Merkeziyetçilik ve Demokrasi

Başlık: 
Merkeziyetçilik ve Demokrasi 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında" s. 3 
Tarih: 
1956-07-14 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/32 
Metin: 
GÜNÜN IŞIĞINDA

Merkeziyetçilik ve demokrasi

Birleşik Amerika Türkiye'nin 10 - 12 misli büyüklüktedir. Fakat ulaştırma imkânları arasındaki eşitsizlik, iki memleketin yüzölçümleri arasındaki farkı, toplulukların birbirine uzaklığı bakımından kapatmaktadır. Amerika'nın bir ucundan bir ucuna gitmek ne kadar vakit alırsa, Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna gitmek de en az o kadar vakit alır. San Fransisko Washington'a ne kadar uzaksa, meselâ Rize de Ankara'ya o kadar uzak sayılır. Hattâ Washington'da çıkan bir gazete San Fransisco'ya, Ankara'da çıkan bir gazetenin Rize'ye ulaştığından daha çabuk ulaşır. Hele bazı köylerle büyük merkezler arasındaki ulaştırma zorlukları da gözününde tutulacak olursa, Türkiye'nin yüz ölçümü ile dağınıklığı arasındaki nisbetsizlik büsbütün ortaya çıkar.

Bu durumda, Birleşik Amerika'da merkeziyetçi bir idareyi güçleştiren, hattâ elverişsiz hâle getiren şartlar, Türkiye'de de fazlasiyle var demektir. Fakat buna rağmen, otokratik bir idarenin mirası olan aşırı merkeziyetçilik Türkiye'de hâlâ yaşamaktadır. Mahallî idarelerin yetkileri çok dar tutulmuştur; bu idareler, mahallî meselelerin pratik bir zihniyetle halledilebilmesi için gerekli asgarî bağımsızlıktan yoksundurlar. Belediye ve İl Genel Meclisleri seçimle kurulsa bile, her topluluğun gerçek hâkimi, merkeze bağlı olan mülkî âmirlerdir.

Demokratik gelişmesini tamamlamış, demokratik gelenekleri iyice yerleşmiş bir memlekette, böyle bir durum, siyasal faaliyet bakımından pek mahzurlu sayılabilirdi. Fakat Türkiye gibi, demokrasinin kökleşebilmesi için daha pek çok gayret sarfı gereken bir memlekette, idarî merkeziyetçilik, siyasal merkeziyetçiliği de kuvvetlendirmektedir.

Öyle ki bugün — yüzölçümü bakımından Birleşik Amerika'nın ancak 10 da biri kadar olsa bile — ulaştırma imkânları bakımından en az Birleşik Amerika kadar dağınık, yaygın bir memleket durumunda bulunan Türkiye'de, başkentten ancak 15 - 20 günde mektup ulaşabilecek bir topluluğun siyasal faaliyeti, sıkı sıkıya, başkentteki siyasal faaliyete bağlı kalmaktadır. Bir muhalefet partisi üzerine başkentte yapılabilecek baskı, yurdun bütün köşelerinde aynı kuvvetle kendini duyuracaktır.

Mahallî idareler merkezî idarenin birer temsilciliğinden ibaret bulundukları için, belediye ve il genel meclisi seçimleri, ne kadar
serbest bir şekilde cereyan ederse etsin, ister istemez, genel seçimlerde alınan sonuca muvazi bir seyir takip etmekte, genel seçimleri hangi parti kazanmışsa, o partiyi tutmayan bölgelerde bile, Belediye ve İl Genel Meclisi seçimlerini de aynı partiye kazandırmak, âmme hizmetlerinin aksamadan görülebilmesi için bir zaruret sayılmaktadır.

Bu durumda, memlekette demokratik hayatın gelişmesi, gerek idarî gerek siyasal faaliyetin temerküz ettiği Ankara'ya bağlanmış olmaktadır. Oysa Ankara bir memur ve subay şehridir. Memurların siyasal hakları oy kullanmaktan ibaret olduğuna, subaylarınsa hiç bir siyasal hakkı bulunmadığına göre, Türkiye'de demokratik hayatın gelişmesi, siyasal faaliyete en elverişsiz şehrimize bağlanmış demektir. İzmir, Adana, Gaziantep, Samsun, Kars gibi bir çok uyanık taşra şehirlerimizde, demokrasinin gelişmesi için çok daha elverişli zemin bulunabileceği halde, demokrasinin kökleri, o verimli topraklar yerine, Ankara'nın kapalı serlerinda, bir «hassas ve nadir nebat» gibi tutunmağa çalışmaktadır.

Ankara ilk başkent olduğu yıllarda, Atatürk Bulvarına dikilen cılız akasya fidanlarının kökleri toprağa tutunabilsin diye, bu ağaçlar her gün kovalarla su taşınarak bir bir sulanırdı. Memleketimizde siyasal faaliyetin merkezi Ankara'dan ibaret kaldıkça, demokrasimiz de ancak böyle taşıma sularla boy atabilecek, ve yurdun demokratik gelişmeye çok daha elverişli yerlerindeki halk, elleri bağlı, Ankara'da bin bir nazla, büyüyen demokrasi ağacının meyva vermesini bekleyecektir.

Zaman bize, nüfusu bu kadar dağınık bir memlekette, idarî merkeziyetçiliği gevşetmeden demokrasi denemesine girişmenin bir ihtiyatsızlık olduğunu göstermiştir. Bu merkeziyetçilik yüzünden memleketin siyasal kaderi merkezdeki birkaç kişinin iyiniyet ve insafına bağlı kalmış olmaktadır.

Türkiye'de demokrasinin gelişebilmesi için, buna çare bulunmalıdır. Muhalefet partileri ve demokrasi ülküsünü benimsemiş vatandaşlar, bugün bu çareleri ancak kendi başlarına arayıp bulabilirler.

Başka bir yazıda bu çarelerin neler olabileceği hakkında düşüncelerimizi yazacağız.

Bülent ECEVÎT

Düzeltme:
Dün bu köşede çıkan yazının 3 üncü satırı «iddiasında olan» diye başlıyacaktı. 

Dosyalar

1956.07.14.jpg
1956.07.14_B.jpg
1956.07.14_B.txt

Koleksiyon

Etiketler

Alıntı

“Merkeziyetçilik ve Demokrasi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/652 ulaşıldı.