"Gecekondu Hâdisesi"
Title:
"Gecekondu Hâdisesi"
Source:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Date:
1956-10-12
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/33
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"Gecekondu hâdisesi"
Gecekondularda oturanlar, köyde medenî ve kültürel ihtiyaçlarını karşılıyamadıkları için büyük şehirlere akın etmiş insanlar değildir. İstanbul'a Florya Plajında denize girip Hilton Otelinde dans edebilmek, Ankara'ya konser dinleyip opera seyredebilmek, eşek yerine troleybuse binebilmek için gelmemişlerdir. Onları köylerden şehirlere iten çeşitli iktisadi etkenler vardır. Şehirlerde sefil bir hayata mahkûm eden çeşitli iktisadi ve sosyal baskılar vardır.
Gecekondu meselesini sırf estetik ve bayındırlık yönünden ele alıp ta işe gecekonduları yıkmakla başlamak, çağımızın devlet anlayışına sığmayacak bir sorumsuzluktur.
Ankara nüfusunun belki yarısı gecekondularda oturur, iktidar sözcüsü gazetenin, gecekondularda oturanlar yalnız işportacılarla hamallardır tarzındaki iddiası doğru olsa idi, Ankara nüfusunun yarısı işportacılarla hamallardan ibaret olmak gerekirdi. Oysa gecekondularda oturan vatandaşlardan bir kısmı yapı, bir kısmı fabrika işçisidir. Kimi odacı, kimi hizmetçidir. Gecekondularda, yasayanlar arasında küçük memurlarla küçük esnafın bile sayısı az olmasa gerektir.
İktidar sözcüsü gazete, «Sırtını satın aldığı gecekonduya dayayan vatandaş lâlettayin, ama ziyadesiyle lalettayin ve uydurma bir iş ile günlük nafakasını çıkarmakta ve sözümona bir iş sahibi şekil ve kılığına girmektedir. Hakikatte ise bulduğu bir iş değildir, ve bu işle geçinmekte olan diğer vatandaşlara ve bunların ekmek ve maişetine musallat olmaktan ibarettir» diyor.
Yukarıda saydıklarımızdan hiç biri «lâlettayin ve uydurma bir iş» olmadığına, hepsi gerçek bir ihtiyacı karşıladığına göre, böyle işlerle nafakasını çıkaran vatandaşları başkalarının «ekmek ve maişetine musallat» olmuş parazitler gibi göstermek ne mantığa ne insafa sığar.
Üstelik başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» olmak, ancak işçilerin teşkilâtlanmasına imkân verilmemiş, işçi hakları korunmamış bir toplumda mümkün olabilir. İşçilerin teşkilâtlanmasına, işçi haklarının gerektiği gibi korunmasına karşı devamlı cephe almış bir gazete, hem de iktidar sözcüsü bir gazete, bir kısım vatandaşlar gerçekten başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» olsalar bile, kendinde artık bundan şikâyete hak görmemelidir.
Hem yüzbinlerce vatandaşı başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» oluyorsa, bu, o yüzbinlerce vatandaşın işsiz kalmış olduğuna, delildir. İşsizliğin arttığından bahseden sendikalar hakkında tahkikat açtırmış bir iktidar sözcüsü, böyle bir iddiada da bulunmamalıdır.
Fakat Demokrat Parti iktidarı sırasında görülmemiş bir refaha kavuştuğu söylenen, kilosudaki artışa dair istatistiklerle kavuştuğu bu refahın derecesi gösterilmek istenen Türk köylüsü, acaba neden o müreffeh köy hayatını bırakıp ta, gitgide artan bir hızla, büyük şehirlerdeki gecekondu hayatının sefaletine koşmaktadır?
Ekmeğini çıkarmak için şehirlere koşmak zorunda kalan insanlar, neden hâlâ yılın bir kısmında şehirli, bir kısmında köylü hüviyetini muhafaza edip yeni tarz bir nomad hayatı içine düşmektedirler?
En iyi hallisi gecekondularda, o kadar iyi halli olmayanı da şiltesini sırtında taşıyıp boş arsalarda geceliyen, iktidar sözcüsü gazetenin hepsine birden ya «işportacı» ya «hamal» deyip çıktığı yüzbinlerce vatandaş olmasa, İstanbul'un da Ankara'nın da inşaat ve endüstri faaliyeti durmayacak mıdır?
