"Gümüş Denizin Ortasındaki Mücevher"
Başlık:
"Gümüş Denizin Ortasındaki Mücevher"
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları" s. 2
Tarih:
1956-10-30
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
İNGİLTERE notları
Bülent ECEVİT
"Gümüş Denizin ortasındaki mücevher,,
— 13 —
Bu, İngiltere notlarımın sonuncusu. Ama İngiltere hakkında yazabileceklerim, yazmak isteyeceklerim elbette burada bitmiyor. Biz bir değişik uygarlığı yurdumuzda kurmağa, iyice bilmediğimiz bir yolda yürümeğe uğraşan bir toplumuz. O yoldan daha önce geçmiş olanların bize öğretebilecekleri şeyler vardır.
Gerçi özenticilik, taklitçilik, istenecek bir şey değildir. Ama İngiltere'den öğrenebileceklerimizi, özentisiz öğrenmek, taklid etmeden öğrenmek zorundayızdır. İngiliz milleti, hem dünyanın değişme hızına en kolaylıkla ayak uydurabilen hem de kendi benliğini en çok koruyabilen bir millet olduğu için, İngiliz olmadıkça İngilize benzemek imkânsızdır. İngiltere'den hiç bir şey kalıp ve şekil olarak alınamaz. İngilizlerin, başkalarınca alınması, benimsenmesi en güç olan tarafları, kendi millî tarih ve geleneklerinden, kendi sosyal ve coğrafî şartları içinden gelmiş bu kalıp ve şekillerdir.
Batı uygarlığını benimsemeğe çalışan bir millet, İngiliz milletinden alacağı örneklerde kalıp ve şekilleri bir yana bırakıp öze inmek ve bu özü kendi yapısı içinde eritmek zorunda kalır.
Onun için, bir İngiliz kurumundan örnek almağa çalışırken özenticiliğe, taklitçilige kaçma tehlikesi yoktur. İngiltere'den alacağımız örnekleri, ancak, şekil ve kalıplarından çıkarılmış olarak alabileceğimiz için, ister istemez, gerçekten benimsemek zorunda kalırız.
Meselâ İngiltere'inin parlâmento sistemini değil, ancak demokrasisini alabiliriz. İngilizlerin kanunlarını değil, ancak adalet duygusunu alabiliriz. İngilizlerin kılık kıyafetini -meselâ melon şapkalarıyla İskoç etekliklerini- değil, töre ve törenlerini değil, ancak karşılıklı saygı ve geniş görüşlülüklerini, toplum şuurlarını alabiliriz.
Oysa bizim şimdiye kadar yaptığımız, daha çok, başka Batılı milletlerden bir takım şekil ve kalıpları alıp, bunlar içinde eski hayatımızı yaşamağa, eskisi gibi düşünüp davranmağa devam etmek oldu. Bu kalıplardan bir çoğuyla ancak kendi kendimizi aldattık. Filânca medenî memleketin medenî kanununu almakla o memleket kadar medenî olabileceğimizi, falanca memleketlerin parlamento veya seçim sistemini benimsemekle onlar kadar demokratik olabileceğimizi, kılık kıyafetlerini almakla onlar gibi çalışıp yaşayabileceğimizi sandık. Aldığımız şekil ve kalıpların kusursuzluğu ölçüsünde kendi kendimizi aldatmayı kolaylaştırmış olduk.
İngiltere'den alacağımız örneklerde ise kendi kendimizi aldatamayız. Çünkü İngiltere'nin şekil ve kalıpları, kanun ve kuralları o kadar kendine göre biçilmiştir ki bunları alıp hazır esvap gibi sırtımıza geçiremeyiz. İngiltere'nin ancak çeşitli olanlardaki zihniyeti, tutumu benimsenip kendi şartlarımıza uygulanabilir, kendi hazırlıyacağımız şekil ve kalıplar içine yerleştirilebilir.
Onun için, bu, İngiltere notlarımın sonuncusu olsa da, başka yazılarımda zaman zaman İngiltere'ye gene dönmek ihtiyacını duyacağım. Çünkü Batı uygarlığını ve Batı demokrasisini benimsemeğe çalışırken kendi kendimizi aldatıp aldatmadığımızı, samimi olup olmadığımızı anlamanın en güvenilir yollarından biri, kendi durumumuzu İngiltere'deki durumla karşılaştırmaktır. Kendi kalıp ve şekillerimizin, kendi kanun ve kurallarımızın, kendi tören ve törelerimizin İngilteredekilere benzemesine, oradakilerin taklidi olmasına imkân olmadığı için, kendi vardığımız sonuçları böyle bir testten geçirmekle, o sonuçları dış görünüşlerdeki benzerliklerin etkisi altında kalmaksızın değerlendirme fırsatını elde etmiş oluruz.
İngiltere bir adadır. Yalnız coğrafya bakımından değil, sosyal anlamda da bir adadır. Daha yüzyıllar önce Shakespeare bu adayı:
«Salgından savaştan korumak için - Doğa'nın kendine kurduğu bu kale - Bu mutlular yurdu, bu küçük dünya - Çepeçevre kuşatıp da onu - Bahtsız ülkelerin nazarından - Bir duvar gibi sakınan - Gümüş denizin ortasında bu mücevher - Bu ülke, bu toprak, bu mutlu yer..»
diye anlatmıştır. Bu «mücevher»i o «gümüş deniz» in ortasından çıkarıp da kendi yakanıza bir süs gibi takamazsmız. Ondan öğreneceklerinizle ancak kendi toprağınızdaki mücevheri çıkarmanın, kendi mutluluğunuza erişmenin yolunu bulabilirsiniz.
