıdığı yetkileri iyiye kullanmadığı kanaati de gün geçtikçe zihnimizde daha çok yer etmektedir.
Buna bir örnek, tekzip hakkının kullanılış tarzıdır. Gerek resmî makamlar gerek resmî sıfatı haiz kimseler, tekzip hakkını, basının normal çalışmasına, gerçek ödevini yapabilmesine engel olacak bir tarzda kullanmağa başlamışlardır. Kendi aleyhlerinde sayılabliecek her haberi, doğruluğuna eğriliğine bakmaksızın tekzip etmektedirler. Öyle ki bugün birçok gazetelerin sayfalarını, sütun sütun, doğru haberlerin, gerçeği anlatan yazıların, doğru olmayan, gerçeğe hiç de uymayan tekzipleri doldurur olmuştur. Bu yüzden gazete okuyucuları neye inanıp neye inanamıyacaklarını şaşırmış olsalar gerektir.
İnsanı en çok üzen de, tekzip hakkını böyle asıl maksadından uzaklaştıranların başında, buna engel olmakla görevli kimselerin bulunmasıdır.
Meselâ evvelki gün ULUS Gazetesinin birinci sayfasında, 3 sütun üzerinden yayınlamağa mecbur kaldığımız bir tekzip çıkmıştır. Bu tekzibi, İçişleri Bakan Vekili sıfatile, Adalet Bakanı yollamıştı. Tekzipte, ilmî konferanslara polis gönderildiği yolundaki bir yazının «hilâfı hakikat» olduğu, «hakikatle asla alâkalı bulunmadığı» ileri sürülüyordu.
Oysa biz biliyorduk ki o yazı hiç de «hilâfı hakikat» değildi. Hakikatin ta kendisi idi. Zaten öyle olmasa, hilâfı hakikat neşriyatta bulunduğumuz için hakkımızda derhal dâva açılabilirdi. Fakat ona rağmen kanun bizi, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakan Vekilinin tekzibini yayınlamağa mecbur tutuyordu.
Tekzip konusu yazının hakikate uygunluğundan o kadar emindik ki, dün bu sütunda çıkan «Hukuka meraklı inzibat erleri» başlıklı yazımızla, Adalet Bakanının tekzip ettiği iddiayı kendimiz de tekrarlamakta hiç bir mahzur görmedik. Üstelik, ULUS'un «hilafı hakikat»tir diye tekzip edilen yazının hakikate ne kadar uygun olduğunu göstermek için, isim, yer ve zaman zikrederek bir de delil verdik.
Şimdi gönül ister ki bizim dün verdiğimiz bu delil de tekzip edilebilsin? Çünkü tekzip edilemezse, Adalet Bakanının, bir hakikati, hakikat olduğunu bile bile yalanlamış olduğuna inanmak zorunda kalacağız. Kanunların adilâne bir şekilde uybulanmasını gözetmekle sorumlu bir bakanın böyle bir şey yapmış olabileceğine, kanunla vatandaşlara tanınan bir hakkı kendi eliyle asıl maksadından uzaklaştırmış olabileceğine inanmaksa, bizim için derin bir hayal kırıklığı doğuracaktır.
Böyle bir hayal kırıklığından kurtulma umudumuzu henüz kaybetmiş değiliz. Adalet Bakanının dünkü ULUS'ta çıkan «Hukuka meraklı inzibat erleri» başlıklı yazımızda isim, yer ve zaman zikrederek anlattığımız hâdiseyi de tekzip etmesini, kendi şehadetimize dayanarak anlattığımız bu hâdisenin hayal mahsulü olduğuna bizi inandırmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Adalet Bakanı eğer bunu yapabilecek durumda değilse, bu kâğıt kıtlığında pazar nüshamızın sütunlarını «hilâfı hakikat» bir tekziple doldurmuş olduğu için ULUS okurlarından özür dilesin, gazetemizin en mütena yerinde onu da yayınlamağa razıyız.
Bülent ECEVİT
Yeni bir tekzip bekliyoruz!
Basınla ilgili kanunlardaki son değişiklikleri yapanlar, Türk gazetecilerinin basın hürriyetini kötüye kullandıklarını ileri sürüyorlardı. Bu düşüncelerinde ne kadar samimi idiler, bilemeyiz!
