"Aydın"ın Derdi
Başlık:
"Aydın"ın Derdi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-08-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/32
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"Aydın"ın derdi
Ya bir fakültede profesör, ya bir zengin iş adamı, ya da bir yüksek memurdur. Giyim kuşamı ile, duruşu oturuşu ile tam bir «batılı» dır. Bu yurdun «aydın» larından, isterseniz «seçkin» lerindendir. Otobüste, karşısına gelip oturan çarıklı, poturlu, mintanı yamalı adamı tepeden tırnağa süzdükten sonra yanındakine eğilir.
— İşte, der, şimdi mukadderatımıza şu karşıda oturan vatandaş hâkim. Halkının yüzde 80 i cahil olan bir memlekete demokrasi getirilirse, o memleketin hâli böyle olur!
Bu ve buna benzer sözleri yıllardır her gün en az bir defa işitiriz. Karamsar günlerimizde, bu sözlerle içimizin biraz daha karardığını duyar, inançsız günlerimizde bu sözlerde bir derin hikmet bile bulur gibi oluruz.
Çoğu zaman düşünmeyiz ki aydınlar dünyanın her memleketinde, en demokratik memleketlerde bile, bir küçük azınlıktır; okur - yazar orantısının yüzde 99 olduğu memleketlerde bile halkın belki yüzde 80 i, kara cahil olmasa da cahildir; ama şimdiye kadar o memleketlerden hiç birinde demokrasi, cehaletin hükümranlığına yol açmamıştır!
Başarılı bir demokrasiye örnek olarak hatırımıza en başta İngiltere ile Birleşik Amerika gelir. Bizim çarıklı, poturlu, mintanı yamalı bir kara cahilimizle, o memleketlerden birinin, ayni işi yapan, meselâ koyun güden ya da bir inşaatta çalışan, fakat temiz pak giyinir, suyunu buz dolabında soğutur, akşam evinde televizyon seyrederek dinlenir bir okur-yazar cahilini karşılaştırırsanız kafafca aralarında ya hiç fark olmadığını, ya da, daha sert bir hayat mücadelesinin sağladığı zekâ keskinliğiyle bizim çarıklı poturlu kara cahilimiz lehine bir fark bulunduğunu görürsünüz. Üstelik o ülkelerin cahilinde, bizim kara cahilimizin okumuş yazmışlığa beslediği saygı ve inanç ta yoktur Ama o ülkelerden hiç birinde milletin mukadderatına çoğunluğun cehaleti hâkim olamamıştır. Ufak tefek tavizlerle de olsa, en ileri düşünceler, en geniş görüşler, eninde sonunda hükmünü yürütmüştür.
Aslında demokrasi, bizim sandığımız gibi, aydın azınlığın sözünü geçmez, oyunu sayılmaz yapan rejim değildir. Demokrasi, aydınlara alçak gönüllülüğü, ve bu alçak gönüllülük sayesinde çoğunluğun dertlerine kulak vermeyi, o dertlerle ilgilenmeyi öğreten rejimdir. Ancak demokrasiyle edinilebilen bu niteliklerdir ki aydını, yollara düşüp en yoksul mahallelerde bile kapı kapı dolaşmağa, [...] düşüncelerin, geniş görüşlülüğün misyonerliğini yapmağa alıştırır.
Bizim aydınlarımız, henüz otokrasinin de, tek parti idaresinin de gururluluğundan, üstünlük duygusundan, masa başı tembelliğinden kendilerini kurtaramamışlardır. Kendi kulaktan ve kitaptan kapma «ileri» düşüncelerini, henüz, bu düşüncelere çoğunluğu da inandırmağa çalşacak kadar benimsiyememiş. o düşünceleri yaymak uğrunda her türlü fedakârlık ve tehlikeyi göze alacak kadar inançlı olamamışlardır. Kendilerinin inanmadan kapmış oldukları «ileri» düşünceleri, çoğunluğa da, inandırma küfletine katlanmaksızın, zorla kabul ettirebilmek isterler.
Onun için, bir «aydın»ın, bir «seçkin»in, karşısındaki çarıklı, poturlu, mintanı yamalı adamı tepeden tırnağa süzüp te.
— Halkının yüzde 80,i cahil olan bir memlekete demokiasi getirilirse, o memleketin hâlâ böyle olur!.. demesi yanlıştır.
Doğrusu, bunu söyleyen «aydın» a, giyim kuşamı, duruş ve oturuşu ile, fakat sadece bu kadarı ile, «batılı» olan «seçkin» e dönüp,
— Aydınlarının yüzde 80,i ya mağrur ve hazımsız, ya tembel ve sorumsuz, ya da korkak ve inançsız olan bir memlekete demokrasi
getirilirse, o memleketin hâli böyle olur!.. demektir.
