Merkeziyetçilikten Kurtulma Yolları
Başlık:
Merkeziyetçilikten Kurtulma Yolları
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-07-16
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/32
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Merkeziyetçilikten kurtulma yolları
Evvelki günkü yazımızda, Türkiye'deki idarî merkeziyetçiliğin siyasal merkeziyetçiliği de kuvvetlendirdiği, o yüzden siyasal faailyetin bir memur ve subay şehri olduğu için bu faaliyete en elverişsiz durumda sayılabilecek Ankara'da temerküz ettiğini, demokratik gelişmemizin de bu şehre bağlı kaldığını oysa, bazı uyanık taşra şehirlerimizde demokratik gelişme için çok daha elverişli zemin bulunabileceğini belirtmiş; ve, muhalefet partileri ile demokrasi ülküsünü benimsemiş vatandaşların, siyaset hayatımızı bu merkeziyetçilikten kurtarmak için çareler arayıp bulmaları gerektiğini ileri sürmüştük.
Bu çareler neler olabilir?.. Herhâlde şu günlerde, merkeziyetçi idarenin başında bulunanlardan, bu merkeziyetçiliği kendi rızalarile gevşetmelerini bekliyemeyiz. Ancak, muhalif partilerin ve vatandaşların merkeziyetçiliği bir emri vâki olarak kabul etmelerine de lüzum yoktur.
Merkeziyetçiliği yaşatan başlıca âmillerinden biri, vatandaşların her türlü toplum hizmetlerini devletten beklemeleridir. Memleketimizde bir kasaba halkı ne kadar varlıklı olursa olsun, kasaba yollarının yapılmasını, okullar, parklar, kütüphaneler açılmasını devletten bekler. Yardım derneklerimizden bile bir çoğu sırtını devlete dayamıştır. Hâlbuki devletten beklediğimiz işler ne kadar çok olursa, idarî merkeziyetçiliğin de o nispette kuvvetlenmesi pek tabiîdir.
Demokrasi, vatandaşların toplum işlerinde büyük sorumluluk yüklendikleri rejimdir. Vatandaşların, birkaç yılda bir oy kullanmakla sorumluluklarının gereğini yapmış olacaklarını düşünmeleri, demokrasiyi birkaç yılda bir yapılan seçimlerden ibaret bir iskelet hâlinde bırakabilir. Eğer bu kadarla iş bitseydi, Peron veya Salazar rejimlerine, hattâ demirperde gerisindeki memleketlerin rejimlerine de demokrasi adı verilebilirdi.
İngiltere ve isveç gibi demokratik geleneklerin kökleşmiş olduğu memleketlerde, birçok toplum ihtiyaçlarının devlet eliyle karşılanması demokrasi için tehlikeli olmayabilir. Fakat demokrasi gelenekleri bizde o ölçüde kökleşinceye kadar, vatandaş, toplum hizmetlerinde devlet faaliyetine veya yardımına duyulan ihtiyacı elinden geldiği kadar azaltmalı, kanunların imkân verdiği alanlarda, hiç değilse kendi bölgesinin bazı ihtiyaçlarını kendisi gidermeğe çalışmalıdır.
Bunda en büyük görev, şüphesiz, varlıklı vatandaşlara düşer. Bizim varlıklı vatandaşlarımız arasında ise böyle bir toplum şuuru, bir hizmet duygusu, henüz yeteri kadar gelişmiş olmaktan çok uzaktır.
Siyasal partiler, hiç değilse kendi tarafdarları arasında, bu şuuru, bu hizmet duygusunu geliştirmeğe çalışmalıdırlar.
Topluluklar, ihtiyaçlarını karşılamak bakımından kendi kendilerine yeter hâle geldikleri ölçüde, idarî merkeziyetçilik kendiliğinden gevşeyecek, ve bu, siyasal merkeziyetçiliğin de gevşemesine yol açarak, demokratik gelişmemizi, bir memur ve subay şehri olan yani nüfusunun büyük bir kısmı siyasetle ilgilenemiyen Ankara'daki havaya bağlı kalmaktan kurtaracaktır.
