Bir Otelde Aldığımız Reklâmcılık Dersi (No. 15)
Başlık:
Bir Otelde Aldığımız Reklâmcılık Dersi (No. 15)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", ss. 4, 7
Tarih:
1955-09-11
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Yazan: Bülent ECEVİT
FOTOĞRAF ALTI: NATO gazetecileri, Montreal'in Sheraton Mount - Royal Otelindeki Ziyefet sofrasında
Bir otelde aldığımız reklâmcılık dersi
Bir ziyafet sonundaki konuşmalar - Yabancıların ağırlanmasında özel teşebbüsün gayreti..
Tefrika No. 15
Tam sıra tatlıya gelmişti ki Mr. Smith çataliyle tabağın kenarına vurup ayağa kalktı, öksürdü:
- Siz alevli dondurmalarınızı yemeğe devam edin baylar, ben zaten iki üç kelime söyleyip oturacağım, dedi
Mr. Smith bundan sonra belki yarım saat konuştu.
Kanada'nın en büyük şehri Montreal'de, Birleşik Amerika ile Kanada'nın meşhur Shreaton otellerinden biri olan Mount - Royal'de, otel direktörü M. Deveau'nun davetlisi olarak akşam yemeği yiyorduk. Mr. Smith, Montreal'in Turizm ve Kongreler Bürosu Müdürü idi. Daha önce öğle yemeğinde de bizi o ağırlamıştı.
Mr. Smith, yarım saat süren yemek sonu konuşmasında, Sheraton - Mount - Royal Otelini övdü; bu otelin odalarını, toplantı salonlarını, servisini, temizliğini konforunu övdü; nihayet, konuşmasının en az yarısında da, otel Direktörü M Deveau'yu övdü. Yeryüzünde Sheraton - Mount Royal gibi otel de, M. Deveau gibi otel direktörü de zor bulabileceğimizi ısrarla belirtti.
Arada, masanın başında oturan M. Deveau'ya bakıyor,
- Biliyorum, M. Deveau, bütün bu saydığım meziyetlerinizin üstünde siz mütevazi ve mahcup bir insansnız, ben bunları söyledikçe mahcubiyetten kızarıp bozarıyor, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuzdur, ama gene de söyliyeceğim, bana mâni olamazsınız! dedi.
Halbuki «mahcup» M. Deveau, Mr. Smith'in konuşmasına mâni olmağa çalışmıyordu.
Mr. Smith'in konuşmasına cevap verme görevi, sevimli ve tecrübeli refakat memurumuz Mr. Lieven'e düştü. Fakat Mr. Smith övücü sözlerin hepsini tüketmiş, söyliyecek söz bırakmamıştı Onun için, hemen bütün Nato dillerini bilen Mr. Lieven, türkçesini de kulağıma eğilip benden sorduktan sonra, otelde bizlere gösterilen misafir perverliğe, hepimiz adına ve hepimizin dilinde ayrı ayrı teşekkür etmekle yetindi.
Bu kadarla bitecek sanıyorduk; fakat Mr. Lieven'den sonra, Sheraton Otelleri İdare Meclisi üyelerinden bir yaşlı zat ayağa kalktı. Söylenebilecek bütün sözleri bitirdi sandığımız Mr. Smith'in bıraktığı yerden alıp, Sheraton - Mount Royal otelini göğün bir kat daha yükseğine çıkardı, ve o yükseklikte gözlerini M. Deveau'ya çevirerek,
- Sheraton Otellerinin gerek Birleşik Devletlerdeki gerek Kanada'daki bütün direktörleri arasında, M. Deveau kadar başarılısını, ehliyetlisini, liyakatlisini tanımıyorum! dedi.
O bitirince «mahcup» M. Deveau ayağa kalktı, kendisi hakkında söylenenlerin hiçbirini inkâra kalkışmamakla beraber,
- Yalnız, dedi, bu otelin bütün üstün vasıflarını bana atfetmek haksızlık olur...
