Bir Okyanus Aşmak (No. 1)
Başlık:
Bir Okyanus Aşmak (No. 1)
Kaynak:
Ulus, "Kanada", ss. 1, 4
Tarih:
1955-08-28
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
KANADA
Bir Okyanus aşmak
Yazan: Bülent Ecevit
Başlangıç
İnsanları biribirinden ayıran ne kadar çok şey var: Irk, din, dil, gelenek... Alışkanlıklar, sınırlar...
Bütün bunlar aşılıp da insan biribiriyle anlaşamaz, kaynaşamazmış gibi gelir bize. Sanırız ki bunca ayırıcı unsur, insanlar arasına aşılmaz Okyanuslar koymuştur da, bu Okyanusların kıyılarından insanlar, dünya durdukça biribirine korkuyla, düşmanca gözlerle bakmağa, biribirini anlamadan, anlayamadan yaşamağa mahkûmdurlar.
Oysa bir Atlas Okyanusunu aşmak, insanlar arasında aşılmaz hiçbir okyanus olmadığını insanlar arasındaki ayırıcı unsurların gerçekte küçük birer ırmak kadar bile hükmü bulunmadığını anlamağa yetiyor.
Aralarında en aşılmaz engeller bulunduğunu sanan insanların bile, gerçekte, ellerini uzatsalar biribirlerine değecek kadar yakın olduğunu, birbiriyle anlaşarak bir arada yaşıyabileceğini, insan Birleşik Amerika'da ve Kanada'da anlıyor.
Gerçi 15. yüzyıldanberi okyanusu aşıp Yeni Dünyaya göç edenler, bilhassa Avrupa'dan göç edenler, biribirleri hakkındaki peşin hükümlerinin kırıntılarını da zaman zaman beraberlerinde götürmüşlerdir.
Birleşik Amerika'da aklarla karalar arasına çekilmiş duvar, Kanada'da ingilizce konuşanlarla fransızca konuşanlar arasındaki yalancıktan çekemezlik, göçmenlerin beraberlerinde Yeni Dünyaya getirdikleri bu ayrılık, farklılık duygusu kırıntılarının buralarda da tutunup yaşamağa çalıştığını gösterir.
Ama Yeni Dünyanın genç toprakları bu ayırıcı tohumların filizlenip boy atmasına karşı koyabilecek kadar bakirdir.
Değişik ırklardan, din ve dillerden, değişik ülke ve geleneklerden gelen insanlar tek bir hayat düzeni içinde kaynaştıkça, beraberlerinde getirdikleri ayrılık tohumlarının yaşıyabileceği bir zemin kalmıyor.
*
Birleşik Amerika'yı da Kanadayı da kuranlar, en çoğu Avrupa'dan olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden gelip burada toplanmış insanlardır.
Bu insanlar kendi öz topraklarındaki yaşama şartlarının, kurulu düzenin, geleneklerin bağlarından kurtulmak için, ya da kendi topraklarındaki hürriyet kendilerine az geldiği için göç edip Yeni Dünya topraklarında bir araya gelmişlerdir.
Bunu yaparken, o güne kadar yaşadıkları hayatı kapatıp ergin yaşta yeni bir hayata başlamak cesaretini göstermişlerdir.
En azından bir okyanus aşmışlardır. O güne kadar edindikleri şeylerden birçoğu, bazısının dili bile, bu yeni ülkede yeni bir hayata başlarken işlerine yaramıyabilirdi, hattâ kendileri için atılması gerekli bir ağırlık olabilirdi. Bunu göze almışlardır.
Ergin yaşta, o güne kadar edinmiş oldukları maddî ve manevi bütün servetlerden gerekirse feragat etmek pahasına bir araya gelmiş insanların kurduğu bu iki millet, eski dünyanın ölçüleriyle, en elverişsiz şartlar altında doğmuş sayılmak gerekirdi.
Oysa ki Amerika'da Kanada da, daha şimdiden, eski dünyanın birçok memleketlerini gerilerde bırakmış ve yeni ufuklara doğru cesaretle ilerlerken dünyanın büyük bir kısmını da peşleri sıra çekmeğe başlamışlardır.
