OYUN...
Başlık:
OYUN...
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11753, s. 1
Tarih:
1955-09-11
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
OYUN...
BİRKAÇ ay önce, Kıbrıs meselesinin pek alevli olduğu ve Türk - Yunan dostluğunun iyiden iyiye tehlikeye düşürdüğü günlerde, Semplon Ekspresiyle Yunanistan'dan geçiyorduk. Vagonda birçok milletten insan vardı. Sınırda vagonumuza binen Yunanlı memurlar, hemen bütün yolculara mânasız güçlükler çıkarırken, yalnız biz Türklere nezaket ve kolaylık gösterdiler. Bizi âdeta yabancıdan bile saymadılar.
Selânik'e gece yarısı vardık. Vagonumuz istasyonda kalacak, sabah başka bir trene bağlanacaktı. Birkaç Türk, bunu fısat bilip, şehri gezmeğe çıktık.
Vakit geç olduğu için sokaklar ıssızdı. Nereye gittiğimizi bilmeden 2-3 saat dolaştık. Muhallebicilere uğradık, kahvelerde oturduk, simitçiden simit aldık.
Dükkânların üstünde Rumca yazılar olmasa kendimizi Türkiye'de sanmamak için bir sebep yoktu. Kime birşey sorsak Türkçe cevap veriyordu. Türkçe konuştuğumuzu ve şehrin yabancısı olduğumuzu anlıyanlar, daha biz bir şey sormadan yanımıza yaklaşıyor, bir yardımım dokunabilir mi, diyordu.
Yaşlı simitçisinden bir köşe başında mangal kurmuş kestanecisine, şoföründen çocuk yaşta kahveci çırağına kadar, Türkçe, hem de iyi Türkçe bilmiyen hemen tek bir Rumla rastlaşmadık.
Türkçe konuşmakla da kalmıyorlardı. Türk olduğumuzu öğrenince yüzleri gülüyor, heyecanlanıyorlardı. Türkiye'den göç etmiş yaşlı Rumların Türkiye derken sesleri titriyordu. Konuştuğumuz çocuk yaşta kahveci çırakları Yunanistanda doğup büyümüşlerdi ama birer İstanbullu Rum kadar iyi Türkçe biliyorlardı.
Bir bakışta hiçbiri Türkten ayırdedilemezdi. Giyim kuşamlarına, konuşuşlarına, el kol hareketlerine, kahvehane ve muhallebicilerine kadar her şeyleriyle bizren farksızdılar.
Daha başka memleketlerde de pek çok Rumla karşılaşmıştım. Biribirimizin milliyetini öğrenince yüzlerimiz güler, bir kaç dakikada kaynaşıverirdik.
Yok tarihte harb etmişiz de biribirimize kötülük etmişiz de onun için artık aramızdaki kini söndüremezmişiz!..
Lâf bunlar!
Türk - Yunan dostluğunun şiddetli sarsıntılar geçirdiğine dair Türk ve Yunan basınında, Britanya basınında, Amerikan basınında manşetler, haberler, makaleler çıkadursun, Selânikteki kahveci çırağı ile benim aramda, bir İngilizle bir Amerikalının arasındaki kadar bile kin yahut çekememezlik yoktu.
Zaten, insanların çoğu, 30 küsur yıl yüreklerine kin yaşatabilecek, üstelik o kini çocuklarına da aşılayabilecek kadar kötü yaratıklar değildir. Her sıhhatli ve normal insan için unutmak ve barışmak, küsmekten de kin bağlamaktan da daha doyurucu, daha çok haz vericidir.
Hele Türklerle Yunanlılar kadar biribirlerine yakın insanlar arasında kin, ya tutumlarını küçük menfaatlere göre ayarlıyan bazı politikacıların bir hedefe ulaşabilmek, ya bir kaç yobaz din adamının inançsız yüreklerindeki boşluğu kinle doldurabilmek, ya da başka bazı devletlerin kendi çıkarlarını kollıyabilmek için zorla yaktıkları ve körükledikleri bir ateşten başka bir şey olamaz. Her ateş gibi bu da heyecan vericidir. İnsanların bir zaafı da, kütle haline geldikleri zaman kendilerini kolayca heyecana kaptırıvermelerdir.