Ve bundan sonra, otelin kapıcısından garsonuna kadar bütün personelini öğüp,
- Hepsinin de üstünde, dedi değerli şefimizle müftehiriz. Onun üstüne yemek yapan aşçıyı ne Birleşik Devletlerde ne Kanada'da bulabilirsiniz. Tavuğu şöyle, balığı böyle pişirir, hele alevli dondurmasından yiyen bir başka alevli dondurma yiyemez. Keşke şimdi yakında bir yerde olsaydı da, sanatkâr olduğu kadar mahcup da bir insan olan bu eşsiz şefi, size, değerli misafirlerimize tanıtmak şerefine nail olabileydim...
... demeğe kalmadı, yüksek külâhı, beyaz önlüğü ve en geniş tebessümüyle, yan kapıdan içeriye «mahcup» şef girdi, ve M. Deveau'nun yanına kadar yürüyüp bize döndükten sonra, şiddetli alkışlarımıza hafif bir reveransla mukabele etti.
Çaresiz, bizden birinin daha kalkıp konuşması gerekiyordu. Bu sefer iş bana düştü. Ben de kalkıp dilimin döndüğü kadar tavuğu, balığı ve alevli dondurmayı övdüm.
*
Bu yemek sonu konuşmaları, biz yabancı gazetecilerden çok bize refakat eden nazik Kanadalı yol arkadaşlarımızı şaşırtmıştı.
Halbuki bizler kendi hesabımıza çok hoşnuttuk... Birincisi, Birleşik Amerika'nın da Kanadının da iktisadî hayatında en kuvvetli faktörlerden biri olan reklâmcılığın ne demek olduğunu, ikincisi, Yeni Dünya'da aldığı şekille reklâmcılığın insanlar üzerinde ne kadar müessir olabileceğini öğrenmiştik.
Çünkü sofradan kalktığımızda bize, gerçekten dünyada Sheraton-Mount Reyal üstüne otel, M. Deveau üstüne otel direktörü, bu otelin şefi üstüne de şef olamazmış gibi geliyordu.
Gerçi yerken pek farkına varamamıştık ama, bu konuşmalar üstüne tadını ağzımızda yeniden canlandırmağa çalışınca itiraf etmek zorunda kaldık ki son olarak yediğimiz alevli dondurma da gerçekten nefisti.
Fakat bunların da üstünde Kanada'da özel teşebbüsün, kendi menfaatleriyle memleket menfaatlerini bir arada yürütmeğe ne kadar önem verdiğini öğrenmiş, daha doğrusu, bunun bir örneğini daha görmüştük. Bizler Nato'nun ve Kanada Hükümetinin misafirleri olduğumuz halde, kaldığımız otel bizi aynı zamanda kendi misafiri sayıyor ve bir yandan reklâmını yapsa bile, bir yandan da Kanada adına bizleri ağırlamak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu.
Bu zihniyetin başka örneklerine Kanada'nın her yerinde rastladık. Nereye gitsek, Nato gazetecilerini ağırlama işinin en ağır yükünü özel müesseseler kendi üzerlerine almışlardı. Memleketlerinin misafiri olan yabancıları kendi misafirleri sayıyorlardı.
Kanada'da dolaştığımız müddetçe bu, bize, hükümetten önce halkın misafiri olduğumuz duygusunu verdi. Bu da, hiçbir resmî ağırlama programının veremiyeceği kadar tatlı bir duyguydu.
Birçok yerlerde özel müesseseler ağırlamayla reklâm işlerini de tamamen biribirinden ayırmışlardı. Meselâ Montreal'de bize bir kokteyl parti veren Kanada'nın meşhur Seagram viski müessesesi, bu partide kendimizi Seagram viskisi içmeğe mecbur hissetmiyelim diye, hepimize İskoç viskisi ikram etti. Ancak istiyen olursa kendi viskilerinden çıkardılar. Partiden ayrılırken ellerimize tutuşturdukları büyük paketlerde de, Seagram viski müessesesinin Kanada hakkında bastırmış olduğu nefîs baskılı kitap ve albümler vardı.
DÜZELTME:
---------
Dünkü Kanada yazısının ikinci başlığındaki «uğraştıkları» kelimesi, «dolaştıkları» olacaktı.
