Bir "Siyasî Ahlâk" Anlayışı

Başlık: 
Bir "Siyasî Ahlâk" Anlayışı 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11768, s. 1 
Tarih: 
1955-10-27 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/29 
Metin: 
Günün IŞIĞINDA

Bir "siyasî ahlâk,, anlayışı...

Partisinden çıkan yahut çıkarılan milletvekillerinin milletvekilliğinden de çıkarılması için bir kanun hazırlanması yolunda D. P. Dördüncü Büyük Kongresince kabul edilen —daha doğrusu kabul edildiği ileri sürülen— takririn hukukçular arasında tartışılması devam ediyor.

«Tartışılması» diyoruz ama, gerçekte bunun için «tartışma» sözünü kullanmak ta yersiz. Çünkü ortada bir görüş ayrılığı yok: Bu konuda demeç veren, yazı yazan bütün huukuçular tasarının aleyhinde bulundular.

O kadar ki D. P. iktidarının görüşünü savunmak üzere 24 Ekim günü Zafer'de yayınlanan ve belki de bir hukukçu kaleminden çıkmış yazıda bile, takrir, ancak, metninden anlaşılan mâna değiştirilerek savunulabilmiştir.

O yazıdan öğrendiğimize göre, meğer metindeki sözleri metinden anlaşıldığı gibi anlayanlar «mugalâta ile ortalığı karıştırmak isteyenler» miş!...

Takrir metni şu idi:

«Herhangi bir partinin prensip ve umdelerini kabul ederek o partinin listesinden mebus seçilipte partisinden istifa eden veya o partiden kendilerini ihraç ettirecek yollara sapanların mebusluklarının da sakıt olmasını zaruri kılacak bir kanunun tedvinini temenni olarak kongremizin karar altına almasını arz ve teklif ederiz.»

24 Ekim günlü Zafer'deki bilimsel yazının açıkladığına göre ise, bu takrir,

«...Mensup olduğu partiden ayrılan mebusun mebusluktan da ayrılmasını, pek tabiî olarak, şu veya bu heyetin vereceği ıskat kararına bağlamayı değil, bu takriri verenlerin de istihdaf etmiş olacakları gibi, bu gibi hallerde o mebus hakkında milli iradenin hakemliğine ve seçmenlerin reyine yeniden başvurulmasını tazammun etmekte» miş!

Anlaşılan Zafer'deki yazının sahibi bile, söz konusu temenni takririni savunmayı ancak, bu takriri verenlerin gerçekte neyi «istihdaf etmiş olacakları» ve temenninin aslında neyi «tazammun etmekte» olduğu hakkında yeni bir görüş ortaya atılması şartile üzerine alabilmiş.

Partisinden çıkan yahut çıkarılan milletvekillerinin milletvekilliğinden de iskatı için hazırlanacak bir kanun, D.P. Kongresinde okunan takrir metnine de, bu metnin Zafer gazetesinde sonradan tevil edilmiş şekline de uygun olarak çıkarılmak istense bunun Anayasamıza, seçim kanunumuza ve bunların ruhuna aykırı düşüp düşmeyeceğini hukukçular inceleye dursunlar, «İspat Hakkı» isteyenlere karşı ortaya atılan bu «İskat Hakkı» meselesinin bir de siyasi ve ahlâki yönü vardır ki, bu yönü ile mesele, yalnız hnkukçularca değil, memleket işlerile ilgili bütün vatandaşlarca incelenmeğe değer.

Zaten meselenin Başbakan ve D.P. Genel Başkanını asıl ilgilendiren yönü de budur.

Başbakan ve D.P. Genel Başkanı, kendi partisi ve kendi partisinin Genel İdare Kurulu ve Meclis Grupu içinde çözüntü başladığından beri «siyasi ahlâk» konusu ile pek yakından ilgilenmektedir.

Meselâ demektedir ki Genel Başkan:

«Bugün 19 mebusun partimizden ayrılarak onun can düşmanı vaziyetine geçmek üzere bulunmaları hâdisesi ile karşı karşıyayız. Bu hareketlerdeki siyasi ahlâk bakımından mevcut redaet ve sakatlık bazı siyaset çevrelerinde bir türlü kabul olunmak istenmiyor... Bu hali... uzunca bir zaman devam edecek ve siyasi ahlâkın istikrarı ile ortadan kalkacak nev'i şahsına münhasır bir hastalık olarak kabul etmek ve tedavisi için tedbir almak gerekiyor..» Yoksa, diyor Genel Başkan, «hiç bir zaman ve hiç bir suretle siyasi istikrarı temin ve idame mümkün olmaz.»

Fakat Başbakan ve D.P. Genel Başkanı, daha önce, meselâ başka partilerden milletvekillerinin D.P. ye girdikleri ve eski partilerinin «can düşmanı vaziyetine» geçtikleri bir devirde, her nedense, böyle bir «siyasi ahlâk» meselesi üzerinde durmaz, o zamanlar ortada vicdanını rahatsız edecek, kendisine kaygı verecek bir «siyasi ahlâk» buhranı, bir «redaet ve sakatlık», «nev'i şahsına münhasır bir hastalık» görmezdi.

Onun için «siyasi ahlâk» Başbakanı soyut (mücerret) bir kavram olarak değil, sadece Demokrat Partinin, daha doğrusu D.P. başında bulunan zümrenin menfaatleri bakımından ilgilendiriyor olsa gerektir. Hangi hareket bu zümreyi sarsmak, bu zümrenin parti üzerindeki nüfuzunu zayıflatmak istidadını gösterirse, o hareketi Sayın Genel Başkan, «siyasi ahlâk bakımından redaet ve sakatlık», «nev'i şahsına münhasır bir hastalık» olarak görmektedir.

«Hastalığın» tedavisi için düşünülen tedbir: Parti içindeki «siyasi istikrar» ı bozabilecek her D.P. li milletvekilinin partiden olduğu gibi milletvekilliğinden de çıkarılmasıdır.

Yani D.P. deki milletvekileri, D.P. içindeki istikrarı bozmak istidadını göstermeleri halinde, milletvekilliğinden çıkarılmak tehdidi ile karşı karşıya bulunacaklardır.

Hesapça D.P. li milletvekilleri böyle bir tehdit karşısında yılacakları için aralarında D.P. başındaki idarecilerin tutumunu beğenmiyenler olsa bile, ses çıkarmayacaklar, ve böylece Demokrat Parti içinde tesanüt, memlekette de istikrar sağlanmış olacaktır!

Yani böyle bir tehdit karşısında vicdanının sesine uymaktan vaz geçip partisi içinde uslu uslu oturan bir milletvekilinin hareketi bir «siyasi ahlâk» örneği teşkil edecektir.

İşte Başbakanımızın ve Demokrat Parti Genel Başkanının «siyasi ahlâk» anlayışı!...

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1955.10.27.jpg
1955.10.27_B.jpg
1955.10.27_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Bir "Siyasî Ahlâk" Anlayışı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 26 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/514 ulaşıldı.