Şurada, fert fert biribirini anlamakta ve sevmekte en ufak zorluk çekmiyen iki komşu milletiz. Zevklerimiz, içkilerimiz bile bir... Ne bizim onların toprağında menfaatimiz, ne onların bizim toprağımızda menfaati var. İki milletin de kendi topraklariyle derdi başından aşkın... Aramızda kin yaşatmak, düşmanlık çıkarmak istiyenler, belli ki ne bizim ne de Yunan milletinin menfaatini gözetirler.
Selânik'teki yaşlı kestanecinin benden, benim Selânik'teki yaşlı kestaneciden ne alıp vereceğimiz olabilirdi? Dostluktan kazanacağımız çok şey vardır ama, düşmanlık ona da bana da ne kazandırabilirdi?
Kıbrıs'taki Rum polislerini vurdurtanlar da, adalı Rumları Türkler'e karşı kışkırtan komünistler değil midir? İstanbul'la İzmir'deki buram buram komünist düzeni kokan nümayişlerde Rumların olduğu kadar Türklerin de dükkânları yağma edilmedi mi? Ters çevrilen otomobillerin Rum otomobili olduğu ne malûmdu?
Kıbrıs işinde Komünistlerin oynadığı bu iki taraflı oyunlar bir yana, zaten bu işte bizim Yunanlılarla karşı karşıya kalıp da karşılıklı kötü kişiler olmamız neden lâzımdı?
Geçen gün İngilizlerin «The Times» Gazetesinde şöyle bir başlık:
«BRİTANYA'NIN ARACILIK GÖREVİ..»
Kiminle kimin aracısıymış Britanya?. Türkiye ile Yunanistan'ın! Ne için aracıymış?. Kıbrıs için! Pekiyi, Kıbrıs kimin?.. Britanya'nın!
Yunanlılar da biz de öyle bir oyuna geldik ki!...
Bülent ECEVİT
OYUN...
BİRKAÇ ay önce, Kıbrıs meselesinin pek alevli olduğu ve Türk - Yunan dostluğunun iyiden iyiye tehlikeye düşürdüğü günlerde, Semplon Ekspresiyle Yunanistan'dan geçiyorduk. Vagonda birçok milletten insan vardı. Sınırda vagonumuza binen Yunanlı memurlar, hemen bütün yolculara mânasız güçlükler çıkarırken, yalnız biz Türklere nezaket ve kolaylık gösterdiler. Bizi âdeta yabancıdan bile saymadılar.
Selânik'e gece yarısı vardık. Vagonumuz istasyonda kalacak, sabah başka bir trene bağlanacaktı. Birkaç Türk, bunu fısat bilip, şehri gezmeğe çıktık.
Vakit geç olduğu için sokaklar ıssızdı. Nereye gittiğimizi bilmeden 2-3 saat dolaştık. Muhallebicilere uğradık, kahvelerde oturduk, simitçiden simit aldık.
Dükkânların üstünde Rumca yazılar olmasa kendimizi Türkiye'de sanmamak için bir sebep yoktu. Kime birşey sorsak Türkçe cevap veriyordu. Türkçe konuştuğumuzu ve şehrin yabancısı olduğumuzu anlıyanlar, daha biz bir şey sormadan yanımıza yaklaşıyor, bir yardımım dokunabilir mi, diyordu.
Yaşlı simitçisinden bir köşe başında mangal kurmuş kestanecisine, şoföründen çocuk yaşta kahveci çırağına kadar, Türkçe, hem de iyi Türkçe bilmiyen hemen tek bir Rumla rastlaşmadık.
Türkçe konuşmakla da kalmıyorlardı. Türk olduğumuzu öğrenince yüzleri gülüyor, heyecanlanıyorlardı. Türkiye'den göç etmiş yaşlı Rumların Türkiye derken sesleri titriyordu. Konuştuğumuz çocuk yaşta kahveci çırakları Yunanistanda doğup büyümüşlerdi ama birer İstanbullu Rum kadar iyi Türkçe biliyorlardı.
