Menderes Konuştu
Başlık:
Menderes Konuştu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-04-10
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/31
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
MENDERES KONUŞTU
Milletin vergi diye ödediği paralardan, tahmin edildiğine göre bir milyon lirayı, bir günde, kendisine «hararetli kabul ve sevgi tezahürleri» tertiplenmesi için sarfettirebilecek; gene bu uğurda Büyük Millet Meclisini, büyük bir şehirdeki devlet okul ve dairelerini tatil ettirebilecek; Hava Yollarının uçaklarını, resmi ve gayriresmî taşıtları seferber ettirebilecek; velhasıl, vatandaşlar «taşkın sevinç» gösterilerile kalbini «esir» etsinler diye, vatandaş parasını kendi malı gibi harcayabilecek, devlet vasıtalarına el koyabilecek, devlet müesseselerinde çalışanları sokaklara dökebilecek kadar hür bir başbakan, halkın karşısına çıkıp, «bunlar bizim hürriyetimize sabah akşam tecavüz ediyorlar» diye muhaliflerinden dert yanıyor.
Toplantı hürriyeti kanunlarla teminat altına alınmış bir memlekette bu toplantılardaki konuşmaların tele geçirildiğini açıkça ilân eden; bu toplantılardaki konuşmalarından ötürü muhalif milletvekillerini «teşriî masuniyetin himaye etmemesi icap eder» diyebilen bir başbakan, muhaliflerine en ağır hakaret, itham ve tehditleri savurduktan sonra, o memlekette «hürriyet namına» yapılan «tedhişçilik» ten şikâyet ediyor.
«Hürriyet, evvelâ, korkudan masun olarak yaşamak imkânıdır» diyerek, kendisinin sabah akşam korku içinde yaşadığını anlatan bir başbakan, sonra bütün günahı kanunsuz iş yapmamak, suçsuz vatandaşların hürriyetini ihlâl etmemek olan zabıta kuvvetlerinden, «bunlar, ortada bariz bir suç işlenmekte olduğu halde niçin harekete geçmemektedirler?» diye, halk huzurunda hesap sorup, devletin zabıta kuvvetlerini suçsuz vatandaşlara karşı tahrik ediyor, gayrikanuni baskılarda bulunmağa zorluyor.
Kendisinin o kadar şikâyetçi göründüğü «haysiyet ve şereflere tecavüz», «tedhişçilik», «küfür» ve «hakaret», siyasi konuşmalarının başlıca unsurları haline gelmiş bu başbakan, hemen her konuşmasında, «dış itibar» dan da söz eder: Bir milletin dış itibarı için, bizzat kendisinin, bir başbakan olarak kendi milletine hitap ederken kullandığı dilden daha yıkıcı şey olabilir mi?
Aynı başbakan, vatandaş onurundan da söz eder: Bütün insanlık tarihinde, vatandaşlarının onurunu kendisi kadar hiçe saymış bir başbakan daha gösterilebilir mi?
Terbiye ve nezahetten söz eder: Başındaki devlet adamları Bay Menderes'in Adana'da konuştuğu gibi konuşan bir millet, hâlâ terbiye ve nezahetini muhafaza edebilmişse bu, yüksek bir millî karakterin mümkün kıldığı bir mucizeden başka bir şey olabilir mi?
Hiç bir hareket ye sözüyle meşruluk sınırlarını aşmamış, kanunlar nazarında tamamile suçsuz muhaliflerine karşı Başbakan Bay Menderes'in kullandığı sözler, kurtuluş savaşı günlerinde, birbirini gayrimeşru sayan Ankara ve İstanbul Hükümetlerinin temsilci ve taraftarları arasında bile kullanılmamıştı. Çünkü onlar, ister Ankara İster İstanbul Hükümetine bağlı bulunsunlar, kendilerinde hiç bir vesile ile, üyesi oldukları büyük milletin geleneklerini, ahlâk ve terbiye anlayışını hiçe sayma yetkisini göremezlerdi.
Eğer Bay Menderes o geleneklerden nasibini alamamışsa; veya, Adana'da kullandığından daha nezih, daha efendice, daha saygılı bir dil kullanmağa âsabı müsait değilse, artık, mevkiinin ve milletinin şerefini düşünüp susmalıdır! Susmakla, devlet adamlığı görünümünü, mevkiinden inme âni gelinceye kadar, belki bir kalıp olarak muhafaza edebilir.
Başbakanlık mevkii, kendisine, bu memleketin temiz havasını böylesine bozma, kanun nazarında suçsuz vatandaşları, sırf Başbakanlığını beğenmediler diye, böylesine tahkir ve tehdit etme hakkını vermez.
Başarmağa uğraştığı, gerçekten bir iktisadi kalkınma olsa bile, bu millet, bir «kalkınma» hayali uğrunda, Bay Adnan Menderes'in Adana'da sarfettiği kadar ağır sözlere muhatap olamaz. En ağır yoksulluklara katlanabilen bu millet, onuru çiğnenerek yaşamağa katlanamaz.
Başbakan Bay Menderes vatandaşlarına reva gördüğü muameleden ergeç hüsrana uğrayacaktır.