Bülent ECEVİT
"Aydın"ın derdi
Ya bir fakültede profesör, ya bir zengin iş adamı, ya da bir yüksek memurdur. Giyim kuşamı ile, duruşu oturuşu ile tam bir «batılı» dır. Bu yurdun «aydın» larından, isterseniz «seçkin» lerindendir. Otobüste, karşısına gelip oturan çarıklı, poturlu, mintanı yamalı adamı tepeden tırnağa süzdükten sonra yanındakine eğilir.
— İşte, der, şimdi mukadderatımıza şu karşıda oturan vatandaş hâkim. Halkının yüzde 80 i cahil olan bir memlekete demokrasi getirilirse, o memleketin hâli böyle olur!
Bu ve buna benzer sözleri yıllardır her gün en az bir defa işitiriz. Karamsar günlerimizde, bu sözlerle içimizin biraz daha karardığını duyar, inançsız günlerimizde bu sözlerde bir derin hikmet bile bulur gibi oluruz.
Çoğu zaman düşünmeyiz ki aydınlar dünyanın her memleketinde, en demokratik memleketlerde bile, bir küçük azınlıktır; okur - yazar orantısının yüzde 99 olduğu memleketlerde bile halkın belki yüzde 80 i, kara cahil olmasa da cahildir; ama şimdiye kadar o memleketlerden hiç birinde demokrasi, cehaletin hükümranlığına yol açmamıştır!
Başarılı bir demokrasiye örnek olarak hatırımıza en başta İngiltere ile Birleşik Amerika gelir. Bizim çarıklı, poturlu, mintanı yamalı bir kara cahilimizle, o memleketlerden birinin, ayni işi yapan, meselâ koyun güden ya da bir inşaatta çalışan, fakat temiz pak giyinir, suyunu buz dolabında soğutur, akşam evinde televizyon seyrederek dinlenir bir okur-yazar cahilini karşılaştırırsanız kafafca aralarında ya hiç fark olmadığını, ya da, daha sert bir hayat mücadelesinin sağladığı zekâ keskinliğiyle bizim çarıklı poturlu kara cahilimiz lehine bir fark bulunduğunu görürsünüz. Üstelik o ülkelerin cahilinde, bizim kara cahilimizin okumuş yazmışlığa beslediği saygı ve inanç ta yoktur Ama o ülkelerden hiç birinde milletin mukadderatına çoğunluğun cehaleti hâkim olamamıştır. Ufak tefek tavizlerle de olsa, en ileri düşünceler, en geniş görüşler, eninde sonunda hükmünü yürütmüştür.
Aslında demokrasi, bizim sandığımız gibi, aydın azınlığın sözünü geçmez, oyunu sayılmaz yapan rejim değildir. Demokrasi, aydınlara alçak gönüllülüğü, ve bu alçak gönüllülük sayesinde çoğunluğun dertlerine kulak vermeyi, o dertlerle ilgilenmeyi öğreten rejimdir. Ancak demokrasiyle edinilebilen bu niteliklerdir ki aydını, yollara düşüp en yoksul mahallelerde bile kapı kapı dolaşmağa, [...] düşüncelerin, geniş görüşlülüğün misyonerliğini yapmağa alıştırır.
Bizim aydınlarımız, henüz otokrasinin de, tek parti idaresinin de gururluluğundan, üstünlük duygusundan, masa başı tembelliğinden kendilerini kurtaramamışlardır. Kendi kulaktan ve kitaptan kapma «ileri» düşüncelerini, henüz, bu düşüncelere çoğunluğu da inandırmağa çalşacak kadar benimsiyememiş. o düşünceleri yaymak uğrunda her türlü fedakârlık ve tehlikeyi göze alacak kadar inançlı olamamışlardır. Kendilerinin inanmadan kapmış oldukları «ileri» düşünceleri, çoğunluğa da, inandırma küfletine katlanmaksızın, zorla kabul ettirebilmek isterler.
Onun için, bir «aydın»ın, bir «seçkin»in, karşısındaki çarıklı, poturlu, mintanı yamalı adamı tepeden tırnağa süzüp te.
— Halkının yüzde 80,i cahil olan bir memlekete demokiasi getirilirse, o memleketin hâlâ böyle olur!.. demesi yanlıştır.
Doğrusu, bunu söyleyen «aydın» a, giyim kuşamı, duruş ve oturuşu ile, fakat sadece bu kadarı ile, «batılı» olan «seçkin» e dönüp,
— Aydınlarının yüzde 80,i ya mağrur ve hazımsız, ya tembel ve sorumsuz, ya da korkak ve inançsız olan bir memlekete demokrasi
getirilirse, o memleketin hâli böyle olur!.. demektir.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“"Aydın"ın Derdi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/665 ulaşıldı.