Dünya Siyasetinde Yeni bir Kuvvet : I (No. 19)
Başlık:
Dünya Siyasetinde Yeni bir Kuvvet : I (No. 19)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", ss. 4, 7
Tarih:
1955-09-15
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Yazan : Bülent ECEVİT
DÜNYA SIYASETINDE YENI BIR KUVVET: I
Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson'la görüşmemiz - "Ne anlatayım" "Masal anlatın!"- "Tarafsızlık güvenlik demek değildir".
FOTOĞRAF ALTI: Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson
Tefrika No. 19
Uçakla Ottawa'ya vardığımız gün, üstümüzü değişmeğe bile vakit kalmadan Dışişleri Bakanlığına gittik. Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson bizi kabul edecekti. Dünyanın en tanınmış diplomatlarından birine böyle resmî bir ziyareti yolculuk kıyafetiyle yapmak zorunda kaldığımız için hepimiz sıkılıyorduk ama, bu sıkıntımız ancak, toplantı salonuna Mr. Pearson girinciye kadar sürdü.
O güne kadar Mr. Pearson'u yalnız, gazete ve bültenlerde okuduğum ağıbaşlı, olgun ve yapıcı konuşmalarından tanırdım. NATO'nun bir askerî teşkilât olarak kalmayıp, insanlığın yükselmesine, üye devletler arasında sosyal, ekonomik ve kültürel yakınlaşma, hattâ kaynaşma sağlanmasına hizmet edecek bir milletlerarası teşekkül olarak gelişmesinde belki baş rolü oynamış olan Mr. Pearson, gözümde, Kuzey Atlantik «topluluğunun» (NATO için «topluluk» tâbirini ilk kullanan, Pearson'du) filozof - Dışişleri Bakanı idi. Onun için, kendisiyle tanışmak tatlı bir sürpriz oldu: Yaşını başını almış, saçları ağarmış, ciddî ve durgun, filozof, hattâ biraz da âlim tavırlı bir diplomatla karşılaşmayi beklerken, kapıdan içeri, telâşlı ve çevik adımlarla, umduğumdan bambaşka bir insan girdi. Genç ve enerjik, güler yüzlü, sevimli, gözleri ışıl ışıl bir insan..
Kılık kıyafetimizin böyle bir ziyaret için uygunsuz olduğunu düşünerek duyduğumuz sıkıntı, Mr. Pearson içeri girer girmez dağılıvermişti.
Kanadalı genç bir kadın gazete fotoğrafçısı, boynunda kocaman makinesi ve elinde fleş'i ile, Mr. Pearson'un oturduğu yerin tam karşısına gelen pencerey sıçradı. Üstünde yakası açık bir gömlek, ayaklarında ütüsüz bir pantalon vardı. Emreder gibi bir tavırla Mr. Pearson'a,
- Çabuk bir şeyler anlatın, resim çekeceğim! dedi.
- Ne anlatayım? dedi, Mr. Pearson.
Masal anlatın! dedi.
Mr. Parson gülerek bize dönüp,
- İşte Ottawaa'nın en şirin ve en müziç insanı bu hanmdır! derken, fleş parıldamış, resmimiz çekilmişti.
Sonra «şirin ve müziç» fotoğrafçı hanım, Pearson'un tam karşısındaki pencereye bağdaş gmee:şüıM hk3n..ı,yyb kurup oturdu.
Yeryüzünün hemen bütün Dışişleri Bakanlarına has o soğuk ve sıkıcı protokol havası, Mr. Pearson'un basın konferansı odasında, yerini, gayrı resmî bir oturma odasının huzuruna ve sıcaklığına bırakıyordu.
Mr. Pearson, gazete ve bültnlerde okuduğumuz demeçlerindeki açık sözlülük ve samimiyetle konuşuyordu. Diplomatların gazeteciler karşısında başlıca sığınakları olan «Beni mazur görün, bu sorunuza cevaplandıramam «yahut» bu konuda söyliyebileceğim bir şey yok» yahut da, son yılların diplomatik basın konferansları sözlüğüne kazandırdığı «No comment» gizi sözler, Mr. Parson'un yabancısıydı. Hiçbir soru karşısında bu sığınaklardan birine kaçmaya ihtiyaç hissetmiyecek kadar kendinden emin ve hazır cevaplıydı. Muhtelif Nato memleketlerinden gazetecilerin, kendi memleketleriyle Kanada arasındaki münasebetlere dair sordukları en nazik soruları bile bir anlık tereddüt geçirmeksizin cevaplandırıyordu.
