Susan Bakanlar
Başlık:
Susan Bakanlar
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-12-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Susan Bakanlar
Büyük Millet Meclisinde 19 Aralık Çarşamba günü Üniversite hâdiseleri görüşülürken, C.H.P. Milletvekili Nüvit Yetkin'le Hürriyet Partisi Milletvekili Turan Güneş ilgi çekici bazı açıklamalarda bulundular. 23 Aralık günü gazetemizde çıkan «Ulus» imzalı ve «Cevap bekleyen açıklamalar» başlıklı bir yazıda, Millî Egitim Bakanı Prof. Ahmet Özel'le Adalet Bakanı Prof. Hüseyin Avni Göktürk'ün, kendileriyle ilgili bu açıklamalar hakkında halkoyunu aydınlatmaları gerektiği ileri sürüldü. Bugün ayın 26 sı... Millî Eğitim Bakanı da, Adalet Bakanı da hâlâ susuyorlar. Belki bu hususta zamanın yardımına güveniyor, susmakla hâdisenin unutulacağını umuyorlar.
Gerçi kendi haline bırakılırsa zaman böyle unutturucu bir rol oynıyabilir. Ama zamanı kendi haline bırakmamız doğru olmaz. Gerek Millî Eğitim Bakanına gerek Adalet Bakanına, 19 Aralık 1956 Çarşamba günü Büyük Millet Meclisinde kendilerine dair yapılmış açıklamaları ve bu açıklamaların cevapsız bırakılmış olduğunu sık sık hatırlatmak gerekir.
19 Aralık 1956 günü sayın Nüvit Yetkin'in ileri sürdüğüne göre, Millî Eğitim Bakanı Prof. Ahmet Özel, bir yıl kadar önce, Doçent Aydın Yalçın'ın profesörlüğe terfii hakkındaki kararı imzalamış, fakat bu karar Başbakanlıkta takılmıştır.
Aynı gün Sayın Turan Güneş'in ileri sürdüğüne göre, Millî Eğitim Bakanı bundan birkaç ay önce bir toplantıda Doçent Aydın Yalçın'a, «Aman Yarabbi, nelerle uğraşıyoruz, her işi bıraktık, sizin gibi vatanperver kıymetli arkadaşlarla uğraşıyoruz» demiştir.
Gene Turan Güneş'in ileri sürdüğüne göre, Adalet Bakanı Prof. Hüseyin Avni Göktürk de, Bakanlığa gelmeden birkaç hafta önce, bir apartmanın beşinci katındaki FORUM idarehanesine çıkarak, bu dergide yazı yazan bazı üniversite öğretim üyelerine, «Siz vatan hizmeti görüyorsunuz, Allah sizden razı olsun» demiştir.
Meclis kürsüsünden gazetelere ve devlet radyosuna kadar her türlü tekzip imkânı ellerinde olduğu halde, Millî Eğitim Bakanı da Adalet Bakanı da bugüne kadar bu açıklamaları tekzip etmemişlerdir. Hiç şüphesiz ikrar mânasına gelen bu sükût, Nüvit Yetkinle Turan Güneş'in Meclisteki açıklamalarının doğruluğundan zihinlerde en ufak bir şüphe bırakmamıştır. Artık her iki Bakandan da beklenen bu açıklamaların tekzibi değil, sadece izahıdır.
Bir ressam bugün non-figüratif yarın doğaya bağlı resim yapabilir. Bir besteci bugün ağırbaşlı bir senfoni yarın da isterse deli dolu bir «rock and roll» müziği besteliyebilir. Bir şair bugün aruzla yarın serbest vezinle şiir yazabilir. Bir filozof bile bugün söylediğinin yarın tam tersini söyliyebilir. Kimse buna itiraz edemez. Kimse bunun için kendilerinden izahat isteyemez. Çünkü onlar kendi alanlarında topluma karşı, halkoyuna karşı sorumlu değillerdir. Ancak kendi kendilerine karşı sorumludurlar.