Bülent ECEVİT
MENDERES KONUŞTU
Milletin vergi diye ödediği paralardan, tahmin edildiğine göre bir milyon lirayı, bir günde, kendisine «hararetli kabul ve sevgi tezahürleri» tertiplenmesi için sarfettirebilecek; gene bu uğurda Büyük Millet Meclisini, büyük bir şehirdeki devlet okul ve dairelerini tatil ettirebilecek; Hava Yollarının uçaklarını, resmi ve gayriresmî taşıtları seferber ettirebilecek; velhasıl, vatandaşlar «taşkın sevinç» gösterilerile kalbini «esir» etsinler diye, vatandaş parasını kendi malı gibi harcayabilecek, devlet vasıtalarına el koyabilecek, devlet müesseselerinde çalışanları sokaklara dökebilecek kadar hür bir başbakan, halkın karşısına çıkıp, «bunlar bizim hürriyetimize sabah akşam tecavüz ediyorlar» diye muhaliflerinden dert yanıyor.
Toplantı hürriyeti kanunlarla teminat altına alınmış bir memlekette bu toplantılardaki konuşmaların tele geçirildiğini açıkça ilân eden; bu toplantılardaki konuşmalarından ötürü muhalif milletvekillerini «teşriî masuniyetin himaye etmemesi icap eder» diyebilen bir başbakan, muhaliflerine en ağır hakaret, itham ve tehditleri savurduktan sonra, o memlekette «hürriyet namına» yapılan «tedhişçilik» ten şikâyet ediyor.
«Hürriyet, evvelâ, korkudan masun olarak yaşamak imkânıdır» diyerek, kendisinin sabah akşam korku içinde yaşadığını anlatan bir başbakan, sonra bütün günahı kanunsuz iş yapmamak, suçsuz vatandaşların hürriyetini ihlâl etmemek olan zabıta kuvvetlerinden, «bunlar, ortada bariz bir suç işlenmekte olduğu halde niçin harekete geçmemektedirler?» diye, halk huzurunda hesap sorup, devletin zabıta kuvvetlerini suçsuz vatandaşlara karşı tahrik ediyor, gayrikanuni baskılarda bulunmağa zorluyor.
Kendisinin o kadar şikâyetçi göründüğü «haysiyet ve şereflere tecavüz», «tedhişçilik», «küfür» ve «hakaret», siyasi konuşmalarının başlıca unsurları haline gelmiş bu başbakan, hemen her konuşmasında, «dış itibar» dan da söz eder: Bir milletin dış itibarı için, bizzat kendisinin, bir başbakan olarak kendi milletine hitap ederken kullandığı dilden daha yıkıcı şey olabilir mi?
Aynı başbakan, vatandaş onurundan da söz eder: Bütün insanlık tarihinde, vatandaşlarının onurunu kendisi kadar hiçe saymış bir başbakan daha gösterilebilir mi?
Terbiye ve nezahetten söz eder: Başındaki devlet adamları Bay Menderes'in Adana'da konuştuğu gibi konuşan bir millet, hâlâ terbiye ve nezahetini muhafaza edebilmişse bu, yüksek bir millî karakterin mümkün kıldığı bir mucizeden başka bir şey olabilir mi?
Hiç bir hareket ye sözüyle meşruluk sınırlarını aşmamış, kanunlar nazarında tamamile suçsuz muhaliflerine karşı Başbakan Bay Menderes'in kullandığı sözler, kurtuluş savaşı günlerinde, birbirini gayrimeşru sayan Ankara ve İstanbul Hükümetlerinin temsilci ve taraftarları arasında bile kullanılmamıştı. Çünkü onlar, ister Ankara İster İstanbul Hükümetine bağlı bulunsunlar, kendilerinde hiç bir vesile ile, üyesi oldukları büyük milletin geleneklerini, ahlâk ve terbiye anlayışını hiçe sayma yetkisini göremezlerdi.
Eğer Bay Menderes o geleneklerden nasibini alamamışsa; veya, Adana'da kullandığından daha nezih, daha efendice, daha saygılı bir dil kullanmağa âsabı müsait değilse, artık, mevkiinin ve milletinin şerefini düşünüp susmalıdır! Susmakla, devlet adamlığı görünümünü, mevkiinden inme âni gelinceye kadar, belki bir kalıp olarak muhafaza edebilir.
Başbakanlık mevkii, kendisine, bu memleketin temiz havasını böylesine bozma, kanun nazarında suçsuz vatandaşları, sırf Başbakanlığını beğenmediler diye, böylesine tahkir ve tehdit etme hakkını vermez.
Başarmağa uğraştığı, gerçekten bir iktisadi kalkınma olsa bile, bu millet, bir «kalkınma» hayali uğrunda, Bay Adnan Menderes'in Adana'da sarfettiği kadar ağır sözlere muhatap olamaz. En ağır yoksulluklara katlanabilen bu millet, onuru çiğnenerek yaşamağa katlanamaz.
Başbakan Bay Menderes vatandaşlarına reva gördüğü muameleden ergeç hüsrana uğrayacaktır.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Menderes Konuştu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/586 ulaşıldı.