Bir bakışta hiçbiri Türkten ayırdedilemezdi. Giyim kuşamlarına, konuşuşlarına, el kol hareketlerine, kahvehane ve muhallebicilerine kadar her şeyleriyle bizren farksızdılar.
Daha başka memleketlerde de pek çok Rumla karşılaşmıştım. Biribirimizin milliyetini öğrenince yüzlerimiz güler, bir kaç dakikada kaynaşıverirdik.
Yok tarihte harb etmişiz de biribirimize kötülük etmişiz de onun için artık aramızdaki kini söndüremezmişiz!..
Lâf bunlar!
Türk - Yunan dostluğunun şiddetli sarsıntılar geçirdiğine dair Türk ve Yunan basınında, Britanya basınında, Amerikan basınında manşetler, haberler, makaleler çıkadursun, Selânikteki kahveci çırağı ile benim aramda, bir İngilizle bir Amerikalının arasındaki kadar bile kin yahut çekememezlik yoktu.
Zaten, insanların çoğu, 30 küsur yıl yüreklerine kin yaşatabilecek, üstelik o kini çocuklarına da aşılayabilecek kadar kötü yaratıklar değildir. Her sıhhatli ve normal insan için unutmak ve barışmak, küsmekten de kin bağlamaktan da daha doyurucu, daha çok haz vericidir.
Hele Türklerle Yunanlılar kadar biribirlerine yakın insanlar arasında kin, ya tutumlarını küçük menfaatlere göre ayarlıyan bazı politikacıların bir hedefe ulaşabilmek, ya bir kaç yobaz din adamının inançsız yüreklerindeki boşluğu kinle doldurabilmek, ya da başka bazı devletlerin kendi çıkarlarını kollıyabilmek için zorla yaktıkları ve körükledikleri bir ateşten başka bir şey olamaz. Her ateş gibi bu da heyecan vericidir. İnsanların bir zaafı da, kütle haline geldikleri zaman kendilerini kolayca heyecana kaptırıvermelerdir.
Şurada, fert fert biribirini anlamakta ve sevmekte en ufak zorluk çekmiyen iki komşu milletiz. Zevklerimiz, içkilerimiz bile bir... Ne bizim onların toprağında menfaatimiz, ne onların bizim toprağımızda menfaati var. İki milletin de kendi topraklariyle derdi başından aşkın... Aramızda kin yaşatmak, düşmanlık çıkarmak istiyenler, belli ki ne bizim ne de Yunan milletinin menfaatini gözetirler.
Selânik'teki yaşlı kestanecinin benden, benim Selânik'teki yaşlı kestaneciden ne alıp vereceğimiz olabilirdi? Dostluktan kazanacağımız çok şey vardır ama, düşmanlık ona da bana da ne kazandırabilirdi?
Kıbrıs'taki Rum polislerini vurdurtanlar da, adalı Rumları Türkler'e karşı kışkırtan komünistler değil midir? İstanbul'la İzmir'deki buram buram komünist düzeni kokan nümayişlerde Rumların olduğu kadar Türklerin de dükkânları yağma edilmedi mi? Ters çevrilen otomobillerin Rum otomobili olduğu ne malûmdu?
Kıbrıs işinde Komünistlerin oynadığı bu iki taraflı oyunlar bir yana, zaten bu işte bizim Yunanlılarla karşı karşıya kalıp da karşılıklı kötü kişiler olmamız neden lâzımdı?
Geçen gün İngilizlerin «The Times» Gazetesinde şöyle bir başlık:
«BRİTANYA'NIN ARACILIK GÖREVİ..»
Kiminle kimin aracısıymış Britanya?. Türkiye ile Yunanistan'ın! Ne için aracıymış?. Kıbrıs için! Pekiyi, Kıbrıs kimin?.. Britanya'nın!
Yunanlılar da biz de öyle bir oyuna geldik ki!...
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“OYUN...,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 6 Ekim 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/487 ulaşıldı.