Dinleyiciye Taviz Vermeyen Radyo II
Başlık:
Dinleyiciye Taviz Vermeyen Radyo II
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları" s. 2
Tarih:
1956-10-27
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Metin:
İNGİLTERE notları
Bülent ECEVİT
— 12 —
Dinleyiciye taviz vermeyen radyo
— II —
Radyo yayını başlı başına bir gaye değildir. Radyo yayını, ancak halkı musiki ile bilfiil ilgilenmeğe ve konser salonlarını doldurmağa teşvik edebildiği ölçüde musikiden anlayan bir millet yaratmış sayılabilir. Radyo, memleketteki tiyatro ve opera binalarının artmasına yol açarsa kültüre hizmet etmiş olur. Bir radyo, radyo dinleyenlerden daha çok insanın edebî eserler okumasını sağlamadıkça, gerçek maksadına hizmet etmiş sayılamaz. Radyonun gayesi, gerek eğlence gerek kamu işleri alanlarında, pasif değil, aktif bir halk kütlesi yaratmak olmalıdır.»
B.B.C. nin, bu sözlerde en iyi ifadesini bulan program siyasetinden, bilhassa bizim gibi, bir kültür değişimi için de bulunan memleketlerin alacağı pek çok ders bulunsa gerektir.
Fakat radyoyu bağımsız ve tarafsız bir kamu hizmeti olarak kabul edemiyen bir idarenin böyle bir program siyasetini benimsemesine elbette imkân yoktur. Radyoyu sırf bir propaganda vasıtası olarak gören bir idare elbette, John Reith'in parolasını tersine çevirerek «halka ihtiyacı olduğu şekil de değil, istediği şekilde yayında bulunmalıdır» ki, elbette William Haley'in ortaya koyduğu kuralı tersine çevirerek «radyo dinleyicilerinden ibaret bir millet meydana getirmelidir» ki, maksatsız bir şekilde eğlendirici, zevkleri okşayıp körletici yayınların arasına sıkıştıracağı siyasal propagandalarını mümkün olduğu kadar çok kimseye, mümkün olduğu kadar sık dinletebilsin!.. Hele bir de milletvekillerine bütçe görüşmelerinde radyo programlarını enine boyuna tartışıp bu hususta direktifler verme yetkisi tanınırsa, radyonun eğitici maksatları büsbütün ortadan kalkar ve radyo programlarının en basit zevk ve kültür seviyesine göre ayarlanıp, zevk ve kültür seviyesini yükseltici yayınlara en az zamanın ayrılması, böyle yayınlara dinleyicisi en az saatlerin verilmesi bir zaruret haline gelir. Çünkü, kendi zevk ve kültürleri yüksek olsa bile, milletvekilleri, ister istemez, radyoya umumun isteklerini kabul ettirmek için uğraşmak zorundadırlar.
B.B.C. için bu telike de tamamile önlenmiş, daha önce ki bir yazımızda da belirttiğimiz gibi, Parlamentoda ileri sürülen tenkid ve tavsiyeleri dikkate alıp almamakta B.B.C. idarecileri serbest bırakılmışlardır.
Tıpkı eğitimin ilk, orta ve yüksek diye üç kademeye ayrılması, ve bu kademelerden her birinin, fertleri bir üst kademeye hazırlaması gibi, B.B.C. yayınları da, «Hafif Program», «Yurt Servisi» ve «Üçüncü Program» diye üç servise ayrılmıştır. Hafif programda en aşağı zevk ve kültür seviyesindeki dinleyicinin eğitimine hizmet etmeğe çalışılır. Meselâ basit eğlence programları arasına ya öğretici bir konuşma ya bir senfonik konser sıkıştırılır «Yurt Servisi» orta bir zevk ve kültür seviyesine hitap ederek, bu seviyeyi yükseltmeğe çalışır. «Üçüncü Program» da ise kimsenin zevkine boyun eğilmez. Bu servisin yayınları en yüksek zevk ve kültür seviyesine hitap eder. Konuşmalardan bazısı birer küçük tez değerindedir. Çalınan parçalar, konser salonlarında pek az işitilebilecek kadar ağır eserlerdir. Yayınlanan piyeslerden çoğu, önce yazarların, tiyatrolarda oynanmağa cesaret edilemeyecek kadar seçkinlere hitap eden piyesleridir. «Üçüncü Program» yayınları için zaman tahdidi de yoktur. Bir piyes veya konserin 2 saat sürmesi gerekiyorsa, 2 saat kesintisiz o piyes veya konser yayınlanır.