Bir Adalet Bakanı ile bir Millî Eğitim Bakanı ise, işleri başında ne ressam, ne besteci, ne şairdirler, ne de inzivaya çekilmiş birer filozof.. Onlar, kamu hizmeti gören birer devlet adamıdırlar. Topluma karşı, halkoyuna karşı, yalnız işlerindeki tutumlarından değil, özel hayatlarından bile sorumludurlar. Hele başında bulundukları idare demokratikse, bu sorumluluklarından asla şüphe edilemez. Onun için yüklenmiş oldukları kamu hizmetini yaparken, bir yıldan az bir süre içinde düşünüş ve davranışlarında meydana gelen bariz değişiklik ve çelişmeleri halkoyuna izah etmeleri beklenir.
Bir Millî Eğitim Bakanı bir yıl önce bir doçentin profesörlüğe terfii hakkındaki kararı imzalar, bugün de o doçentin profesörlüğü hak etmediğini ileri sürerse; bazı Üniversite hocalarını, bir yıl önce takdir ettiği hareketlerinden ötürü bir yıl sonra tekdir ederse: bir Adalet Bakanı, bir yıl önce bizzat gidip tutumlarından ötürü tebrik ve teşvik ettiği insanları, bugün, bir yıldan beri hiç değişmemiş olan tutumları için itham ederse, elbette halkoyu bu iki bakanın düşünüş ve davranışındaki büyük değişikliğin sebeplerini merak eder, elbette o iki bakandan izahat bekler.
Gerçi Adalet Bakanı ile Millî Eğitim Bakanını bu izahatı vermeğe zorlamak elimizde değildir. Ama bu izahatı vermekten kaçınmaları, kendilerini halkoyuna karşı gerektiği kadar sorumlu saymadıklarını gösterir. Kendilerinde böyle bir sorumluluk görmemeleri ise, başında bulundukları idarenin «demokratik» olduğu hakkındaki şüpheleri kuvvetlendirmiş olacaktır.
Bülent ECEVİT
Susan Bakanlar
Büyük Millet Meclisinde 19 Aralık Çarşamba günü Üniversite hâdiseleri görüşülürken, C.H.P. Milletvekili Nüvit Yetkin'le Hürriyet Partisi Milletvekili Turan Güneş ilgi çekici bazı açıklamalarda bulundular. 23 Aralık günü gazetemizde çıkan «Ulus» imzalı ve «Cevap bekleyen açıklamalar» başlıklı bir yazıda, Millî Egitim Bakanı Prof. Ahmet Özel'le Adalet Bakanı Prof. Hüseyin Avni Göktürk'ün, kendileriyle ilgili bu açıklamalar hakkında halkoyunu aydınlatmaları gerektiği ileri sürüldü. Bugün ayın 26 sı... Millî Eğitim Bakanı da, Adalet Bakanı da hâlâ susuyorlar. Belki bu hususta zamanın yardımına güveniyor, susmakla hâdisenin unutulacağını umuyorlar.
Gerçi kendi haline bırakılırsa zaman böyle unutturucu bir rol oynıyabilir. Ama zamanı kendi haline bırakmamız doğru olmaz. Gerek Millî Eğitim Bakanına gerek Adalet Bakanına, 19 Aralık 1956 Çarşamba günü Büyük Millet Meclisinde kendilerine dair yapılmış açıklamaları ve bu açıklamaların cevapsız bırakılmış olduğunu sık sık hatırlatmak gerekir.
19 Aralık 1956 günü sayın Nüvit Yetkin'in ileri sürdüğüne göre, Millî Eğitim Bakanı Prof. Ahmet Özel, bir yıl kadar önce, Doçent Aydın Yalçın'ın profesörlüğe terfii hakkındaki kararı imzalamış, fakat bu karar Başbakanlıkta takılmıştır.
