Söz Milletindir
Başlık:
Söz Milletindir
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-06-04
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Söz milletindir:
Büyük Millet Meclisi, 6334 ve 5680 sayılı kanunları değiştirmek için hükümetin getirdiği tasarıları kabul ederse, Türk basını, devamlı olarak sıkı yönetim şartlaRI altında vazife görecek demektir. Hattâ tasarılarda, en küçük bir bahaneyle gazetecilerin meslek hayatını bile sona erdirebilecek hükümler, gazetelerin teknik işlerine yersiz müdahaleler bulunduğuna göre, bundan böyle basın, sıkı yönetim sırasında olduğundan da daha ağır şartlar altında çalışacaktır.
Zaten, Türkiye'nin basın merkezi olan İstanbul'da Sıkı Yönetim sona erdikten sonra da gazeteler üzerindeki baskıyı devam ettirebilme düşüncesi, tasarıların komisyonlardan ve Meclisten bu kadar süratle geçirilmesinde başlıca âmili teşkil etmiş olmalıdır. 7 Haziran günü Sıkı Yönetim sona erince, gazeteler, hiç nefes alamadan, bu yeni kanunların baskısı altına girecektir. Böylece hükümet, sıkı yönetimi sırf siyasî maksatlarla bu kadar uzatmış olduğuna bir delil daha vermiş olmaktadır.
Sıkı Yönetim Komutanının geçen Eylül, vazifesine başlar başlamaz gazetecilere verdiği sözlü talimatın son maddesindeki «sansör yoktur» sözü ne kadar manasız idiyse, şimdi istenilen değişiklikler kabul edildikten sonra, Basın Kanununun birinci maddesindeki «basın serbesttir» sözü de o kadar manasız kalacaktır.
Gazetelerin kapatılmasına imkân veren, gazetelerin haber alma ve haber verme hürriyetlerini ortadan kaldıran, gazetecilik mesleğini en teminatsız ve en tehlikeli meslek haline getiren kanunların yürürlükte bulunduğu bir memlekette basın hukuken serbest sayılamaz.
Eğer bir kanunun bir maddesinde «basın serbesttir» denilmekle basın serbest olabilseydi, Sovyet basınını da serbest saymak gerekirdi. Çünkü Sovyetler Birliği Anayasasının 125 inci maddesinin (b) fıkrasında da basının serbest olduğu yazılıdır.
Haber kaynaklarını gizli tutma hakkı sona ermekle gazetelerin haber alma hürriyeti kaldırılmış olmaktadır. Nelerin yazılıp nelerin yazılamıyacağını belirten hükümler kabul edilmek ve «kanun, nizamname veya resmî teşekküllerce ittihaz olunan karar gereğince gizli toplantılardaki müzakeratın veya alınan kararların neşri yasaktır» denilmekle de haber verme hürriyeti kaldırılmış olmaktadır.
Bu son hükümle, iktidar partisi Meclis Grupu toplantılarına dair haberlerin yayınlanmasına engel olmak istendiği herkesçe biliniyor. Oysa, iktidardaki partinin Meclis Grupu toplantıları, zaman zaman iddia edildiği gibi, birer «aile toplantısı» değildir.
Bu toplantılarda, Türk vatandaşlarının mukadderatı üzerinde kararlar alınır. Bu kararları öğrenip yazmayı yasak etmek yalnız Anayasanın basın hürriyetini teminat altına alan 70 ve 77 inci maddelerinin değil, aynı zamanda, Cumhriyet idaresinin temelindeki millî egemenliğin de ihlâlidir. Türk mîlletinin temsilcileri, Türk milleti hakkındaki kararlarını, gizli «aile toplantıları»nda alamazlar. Kendilerine böyle bir imkânı sağlıyacak olan kanunlar kabul etmekle, yetkilerini, milletin güvenini, kötüye kullanmış olurlar.
Bütün bu hükümler yürürlüğe girerse ne olacaktır? Türkiye'de basın hürriyeti, ve onunla beraber demokrasi, fiilen sona erecek midir? Bu sorunun cevabını vermek Türk milletine düşer. Eğer Türk milleti razı olursa sona erecek, razı olmazsa sona ermeyecektir!
Türk milleti basın hürriyetinin ve demokrasinin sona ermesine razı değilse, hiç bir tedbir, Türk gazetelerini, Anayasa teminatı altında ve millet hizmetinde vazifelerini yapmaktan alıkoyamıyacaktır.
Son söz Türk milletinindir; Türk milleti hakkındaki kararlarını gizli «aile toplantılarında almağa cüret edenlerin değil..
Hükümetin Meclise getirdiği tasarılar kanunlaşsa bile, bu kanunların hükümleri ancak, Türk milletinin istediği şekilde, izin verdiği ölçüde uygulanabilecektir. Nasıl ki, başlangıçta «kapattım», «men ettim* diye konuşan Sıkı Yönetim Komutanı da, çok geçmeden, millet iradesine boyun eğip, o iradenin kendisine çizdiği sınırlar içine çekilmek zorunda kalmıştır.