Bunun dışında, muhalefet partileri, kendi iç yapılarında da merkeziyetçilikten kurtulma yollarını aramalı, mahallî teşkilâta daha geniş hareket serbestliği vermelidirler. Genel merkeze milletvekili adayı gösterme yetkisini tanımamakla, Cumhuriyet Halk Partisi, bu yolda çok ileri bir adım atmıştır. Fakat parti teşkilâtına tanınan hareket serbestliği, Anadolu'nun muhtelif yerlerinde Ankara kadar önemli siyasal faaliyet merkezleri meydana gelmesine imkân verecek dereceyi bulmalıdır.
Böyle merkezlerin ortaya çıkabilmesi için, Anadolu gazeteciliğinin de kalkınması gereklidir. Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde, en az Adana kadar kuvvetli birkaç gazetecilik merkezi daha kurulabilse, bu bölgelerin, Ankara ve İstanbul'daki siyasal hava dalgalanmalarından daha az müteessir olmaları, hattâ zaman zaman bu bölgelerdeki dalgalanmaların Ankara ve İstanbul'a bile tesir edebilmesi kolaylaşmış olacaktır. Bu hususta da partilere ve varlıklı vatandaşlara büyük görevler düşmektedir.
Demokratik gelişmemiz Ankara'nın bürokratik havasına bağlı kaldıkça, Türk demokrasisi, geçenlerde iktidar partisi liderinin kullandığı sözlerle, «çok hassas ve nadir bir nebat» bir zavallı ser çiçeği olmaktan ileri gidemiyecek, ve bir türlü «neşvünema» bulamıyacak gibi görünmektedir.
Bülent ECEVİT
Düzeltme:
------------
Evvelki gün bu köşede çıkan «Merkeziyetçilik ve Demokrasi» başlıklı yazının 2 nci sütün 6 ncı satırındaki» sayılabilirdi «kelimesi» sayılmayabilirdi» olacaktı.
Merkeziyetçilikten kurtulma yolları
Evvelki günkü yazımızda, Türkiye'deki idarî merkeziyetçiliğin siyasal merkeziyetçiliği de kuvvetlendirdiği, o yüzden siyasal faailyetin bir memur ve subay şehri olduğu için bu faaliyete en elverişsiz durumda sayılabilecek Ankara'da temerküz ettiğini, demokratik gelişmemizin de bu şehre bağlı kaldığını oysa, bazı uyanık taşra şehirlerimizde demokratik gelişme için çok daha elverişli zemin bulunabileceğini belirtmiş; ve, muhalefet partileri ile demokrasi ülküsünü benimsemiş vatandaşların, siyaset hayatımızı bu merkeziyetçilikten kurtarmak için çareler arayıp bulmaları gerektiğini ileri sürmüştük.
Bu çareler neler olabilir?.. Herhâlde şu günlerde, merkeziyetçi idarenin başında bulunanlardan, bu merkeziyetçiliği kendi rızalarile gevşetmelerini bekliyemeyiz. Ancak, muhalif partilerin ve vatandaşların merkeziyetçiliği bir emri vâki olarak kabul etmelerine de lüzum yoktur.
Merkeziyetçiliği yaşatan başlıca âmillerinden biri, vatandaşların her türlü toplum hizmetlerini devletten beklemeleridir. Memleketimizde bir kasaba halkı ne kadar varlıklı olursa olsun, kasaba yollarının yapılmasını, okullar, parklar, kütüphaneler açılmasını devletten bekler. Yardım derneklerimizden bile bir çoğu sırtını devlete dayamıştır. Hâlbuki devletten beklediğimiz işler ne kadar çok olursa, idarî merkeziyetçiliğin de o nispette kuvvetlenmesi pek tabiîdir.
