Akçakoca 2: Misafirlik
Başlık:
Akçakoca 2: Misafirlik
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11738, s. 1
Tarih:
1955-08-28
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
AKÇAKOCA : 2
Misafirlik
KASABANIN dışında oturan Akçakocalılar, «onlar evlerine parayla misafir alıyor, böyle şey görülmüş müdür?» demekle, kasabadakilerin günahı giriyorlar.
Bugün kasabadakiler evlerine parayla misafir alıyorlarsa, bundan Mithat Özkök'le arkadaşları sorumlu...
Mithat Özkök adını Akçakoca'ya gitmiş her tanıdıktan duyardık.
İstanbul hukukunda okuduğu için memleketi Akçakoca'ya yazdan yaza geliyor. Her yaz gelip kasabanın genişçe meydanındaki en düzgün yapılı, geniş camekânlı sade ama temiz döşeli bir dükkâna kapanıyor.
Mithat Özkök, bütün yazını geçirdiği bu dükkânda ticaret yapmaz, para kazanmaz, ama belki parasının çoğunu da orada harcar.
Şu kâr dünyasında Mithat Özkök'ün bulduğu bu kârsız iş nedir?
Dükkân, Akçakoca Turizm Derneği merkezidir, Mithat Özkök de Derneğin Başkanı...
Birkaç yıl önce Akçakocalı aydın gençlerden bir kaçı bir araya gelip bu Derneği kurmuşlar. Şimdi 45 üyesi var. Akçakoca'nın turizm "endüstsi" si, işte bu 45 aydının cebinden çıkan parayla gelişiyor.
— Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü yardım etmez mi size?
— Geçen yıl 500 lira vermişti, o kadar!
— Belediye?
— Belediyeye biz yardım ederiz! Bu yıl da 250 lira verdik.
— Daha ne masrafınız olur?
— Bu dükkânı tutarız; broşür, resim bastırırız!.. Telefon yahut mektupla otelde yer ayırtan misafirlerimiz arasında gelmekten vaz geçenler oldukça onların oda ücretlerini öderiz!
— Neden mektup yazıp istemezsiniz kendilerinden?
— Sıkılırız!
— Bunca yıldır kendisi akıl edip de borcunu yollıyan kimse çıkmadı mı?
— Bir kişi çıktı!
— Kimdir o bir kişi?
— Prof. Hirsch!
DEDİKLERİNE göre Akçakoca dünya fındığının yüzde 7 sini yetiştirirmiş. Hemen herkesin de fındık bahçesi varmış. Onun için kimse yoksul değil. Kimse çalışmağa muhtaç da değil. Yılın bir ayı fındığını topladıktan, kurutup sattıktan sonra, 11 ay boş.
— Berberi, bakkalı, manavı daha çalışan kimi görürseniz, hepsi aslında fındıktan geçinir, bu işler ide lâf olsun diye tutarlar!
«Lâf olsun diye» başka bir iş tutmayanlarsa 11 ayı, ya kahvelerde ya deniz kıyısında geçiriyor.
Düşünmüş ki Mithat Özkök'le arkadaşları, Akçakocalıları bu 11 ayın birkaçında olsun oyalıyacak bir iş lâzım!
Bari demişler, turist çekelim buraya... Akçakoca plajı kilometrelerce uzuyor: Kimi yerde dümdüz, kimi yerde kayaların altına sokulmuş.. Ankara ile İstanbul'dan gelmesi de kolay...
Nitekim öyle bir akın başlamış ki, Akçakoca'nın ufacık birkaç oteli turistlere( buradaki tabiriyle «misafirler») yetmez olmuş. Bunun üstüne Turizm Derneği de, halkı, evlerine misafir almağa teşvike başlamış.
Misafir, Akçakocalıların başı ile beraber... Fakat iş paraya gelince,
— Olmaz! demişler. Hiç misafirden para alınır mı?
Dernek:
—Ya az da olsa bir para alırsınız, ya da evlerinize misafir yollamayız deyince de, Akçakocalılar boyunlarını büküp:
— Evimize parayla misafir almak gücümüze gider, biz bu işte yoğuz! diye dayatmışlar.
