Kendi Düşen Ağlamaz
Title:
Kendi Düşen Ağlamaz
Source:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Date:
1956-06-03
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Kendi düşen ağlamaz
6334 sayılı kanunun değiştirilmesi için Hükümetçe hazırlanan tasarıda bir fıkra var ki pek garip. Bu fıkra ile, «resmî sıfatı haiz olanları küçük düşürmeyi hedef tutan veya bunlar aleyhinde istihkar veya istihfaf hissi telkin edebilecek veya müphem ve suizannı davet eyliyebilecek mahiyette neşriyatta» bulunan kimse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis, 3000 liradan 10000 liraya kadar da ağır para cezasile cezalandırılmak isteniyor.
Gene Hükümetçe değiştirilmesi istenen 5680 sayılı Basın Kanununa konulacak bir fıkra da hapis cezası ile hükümlü bulunan bir kimseyi bir daha mesul müdürlük, muhabirlik ve muhbirlik yapmaktan alıkoyacağına göre, yukarıdaki «suç» u işleyen gazetecinin, üstelik meslek hayatı da sona erecek demektir.
Oysa, en iyi niyetli, kanunlara ve «resmî sıfatı haiz» kimselere karşı en saygılı bir kimsenin bile, hem şu günlerde gazetecilik yapıp hem de her Tanrının günü bu «suç» u işlememesi pek zordur.
Bakınız niçin:
Bu fıkraya göre hüküm verecek Türk yargıcının elindeki tek ölçü, olsa olsa, Türk toplumunun bazı fiil ve hareketler karşısındaki hissiyatıdır. Ne gibi hareketler bir insanı bu toplumda küçük düşürürse, ne gibi fiiller bu toplumda bir insana karşı istihkar veya istihfaf uyandırırsa, yargıç, «resmî sıfatı haiz kimseler»e o gibi fiil ve hareketler atfeden gazetecileri cezalandırmak zorunda kalacaktır.
Meselâ, asgarî bir medeniyet seviyesine ulaşmış bütün toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da, bir kimsenin, kendi günah ve hatalarını yardımcılarına yükleyip onları kabahatli gibi göstermesi, hiç şüphesiz o insanı küçük düşürür, o insan hakkında istihfaf hissi uyandırır. Böyle olunca, kazara bir başbakan, kendi partisinin Meclis grupunda ağır tenkit ve hücum1ara uğradığı zaman, o güne kadar bütün yaptıklarının günahını, kendisinden sadece direktif almış bakan arkadaşlarına yükleyip te onları istifaya zorlar, sonra da kendisi bir başına gruptan güven oyu isterse [...] gazeteci olarak, bu haberi yazmamız suç olacaktır.
Aynı zat, kurduğu yeni kabineye güven oyu alabilmek için, o güne kadar yaptığı ve savunduğu her şeyi inkâr eder, ve ilerisi için bunların tam tersini vadederse, elbette o zata karşı Türk toplumunda istihfaf hisleri uyanır.
Biz, gazeteci olarak, öyle bir Başbakanın bu vaitlerini de yazamıyacağız demektir.
Gene aynı zat böyle vaitlerle kandırdığı gruptan yeni kabinesi için güven oyu alıp işe başladıktan sonra, o vaitlerinin hepsini bir tarafa bırakarak tekrar eski yolunda yürümeğe devam ederse, kendisine karşı toplumda uyanacak istihfaf hisleri büsbütün artar.
Onun için, biz, gazeteci olarak, o zatın tekrar başbakan olduktan sonraki icraatından hiç bahsedemiyeceğiz demektir.
Gene söz misalî, bir adalet bakanı, kendisine, yaş haddini doldurmamış yargıçları sebep göstermeksizin emekliye ayırma yetkisini veren bir kanun aleyhinde konuşmalar yapar, bu kanunun derhal kaldırılacağını vadeder de, hemen arkasından, o kanuna dayanarak bazı yargıçları sebep göstermeksizin emekliye ayırırsa, hiç şüphesiz, bu hareketi yüzünden Türk toplumu içinde küçük düşer.
Demek ki biz. gazeteci olarak, bir adalet bakanının böyle bir kanunî tasarrufundan da bahsedemiyeceğiz.
Daha istediğimiz kadar çoğaltabileceğimiz bu gibi misaller, 6334 sayılı kanun için tadil tasarısını hazırlıyanların da aklına gelmiş olsaydı, veya bu tasarıyı hazırlıyanlar, Türk toplumunda ne gibi fiil ve hareketlerin bir insanı küçük düşürebileceğini, o insana karşı istihkar ve istihfaf hisleri uyandırabileceğini, kendileri bilmeseler bile, sorup soruşturmak zahmetine katlansalardı, herhalde tasarıya bu garip fıkrayı koymaktan vaz geçerlerdi.
Çünkü, gazetecilerden, itibarlı kimseleri küçük düşürmemeleri istenebilir ama, kendi fiil ve hareketleriyle küçük düşen insanlara itibarlarını iade etmeleri beklenemez. Elimizde olsa, biz gazeteciler, bazı «resmî sıfatı haiz» kimselere böyle bir hizmette de bulunabilmek isterdik ama, ne yapalım ki elimizde değil!