Demokrasi, vatandaşların toplum işlerinde büyük sorumluluk yüklendikleri rejimdir. Vatandaşların, birkaç yılda bir oy kullanmakla sorumluluklarının gereğini yapmış olacaklarını düşünmeleri, demokrasiyi birkaç yılda bir yapılan seçimlerden ibaret bir iskelet hâlinde bırakabilir. Eğer bu kadarla iş bitseydi, Peron veya Salazar rejimlerine, hattâ demirperde gerisindeki memleketlerin rejimlerine de demokrasi adı verilebilirdi.
İngiltere ve isveç gibi demokratik geleneklerin kökleşmiş olduğu memleketlerde, birçok toplum ihtiyaçlarının devlet eliyle karşılanması demokrasi için tehlikeli olmayabilir. Fakat demokrasi gelenekleri bizde o ölçüde kökleşinceye kadar, vatandaş, toplum hizmetlerinde devlet faaliyetine veya yardımına duyulan ihtiyacı elinden geldiği kadar azaltmalı, kanunların imkân verdiği alanlarda, hiç değilse kendi bölgesinin bazı ihtiyaçlarını kendisi gidermeğe çalışmalıdır.
Bunda en büyük görev, şüphesiz, varlıklı vatandaşlara düşer. Bizim varlıklı vatandaşlarımız arasında ise böyle bir toplum şuuru, bir hizmet duygusu, henüz yeteri kadar gelişmiş olmaktan çok uzaktır.
Siyasal partiler, hiç değilse kendi tarafdarları arasında, bu şuuru, bu hizmet duygusunu geliştirmeğe çalışmalıdırlar.
Topluluklar, ihtiyaçlarını karşılamak bakımından kendi kendilerine yeter hâle geldikleri ölçüde, idarî merkeziyetçilik kendiliğinden gevşeyecek, ve bu, siyasal merkeziyetçiliğin de gevşemesine yol açarak, demokratik gelişmemizi, bir memur ve subay şehri olan yani nüfusunun büyük bir kısmı siyasetle ilgilenemiyen Ankara'daki havaya bağlı kalmaktan kurtaracaktır.
Bunun dışında, muhalefet partileri, kendi iç yapılarında da merkeziyetçilikten kurtulma yollarını aramalı, mahallî teşkilâta daha geniş hareket serbestliği vermelidirler. Genel merkeze milletvekili adayı gösterme yetkisini tanımamakla, Cumhuriyet Halk Partisi, bu yolda çok ileri bir adım atmıştır. Fakat parti teşkilâtına tanınan hareket serbestliği, Anadolu'nun muhtelif yerlerinde Ankara kadar önemli siyasal faaliyet merkezleri meydana gelmesine imkân verecek dereceyi bulmalıdır.
Böyle merkezlerin ortaya çıkabilmesi için, Anadolu gazeteciliğinin de kalkınması gereklidir. Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde, en az Adana kadar kuvvetli birkaç gazetecilik merkezi daha kurulabilse, bu bölgelerin, Ankara ve İstanbul'daki siyasal hava dalgalanmalarından daha az müteessir olmaları, hattâ zaman zaman bu bölgelerdeki dalgalanmaların Ankara ve İstanbul'a bile tesir edebilmesi kolaylaşmış olacaktır. Bu hususta da partilere ve varlıklı vatandaşlara büyük görevler düşmektedir.
Demokratik gelişmemiz Ankara'nın bürokratik havasına bağlı kaldıkça, Türk demokrasisi, geçenlerde iktidar partisi liderinin kullandığı sözlerle, «çok hassas ve nadir bir nebat» bir zavallı ser çiçeği olmaktan ileri gidemiyecek, ve bir türlü «neşvünema» bulamıyacak gibi görünmektedir.
Bülent ECEVİT
Düzeltme:
------------
Evvelki gün bu köşede çıkan «Merkeziyetçilik ve Demokrasi» başlıklı yazının 2 nci sütün 6 ncı satırındaki» sayılabilirdi «kelimesi» sayılmayabilirdi» olacaktı.
Koleksiyon
Alıntı
“Merkeziyetçilikten Kurtulma Yolları,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/653 ulaşıldı.