Yazan: Bülent ECEVİT
FOTOĞRAF ALTI: NATO gazetecileri, Montreal'in Sheraton Mount - Royal Otelindeki Ziyefet sofrasında
Bir otelde aldığımız reklâmcılık dersi
Bir ziyafet sonundaki konuşmalar - Yabancıların ağırlanmasında özel teşebbüsün gayreti..
Tefrika No. 15
Tam sıra tatlıya gelmişti ki Mr. Smith çataliyle tabağın kenarına vurup ayağa kalktı, öksürdü:
- Siz alevli dondurmalarınızı yemeğe devam edin baylar, ben zaten iki üç kelime söyleyip oturacağım, dedi
Mr. Smith bundan sonra belki yarım saat konuştu.
Kanada'nın en büyük şehri Montreal'de, Birleşik Amerika ile Kanada'nın meşhur Shreaton otellerinden biri olan Mount - Royal'de, otel direktörü M. Deveau'nun davetlisi olarak akşam yemeği yiyorduk. Mr. Smith, Montreal'in Turizm ve Kongreler Bürosu Müdürü idi. Daha önce öğle yemeğinde de bizi o ağırlamıştı.
Mr. Smith, yarım saat süren yemek sonu konuşmasında, Sheraton - Mount - Royal Otelini övdü; bu otelin odalarını, toplantı salonlarını, servisini, temizliğini konforunu övdü; nihayet, konuşmasının en az yarısında da, otel Direktörü M Deveau'yu övdü. Yeryüzünde Sheraton - Mount Royal gibi otel de, M. Deveau gibi otel direktörü de zor bulabileceğimizi ısrarla belirtti.
Arada, masanın başında oturan M. Deveau'ya bakıyor,
- Biliyorum, M. Deveau, bütün bu saydığım meziyetlerinizin üstünde siz mütevazi ve mahcup bir insansnız, ben bunları söyledikçe mahcubiyetten kızarıp bozarıyor, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuzdur, ama gene de söyliyeceğim, bana mâni olamazsınız! dedi.
Halbuki «mahcup» M. Deveau, Mr. Smith'in konuşmasına mâni olmağa çalışmıyordu.
Mr. Smith'in konuşmasına cevap verme görevi, sevimli ve tecrübeli refakat memurumuz Mr. Lieven'e düştü. Fakat Mr. Smith övücü sözlerin hepsini tüketmiş, söyliyecek söz bırakmamıştı Onun için, hemen bütün Nato dillerini bilen Mr. Lieven, türkçesini de kulağıma eğilip benden sorduktan sonra, otelde bizlere gösterilen misafir perverliğe, hepimiz adına ve hepimizin dilinde ayrı ayrı teşekkür etmekle yetindi.
Bu kadarla bitecek sanıyorduk; fakat Mr. Lieven'den sonra, Sheraton Otelleri İdare Meclisi üyelerinden bir yaşlı zat ayağa kalktı. Söylenebilecek bütün sözleri bitirdi sandığımız Mr. Smith'in bıraktığı yerden alıp, Sheraton - Mount Royal otelini göğün bir kat daha yükseğine çıkardı, ve o yükseklikte gözlerini M. Deveau'ya çevirerek,
- Sheraton Otellerinin gerek Birleşik Devletlerdeki gerek Kanada'daki bütün direktörleri arasında, M. Deveau kadar başarılısını, ehliyetlisini, liyakatlisini tanımıyorum! dedi.
O bitirince «mahcup» M. Deveau ayağa kalktı, kendisi hakkında söylenenlerin hiçbirini inkâra kalkışmamakla beraber,
- Yalnız, dedi, bu otelin bütün üstün vasıflarını bana atfetmek haksızlık olur...