Fakat Mithat Özkök hemşehrilerinin zayıf tarafını bildiği için bu cevabı umursamamış. Yer olmadığı halde Dernek Turist çağırmağa devam etmiş.
Ne kalacak otel ne de dönecek taşıt bulabilen misafirler akşamları kasaba meydanındaki Dernek merkezinin önüne yığıldıkça, Mithat Özkök:
— Biraz sabredin! der, dükkanına çekilip otururmuş.
Aradan biraz zaman geçince evlerden Dernek Merkezine çocuklar gelmeğe başlarmış:
— Mithat Bey Ağabey, babam selâm söylüyor, açıkta kalmış misafirleriniz varsa, ikisi üçü bize byursunlar diyor!
Böyle böyle, açıkta kalan ne kadar misafir varsa hepsi — ev sahiplerinin para kabul etmesi şartiyle — evlere yerleştirilirmiş.
Nihayet birkaç yıl içinde kasaba halkı, masraflarını ödemeksizin ağırlanmanın misafirleri mahcup edebileceğine kanaat getirerek, parayla misafir alma fikrine alışmış.
Ödenen para da yıllardanberi ayarlanmadan kalmış: Adam başına iki buçuk lira...
Fakat hâlâ Akçakoca'da paranın lâfı olmuyor. Çoğu lokantacılarla kahveciler müşterilerinin hesabını bile tutmuyorlar:
— Bize sormayın, siz ne yeyip içtiyseniz daha iyi bilirsiniz, diyorlar.
Ayrılma günü gelince de büyük şehirlerde alışık olduğumuzun tam tersi bir tartışma başlıyor: Misafir:
— Hesabım şu kadar! dedikçe:
Kahveci yahut lokantacı:
—Yik efendim, diyor, ne yediniz ne içtiniz ki o kadar tutsun!
Akçakocalı, turist çekmeyi hâlâ misafir ağırlamak sayıyor.
Bülent ECEVİT
AKÇAKOCA : 2
Misafirlik
KASABANIN dışında oturan Akçakocalılar, «onlar evlerine parayla misafir alıyor, böyle şey görülmüş müdür?» demekle, kasabadakilerin günahı giriyorlar.
Bugün kasabadakiler evlerine parayla misafir alıyorlarsa, bundan Mithat Özkök'le arkadaşları sorumlu...
Mithat Özkök adını Akçakoca'ya gitmiş her tanıdıktan duyardık.
İstanbul hukukunda okuduğu için memleketi Akçakoca'ya yazdan yaza geliyor. Her yaz gelip kasabanın genişçe meydanındaki en düzgün yapılı, geniş camekânlı sade ama temiz döşeli bir dükkâna kapanıyor.
Mithat Özkök, bütün yazını geçirdiği bu dükkânda ticaret yapmaz, para kazanmaz, ama belki parasının çoğunu da orada harcar.
Şu kâr dünyasında Mithat Özkök'ün bulduğu bu kârsız iş nedir?
Dükkân, Akçakoca Turizm Derneği merkezidir, Mithat Özkök de Derneğin Başkanı...
Birkaç yıl önce Akçakocalı aydın gençlerden bir kaçı bir araya gelip bu Derneği kurmuşlar. Şimdi 45 üyesi var. Akçakoca'nın turizm "endüstsi" si, işte bu 45 aydının cebinden çıkan parayla gelişiyor.
— Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü yardım etmez mi size?
— Geçen yıl 500 lira vermişti, o kadar!
— Belediye?
— Belediyeye biz yardım ederiz! Bu yıl da 250 lira verdik.
— Daha ne masrafınız olur?
— Bu dükkânı tutarız; broşür, resim bastırırız!.. Telefon yahut mektupla otelde yer ayırtan misafirlerimiz arasında gelmekten vaz geçenler oldukça onların oda ücretlerini öderiz!
— Neden mektup yazıp istemezsiniz kendilerinden?
