Ağla Güzelim Ağla
Başlık:
Ağla Güzelim Ağla
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında"
Tarih:
1955-09-13
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
"Ağla güzelim ağla„
KAÇ gündür ULUS, bilmeden okurlarına bir azizlik yapmıyor: Sabah gazeteyi elinize alıp da birinci sayfanın başlıklarını okuya okuya aşağı kadar indiğimizde, gözlerinize biriken yaşları zor tutacak hale gelmiş oluyorsunuz. İşte tam o sırada, sanki gazete sizin bu halinizi anlamış gibi, bir başlık daha gözünüze ilişiyor:
«Ağla güzelim ağla»...
Yakında tefrika edilecek bir romanın adıymış bu.
Yer yeni gün, bir öncekinden daha acı haberlerle gelir oldu bize. Gülebilmek, sevinebilmek, gurur duyabilmek... bunlar artık, Türkiyeli gazete okuyucusuna, çocukluk günlerinin geri gelmez mutlu günleri gibi uzak görünür oldu.
İçi kararmasın diye her gün kendine yalnız sevindirici haberlerle dolu bir özel gazete hazırlatan zengin Amerikalı Türkiye'de olsaydı, sabahları eline gazete diye boş bir kâğıt geçerdi. Amerika'da bugün yaşıyor olsaydı, özel gazetesinde Türkiye'ye dair tek bir haber çıkmaz, mutlu bir yer olduğuna kendi kendini inandırmak istediği dünyasında Türkiye diye bir memleketin varlığından bahsedilemezdi.
Kader mi desek, kısmet mi?..
Ama Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokula giden nesil, böyle sözlere düşman olarak yetiştirilmişti. O nesle, yakın tarihte memleketin başına ne felâket geldiyse hemen hepsinden «kader» sözünün, «kısmet» sözünün suçlu olduğu öğretilirdi.
«Kısmet» gibi, «kader» gibi sözlere düşmanlık, Atatürk'ün demokrasi yolunda milletine verdiği belki de ilk dersti. Miiletçe uğrıyacağımız felâketler, karşılaşacağımız zorluklar önünde sığınabileceğimiz «kısmet» gibi, «kader» gibi özürler bırakılmayınca, o felâketlere, o zorluklara göğüs germeğe, onlarla savaşmağa mecbur kalacaktık. Böylece de Türkiye'de zamanla millî irade diye bir kuvvet ortaya çıkacaktı. İşte «hakimiyet» ancak o zaman gerçekten «milletin» olacaktı.
Son yıllarda ise, henüz belki «kısmet» sığınağına kadar gerilemedik ama, bazı seçkinlerimiz bile sözlerinde ve yazılarında «bu memleketin kaderi», «bu milletin talihi» yollu özürlere sığınır oldular. Son Osmanlı yıllarının çaresizlik ve teslimiyet ruhu yeniden içimizi uyuşturmağa başladı.
Demokrasi, millet iradesinin, iç işlerde «talih» gibi, «kader» gibi, «kısmet» gibi gizli kuvvetlere karşı zaferidir.
Eğer bugün Türkiye'de demokrasi varsa, gazetelerde iç meselelere dair okuduğumuz acı haberlerin, kötü haberlerin hepsinden millet iradesi sorumlu demektir. Milleti sorumluluktan kurtarmak gayretiyle bunları talihe, kadere, kısmete yüklemek, millet olarak irademizi kullanamadığımızı, kendimizi olayların akışına koyuverdiğimizi gösterir ki, bu da, Türkiye'de demokrasi bir cansız kalıptan başka bir şey değilmiş, demektir.
«Ağla güzelim ağla»...
Mademki elimizden başka bir şey gelmiyor!...
Bülent ECEVİT
"Ağla güzelim ağla„
KAÇ gündür ULUS, bilmeden okurlarına bir azizlik yapmıyor: Sabah gazeteyi elinize alıp da birinci sayfanın başlıklarını okuya okuya aşağı kadar indiğimizde, gözlerinize biriken yaşları zor tutacak hale gelmiş oluyorsunuz. İşte tam o sırada, sanki gazete sizin bu halinizi anlamış gibi, bir başlık daha gözünüze ilişiyor:
«Ağla güzelim ağla»...
Yakında tefrika edilecek bir romanın adıymış bu.
Yer yeni gün, bir öncekinden daha acı haberlerle gelir oldu bize. Gülebilmek, sevinebilmek, gurur duyabilmek... bunlar artık, Türkiyeli gazete okuyucusuna, çocukluk günlerinin geri gelmez mutlu günleri gibi uzak görünür oldu.
İçi kararmasın diye her gün kendine yalnız sevindirici haberlerle dolu bir özel gazete hazırlatan zengin Amerikalı Türkiye'de olsaydı, sabahları eline gazete diye boş bir kâğıt geçerdi. Amerika'da bugün yaşıyor olsaydı, özel gazetesinde Türkiye'ye dair tek bir haber çıkmaz, mutlu bir yer olduğuna kendi kendini inandırmak istediği dünyasında Türkiye diye bir memleketin varlığından bahsedilemezdi.
Kader mi desek, kısmet mi?..
Ama Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokula giden nesil, böyle sözlere düşman olarak yetiştirilmişti. O nesle, yakın tarihte memleketin başına ne felâket geldiyse hemen hepsinden «kader» sözünün, «kısmet» sözünün suçlu olduğu öğretilirdi.
«Kısmet» gibi, «kader» gibi sözlere düşmanlık, Atatürk'ün demokrasi yolunda milletine verdiği belki de ilk dersti. Miiletçe uğrıyacağımız felâketler, karşılaşacağımız zorluklar önünde sığınabileceğimiz «kısmet» gibi, «kader» gibi özürler bırakılmayınca, o felâketlere, o zorluklara göğüs germeğe, onlarla savaşmağa mecbur kalacaktık. Böylece de Türkiye'de zamanla millî irade diye bir kuvvet ortaya çıkacaktı. İşte «hakimiyet» ancak o zaman gerçekten «milletin» olacaktı.
Son yıllarda ise, henüz belki «kısmet» sığınağına kadar gerilemedik ama, bazı seçkinlerimiz bile sözlerinde ve yazılarında «bu memleketin kaderi», «bu milletin talihi» yollu özürlere sığınır oldular. Son Osmanlı yıllarının çaresizlik ve teslimiyet ruhu yeniden içimizi uyuşturmağa başladı.
Demokrasi, millet iradesinin, iç işlerde «talih» gibi, «kader» gibi, «kısmet» gibi gizli kuvvetlere karşı zaferidir.
Eğer bugün Türkiye'de demokrasi varsa, gazetelerde iç meselelere dair okuduğumuz acı haberlerin, kötü haberlerin hepsinden millet iradesi sorumlu demektir. Milleti sorumluluktan kurtarmak gayretiyle bunları talihe, kadere, kısmete yüklemek, millet olarak irademizi kullanamadığımızı, kendimizi olayların akışına koyuverdiğimizi gösterir ki, bu da, Türkiye'de demokrasi bir cansız kalıptan başka bir şey değilmiş, demektir.
«Ağla güzelim ağla»...
Mademki elimizden başka bir şey gelmiyor!...
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Ağla Güzelim Ağla,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/491 ulaşıldı.