Havacılarımızın Çalışkanlığı Neden Şikâyet Konusu Oluyor? (No. 28)
Başlık:
Havacılarımızın Çalışkanlığı Neden Şikâyet Konusu Oluyor? (No. 28)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", s. 4
Tarih:
1955-10-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Yazan: Bülent ECEVİT
Kanada'da jet pilotluğu eğitimi gören genç subaylarımızdan 3 ü uçuşa hazırlanıyorlar.. Soldan sağa doğru: Teğmen Ferit Yeşilgüldem; Teğmen Ömer Yavuz; Teğmen Ümit Atak.
Havacılarımızın çalışkanlığı neden şikâyet kanusu oluyor?
"Türkler, anlamadım demeyi onurlarına yediremiyorlar - Bir bahsi anlamadıklarını ancak tepkili uçağa binip havalandıkları zaman anlıyoruz,,
Tefrika No. 28
Kanadalı subaylar, yetiştirmekte oldukları genç havacılarımızın çalışkanlığından neden şikâyetçi idiler?
«Biz,» diyorlar, «buraya en zayıf İngilizceyle gelen NATO havacılarının Türkler olduğunu biliyoruz. Cet pilotluğu ise geniş bir teknik bilgi gerektirir. Bu bilgiyi kavrayabilmek için, hangi dilde ders veriliyorsa o dili çok iyi bilmelidir. Onun için biz, Türklerin İngilizcesinin zayıf olduğunu düşünerek, her bahsi anlattıktan sonra kendilerine,
«— İyice anlamadığınız bir şey varsa lütfen sorunuz! deriz.. Fakat hiç biri kalkıp ta,
«— Şurasını anlamadım, demez.
«Deseler, kendilerine biraz daha geniş izahat vermekten hiç birimiz kaçınmayız da sıkılmayız da. Fakat Türkler, «anlamadım» demeyi galiba onurlarına yediremiyoriar. Tereddüt ettikleri bir hususta kalkıp öğretmenlerine soru sormayı da galiba ayıp sayıyor, öğretmene saygısızlık sayıyorlar.
«Halbuki bizim bu derslerde öğrettiklerimizi noktası noktasına anlamak bir ölüm - kalım meselesidir. Yalnız ölüm - kalım meselesi değil, aynı zamanda, her biri yüzbinlerce liraya mal olan uçakların korunması için de zaruridir.
«Türklerin derste anlattığımız bir bahsi anlamamış olduklarını biz, ancak sıra uçuşa geldiğinde, tepkili uçağın pilot yerine binip havalandıklarında farketmek imkânını buluyoruz ki o zaman da iş işten geçmiş olabilir.
Türkler, güç bir bahsi, iyi İngilizce bilmedikleri yahut teknik bilgileri kuvvetli olmadığı için anlıyamadıklarını, bütün ısrarımıza rağmen itiraftan kaçınmakla da kalmıyorlar. Dersten çıkıp kendi odalarına kapanınca, o bahsi notlarından ve kitaplarından anlıyabilmek için öylesine çalışıyor, kendilerini öylesine yoruyorlar ki bir çoğu hasta oluyor, yemekten uykudan kesiliyor. Bu yüzden sinirleri bozulduğu için, içimiz yana yana memleketlerine geri yollamak zorunda kaldığımız değerli havacılarınızın sayısı az değildir.
«Oysa ki sınıfta ders verilirken arasıra kalkıp bizden bir soru sormaları bütün bu derdi ortadan kaldırmağa yeter. Mesele bu kadar basit!. Fakat Türklere bunu kabul ettiremiyoruz.
*
Zararlı olabilecek kadar çok çalışmak hususunda, Kanadalı subayların ortaya attıkları bir mesele de şu:
«Bilmiyoruz ama,» diyorlar, «galiba burada başarı elde edemeden yurduna dönen Türk subayları memleketlerinde çok güç durumda kalıyorlar. Çünkü, başarısızlık ihtimalinin, buraya geldikleri günden itibaren, gözlerinde bir kâbus gibi büyüdüğünü ve bu kâbusun daha başlangıçta asaplarını tehlikeli bir dereceye kadar gerdiğini hissediyoruz.