Bülent ECEVİT
Kendi düşen ağlamaz
6334 sayılı kanunun değiştirilmesi için Hükümetçe hazırlanan tasarıda bir fıkra var ki pek garip. Bu fıkra ile, «resmî sıfatı haiz olanları küçük düşürmeyi hedef tutan veya bunlar aleyhinde istihkar veya istihfaf hissi telkin edebilecek veya müphem ve suizannı davet eyliyebilecek mahiyette neşriyatta» bulunan kimse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis, 3000 liradan 10000 liraya kadar da ağır para cezasile cezalandırılmak isteniyor.
Gene Hükümetçe değiştirilmesi istenen 5680 sayılı Basın Kanununa konulacak bir fıkra da hapis cezası ile hükümlü bulunan bir kimseyi bir daha mesul müdürlük, muhabirlik ve muhbirlik yapmaktan alıkoyacağına göre, yukarıdaki «suç» u işleyen gazetecinin, üstelik meslek hayatı da sona erecek demektir.
Oysa, en iyi niyetli, kanunlara ve «resmî sıfatı haiz» kimselere karşı en saygılı bir kimsenin bile, hem şu günlerde gazetecilik yapıp hem de her Tanrının günü bu «suç» u işlememesi pek zordur.
Bakınız niçin:
Bu fıkraya göre hüküm verecek Türk yargıcının elindeki tek ölçü, olsa olsa, Türk toplumunun bazı fiil ve hareketler karşısındaki hissiyatıdır. Ne gibi hareketler bir insanı bu toplumda küçük düşürürse, ne gibi fiiller bu toplumda bir insana karşı istihkar veya istihfaf uyandırırsa, yargıç, «resmî sıfatı haiz kimseler»e o gibi fiil ve hareketler atfeden gazetecileri cezalandırmak zorunda kalacaktır.
Meselâ, asgarî bir medeniyet seviyesine ulaşmış bütün toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da, bir kimsenin, kendi günah ve hatalarını yardımcılarına yükleyip onları kabahatli gibi göstermesi, hiç şüphesiz o insanı küçük düşürür, o insan hakkında istihfaf hissi uyandırır. Böyle olunca, kazara bir başbakan, kendi partisinin Meclis grupunda ağır tenkit ve hücum1ara uğradığı zaman, o güne kadar bütün yaptıklarının günahını, kendisinden sadece direktif almış bakan arkadaşlarına yükleyip te onları istifaya zorlar, sonra da kendisi bir başına gruptan güven oyu isterse [...] gazeteci olarak, bu haberi yazmamız suç olacaktır.
Aynı zat, kurduğu yeni kabineye güven oyu alabilmek için, o güne kadar yaptığı ve savunduğu her şeyi inkâr eder, ve ilerisi için bunların tam tersini vadederse, elbette o zata karşı Türk toplumunda istihfaf hisleri uyanır.
Biz, gazeteci olarak, öyle bir Başbakanın bu vaitlerini de yazamıyacağız demektir.
Gene aynı zat böyle vaitlerle kandırdığı gruptan yeni kabinesi için güven oyu alıp işe başladıktan sonra, o vaitlerinin hepsini bir tarafa bırakarak tekrar eski yolunda yürümeğe devam ederse, kendisine karşı toplumda uyanacak istihfaf hisleri büsbütün artar.
Onun için, biz, gazeteci olarak, o zatın tekrar başbakan olduktan sonraki icraatından hiç bahsedemiyeceğiz demektir.
Gene söz misalî, bir adalet bakanı, kendisine, yaş haddini doldurmamış yargıçları sebep göstermeksizin emekliye ayırma yetkisini veren bir kanun aleyhinde konuşmalar yapar, bu kanunun derhal kaldırılacağını vadeder de, hemen arkasından, o kanuna dayanarak bazı yargıçları sebep göstermeksizin emekliye ayırırsa, hiç şüphesiz, bu hareketi yüzünden Türk toplumu içinde küçük düşer.
Demek ki biz. gazeteci olarak, bir adalet bakanının böyle bir kanunî tasarrufundan da bahsedemiyeceğiz.
Daha istediğimiz kadar çoğaltabileceğimiz bu gibi misaller, 6334 sayılı kanun için tadil tasarısını hazırlıyanların da aklına gelmiş olsaydı, veya bu tasarıyı hazırlıyanlar, Türk toplumunda ne gibi fiil ve hareketlerin bir insanı küçük düşürebileceğini, o insana karşı istihkar ve istihfaf hisleri uyandırabileceğini, kendileri bilmeseler bile, sorup soruşturmak zahmetine katlansalardı, herhalde tasarıya bu garip fıkrayı koymaktan vaz geçerlerdi.
Çünkü, gazetecilerden, itibarlı kimseleri küçük düşürmemeleri istenebilir ama, kendi fiil ve hareketleriyle küçük düşen insanlara itibarlarını iade etmeleri beklenemez. Elimizde olsa, biz gazeteciler, bazı «resmî sıfatı haiz» kimselere böyle bir hizmette de bulunabilmek isterdik ama, ne yapalım ki elimizde değil!
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Kendi Düşen Ağlamaz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/629.