Programlarını, aynı saatlerde ayrı ayrı dalga uzunlukları üzerinden yayın yapabilen üç ayrı servis halinde düzenlemekle B.B.C. hem hafif yayınlar yanında çoğunluğun tahammül edemiyeceği kadar ağır yayınlar da yapmakla, eğiticilik gayesine hiç taviz vermeksizin hizmet edebilmiş, hem de bütün dinleyicileri aynı programı dinlemeğe zorlamamak, herkese kendi zevk ve kültür seviyesine göre bir program seçme fırsatını vermekle demokratik karakterini koruyabilmiş olmaktadır.
Son zamanlarda B.B.C. nin Türkçe programlarına da eğiticilik ve öğreticilik mülâhazaları bütün başka mülâhazalardan daha çok hâkim olmağa başlamıştır. Meselâ evvelce, Türkçe yayınlara Türkiye'den mümkün olduğu kadar çok sayıda dinleyici çekebilmek için, alaturka musikiye ve o arada dinleyici isteklerine en geniş yer verilirken, son yıllarda, cesurane bir kararla bundan vaz geçilmiş, dinleyici sayısından fedakârlık bahasına da olsa, bu programlara, John Reith'in yukarıda naklettiğimiz parolası hâkim kılınmıştır. Türkçe servisi, bu yeni ve ileri zihniyetle çalışırken, kadrosundaki Türk personel bakımından da çok talihlidir. Hepsi kültürlü insanlardan mürekkep olan bu kadroda, modern Türk edebiyatının öncü yazarlarından bazısı da bulunmakta ve bu yazarlar, zaman zaman memleketimizdeki edebiyat dergilerine gönderdikleri yazı, şiir ve tercümeleriyle olduğu kadar, B.B.C. deki başka değerli arkadaşlarıyla beraber hazırladıkları Türkçe programlarla da memleketimizin kültür hayatına küçümsenemiyecek hizmetlerde bulunmaktadırlar.
Bülent ECEVİT
— 12 —
Dinleyiciye taviz vermeyen radyo
— II —
Radyo yayını başlı başına bir gaye değildir. Radyo yayını, ancak halkı musiki ile bilfiil ilgilenmeğe ve konser salonlarını doldurmağa teşvik edebildiği ölçüde musikiden anlayan bir millet yaratmış sayılabilir. Radyo, memleketteki tiyatro ve opera binalarının artmasına yol açarsa kültüre hizmet etmiş olur. Bir radyo, radyo dinleyenlerden daha çok insanın edebî eserler okumasını sağlamadıkça, gerçek maksadına hizmet etmiş sayılamaz. Radyonun gayesi, gerek eğlence gerek kamu işleri alanlarında, pasif değil, aktif bir halk kütlesi yaratmak olmalıdır.»
B.B.C. nin, bu sözlerde en iyi ifadesini bulan program siyasetinden, bilhassa bizim gibi, bir kültür değişimi için de bulunan memleketlerin alacağı pek çok ders bulunsa gerektir.
Fakat radyoyu bağımsız ve tarafsız bir kamu hizmeti olarak kabul edemiyen bir idarenin böyle bir program siyasetini benimsemesine elbette imkân yoktur. Radyoyu sırf bir propaganda vasıtası olarak gören bir idare elbette, John Reith'in parolasını tersine çevirerek «halka ihtiyacı olduğu şekil de değil, istediği şekilde yayında bulunmalıdır» ki, elbette William Haley'in ortaya koyduğu kuralı tersine çevirerek «radyo dinleyicilerinden ibaret bir millet meydana getirmelidir» ki, maksatsız bir şekilde eğlendirici, zevkleri okşayıp körletici yayınların arasına sıkıştıracağı siyasal propagandalarını mümkün olduğu kadar çok kimseye, mümkün olduğu kadar sık dinletebilsin!.. Hele bir de milletvekillerine bütçe görüşmelerinde radyo programlarını enine boyuna tartışıp bu hususta direktifler verme yetkisi tanınırsa, radyonun eğitici maksatları büsbütün ortadan kalkar ve radyo programlarının en basit zevk ve kültür seviyesine göre ayarlanıp, zevk ve kültür seviyesini yükseltici yayınlara en az zamanın ayrılması, böyle yayınlara dinleyicisi en az saatlerin verilmesi bir zaruret haline gelir. Çünkü, kendi zevk ve kültürleri yüksek olsa bile, milletvekilleri, ister istemez, radyoya umumun isteklerini kabul ettirmek için uğraşmak zorundadırlar.