Bizim düşüncemize göre, kısa hürriyet yıllarında Türk basını, maddî imkânsızlık ve tecrübesizlikten ileri gelen birçok kusurlarına rağmen, vazife şuuru ve dürüstlük bakımından ileri demokratik memleketler basınıyla boy ölçüşebilirdi. Onun için, Türk basınının hürriyeti kötüye kullandığı yolundaki iddiaları ciddiye almakta kendi hesabımıza güçlük çekiyoruz.
Öte yandan, iktidarın, basın hürriyetini kısarken kendi kendine tanıdığı yetkileri iyiye kullanmadığı kanaati de gün geçtikçe zihnimizde daha çok yer etmektedir.
Buna bir örnek, tekzip hakkının kullanılış tarzıdır. Gerek resmî makamlar gerek resmî sıfatı haiz kimseler, tekzip hakkını, basının normal çalışmasına, gerçek ödevini yapabilmesine engel olacak bir tarzda kullanmağa başlamışlardır. Kendi aleyhlerinde sayılabliecek her haberi, doğruluğuna eğriliğine bakmaksızın tekzip etmektedirler. Öyle ki bugün birçok gazetelerin sayfalarını, sütun sütun, doğru haberlerin, gerçeği anlatan yazıların, doğru olmayan, gerçeğe hiç de uymayan tekzipleri doldurur olmuştur. Bu yüzden gazete okuyucuları neye inanıp neye inanamıyacaklarını şaşırmış olsalar gerektir.
İnsanı en çok üzen de, tekzip hakkını böyle asıl maksadından uzaklaştıranların başında, buna engel olmakla görevli kimselerin bulunmasıdır.
Meselâ evvelki gün ULUS Gazetesinin birinci sayfasında, 3 sütun üzerinden yayınlamağa mecbur kaldığımız bir tekzip çıkmıştır. Bu tekzibi, İçişleri Bakan Vekili sıfatile, Adalet Bakanı yollamıştı. Tekzipte, ilmî konferanslara polis gönderildiği yolundaki bir yazının «hilâfı hakikat» olduğu, «hakikatle asla alâkalı bulunmadığı» ileri sürülüyordu.
Oysa biz biliyorduk ki o yazı hiç de «hilâfı hakikat» değildi. Hakikatin ta kendisi idi. Zaten öyle olmasa, hilâfı hakikat neşriyatta bulunduğumuz için hakkımızda derhal dâva açılabilirdi. Fakat ona rağmen kanun bizi, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakan Vekilinin tekzibini yayınlamağa mecbur tutuyordu.
Tekzip konusu yazının hakikate uygunluğundan o kadar emindik ki, dün bu sütunda çıkan «Hukuka meraklı inzibat erleri» başlıklı yazımızla, Adalet Bakanının tekzip ettiği iddiayı kendimiz de tekrarlamakta hiç bir mahzur görmedik. Üstelik, ULUS'un «hilafı hakikat»tir diye tekzip edilen yazının hakikate ne kadar uygun olduğunu göstermek için, isim, yer ve zaman zikrederek bir de delil verdik.
Şimdi gönül ister ki bizim dün verdiğimiz bu delil de tekzip edilebilsin? Çünkü tekzip edilemezse, Adalet Bakanının, bir hakikati, hakikat olduğunu bile bile yalanlamış olduğuna inanmak zorunda kalacağız. Kanunların adilâne bir şekilde uybulanmasını gözetmekle sorumlu bir bakanın böyle bir şey yapmış olabileceğine, kanunla vatandaşlara tanınan bir hakkı kendi eliyle asıl maksadından uzaklaştırmış olabileceğine inanmaksa, bizim için derin bir hayal kırıklığı doğuracaktır.
Böyle bir hayal kırıklığından kurtulma umudumuzu henüz kaybetmiş değiliz. Adalet Bakanının dünkü ULUS'ta çıkan «Hukuka meraklı inzibat erleri» başlıklı yazımızda isim, yer ve zaman zikrederek anlattığımız hâdiseyi de tekzip etmesini, kendi şehadetimize dayanarak anlattığımız bu hâdisenin hayal mahsulü olduğuna bizi inandırmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Adalet Bakanı eğer bunu yapabilecek durumda değilse, bu kâğıt kıtlığında pazar nüshamızın sütunlarını «hilâfı hakikat» bir tekziple doldurmuş olduğu için ULUS okurlarından özür dilesin, gazetemizin en mütena yerinde onu da yayınlamağa razıyız.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Yeni Bir Tekzip Bekliyoruz!,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/753 ulaşıldı.