— SON —
Bülent ECEVİT
"Gümüş Denizin ortasındaki mücevher,,
— 13 —
Bu, İngiltere notlarımın sonuncusu. Ama İngiltere hakkında yazabileceklerim, yazmak isteyeceklerim elbette burada bitmiyor. Biz bir değişik uygarlığı yurdumuzda kurmağa, iyice bilmediğimiz bir yolda yürümeğe uğraşan bir toplumuz. O yoldan daha önce geçmiş olanların bize öğretebilecekleri şeyler vardır.
Gerçi özenticilik, taklitçilik, istenecek bir şey değildir. Ama İngiltere'den öğrenebileceklerimizi, özentisiz öğrenmek, taklid etmeden öğrenmek zorundayızdır. İngiliz milleti, hem dünyanın değişme hızına en kolaylıkla ayak uydurabilen hem de kendi benliğini en çok koruyabilen bir millet olduğu için, İngiliz olmadıkça İngilize benzemek imkânsızdır. İngiltere'den hiç bir şey kalıp ve şekil olarak alınamaz. İngilizlerin, başkalarınca alınması, benimsenmesi en güç olan tarafları, kendi millî tarih ve geleneklerinden, kendi sosyal ve coğrafî şartları içinden gelmiş bu kalıp ve şekillerdir.
Batı uygarlığını benimsemeğe çalışan bir millet, İngiliz milletinden alacağı örneklerde kalıp ve şekilleri bir yana bırakıp öze inmek ve bu özü kendi yapısı içinde eritmek zorunda kalır.
Onun için, bir İngiliz kurumundan örnek almağa çalışırken özenticiliğe, taklitçilige kaçma tehlikesi yoktur. İngiltere'den alacağımız örnekleri, ancak, şekil ve kalıplarından çıkarılmış olarak alabileceğimiz için, ister istemez, gerçekten benimsemek zorunda kalırız.
Meselâ İngiltere'inin parlâmento sistemini değil, ancak demokrasisini alabiliriz. İngilizlerin kanunlarını değil, ancak adalet duygusunu alabiliriz. İngilizlerin kılık kıyafetini -meselâ melon şapkalarıyla İskoç etekliklerini- değil, töre ve törenlerini değil, ancak karşılıklı saygı ve geniş görüşlülüklerini, toplum şuurlarını alabiliriz.
Oysa bizim şimdiye kadar yaptığımız, daha çok, başka Batılı milletlerden bir takım şekil ve kalıpları alıp, bunlar içinde eski hayatımızı yaşamağa, eskisi gibi düşünüp davranmağa devam etmek oldu. Bu kalıplardan bir çoğuyla ancak kendi kendimizi aldattık. Filânca medenî memleketin medenî kanununu almakla o memleket kadar medenî olabileceğimizi, falanca memleketlerin parlamento veya seçim sistemini benimsemekle onlar kadar demokratik olabileceğimizi, kılık kıyafetlerini almakla onlar gibi çalışıp yaşayabileceğimizi sandık. Aldığımız şekil ve kalıpların kusursuzluğu ölçüsünde kendi kendimizi aldatmayı kolaylaştırmış olduk.
İngiltere'den alacağımız örneklerde ise kendi kendimizi aldatamayız. Çünkü İngiltere'nin şekil ve kalıpları, kanun ve kuralları o kadar kendine göre biçilmiştir ki bunları alıp hazır esvap gibi sırtımıza geçiremeyiz. İngiltere'nin ancak çeşitli olanlardaki zihniyeti, tutumu benimsenip kendi şartlarımıza uygulanabilir, kendi hazırlıyacağımız şekil ve kalıplar içine yerleştirilebilir.
Onun için, bu, İngiltere notlarımın sonuncusu olsa da, başka yazılarımda zaman zaman İngiltere'ye gene dönmek ihtiyacını duyacağım. Çünkü Batı uygarlığını ve Batı demokrasisini benimsemeğe çalışırken kendi kendimizi aldatıp aldatmadığımızı, samimi olup olmadığımızı anlamanın en güvenilir yollarından biri, kendi durumumuzu İngiltere'deki durumla karşılaştırmaktır. Kendi kalıp ve şekillerimizin, kendi kanun ve kurallarımızın, kendi tören ve törelerimizin İngilteredekilere benzemesine, oradakilerin taklidi olmasına imkân olmadığı için, kendi vardığımız sonuçları böyle bir testten geçirmekle, o sonuçları dış görünüşlerdeki benzerliklerin etkisi altında kalmaksızın değerlendirme fırsatını elde etmiş oluruz.
İngiltere bir adadır. Yalnız coğrafya bakımından değil, sosyal anlamda da bir adadır. Daha yüzyıllar önce Shakespeare bu adayı:
«Salgından savaştan korumak için - Doğa'nın kendine kurduğu bu kale - Bu mutlular yurdu, bu küçük dünya - Çepeçevre kuşatıp da onu - Bahtsız ülkelerin nazarından - Bir duvar gibi sakınan - Gümüş denizin ortasında bu mücevher - Bu ülke, bu toprak, bu mutlu yer..»
diye anlatmıştır. Bu «mücevher»i o «gümüş deniz» in ortasından çıkarıp da kendi yakanıza bir süs gibi takamazsmız. Ondan öğreneceklerinizle ancak kendi toprağınızdaki mücevheri çıkarmanın, kendi mutluluğunuza erişmenin yolunu bulabilirsiniz.
— SON —
Koleksiyon
Alıntı
“"Gümüş Denizin Ortasındaki Mücevher",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/707 ulaşıldı.