Ve bundan sonra, otelin kapıcısından garsonuna kadar bütün personelini öğüp,
- Hepsinin de üstünde, dedi değerli şefimizle müftehiriz. Onun üstüne yemek yapan aşçıyı ne Birleşik Devletlerde ne Kanada'da bulabilirsiniz. Tavuğu şöyle, balığı böyle pişirir, hele alevli dondurmasından yiyen bir başka alevli dondurma yiyemez. Keşke şimdi yakında bir yerde olsaydı da, sanatkâr olduğu kadar mahcup da bir insan olan bu eşsiz şefi, size, değerli misafirlerimize tanıtmak şerefine nail olabileydim...
... demeğe kalmadı, yüksek külâhı, beyaz önlüğü ve en geniş tebessümüyle, yan kapıdan içeriye «mahcup» şef girdi, ve M. Deveau'nun yanına kadar yürüyüp bize döndükten sonra, şiddetli alkışlarımıza hafif bir reveransla mukabele etti.
Çaresiz, bizden birinin daha kalkıp konuşması gerekiyordu. Bu sefer iş bana düştü. Ben de kalkıp dilimin döndüğü kadar tavuğu, balığı ve alevli dondurmayı övdüm.
*
Bu yemek sonu konuşmaları, biz yabancı gazetecilerden çok bize refakat eden nazik Kanadalı yol arkadaşlarımızı şaşırtmıştı.
Halbuki bizler kendi hesabımıza çok hoşnuttuk... Birincisi, Birleşik Amerika'nın da Kanadının da iktisadî hayatında en kuvvetli faktörlerden biri olan reklâmcılığın ne demek olduğunu, ikincisi, Yeni Dünya'da aldığı şekille reklâmcılığın insanlar üzerinde ne kadar müessir olabileceğini öğrenmiştik.
Çünkü sofradan kalktığımızda bize, gerçekten dünyada Sheraton-Mount Reyal üstüne otel, M. Deveau üstüne otel direktörü, bu otelin şefi üstüne de şef olamazmış gibi geliyordu.
Gerçi yerken pek farkına varamamıştık ama, bu konuşmalar üstüne tadını ağzımızda yeniden canlandırmağa çalışınca itiraf etmek zorunda kaldık ki son olarak yediğimiz alevli dondurma da gerçekten nefisti.
Fakat bunların da üstünde Kanada'da özel teşebbüsün, kendi menfaatleriyle memleket menfaatlerini bir arada yürütmeğe ne kadar önem verdiğini öğrenmiş, daha doğrusu, bunun bir örneğini daha görmüştük. Bizler Nato'nun ve Kanada Hükümetinin misafirleri olduğumuz halde, kaldığımız otel bizi aynı zamanda kendi misafiri sayıyor ve bir yandan reklâmını yapsa bile, bir yandan da Kanada adına bizleri ağırlamak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu.
Bu zihniyetin başka örneklerine Kanada'nın her yerinde rastladık. Nereye gitsek, Nato gazetecilerini ağırlama işinin en ağır yükünü özel müesseseler kendi üzerlerine almışlardı. Memleketlerinin misafiri olan yabancıları kendi misafirleri sayıyorlardı.
Kanada'da dolaştığımız müddetçe bu, bize, hükümetten önce halkın misafiri olduğumuz duygusunu verdi. Bu da, hiçbir resmî ağırlama programının veremiyeceği kadar tatlı bir duyguydu.
Birçok yerlerde özel müesseseler ağırlamayla reklâm işlerini de tamamen biribirinden ayırmışlardı. Meselâ Montreal'de bize bir kokteyl parti veren Kanada'nın meşhur Seagram viski müessesesi, bu partide kendimizi Seagram viskisi içmeğe mecbur hissetmiyelim diye, hepimize İskoç viskisi ikram etti. Ancak istiyen olursa kendi viskilerinden çıkardılar. Partiden ayrılırken ellerimize tutuşturdukları büyük paketlerde de, Seagram viski müessesesinin Kanada hakkında bastırmış olduğu nefîs baskılı kitap ve albümler vardı.
DÜZELTME:
---------
Dünkü Kanada yazısının ikinci başlığındaki «uğraştıkları» kelimesi, «dolaştıkları» olacaktı.
Koleksiyon
Alıntı
“Bir Otelde Aldığımız Reklâmcılık Dersi (No. 15),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 7 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/486 ulaşıldı.