*
Bu kadar kısa zamanda bu kadar yol aşmak imkânını onlara veren, Amerika kıtasının zengin toprakları mıydı? O toprakların altındaki madenler, petroller, üstündeki bol ormanlar, her biri enerji kaynağı olan gürül gürül nehirler miydi?
Bu kadar, hiç değilse buna yakın tabiî zenginliği, yer yer dünyanın başka bölgelerinde de bulmak mümkün olsa gerektir.
Amerika ile Kanada'nın başarısını, bu iki memleketin toprağında değil, o topraklardan en iyi faydalanmasını bilen insanların müşterek vasıflarında aramalıyız!
Bu müşterek vasıflar nelerdir? Bunun da cevabını, Yeni Dünyada o insanları bir araya getiren âmillerde bulabiliriz sanıyorum:
Amerika'yı ve Kanada'yı kuran insanlar, en az, hayatlarının orta yerinde bilinmedik bir ülkede yeni bir hayata başlıyabilecek kadar cesur, bunun için en az bir okyanus aşabilecek kadar müteşebbis ve kendilerini sıkan, ister gelenek, ister inanç, ister siyasî baskı, her türlü bağı bir silkinişte koparış üstlerinden atabilecek kadar hür tabiatlı olmalı idiler!.. Eğer öyle olmasalardı oralarda işleri ne idi?
Hangi millet bu kadar cesaret, teşebbüs ruhu ve hürriyet duygusunu bir araya getirip ortaya çıkarırsa, belki en çorak sanılan toprakları bile çok geçmeden bir Amerika, bir Kanada yapabilirdi.
Bu da bütün milletlerin elinde olsa gerektir. Çünkü Amerika ile Kanada'yı kuran insanlardaki müşterek vasıfların hiç bir ırk, hiçbir millet inhisarında bulunmadığına en açık delil, bu iki milletin de dünyadaki bütün milletlerden meydana gelmiş olmasıdır.
Irk, din, dil ve gelenek ayrılıklarının insanlar arasında açtığını sandığımız okyanuslar, Atlas Okyanusunu aşıp da Yeni Dünyaya varır varmaz bir serap gibi gözden siliniveriyor.
Bir Okyanus aşmak
Yazan: Bülent Ecevit
Başlangıç
İnsanları biribirinden ayıran ne kadar çok şey var: Irk, din, dil, gelenek... Alışkanlıklar, sınırlar...
Bütün bunlar aşılıp da insan biribiriyle anlaşamaz, kaynaşamazmış gibi gelir bize. Sanırız ki bunca ayırıcı unsur, insanlar arasına aşılmaz Okyanuslar koymuştur da, bu Okyanusların kıyılarından insanlar, dünya durdukça biribirine korkuyla, düşmanca gözlerle bakmağa, biribirini anlamadan, anlayamadan yaşamağa mahkûmdurlar.
Oysa bir Atlas Okyanusunu aşmak, insanlar arasında aşılmaz hiçbir okyanus olmadığını insanlar arasındaki ayırıcı unsurların gerçekte küçük birer ırmak kadar bile hükmü bulunmadığını anlamağa yetiyor.
Aralarında en aşılmaz engeller bulunduğunu sanan insanların bile, gerçekte, ellerini uzatsalar biribirlerine değecek kadar yakın olduğunu, birbiriyle anlaşarak bir arada yaşıyabileceğini, insan Birleşik Amerika'da ve Kanada'da anlıyor.
Gerçi 15. yüzyıldanberi okyanusu aşıp Yeni Dünyaya göç edenler, bilhassa Avrupa'dan göç edenler, biribirleri hakkındaki peşin hükümlerinin kırıntılarını da zaman zaman beraberlerinde götürmüşlerdir.
Birleşik Amerika'da aklarla karalar arasına çekilmiş duvar, Kanada'da ingilizce konuşanlarla fransızca konuşanlar arasındaki yalancıktan çekemezlik, göçmenlerin beraberlerinde Yeni Dünyaya getirdikleri bu ayrılık, farklılık duygusu kırıntılarının buralarda da tutunup yaşamağa çalıştığını gösterir.