«Oysa ki cet pilotluğu yepyeni ve çok zor bir bahistir. Her milletin havacıları arasında bu bahsin altından kalkamıyanlar çoktur. Acaba, bütün gayretine ve iyi niyetine rğmen başarı elde edemiyen havacılarınıza karşı memleketinizde biraz daha anlayış ve hoş görürlük gösterilmesi mümkün değil midir? Eğer bu mümkün olursa, aramıza gelen genç havacılarınız, eminiz, burada çok daha büyük bir iç huzuru ile ve daha verimli bir şekilde çalışacaklar.»
*
Kanadalı subaylar, öğrencilerimizle aralarındaki anlaşmazlığın, gene bizim onur anlayışımızla ilgili bir başka yönü üstünde de duruyorlar.
Diyorlar ki:
«Bir öğrenci sorduğumuz soruya olmadık bir cevap verince, ister istemez biraz sinirlenir,
«— Saçmalama!.. Budalalık etme!.. gibi sözler söyleriz. Bunu Kanadalı havacıya söylediğimiz gibi, İngiliz, Fransız, Danimarkalı havacıya da, hiç ayrılık gözetmeksizin söyleriz. Hiç biri de bunu mesele yapmaz bunun için öğretmenlerine darılmazlar. Ama kazara bir Türk havacısına ağzımızdan böyle bir söz kaçırdık mı felâket oluyor. Günlerce, bazan haftalarca suratları asılıyor, bize, kendi kendilerine ve hayata küsüyorlar yemekten içmekten kesilip âdeta hasta oluyorlar. Bu yüzden, kendilerini çok sevdiğimiz, kendilerine gerçekten saygı duyduğumuz halde, Türk öğrencilerimizle ders dışında arkadaş olmakta da büyük sıkıntı çekiyoruz. Çünkü eğer içlerinden birine derste bir defa,
«— Saçmalama!. demişsek, o bunu kendisine, hattâ milletine bir hakaret sayıp bize küsüyor.»
DÜZELTME: Dünkü Kanada yazısında, 3 üncü sütun, 2 nci paragrafın 8 inci satırındaki «çıkardıkça» kelimesi çıkarmadıkça» olacaktı.
Yazan: Bülent ECEVİT
Kanada'da jet pilotluğu eğitimi gören genç subaylarımızdan 3 ü uçuşa hazırlanıyorlar.. Soldan sağa doğru: Teğmen Ferit Yeşilgüldem; Teğmen Ömer Yavuz; Teğmen Ümit Atak.
Havacılarımızın çalışkanlığı neden şikâyet kanusu oluyor?
"Türkler, anlamadım demeyi onurlarına yediremiyorlar - Bir bahsi anlamadıklarını ancak tepkili uçağa binip havalandıkları zaman anlıyoruz,,
Tefrika No. 28
Kanadalı subaylar, yetiştirmekte oldukları genç havacılarımızın çalışkanlığından neden şikâyetçi idiler?
«Biz,» diyorlar, «buraya en zayıf İngilizceyle gelen NATO havacılarının Türkler olduğunu biliyoruz. Cet pilotluğu ise geniş bir teknik bilgi gerektirir. Bu bilgiyi kavrayabilmek için, hangi dilde ders veriliyorsa o dili çok iyi bilmelidir. Onun için biz, Türklerin İngilizcesinin zayıf olduğunu düşünerek, her bahsi anlattıktan sonra kendilerine,
«— İyice anlamadığınız bir şey varsa lütfen sorunuz! deriz.. Fakat hiç biri kalkıp ta,
«— Şurasını anlamadım, demez.
«Deseler, kendilerine biraz daha geniş izahat vermekten hiç birimiz kaçınmayız da sıkılmayız da. Fakat Türkler, «anlamadım» demeyi galiba onurlarına yediremiyoriar. Tereddüt ettikleri bir hususta kalkıp öğretmenlerine soru sormayı da galiba ayıp sayıyor, öğretmene saygısızlık sayıyorlar.
«Halbuki bizim bu derslerde öğrettiklerimizi noktası noktasına anlamak bir ölüm - kalım meselesidir. Yalnız ölüm - kalım meselesi değil, aynı zamanda, her biri yüzbinlerce liraya mal olan uçakların korunması için de zaruridir.