Bizim Mr. Pearson tarafından kabul edildiğimiz sırada, yeni Sovyet siyasetinin ortaya çıkardığı, ve Avrupa'da gitgide revaç görmeğe başlamış olan «tarafsız milletler kuşağı» sözü, günün başlıca konularından biri idi.
- Bu konuda, alışık olduğum açık sözlülükle konuşabilmek biraz zor, dedi, Mr. Pearson, Ama cevap vermekten kaçınmak da istemem. İkinci Dünya Harbi sona erip de Birleşmiş Milletler Teşkilâtı kurulduğu zaman, artık eski tarafsızlık kavramının boş bir söz haline gelmiş olacağını ummuştuk. Çünkü gelecekte harblerin, saldırgana karşı alınacak polis tedbirlerine münhasır kalacağını düşünüyorduk. Bu düşüncemiz gerçekleştiği takdirde, tarafsızlık, yalnız mânâsını kaybetmekle kalmyacak, aynı zamanda nâhoş bir tavır halini de alacaktı. Fakat öyle olmadı. Çünkü Birleşmiş Milletler, dünya ölçüsünde bir güvenlik sistemi haline getirilemedi. Bugünkü soğuk harb de dünya, korku ve düşmanlıkla biribirini kollıyan iki cepheye ayrılmıştır. Bu şartlar altında, bir tarafsız milletler kuşağı fikri cazip görünebilir. Halbuki tarih, tarafsızlığın güvenlik demek olmadığını göstermiştir. Hem tarafsızlık kavramını Birleşmiş Milletler prensipleriyle uzlaştırmak da zordur. Nitekim İsviçre bunu takdir ettiği içindir ki Birleşmiş Milletlere girmemiştir.
Tarafsızlık konusundaki görüşlerini böylece özetledikten sonra, Mr. Pearson, Avusturyanın tarafsızlığı, Almanya'nın da zamanla «tarafsız milletler kuşağı» na kayması ihtimalleri üzerinde durdu. İhtiyatlı bir dil kullanmakla beraber, Kanada Dışişleri Bakanının, böyle gelişmeleri, dünya barışına ve güvenliğine yararlı görmediği belli idi.
Yazan : Bülent ECEVİT
DÜNYA SIYASETINDE YENI BIR KUVVET: I
Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson'la görüşmemiz - "Ne anlatayım" "Masal anlatın!"- "Tarafsızlık güvenlik demek değildir".
FOTOĞRAF ALTI: Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson
Tefrika No. 19
Uçakla Ottawa'ya vardığımız gün, üstümüzü değişmeğe bile vakit kalmadan Dışişleri Bakanlığına gittik. Kanada Dışişleri Bakanı Lester B. Pearson bizi kabul edecekti. Dünyanın en tanınmış diplomatlarından birine böyle resmî bir ziyareti yolculuk kıyafetiyle yapmak zorunda kaldığımız için hepimiz sıkılıyorduk ama, bu sıkıntımız ancak, toplantı salonuna Mr. Pearson girinciye kadar sürdü.
O güne kadar Mr. Pearson'u yalnız, gazete ve bültenlerde okuduğum ağıbaşlı, olgun ve yapıcı konuşmalarından tanırdım. NATO'nun bir askerî teşkilât olarak kalmayıp, insanlığın yükselmesine, üye devletler arasında sosyal, ekonomik ve kültürel yakınlaşma, hattâ kaynaşma sağlanmasına hizmet edecek bir milletlerarası teşekkül olarak gelişmesinde belki baş rolü oynamış olan Mr. Pearson, gözümde, Kuzey Atlantik «topluluğunun» (NATO için «topluluk» tâbirini ilk kullanan, Pearson'du) filozof - Dışişleri Bakanı idi. Onun için, kendisiyle tanışmak tatlı bir sürpriz oldu: Yaşını başını almış, saçları ağarmış, ciddî ve durgun, filozof, hattâ biraz da âlim tavırlı bir diplomatla karşılaşmayi beklerken, kapıdan içeri, telâşlı ve çevik adımlarla, umduğumdan bambaşka bir insan girdi. Genç ve enerjik, güler yüzlü, sevimli, gözleri ışıl ışıl bir insan..
Kılık kıyafetimizin böyle bir ziyaret için uygunsuz olduğunu düşünerek duyduğumuz sıkıntı, Mr. Pearson içeri girer girmez dağılıvermişti.