Ama Yeni Dünyanın genç toprakları bu ayırıcı tohumların filizlenip boy atmasına karşı koyabilecek kadar bakirdir.
Değişik ırklardan, din ve dillerden, değişik ülke ve geleneklerden gelen insanlar tek bir hayat düzeni içinde kaynaştıkça, beraberlerinde getirdikleri ayrılık tohumlarının yaşıyabileceği bir zemin kalmıyor.
*
Birleşik Amerika'yı da Kanadayı da kuranlar, en çoğu Avrupa'dan olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden gelip burada toplanmış insanlardır.
Bu insanlar kendi öz topraklarındaki yaşama şartlarının, kurulu düzenin, geleneklerin bağlarından kurtulmak için, ya da kendi topraklarındaki hürriyet kendilerine az geldiği için göç edip Yeni Dünya topraklarında bir araya gelmişlerdir.
Bunu yaparken, o güne kadar yaşadıkları hayatı kapatıp ergin yaşta yeni bir hayata başlamak cesaretini göstermişlerdir.
En azından bir okyanus aşmışlardır. O güne kadar edindikleri şeylerden birçoğu, bazısının dili bile, bu yeni ülkede yeni bir hayata başlarken işlerine yaramıyabilirdi, hattâ kendileri için atılması gerekli bir ağırlık olabilirdi. Bunu göze almışlardır.
Ergin yaşta, o güne kadar edinmiş oldukları maddî ve manevi bütün servetlerden gerekirse feragat etmek pahasına bir araya gelmiş insanların kurduğu bu iki millet, eski dünyanın ölçüleriyle, en elverişsiz şartlar altında doğmuş sayılmak gerekirdi.
Oysa ki Amerika'da Kanada da, daha şimdiden, eski dünyanın birçok memleketlerini gerilerde bırakmış ve yeni ufuklara doğru cesaretle ilerlerken dünyanın büyük bir kısmını da peşleri sıra çekmeğe başlamışlardır.
*
Bu kadar kısa zamanda bu kadar yol aşmak imkânını onlara veren, Amerika kıtasının zengin toprakları mıydı? O toprakların altındaki madenler, petroller, üstündeki bol ormanlar, her biri enerji kaynağı olan gürül gürül nehirler miydi?
Bu kadar, hiç değilse buna yakın tabiî zenginliği, yer yer dünyanın başka bölgelerinde de bulmak mümkün olsa gerektir.
Amerika ile Kanada'nın başarısını, bu iki memleketin toprağında değil, o topraklardan en iyi faydalanmasını bilen insanların müşterek vasıflarında aramalıyız!
Bu müşterek vasıflar nelerdir? Bunun da cevabını, Yeni Dünyada o insanları bir araya getiren âmillerde bulabiliriz sanıyorum:
Amerika'yı ve Kanada'yı kuran insanlar, en az, hayatlarının orta yerinde bilinmedik bir ülkede yeni bir hayata başlıyabilecek kadar cesur, bunun için en az bir okyanus aşabilecek kadar müteşebbis ve kendilerini sıkan, ister gelenek, ister inanç, ister siyasî baskı, her türlü bağı bir silkinişte koparış üstlerinden atabilecek kadar hür tabiatlı olmalı idiler!.. Eğer öyle olmasalardı oralarda işleri ne idi?
Hangi millet bu kadar cesaret, teşebbüs ruhu ve hürriyet duygusunu bir araya getirip ortaya çıkarırsa, belki en çorak sanılan toprakları bile çok geçmeden bir Amerika, bir Kanada yapabilirdi.
Bu da bütün milletlerin elinde olsa gerektir. Çünkü Amerika ile Kanada'yı kuran insanlardaki müşterek vasıfların hiç bir ırk, hiçbir millet inhisarında bulunmadığına en açık delil, bu iki milletin de dünyadaki bütün milletlerden meydana gelmiş olmasıdır.
Irk, din, dil ve gelenek ayrılıklarının insanlar arasında açtığını sandığımız okyanuslar, Atlas Okyanusunu aşıp da Yeni Dünyaya varır varmaz bir serap gibi gözden siliniveriyor.
Koleksiyon
Alıntı
“Bir Okyanus Aşmak (No. 1),” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/458 ulaşıldı.