Sıkı Yönetim ve İnsan Hakları
Başlık:
Sıkı Yönetim ve İnsan Hakları
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1956-03-06
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/30
Metin:
Günün IŞIĞINDA
Sıkı yönetim ve insan hakları
Tanımadığımız bir avukattan gazeteye bir mektup geldi: Kendi hakkını bile koruyabilmekten ümit kestiği için avukatlık mesleğini bıraktığını yazıyordu.
6-9 Eylül hâdiselerinden hemen sonra bu avukatı bir gece gelip evinden almışlar. Şiltesi bile olmayan bir höcreye kapatmış, kimseyle konuşmasına izin vermemişler. Tevkif edildiğini ancak 20 gün sonra öğrenebilmiş. 3 ay sonunda serbest bırakıldığı zamansa ne tevkifinin ne serbest bırakılmasının sebebini biliyormuş.
Üzerine almış olduğu dâvaların bu yüzden yarım kaldığını müvekkillerinin yüzlerine bakamaz olduğunu söyleyen avukat, ben ki, diyordu, bu memlekette kendi hakkımı bile savunmaktan âcizim, ne cesaretle artık kendimde başkalarının haklarını savunma yetkisini görebilir, ne cesaretle avukatlık mesleğine devam edebilirim?
6—7 Eylülden sonraki aylar içinde İstanbul’da, bu avukatın başına gelenlerden de acı şeyler geçmiş olabilir. Ama, en açık hakları koruyamamak gibi bir acz içinde mesleğini bırakmak zorunda kalan bir avukatın dert yanışı, bir bakıma, hakları tanınmaz olmuş bütün insanların dertlerini özetliyor sayılır.
Sıkı yönetimin İstanbul’da 6 aydan 9 aya uzatılması gerekir miydi, gerekmez miydi, bu bir yana!. Asıl üstünde durulması gereken, Türkiye’de sıkı yönetimin uygulanış tarzıdır.
6 aydır görüldü ki Türkiye’de bir sıkı yönetim komutanlığı Anayasa’ya aykırı emirler verebilmekte, kanun teminatı altında bulunması gereken en basit insan haklarını hiçe sayabilmekte, demokratik rejimi köstekliyebilmekte, ve, hükümetin de sorumlu olması muhtemel görünen bir tahkikat konusunda, en küçük teferruat için bile hükümetten talimat alacak kadar gayesinden uzaklaşabilmektedir.
Eğer sıkı yönetimin bu tarzda uygulanması kanunlara aykırı ise ortada ağır bir sorumluluk var demektir. Yok, kanunlara uygunsa, kanunların değiştirilmesine ihtiyaç vardır.
Son 6 aylık tecrübenin ışığı altında B.M.M., sıkı yönetimle ilgili mevzuatı herhalde bir daha gözden geçirmelidir. En tehlikeli şartlar bile, demokratik bir memlekette insan haklarının bu 6 aylık sıkı yönetim uygulanışında görüldüğü kadar hiçe sayılmasını haklı veya mazur gösteremez.
Başbakan, 6—7 Eylül hâdiselerinde ilgisi olduğuna dair delil bulunursa, «yalnız hükümetten değil, insanlıktan da istifaya hazır» olduğunu söyledi. Bir devlet adamının şu veya bu sebeple insanlıktan istifaya hazır olduğunu ilân etmesi hiç bir meseleyi halletmez. Gerekli olan, sıkı yönetim bahanesi altında bir kısım vatandaşların insanlıktan iskat edilmiş gibi muamele görmelerine son verilmesidir!
Bülent ECEVİT
Sıkı yönetim ve insan hakları
Tanımadığımız bir avukattan gazeteye bir mektup geldi: Kendi hakkını bile koruyabilmekten ümit kestiği için avukatlık mesleğini bıraktığını yazıyordu.
6-9 Eylül hâdiselerinden hemen sonra bu avukatı bir gece gelip evinden almışlar. Şiltesi bile olmayan bir höcreye kapatmış, kimseyle konuşmasına izin vermemişler. Tevkif edildiğini ancak 20 gün sonra öğrenebilmiş. 3 ay sonunda serbest bırakıldığı zamansa ne tevkifinin ne serbest bırakılmasının sebebini biliyormuş.
Üzerine almış olduğu dâvaların bu yüzden yarım kaldığını müvekkillerinin yüzlerine bakamaz olduğunu söyleyen avukat, ben ki, diyordu, bu memlekette kendi hakkımı bile savunmaktan âcizim, ne cesaretle artık kendimde başkalarının haklarını savunma yetkisini görebilir, ne cesaretle avukatlık mesleğine devam edebilirim?
6—7 Eylülden sonraki aylar içinde İstanbul’da, bu avukatın başına gelenlerden de acı şeyler geçmiş olabilir. Ama, en açık hakları koruyamamak gibi bir acz içinde mesleğini bırakmak zorunda kalan bir avukatın dert yanışı, bir bakıma, hakları tanınmaz olmuş bütün insanların dertlerini özetliyor sayılır.
Sıkı yönetimin İstanbul’da 6 aydan 9 aya uzatılması gerekir miydi, gerekmez miydi, bu bir yana!. Asıl üstünde durulması gereken, Türkiye’de sıkı yönetimin uygulanış tarzıdır.
6 aydır görüldü ki Türkiye’de bir sıkı yönetim komutanlığı Anayasa’ya aykırı emirler verebilmekte, kanun teminatı altında bulunması gereken en basit insan haklarını hiçe sayabilmekte, demokratik rejimi köstekliyebilmekte, ve, hükümetin de sorumlu olması muhtemel görünen bir tahkikat konusunda, en küçük teferruat için bile hükümetten talimat alacak kadar gayesinden uzaklaşabilmektedir.
Eğer sıkı yönetimin bu tarzda uygulanması kanunlara aykırı ise ortada ağır bir sorumluluk var demektir. Yok, kanunlara uygunsa, kanunların değiştirilmesine ihtiyaç vardır.
Son 6 aylık tecrübenin ışığı altında B.M.M., sıkı yönetimle ilgili mevzuatı herhalde bir daha gözden geçirmelidir. En tehlikeli şartlar bile, demokratik bir memlekette insan haklarının bu 6 aylık sıkı yönetim uygulanışında görüldüğü kadar hiçe sayılmasını haklı veya mazur gösteremez.
Başbakan, 6—7 Eylül hâdiselerinde ilgisi olduğuna dair delil bulunursa, «yalnız hükümetten değil, insanlıktan da istifaya hazır» olduğunu söyledi. Bir devlet adamının şu veya bu sebeple insanlıktan istifaya hazır olduğunu ilân etmesi hiç bir meseleyi halletmez. Gerekli olan, sıkı yönetim bahanesi altında bir kısım vatandaşların insanlıktan iskat edilmiş gibi muamele görmelerine son verilmesidir!
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Sıkı Yönetim ve İnsan Hakları,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/558 ulaşıldı.