Kanadalı genç bir kadın gazete fotoğrafçısı, boynunda kocaman makinesi ve elinde fleş'i ile, Mr. Pearson'un oturduğu yerin tam karşısına gelen pencerey sıçradı. Üstünde yakası açık bir gömlek, ayaklarında ütüsüz bir pantalon vardı. Emreder gibi bir tavırla Mr. Pearson'a,
- Çabuk bir şeyler anlatın, resim çekeceğim! dedi.
- Ne anlatayım? dedi, Mr. Pearson.
Masal anlatın! dedi.
Mr. Parson gülerek bize dönüp,
- İşte Ottawaa'nın en şirin ve en müziç insanı bu hanmdır! derken, fleş parıldamış, resmimiz çekilmişti.
Sonra «şirin ve müziç» fotoğrafçı hanım, Pearson'un tam karşısındaki pencereye bağdaş gmee:şüıM hk3n..ı,yyb kurup oturdu.
Yeryüzünün hemen bütün Dışişleri Bakanlarına has o soğuk ve sıkıcı protokol havası, Mr. Pearson'un basın konferansı odasında, yerini, gayrı resmî bir oturma odasının huzuruna ve sıcaklığına bırakıyordu.
Mr. Pearson, gazete ve bültnlerde okuduğumuz demeçlerindeki açık sözlülük ve samimiyetle konuşuyordu. Diplomatların gazeteciler karşısında başlıca sığınakları olan «Beni mazur görün, bu sorunuza cevaplandıramam «yahut» bu konuda söyliyebileceğim bir şey yok» yahut da, son yılların diplomatik basın konferansları sözlüğüne kazandırdığı «No comment» gizi sözler, Mr. Parson'un yabancısıydı. Hiçbir soru karşısında bu sığınaklardan birine kaçmaya ihtiyaç hissetmiyecek kadar kendinden emin ve hazır cevaplıydı. Muhtelif Nato memleketlerinden gazetecilerin, kendi memleketleriyle Kanada arasındaki münasebetlere dair sordukları en nazik soruları bile bir anlık tereddüt geçirmeksizin cevaplandırıyordu.
Bizim Mr. Pearson tarafından kabul edildiğimiz sırada, yeni Sovyet siyasetinin ortaya çıkardığı, ve Avrupa'da gitgide revaç görmeğe başlamış olan «tarafsız milletler kuşağı» sözü, günün başlıca konularından biri idi.
- Bu konuda, alışık olduğum açık sözlülükle konuşabilmek biraz zor, dedi, Mr. Pearson, Ama cevap vermekten kaçınmak da istemem. İkinci Dünya Harbi sona erip de Birleşmiş Milletler Teşkilâtı kurulduğu zaman, artık eski tarafsızlık kavramının boş bir söz haline gelmiş olacağını ummuştuk. Çünkü gelecekte harblerin, saldırgana karşı alınacak polis tedbirlerine münhasır kalacağını düşünüyorduk. Bu düşüncemiz gerçekleştiği takdirde, tarafsızlık, yalnız mânâsını kaybetmekle kalmyacak, aynı zamanda nâhoş bir tavır halini de alacaktı. Fakat öyle olmadı. Çünkü Birleşmiş Milletler, dünya ölçüsünde bir güvenlik sistemi haline getirilemedi. Bugünkü soğuk harb de dünya, korku ve düşmanlıkla biribirini kollıyan iki cepheye ayrılmıştır. Bu şartlar altında, bir tarafsız milletler kuşağı fikri cazip görünebilir. Halbuki tarih, tarafsızlığın güvenlik demek olmadığını göstermiştir. Hem tarafsızlık kavramını Birleşmiş Milletler prensipleriyle uzlaştırmak da zordur. Nitekim İsviçre bunu takdir ettiği içindir ki Birleşmiş Milletlere girmemiştir.
Tarafsızlık konusundaki görüşlerini böylece özetledikten sonra, Mr. Pearson, Avusturyanın tarafsızlığı, Almanya'nın da zamanla «tarafsız milletler kuşağı» na kayması ihtimalleri üzerinde durdu. İhtiyatlı bir dil kullanmakla beraber, Kanada Dışişleri Bakanının, böyle gelişmeleri, dünya barışına ve güvenliğine yararlı görmediği belli idi.
Koleksiyon
Alıntı
“Dünya Siyasetinde Yeni bir Kuvvet : I (No. 19),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/494 ulaşıldı.