«Türklerin derste anlattığımız bir bahsi anlamamış olduklarını biz, ancak sıra uçuşa geldiğinde, tepkili uçağın pilot yerine binip havalandıklarında farketmek imkânını buluyoruz ki o zaman da iş işten geçmiş olabilir.
Türkler, güç bir bahsi, iyi İngilizce bilmedikleri yahut teknik bilgileri kuvvetli olmadığı için anlıyamadıklarını, bütün ısrarımıza rağmen itiraftan kaçınmakla da kalmıyorlar. Dersten çıkıp kendi odalarına kapanınca, o bahsi notlarından ve kitaplarından anlıyabilmek için öylesine çalışıyor, kendilerini öylesine yoruyorlar ki bir çoğu hasta oluyor, yemekten uykudan kesiliyor. Bu yüzden sinirleri bozulduğu için, içimiz yana yana memleketlerine geri yollamak zorunda kaldığımız değerli havacılarınızın sayısı az değildir.
«Oysa ki sınıfta ders verilirken arasıra kalkıp bizden bir soru sormaları bütün bu derdi ortadan kaldırmağa yeter. Mesele bu kadar basit!. Fakat Türklere bunu kabul ettiremiyoruz.
*
Zararlı olabilecek kadar çok çalışmak hususunda, Kanadalı subayların ortaya attıkları bir mesele de şu:
«Bilmiyoruz ama,» diyorlar, «galiba burada başarı elde edemeden yurduna dönen Türk subayları memleketlerinde çok güç durumda kalıyorlar. Çünkü, başarısızlık ihtimalinin, buraya geldikleri günden itibaren, gözlerinde bir kâbus gibi büyüdüğünü ve bu kâbusun daha başlangıçta asaplarını tehlikeli bir dereceye kadar gerdiğini hissediyoruz.
«Oysa ki cet pilotluğu yepyeni ve çok zor bir bahistir. Her milletin havacıları arasında bu bahsin altından kalkamıyanlar çoktur. Acaba, bütün gayretine ve iyi niyetine rğmen başarı elde edemiyen havacılarınıza karşı memleketinizde biraz daha anlayış ve hoş görürlük gösterilmesi mümkün değil midir? Eğer bu mümkün olursa, aramıza gelen genç havacılarınız, eminiz, burada çok daha büyük bir iç huzuru ile ve daha verimli bir şekilde çalışacaklar.»
*
Kanadalı subaylar, öğrencilerimizle aralarındaki anlaşmazlığın, gene bizim onur anlayışımızla ilgili bir başka yönü üstünde de duruyorlar.
Diyorlar ki:
«Bir öğrenci sorduğumuz soruya olmadık bir cevap verince, ister istemez biraz sinirlenir,
«— Saçmalama!.. Budalalık etme!.. gibi sözler söyleriz. Bunu Kanadalı havacıya söylediğimiz gibi, İngiliz, Fransız, Danimarkalı havacıya da, hiç ayrılık gözetmeksizin söyleriz. Hiç biri de bunu mesele yapmaz bunun için öğretmenlerine darılmazlar. Ama kazara bir Türk havacısına ağzımızdan böyle bir söz kaçırdık mı felâket oluyor. Günlerce, bazan haftalarca suratları asılıyor, bize, kendi kendilerine ve hayata küsüyorlar yemekten içmekten kesilip âdeta hasta oluyorlar. Bu yüzden, kendilerini çok sevdiğimiz, kendilerine gerçekten saygı duyduğumuz halde, Türk öğrencilerimizle ders dışında arkadaş olmakta da büyük sıkıntı çekiyoruz. Çünkü eğer içlerinden birine derste bir defa,
«— Saçmalama!. demişsek, o bunu kendisine, hattâ milletine bir hakaret sayıp bize küsüyor.»
DÜZELTME: Dünkü Kanada yazısında, 3 üncü sütun, 2 nci paragrafın 8 inci satırındaki «çıkardıkça» kelimesi çıkarmadıkça» olacaktı.
Koleksiyon
Alıntı
“Havacılarımızın Çalışkanlığı Neden Şikâyet Konusu Oluyor? (No. 28),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/513 ulaşıldı.