— Sıkılırız!
— Bunca yıldır kendisi akıl edip de borcunu yollıyan kimse çıkmadı mı?
— Bir kişi çıktı!
— Kimdir o bir kişi?
— Prof. Hirsch!
DEDİKLERİNE göre Akçakoca dünya fındığının yüzde 7 sini yetiştirirmiş. Hemen herkesin de fındık bahçesi varmış. Onun için kimse yoksul değil. Kimse çalışmağa muhtaç da değil. Yılın bir ayı fındığını topladıktan, kurutup sattıktan sonra, 11 ay boş.
— Berberi, bakkalı, manavı daha çalışan kimi görürseniz, hepsi aslında fındıktan geçinir, bu işler ide lâf olsun diye tutarlar!
«Lâf olsun diye» başka bir iş tutmayanlarsa 11 ayı, ya kahvelerde ya deniz kıyısında geçiriyor.
Düşünmüş ki Mithat Özkök'le arkadaşları, Akçakocalıları bu 11 ayın birkaçında olsun oyalıyacak bir iş lâzım!
Bari demişler, turist çekelim buraya... Akçakoca plajı kilometrelerce uzuyor: Kimi yerde dümdüz, kimi yerde kayaların altına sokulmuş.. Ankara ile İstanbul'dan gelmesi de kolay...
Nitekim öyle bir akın başlamış ki, Akçakoca'nın ufacık birkaç oteli turistlere( buradaki tabiriyle «misafirler») yetmez olmuş. Bunun üstüne Turizm Derneği de, halkı, evlerine misafir almağa teşvike başlamış.
Misafir, Akçakocalıların başı ile beraber... Fakat iş paraya gelince,
— Olmaz! demişler. Hiç misafirden para alınır mı?
Dernek:
—Ya az da olsa bir para alırsınız, ya da evlerinize misafir yollamayız deyince de, Akçakocalılar boyunlarını büküp:
— Evimize parayla misafir almak gücümüze gider, biz bu işte yoğuz! diye dayatmışlar.
Fakat Mithat Özkök hemşehrilerinin zayıf tarafını bildiği için bu cevabı umursamamış. Yer olmadığı halde Dernek Turist çağırmağa devam etmiş.
Ne kalacak otel ne de dönecek taşıt bulabilen misafirler akşamları kasaba meydanındaki Dernek merkezinin önüne yığıldıkça, Mithat Özkök:
— Biraz sabredin! der, dükkanına çekilip otururmuş.
Aradan biraz zaman geçince evlerden Dernek Merkezine çocuklar gelmeğe başlarmış:
— Mithat Bey Ağabey, babam selâm söylüyor, açıkta kalmış misafirleriniz varsa, ikisi üçü bize byursunlar diyor!
Böyle böyle, açıkta kalan ne kadar misafir varsa hepsi — ev sahiplerinin para kabul etmesi şartiyle — evlere yerleştirilirmiş.
Nihayet birkaç yıl içinde kasaba halkı, masraflarını ödemeksizin ağırlanmanın misafirleri mahcup edebileceğine kanaat getirerek, parayla misafir alma fikrine alışmış.
Ödenen para da yıllardanberi ayarlanmadan kalmış: Adam başına iki buçuk lira...
Fakat hâlâ Akçakoca'da paranın lâfı olmuyor. Çoğu lokantacılarla kahveciler müşterilerinin hesabını bile tutmuyorlar:
— Bize sormayın, siz ne yeyip içtiyseniz daha iyi bilirsiniz, diyorlar.
Ayrılma günü gelince de büyük şehirlerde alışık olduğumuzun tam tersi bir tartışma başlıyor: Misafir:
— Hesabım şu kadar! dedikçe:
Kahveci yahut lokantacı:
—Yik efendim, diyor, ne yediniz ne içtiniz ki o kadar tutsun!
Akçakocalı, turist çekmeyi hâlâ misafir ağırlamak sayıyor.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Akçakoca 2: Misafirlik,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/459 ulaşıldı.