Saygısız Sükût

Başlık: 
Saygısız Sükût 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında" s. 3 
Tarih: 
1956-06-02 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/31 
Metin: 

GÜNÜN IŞIĞINDA

Saygısız sükût

Hiç bir namuslu insan gazetecilik mesleğine, iktidar mevkiindeki insanların, «resmî sıfatı haiz» kimselerin dalkavukluğunu, meddahlığını yapmak için girmez. Hükümetçe Meclise getirilen yeni tasarıların gazeteciden beklediği ise budur

Kanunlarda istenen değişiklikler yapılır ve yeni kanun hükümleri bütün ağırlığı ile uygulanırsa, dalkavukluğu, meddahlığı onuruna yediremiyecek kadar namuslu bir gazetecinin gösterebileceği en yüksek medenî cesaret, beyenmediği işler, doğru bulmadığı icraat karşısında susmaktan, Hükümetin hoşuna gitmeyecek gerçekleri, elinde vesikalar bunsa bile, sadece işaret edip geçmekten ibaret olacaktır. Bunlar karşısında hoşnutsuzluğunu belirtemiyecektir.

Oysa, hoşnutsuzluk, bir gazetecide aranacak başlıca vasıflardan biridir. Gerçek gazeteci, mesleğine lâyık gazeteci, hoşnutsuz olduğu için, üyesi bulunduğu toplumun ilerleme hızıyla yetinemediği için bu mesleğe girmiş adamdır. İş başındaki hükümetin icraatında hiç bir kusur göremiyen veya görmek istemiyen, görse bile yazmak istemiyen gazeteci, mesleğinin adamı değildir. Gazeteci daima kötülükleri, eksiklikleri, aksaklıkları arayıp bulmak zorundadır. Bununla görevlidir. Övgücü değil, tenkitçidir. Ancak övgünün de tenkit kadar yararlı, yapıcı olacağına, gevşekliği, tembelliği, gururu teşvik etmeyeceğine inandığı hâllerde, bir gazeteci, iş başında bulunan kimseleri övebilir. O da, övgüsünde yüzde yüz hoşnut olmamak şartiyle..

Yapılan bir iş karşısında yüzde yüz hoşnut olmak, o işin yapıldığı kadarını insanlığa yeter görmek demektir, oysa iyi bir gazeteci yapılan her iyi şeyi, atılan her ileri adımı, beğense bile az görecek, insanlığın her şeyin daha iyisine, her adımın daha ilerisine lâyık görecek kadar inançlı, insanlığa saygılı olmak zorundadır.Bir gazetecinin «bundan iyisi yapılamazdı» demesi, «insan gücü bundan iyisine yetmezdi» demekle, «bugünkü hükümetten daha iyisi olamaz» demesi, «bu toplum bugünkü hükümetten daha iyisini çıkaramazdı» demekle birdir. Bir gazetecinin böyle düşünmeğe, böyle demeğe hakkı yoktur.

Gazetecilikte kötümserlik, bugün başta bulunanların sandığı gibi, yapılan her işi tenkit etmek değildir. Gazetecilikte kötümserlik, yapılanla yetinmektir. Yapılan hiç bir işle yetinmemek, daima daha iyisinin, daha uygununun yapılabileceğine inanacak kadar iyimser olmanın tabiî bir sonucudur.

Hele, iş başında bulunanların toplumu ileriye değil, geriye götürdüklerini gören bir gazetecinin görevi, iş başında bulunanları hırpalayıp bir an önce mevkilerinden düşürmeğe çalışmaktır.

Bunun tersini yapmak, hattâ baskı yüzünden bunun tersini yapmağa razı olmak, gazetecilik şerefiyle bağdaşamaz.

Kanunlarda yapılmak istenen değişikliklerse, «resmî sıfatı haiz» olanları itibardan düşürecek yayınlarda bulunmayı suç saymıştır. Resmî sıfatı haiz onlanların itibardan düşürülememesi, onların iktidardan da düşürülememesi demektir. Böyle bir hükümse demokrasinin başlıca ilkeleriyle çatışır.

İktidarda onları itibardan düşürmek için yalan yayında bulunmak elbette yasak edilmelidir. Gazetecinin baş görevlerinden biri de yalanları açığa vurup gerçekleri ortaya çıkarmaktır. Fakat gerçekleri ortaya çıkarırken, kendisine yardım edenleri güç durumda bırakmamak, bir gazeteci için namus borcudur. Kanunda istenen değişikliklerse bu namus borcunun yerine getirilmesini suç saymaktadır. Böyle bir hüküm kabul edildikten sonra, gazeteci için, gerçekleri vesikalalarıyla açıklıyabilmek imkânsız hâle gelecektir. Çünki bu hüküm kendisini, böyle vesikaların, hattâ yayınladığı alelâde haberlerin kaynaklarını 24 saat içinde Cumhuriyet Savcılığına bildirmeğe mecbur tutmaktadır. Harb esirlerine bile tanınmış olan sır saklama hakkını, Türk Hükümeti, Türk gazetecisinden esirgemektedir.

Kanunlara koyulacak başka hükümlerle haber yayma hürriyeti kısılmakta olan gazetecinin, bahsettiğimiz bu hükümle de, haber alma hürriyeti kısılmakta, hattâ büsbütün ortadan kaldırılmaktadır.

Bundan böyle hiç bir vatandaş, adını gizli tutarak bir gazeteye şikâyetini bildiremiyecektir. Ancak işinden atılmayı, ekmeğinden edilmeyi göze almış kimseler gazetelere şikâyette bulunabilecek, haber ve vesika verebileceklerdir.

Kanuna böyle bir hüküm koymakla, Hükümet, yalnız gazeteciye değil, vatandaşa da «şikâyet etmiyeceksin!» demiş olmaktadır.

Hükümetin getirdiği değişiklik teklifleri Mecliste kabul edilirse, şerefli bir gazeteci olmakla kanunlara riayetkar olmayı bağdaştırabilmek imkânı büsbütün ortadan kalkacaktır. Kanunlara konacak yeni hükümler, bu bakımdan, gayrî ahlâkidir.

Bizi, şerefli birer gazeteci olarak görevlerimizi yapmaktan men etmek istiyen kimselere karşı, bu kimseler hangi «resmî sıfatı haiz» olurlarsa olsunlar, içimizde artık en küçük bir saygı duyamayız. Bu kimseler, istedikleri kanun hükümleri yürürlüğe girdikten sonra sayfalarımıza inecek sükûtu sakın ola bir saygı işareti sanıp ta aldanmasınlar!

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1956.06.02.jpg
1956.06.02_B.jpg
1956.06.02_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Saygısız Sükût,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 27 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/628 ulaşıldı.