Gecekondularda yaşayan insanları niçin köylerden şehirlere akın ettiğini, bu insanlardan ne kadarının hangi işlerde çalıştığını, ne kadarının şehirlere yerleşip ne kadarının gelip geçici olduğunu, bu insanların yaptığı işlerden hangilerinin o şehir hayatı için zaruri bulunduğunu, o insanlar şehir dışı edilirse bu işlerin nasıl yürüyeceğini, şehir dışı edilecek insanların nerelerde nasıl nafakalarını çıkarabileceklerini tespit etmek külfetine katlanmadan, gecekondu meselesini «katî olarak halletmek kararı» nı almak, iktidar sözcüsü gazetenin de dediği gibi, gerçekten «ziyadesiyle cesur» bir harekettir. Bu kadar cesurane bir hareketi, ancak, bir takım büyük hayaller uğrunda insan haklarını hiçe sayan idareler yapabilir.
Gecekonduların yıkımına inşaat mevsiminin sonunda başlanmıştır. Gayrisıhhî olduğu ve göze çirkin göründüğü ileri sürülerek yıktırılan bu derme çatma evlerin yerine henüz sıhhî ve göze güzel görünür ev veya apartmanlar yaptırılmış değildir. Daha uzun zaman da yaptılırılamıyacaktır. Bu durumda, haklarında beslenen büyük hayaller gerçekleşinceye kadar bir dam altından yoksun kalacak vatandaşlar nerede barınacak, büyük şehirlerden nerelere göç edeceklerdir? Köylerine dönsünler diye düşünülyorsa, onları daha önce köylerinden kaçmak zorunda bırakmış etkenler ortadan kaldırılmış mıdır?
Kendini medenî sayan her memleket için bir yüz karası olduğundan kimsenin şüphe edemiyeceği «gecekondu hâdisesi» ni, iktidar sözcüsü gazete, bir «nizamsızlık ve asayişsizlik kaynağı» olarak göstermek istiyor. Oysa «gecekondu hâdisesi» nizamsızlığın «kaynağı» değil, ârazıdır. Âraz ortadan kaldırılmakla kaynak kurtulmuş olmayacaktır.
Çağımızda şehircilik geniş meydanlar açıp ortasına büyük âbideler diktirmekten ibaret bir «bediî zevk» meselesi olarak görülemez. Bir memleketin hemen bütün iktisadi, sosyal ve kültürel meseleleri büyük şehirlerde düğümlenmiştir. Bu meseleler, şehircilikle ilgisi olmayan bir kimsenin bir otomobile binip sokak sokak dolaşırken vereceği direktiflerle çözülemez.
Bütün gecekondular bir gecede yıktırılsa da, onları doğuran hastalıklar sosyal yapımızı içten içe kemirmeğe devam edecektir.
Bülent ECEVİT
"Gecekondu hâdisesi"
Gecekondularda oturanlar, köyde medenî ve kültürel ihtiyaçlarını karşılıyamadıkları için büyük şehirlere akın etmiş insanlar değildir. İstanbul'a Florya Plajında denize girip Hilton Otelinde dans edebilmek, Ankara'ya konser dinleyip opera seyredebilmek, eşek yerine troleybuse binebilmek için gelmemişlerdir. Onları köylerden şehirlere iten çeşitli iktisadi etkenler vardır. Şehirlerde sefil bir hayata mahkûm eden çeşitli iktisadi ve sosyal baskılar vardır.
Gecekondu meselesini sırf estetik ve bayındırlık yönünden ele alıp ta işe gecekonduları yıkmakla başlamak, çağımızın devlet anlayışına sığmayacak bir sorumsuzluktur.
Ankara nüfusunun belki yarısı gecekondularda oturur, iktidar sözcüsü gazetenin, gecekondularda oturanlar yalnız işportacılarla hamallardır tarzındaki iddiası doğru olsa idi, Ankara nüfusunun yarısı işportacılarla hamallardan ibaret olmak gerekirdi. Oysa gecekondularda oturan vatandaşlardan bir kısmı yapı, bir kısmı fabrika işçisidir. Kimi odacı, kimi hizmetçidir. Gecekondularda, yasayanlar arasında küçük memurlarla küçük esnafın bile sayısı az olmasa gerektir.
İktidar sözcüsü gazete, «Sırtını satın aldığı gecekonduya dayayan vatandaş lâlettayin, ama ziyadesiyle lalettayin ve uydurma bir iş ile günlük nafakasını çıkarmakta ve sözümona bir iş sahibi şekil ve kılığına girmektedir. Hakikatte ise bulduğu bir iş değildir, ve bu işle geçinmekte olan diğer vatandaşlara ve bunların ekmek ve maişetine musallat olmaktan ibarettir» diyor.
Yukarıda saydıklarımızdan hiç biri «lâlettayin ve uydurma bir iş» olmadığına, hepsi gerçek bir ihtiyacı karşıladığına göre, böyle işlerle nafakasını çıkaran vatandaşları başkalarının «ekmek ve maişetine musallat» olmuş parazitler gibi göstermek ne mantığa ne insafa sığar.
