Resmî İzahlara Göre 6 Eylül Hâdisesi

Başlık: 
Resmî İzahlara Göre 6 Eylül Hâdisesi 
Kaynak: 
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11756, s. 1 
Tarih: 
1955-09-14 
Lokasyon: 
Atatürk Kitaplığı, 152/29 
Metin: 
GÜNÜN Işığında

Resmî izahlara göre 6 Eylül hâdisesi

BÜYÜK Millet Meclisinin 12 Eylül tarihli olağanüstü toplantısında dikkate değer bazı açıklamalar yapıldı.

Meselâ Başbakan Yardımcısı Prof. Köprülü, konuşmasının bir yerinde şöyle dedi:

«Bir arkadaşımız istanbul'daki toplantıya müsaade edildiğini beyan etti. Hayır arkadaşlar, hiçbir toplantıya müsaade edilmemiştir. Eğer gazetelerde böyle bir haber çıkmışsa bu tamamen yanlıştır. Hükümet ayın beşinde, altısında, yedisinde hiç bir toplantıya müsaade etmemiştir.»

Oysa ki Başbakan, aynı toplantıda yaptığı konuşmada şöyle diyordu:

«Hâdise başladığında, tamamiyle nezih bir talebe ve gençlik topluluğu şeklinde cereyan etti. Haberimiz yok muydu? Vardı. Neden önlemediniz diyeceksiniz. Önlemek için kâfi kuvvetlerimiz de mevcuttu:»

Bundan sonra Başbakan, kendi sorduğu soruyu cevaplandırarak, «hâdise» nin ansızın büyüyüp «baskın» şeklini aldığını, o yüzden de «bütün zabıta kuvvetlerini bir anda hareketsiz bıraktı» ğını bildirdi.

Demek ki, Başbakan Yardımcısının ifadesine göre, 6 Eylül akşamı İstanbul'da «müsaade edilmemiş» bir toplantı, daha doğrusu bir sokak gösterisi başlıyor, ancak, Başbakanın ifadesine göre bu «hâdise» başlangıçta «tamamiyle nezih bir talebe ve gençlik topluluğu şeklinde cereyan etti» ği için, müsaadesiz olduğu halde, zabıta kuvvetlerinin müdahalesine uğramıyor.

Hattâ Demokrat Partili gayrı müslim bir İstanbul milletvekilinin kendi başından geçenleri anlatırken belirttiğine göre (polis ve jandarmalar huzurunda sayın milletvekilinin evine girilmiş, evi tahrip edilmiş ve annesi yataktan atılmış), «hâdise» yi çıkaranlar zabıta kuvvetlerinden —bir milletvekilinin evinde bile— müzaharet görüyorlar.

Nitekim Sayın Başbakan, kendi konuşmasında, zabıta kuvvetlerinin bu pasif müzaharetinin psikolojik bir izahını da yapmıştır.

O halde, en yetkili ağızlarca doğrulandığına göre, zabıta kuvvetleri, «müsaade edilmemiş» bir toplantıya müdahale etmemekle kalmamış, «bunlara bir müsamaha nazarı altında hareket serbestisi vermek suretiyle mi vatani vazifemi, hamiyet vazifemi ifa ederim» (Başbakanın izahı) düşüncesiyle bazı kolaylıklar bile gösterip hâdisenin bilinen korkunç şekli almasına yol açmışlardır.

«Hiç bir toplantıya müsaade edilmemiştir» diyen Başbakan Yardımcısı ise, aynı konuşmasında şu bilgiyi de veriyor:

«Bu hâdiselerden Hükümet evvelce haberdardı. Gereken tedbirler alınmıştı. Fakat saat belli değildi. Tarihte bu gibi gafletlere tesadüf edildiğini unutmamak lâzımdır. Size bir misal vereyim: Amerikan birlikleri Pearl Harbour'a Japonların baskın yapacaklarını evvelden bildikleri halde zamanı öğrenemediklerinden baskına uğramışlardır»

Demek ki, Sayın Başbakan, alınan tedbirlerin ifasında gösterilen kararsızlık ve ihmalciliğin psikolojik bir izahını yaparken, Sayın Başbakan Yardımcısı bununla yetinmeyip daha müsbet bir izah yoluna sapmış, ve «Gereken tedbirler alınmış, fakat saat belli değildi» diyerek, «tarihte bu gibi gafletlere tesadüf edildiğini unutmamak lâzım» olduğunu Türk halkoyuna hatırlatmıştır.

İmdi, Büyük Millet Meclisinin 12 Eylül tarihli olağanüstü toplantısında en yetkili Hükümet adamlarınca yapılan bütün bu açıklamalara göre durumu şöyle özetliyebiliriz:

1. Hükümet, 6 Eylül günü İstanbul'da hiçbir toplantıya müsaade etmemiştir.

2. Hükümet, müsaade etmemiş olduğu halde, 6 Eylül günü İstanbul'da bir toplantı yapılacağını önceden öğrenmiştir (hattâ 6 Eylül akşamı devlet adamlarımız İstanbul'dan hareket ederlerken bu toplantı çoktan bir «hâdise» şeklini almağa başlamıştı).

3. Hükümet, müsaade etmediği halde yapılacağından haberdar olduğu bir toplantı için önceden tedbirler de aldırmıştır.

4. Önceden alınan bu tedbirleri tatbik etmekle görevli ve kâfi» miktarda zabıta kuvvetleri, «vatani vazife» ve «hamiyet vazifesi» gibi bazı düşüncelerin tesiri altında, hâdiseleri çıktığı anda bastırmaktan kaçınmış, ve, bir gayrı müslim Türk milletvekilinin evine tecavüz edilip annesinin yataktan atılmasına bile «hareket serbestisi vermek» suretiyle «vatani vazife» ve «hamiyet vazifesi» anlayışının dikkate değer yeni bir örneğini ortaya koymuştur.

5. Belki zabıta kuvvetleri «vatani vazife» ve «hamiyet vazifesi» gibi duygularını bile bastırarak, alman tedbirleri gene de tatbik edeceklerdi ama, ne var ki hâdiseler belli olmıyan bir saatte çıkmış, onun için de zabıta kuvvetleri, başından sonuna kadar şahidi oldukları hâdiselere karşı düşünülmüş tedbirleri tatbike kendilerinde yetki yahut mecburiyet görmemişlerdir.

6. «Bu hâdiselerden Hükümet evvelce haberdardı. Gereken tedbirler alınmıştı. Fakat saat belli değildi. Tarihte bu gibi gafletlere tesadüf edildiğini unutmamak lâzımdır.»

7. Hâdiselerin önlenemeyişinde resmî makamların da sorumluluğu bizzat Başbakanca ifade edilmiştir. Öte yandan, hâdiselerin vukuu sırasında iş başında bulunan Hükümet, bugün de iş başındadır, ve, Başbakan tarafından temin edildiği gibi, tahkikatı yapanların «yardımcısı olacaktır.»

Ve nihayet,

8. Her ne kadar «maruz olduğumuz büyük suikast hâdisesi geçmiş değil» se de, ve «kemali ciddiyetle henüz bu hâdisenin içinde bulunuyor» sak da (Başbakan Yardımcısının sözleri), Büyük Millet Meclisi, itminan içinde neticelere intizar etmek üzere» (Başbakanın sözleri), 1 Kasım 1955 gününe kadar sürecek bir tatile girmiştir.

Bülent ECEVİT 

Dosyalar

1955.09.14.jpg
1955.09.14_B.jpg
1955.09.14_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Resmî İzahlara Göre 6 Eylül Hâdisesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 19 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/493 ulaşıldı.