Bülent ECEVİT
Söz milletindir:
Büyük Millet Meclisi, 6334 ve 5680 sayılı kanunları değiştirmek için hükümetin getirdiği tasarıları kabul ederse, Türk basını, devamlı olarak sıkı yönetim şartlaRI altında vazife görecek demektir. Hattâ tasarılarda, en küçük bir bahaneyle gazetecilerin meslek hayatını bile sona erdirebilecek hükümler, gazetelerin teknik işlerine yersiz müdahaleler bulunduğuna göre, bundan böyle basın, sıkı yönetim sırasında olduğundan da daha ağır şartlar altında çalışacaktır.
Zaten, Türkiye'nin basın merkezi olan İstanbul'da Sıkı Yönetim sona erdikten sonra da gazeteler üzerindeki baskıyı devam ettirebilme düşüncesi, tasarıların komisyonlardan ve Meclisten bu kadar süratle geçirilmesinde başlıca âmili teşkil etmiş olmalıdır. 7 Haziran günü Sıkı Yönetim sona erince, gazeteler, hiç nefes alamadan, bu yeni kanunların baskısı altına girecektir. Böylece hükümet, sıkı yönetimi sırf siyasî maksatlarla bu kadar uzatmış olduğuna bir delil daha vermiş olmaktadır.
Sıkı Yönetim Komutanının geçen Eylül, vazifesine başlar başlamaz gazetecilere verdiği sözlü talimatın son maddesindeki «sansör yoktur» sözü ne kadar manasız idiyse, şimdi istenilen değişiklikler kabul edildikten sonra, Basın Kanununun birinci maddesindeki «basın serbesttir» sözü de o kadar manasız kalacaktır.
Gazetelerin kapatılmasına imkân veren, gazetelerin haber alma ve haber verme hürriyetlerini ortadan kaldıran, gazetecilik mesleğini en teminatsız ve en tehlikeli meslek haline getiren kanunların yürürlükte bulunduğu bir memlekette basın hukuken serbest sayılamaz.
Eğer bir kanunun bir maddesinde «basın serbesttir» denilmekle basın serbest olabilseydi, Sovyet basınını da serbest saymak gerekirdi. Çünkü Sovyetler Birliği Anayasasının 125 inci maddesinin (b) fıkrasında da basının serbest olduğu yazılıdır.
Haber kaynaklarını gizli tutma hakkı sona ermekle gazetelerin haber alma hürriyeti kaldırılmış olmaktadır. Nelerin yazılıp nelerin yazılamıyacağını belirten hükümler kabul edilmek ve «kanun, nizamname veya resmî teşekküllerce ittihaz olunan karar gereğince gizli toplantılardaki müzakeratın veya alınan kararların neşri yasaktır» denilmekle de haber verme hürriyeti kaldırılmış olmaktadır.
Bu son hükümle, iktidar partisi Meclis Grupu toplantılarına dair haberlerin yayınlanmasına engel olmak istendiği herkesçe biliniyor. Oysa, iktidardaki partinin Meclis Grupu toplantıları, zaman zaman iddia edildiği gibi, birer «aile toplantısı» değildir.
Bu toplantılarda, Türk vatandaşlarının mukadderatı üzerinde kararlar alınır. Bu kararları öğrenip yazmayı yasak etmek yalnız Anayasanın basın hürriyetini teminat altına alan 70 ve 77 inci maddelerinin değil, aynı zamanda, Cumhriyet idaresinin temelindeki millî egemenliğin de ihlâlidir. Türk mîlletinin temsilcileri, Türk milleti hakkındaki kararlarını, gizli «aile toplantıları»nda alamazlar. Kendilerine böyle bir imkânı sağlıyacak olan kanunlar kabul etmekle, yetkilerini, milletin güvenini, kötüye kullanmış olurlar.
Bütün bu hükümler yürürlüğe girerse ne olacaktır? Türkiye'de basın hürriyeti, ve onunla beraber demokrasi, fiilen sona erecek midir? Bu sorunun cevabını vermek Türk milletine düşer. Eğer Türk milleti razı olursa sona erecek, razı olmazsa sona ermeyecektir!
Türk milleti basın hürriyetinin ve demokrasinin sona ermesine razı değilse, hiç bir tedbir, Türk gazetelerini, Anayasa teminatı altında ve millet hizmetinde vazifelerini yapmaktan alıkoyamıyacaktır.
Son söz Türk milletinindir; Türk milleti hakkındaki kararlarını gizli «aile toplantılarında almağa cüret edenlerin değil..
Hükümetin Meclise getirdiği tasarılar kanunlaşsa bile, bu kanunların hükümleri ancak, Türk milletinin istediği şekilde, izin verdiği ölçüde uygulanabilecektir. Nasıl ki, başlangıçta «kapattım», «men ettim* diye konuşan Sıkı Yönetim Komutanı da, çok geçmeden, millet iradesine boyun eğip, o iradenin kendisine çizdiği sınırlar içine çekilmek zorunda kalmıştır.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Söz Milletindir,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/630 ulaşıldı.