Aynı gün Sayın Turan Güneş'in ileri sürdüğüne göre, Millî Eğitim Bakanı bundan birkaç ay önce bir toplantıda Doçent Aydın Yalçın'a, «Aman Yarabbi, nelerle uğraşıyoruz, her işi bıraktık, sizin gibi vatanperver kıymetli arkadaşlarla uğraşıyoruz» demiştir.
Gene Turan Güneş'in ileri sürdüğüne göre, Adalet Bakanı Prof. Hüseyin Avni Göktürk de, Bakanlığa gelmeden birkaç hafta önce, bir apartmanın beşinci katındaki FORUM idarehanesine çıkarak, bu dergide yazı yazan bazı üniversite öğretim üyelerine, «Siz vatan hizmeti görüyorsunuz, Allah sizden razı olsun» demiştir.
Meclis kürsüsünden gazetelere ve devlet radyosuna kadar her türlü tekzip imkânı ellerinde olduğu halde, Millî Eğitim Bakanı da Adalet Bakanı da bugüne kadar bu açıklamaları tekzip etmemişlerdir. Hiç şüphesiz ikrar mânasına gelen bu sükût, Nüvit Yetkinle Turan Güneş'in Meclisteki açıklamalarının doğruluğundan zihinlerde en ufak bir şüphe bırakmamıştır. Artık her iki Bakandan da beklenen bu açıklamaların tekzibi değil, sadece izahıdır.
Bir ressam bugün non-figüratif yarın doğaya bağlı resim yapabilir. Bir besteci bugün ağırbaşlı bir senfoni yarın da isterse deli dolu bir «rock and roll» müziği besteliyebilir. Bir şair bugün aruzla yarın serbest vezinle şiir yazabilir. Bir filozof bile bugün söylediğinin yarın tam tersini söyliyebilir. Kimse buna itiraz edemez. Kimse bunun için kendilerinden izahat isteyemez. Çünkü onlar kendi alanlarında topluma karşı, halkoyuna karşı sorumlu değillerdir. Ancak kendi kendilerine karşı sorumludurlar.
Bir Adalet Bakanı ile bir Millî Eğitim Bakanı ise, işleri başında ne ressam, ne besteci, ne şairdirler, ne de inzivaya çekilmiş birer filozof.. Onlar, kamu hizmeti gören birer devlet adamıdırlar. Topluma karşı, halkoyuna karşı, yalnız işlerindeki tutumlarından değil, özel hayatlarından bile sorumludurlar. Hele başında bulundukları idare demokratikse, bu sorumluluklarından asla şüphe edilemez. Onun için yüklenmiş oldukları kamu hizmetini yaparken, bir yıldan az bir süre içinde düşünüş ve davranışlarında meydana gelen bariz değişiklik ve çelişmeleri halkoyuna izah etmeleri beklenir.
Bir Millî Eğitim Bakanı bir yıl önce bir doçentin profesörlüğe terfii hakkındaki kararı imzalar, bugün de o doçentin profesörlüğü hak etmediğini ileri sürerse; bazı Üniversite hocalarını, bir yıl önce takdir ettiği hareketlerinden ötürü bir yıl sonra tekdir ederse: bir Adalet Bakanı, bir yıl önce bizzat gidip tutumlarından ötürü tebrik ve teşvik ettiği insanları, bugün, bir yıldan beri hiç değişmemiş olan tutumları için itham ederse, elbette halkoyu bu iki bakanın düşünüş ve davranışındaki büyük değişikliğin sebeplerini merak eder, elbette o iki bakandan izahat bekler.
Gerçi Adalet Bakanı ile Millî Eğitim Bakanını bu izahatı vermeğe zorlamak elimizde değildir. Ama bu izahatı vermekten kaçınmaları, kendilerini halkoyuna karşı gerektiği kadar sorumlu saymadıklarını gösterir. Kendilerinde böyle bir sorumluluk görmemeleri ise, başında bulundukları idarenin «demokratik» olduğu hakkındaki şüpheleri kuvvetlendirmiş olacaktır.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Susan Bakanlar,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/754 ulaşıldı.