Üstelik başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» olmak, ancak işçilerin teşkilâtlanmasına imkân verilmemiş, işçi hakları korunmamış bir toplumda mümkün olabilir. İşçilerin teşkilâtlanmasına, işçi haklarının gerektiği gibi korunmasına karşı devamlı cephe almış bir gazete, hem de iktidar sözcüsü bir gazete, bir kısım vatandaşlar gerçekten başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» olsalar bile, kendinde artık bundan şikâyete hak görmemelidir.
Hem yüzbinlerce vatandaşı başkalarının ekmek ve maişetine «musallat» oluyorsa, bu, o yüzbinlerce vatandaşın işsiz kalmış olduğuna, delildir. İşsizliğin arttığından bahseden sendikalar hakkında tahkikat açtırmış bir iktidar sözcüsü, böyle bir iddiada da bulunmamalıdır.
Fakat Demokrat Parti iktidarı sırasında görülmemiş bir refaha kavuştuğu söylenen, kilosudaki artışa dair istatistiklerle kavuştuğu bu refahın derecesi gösterilmek istenen Türk köylüsü, acaba neden o müreffeh köy hayatını bırakıp ta, gitgide artan bir hızla, büyük şehirlerdeki gecekondu hayatının sefaletine koşmaktadır?
Ekmeğini çıkarmak için şehirlere koşmak zorunda kalan insanlar, neden hâlâ yılın bir kısmında şehirli, bir kısmında köylü hüviyetini muhafaza edip yeni tarz bir nomad hayatı içine düşmektedirler?
En iyi hallisi gecekondularda, o kadar iyi halli olmayanı da şiltesini sırtında taşıyıp boş arsalarda geceliyen, iktidar sözcüsü gazetenin hepsine birden ya «işportacı» ya «hamal» deyip çıktığı yüzbinlerce vatandaş olmasa, İstanbul'un da Ankara'nın da inşaat ve endüstri faaliyeti durmayacak mıdır?
Gecekondularda yaşayan insanları niçin köylerden şehirlere akın ettiğini, bu insanlardan ne kadarının hangi işlerde çalıştığını, ne kadarının şehirlere yerleşip ne kadarının gelip geçici olduğunu, bu insanların yaptığı işlerden hangilerinin o şehir hayatı için zaruri bulunduğunu, o insanlar şehir dışı edilirse bu işlerin nasıl yürüyeceğini, şehir dışı edilecek insanların nerelerde nasıl nafakalarını çıkarabileceklerini tespit etmek külfetine katlanmadan, gecekondu meselesini «katî olarak halletmek kararı» nı almak, iktidar sözcüsü gazetenin de dediği gibi, gerçekten «ziyadesiyle cesur» bir harekettir. Bu kadar cesurane bir hareketi, ancak, bir takım büyük hayaller uğrunda insan haklarını hiçe sayan idareler yapabilir.
Gecekonduların yıkımına inşaat mevsiminin sonunda başlanmıştır. Gayrisıhhî olduğu ve göze çirkin göründüğü ileri sürülerek yıktırılan bu derme çatma evlerin yerine henüz sıhhî ve göze güzel görünür ev veya apartmanlar yaptırılmış değildir. Daha uzun zaman da yaptılırılamıyacaktır. Bu durumda, haklarında beslenen büyük hayaller gerçekleşinceye kadar bir dam altından yoksun kalacak vatandaşlar nerede barınacak, büyük şehirlerden nerelere göç edeceklerdir? Köylerine dönsünler diye düşünülyorsa, onları daha önce köylerinden kaçmak zorunda bırakmış etkenler ortadan kaldırılmış mıdır?
Kendini medenî sayan her memleket için bir yüz karası olduğundan kimsenin şüphe edemiyeceği «gecekondu hâdisesi» ni, iktidar sözcüsü gazete, bir «nizamsızlık ve asayişsizlik kaynağı» olarak göstermek istiyor. Oysa «gecekondu hâdisesi» nizamsızlığın «kaynağı» değil, ârazıdır. Âraz ortadan kaldırılmakla kaynak kurtulmuş olmayacaktır.
Çağımızda şehircilik geniş meydanlar açıp ortasına büyük âbideler diktirmekten ibaret bir «bediî zevk» meselesi olarak görülemez. Bir memleketin hemen bütün iktisadi, sosyal ve kültürel meseleleri büyük şehirlerde düğümlenmiştir. Bu meseleler, şehircilikle ilgisi olmayan bir kimsenin bir otomobile binip sokak sokak dolaşırken vereceği direktiflerle çözülemez.
Bütün gecekondular bir gecede yıktırılsa da, onları doğuran hastalıklar sosyal yapımızı içten içe kemirmeğe devam edecektir.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“"Gecekondu Hâdisesi",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/680.