B.B.C. için bu telike de tamamile önlenmiş, daha önce ki bir yazımızda da belirttiğimiz gibi, Parlamentoda ileri sürülen tenkid ve tavsiyeleri dikkate alıp almamakta B.B.C. idarecileri serbest bırakılmışlardır.
Tıpkı eğitimin ilk, orta ve yüksek diye üç kademeye ayrılması, ve bu kademelerden her birinin, fertleri bir üst kademeye hazırlaması gibi, B.B.C. yayınları da, «Hafif Program», «Yurt Servisi» ve «Üçüncü Program» diye üç servise ayrılmıştır. Hafif programda en aşağı zevk ve kültür seviyesindeki dinleyicinin eğitimine hizmet etmeğe çalışılır. Meselâ basit eğlence programları arasına ya öğretici bir konuşma ya bir senfonik konser sıkıştırılır «Yurt Servisi» orta bir zevk ve kültür seviyesine hitap ederek, bu seviyeyi yükseltmeğe çalışır. «Üçüncü Program» da ise kimsenin zevkine boyun eğilmez. Bu servisin yayınları en yüksek zevk ve kültür seviyesine hitap eder. Konuşmalardan bazısı birer küçük tez değerindedir. Çalınan parçalar, konser salonlarında pek az işitilebilecek kadar ağır eserlerdir. Yayınlanan piyeslerden çoğu, önce yazarların, tiyatrolarda oynanmağa cesaret edilemeyecek kadar seçkinlere hitap eden piyesleridir. «Üçüncü Program» yayınları için zaman tahdidi de yoktur. Bir piyes veya konserin 2 saat sürmesi gerekiyorsa, 2 saat kesintisiz o piyes veya konser yayınlanır.
Programlarını, aynı saatlerde ayrı ayrı dalga uzunlukları üzerinden yayın yapabilen üç ayrı servis halinde düzenlemekle B.B.C. hem hafif yayınlar yanında çoğunluğun tahammül edemiyeceği kadar ağır yayınlar da yapmakla, eğiticilik gayesine hiç taviz vermeksizin hizmet edebilmiş, hem de bütün dinleyicileri aynı programı dinlemeğe zorlamamak, herkese kendi zevk ve kültür seviyesine göre bir program seçme fırsatını vermekle demokratik karakterini koruyabilmiş olmaktadır.
Son zamanlarda B.B.C. nin Türkçe programlarına da eğiticilik ve öğreticilik mülâhazaları bütün başka mülâhazalardan daha çok hâkim olmağa başlamıştır. Meselâ evvelce, Türkçe yayınlara Türkiye'den mümkün olduğu kadar çok sayıda dinleyici çekebilmek için, alaturka musikiye ve o arada dinleyici isteklerine en geniş yer verilirken, son yıllarda, cesurane bir kararla bundan vaz geçilmiş, dinleyici sayısından fedakârlık bahasına da olsa, bu programlara, John Reith'in yukarıda naklettiğimiz parolası hâkim kılınmıştır. Türkçe servisi, bu yeni ve ileri zihniyetle çalışırken, kadrosundaki Türk personel bakımından da çok talihlidir. Hepsi kültürlü insanlardan mürekkep olan bu kadroda, modern Türk edebiyatının öncü yazarlarından bazısı da bulunmakta ve bu yazarlar, zaman zaman memleketimizdeki edebiyat dergilerine gönderdikleri yazı, şiir ve tercümeleriyle olduğu kadar, B.B.C. deki başka değerli arkadaşlarıyla beraber hazırladıkları Türkçe programlarla da memleketimizin kültür hayatına küçümsenemiyecek hizmetlerde bulunmaktadırlar.
Koleksiyon
Alıntı
“Dinleyiciye Taviz Vermeyen Radyo II,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 14 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/704 ulaşıldı.