Akçakoca 1: Yağmur Altında
Başlık:
Akçakoca 1: Yağmur Altında
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11738, s. 1
Tarih:
1955-08-27
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
AKÇAKOCA : 1
Yağmur altında
ÖNCE yerleştiğimiz eve, sonra, bizi bekliyen dostlarla buluşmak üzere girdiğimiz kahveye kızdık.
Fakat yorgunluk kahvelerimizi içtikten sonra, tatili kendimize zehir etmemek için, adam sen de, dedik, oturduğumuz kahvenin doğru dürüst bir bahçesi, dört günlüğüne yerleştiğimiz yeni yapılmış, iki odalı çürük çarık evin birer karyolayla esvap asacak çivilerinden, bir de kötü helâdan başka kolaylığı — ne sandalyası, ne akar suyu — yokmuş, bunlardan bize ne?.. Biz buraya, dedik, kahvede, evde oturmağa gelmedik a, dört gün denize girip açık havada gezmeğe geldik.
Yağmur; ertesi gün öğlen üstü, Ayazlı Köyüne yürüyüşten dönerken uğradığımız, açıktaki İdman Yurdu kahvesinde bastırdı bizi. Önce, birazdan diner diye bekledik. Sonra, kahvenin üstünü örten ince hasırlardan yağmur ince ince üstümüze sızmağa başlayınca Reise sorduk:
- Bu yağmur ne zaman diner Reis?
Yakın köylerden birinin kaptanıydı Reis. Hopalıydı. Uzun boylu, ince yapılı, sarışın... Şöyle bir göğe bakıp, Karadeniz'in deniziyle havasını yansıtan genç yüzündeki çizgiler bile oynamaksızın bize döndü:
—Dinmez bu yağmur! dedi.
Ve bizim Akçakoca'da kaldığımız dört gün yağmur dinmedi.
Günlerimizi gecelerimizi içi dumanlı kahvelerde oturacak sandalyası bile olmıyan evde geçirdik.
Ev öylesine çürüktü ki önce bir odası, sonra öbür odası yağan yağmurdan göl oldu. Biz yataklarımızı koridora çıkarıp öyle uyuduk.
Denize girip açık havada geçirebildiğimiz zaman bir bütün günü doldurmamıştı.
Vardığımızın beşinci günü sabahı, hâlâ bir umut aydınlığı görünmiyen, silme bulutla örtülü bir göğün altında Akçakoca'yı bırakırken dokunsalar ağlardık. Ama dört tatil günümüzün dumanlı kahvelerle odaları yağmurdan göl olmuş sandalyasız bir evde geçtiğine değil, Akçakoca'yı bıraktığımıza ağlardık.
Dört günde Akçakoca'ya, ondan gönül rızasiyle ayrılamıyacak kadar ısınmıştık.
Nesini görmüş de nesine ısınmıştık? Bizi dört tatil günü kahvelerle eve hapseden yağmuruna mı, içi dumanlı kahvelerine mi, odalarını su basmış evlerine, çamurdan yürünmez olmuş yollarına mı?
*
O çamurdan yürünmez olmuş yollarda, son günümüzün öğlen üstü, yağmurun azaldığına güvenip, Ayazlı Köyüne kadar bir daha yürüdük. Yolun yarısına varmadan ayakkabılarımızı çıkarmak zorunda kalmıştık.
Erkekleri tertemiz, ütülü kruvaze esvapla gezen Laz köylüler o çamurda gıcır gıcır ayakkabılarını kirletmeden de yürümesini beceriyorlardı ama, biz yalınayak bile zor yürüyorduk.
Beyaz tülden başörtülerini saçlarına yalancıktan örtmüş, yüzleri süzme ışıktan Çerkez kızları, yol boyunca pencere önlerine Rönesans resimlerindeki azizeler gibi oturmuş, kendileri güzelliğin en sonuna yükselip durdular. da birer resim gibi yerlerinden kıpırdamaz oldular diye, sanki bütün dünyanın da durması beklenirmiş gibi, o çamurda, o yağmurda, hiç bir akla hizmet etmeksizin bir yerden bir yere gitmeğe uğraşan bizlere, yarı şaşkın, yarı alaycı bakıyorlardı.
Ayazlı'ya vardığımızda, 3 gün önce, denize doğru eğilmiş dik bir setin üstündeki ağaçların altına bizim için hasır sermiş, bize sürahiyle soğuk su, tepsiyle sıcak mısır ekmeği sunmuş köylüler, gene güleryüzlü ve biz şehirlilerin şehirlerinde göremiyeceğimiz gibi kibar, karşıladılar bizi.
—Yolda rahmete tutulacaksınız, evimize buyurun, dediler.
Çok isterdik evlerine girmeği ama, 3 gün önce İdman Yurdundaki Hopalı Reis'in dediğini hatırlayıp:
-Belki dinmez bu yağmur, dönelim! dedik:
-Dinmez ama, zararı yok, kalırsınız bizde, dediler.
Dönüşte yağmur, «rahmet» e çevirdi. Gömleklerimiz tenimize yapışmış, yollar yalın ayakla bile zor yürünür olmuştu. Tenimizde yağmurun, ayaklarımızda çamurun serinliği Akçakoca'ya dönerken yol boyunca hemen hangi evin önünden geçtiysek,
—Buyurun, bizde kalın, dediler.
Meğer Kasabanın dışında oturan Akçakocalılar kasabadakileri çok ayıplar,
—Onlar evlerine parayla misafir alıyor, böyle şey görülmüş müdür? derlermiş.
Bize de dediler:
—Seçin köyümüzde istediğiniz evi, bütün yaz sizin olsun!
Bülent ECEVİT
AKÇAKOCA : 1
Yağmur altında
ÖNCE yerleştiğimiz eve, sonra, bizi bekliyen dostlarla buluşmak üzere girdiğimiz kahveye kızdık.
Fakat yorgunluk kahvelerimizi içtikten sonra, tatili kendimize zehir etmemek için, adam sen de, dedik, oturduğumuz kahvenin doğru dürüst bir bahçesi, dört günlüğüne yerleştiğimiz yeni yapılmış, iki odalı çürük çarık evin birer karyolayla esvap asacak çivilerinden, bir de kötü helâdan başka kolaylığı — ne sandalyası, ne akar suyu — yokmuş, bunlardan bize ne?.. Biz buraya, dedik, kahvede, evde oturmağa gelmedik a, dört gün denize girip açık havada gezmeğe geldik.
Yağmur; ertesi gün öğlen üstü, Ayazlı Köyüne yürüyüşten dönerken uğradığımız, açıktaki İdman Yurdu kahvesinde bastırdı bizi. Önce, birazdan diner diye bekledik. Sonra, kahvenin üstünü örten ince hasırlardan yağmur ince ince üstümüze sızmağa başlayınca Reise sorduk:
- Bu yağmur ne zaman diner Reis?
Yakın köylerden birinin kaptanıydı Reis. Hopalıydı. Uzun boylu, ince yapılı, sarışın... Şöyle bir göğe bakıp, Karadeniz'in deniziyle havasını yansıtan genç yüzündeki çizgiler bile oynamaksızın bize döndü:
—Dinmez bu yağmur! dedi.
Ve bizim Akçakoca'da kaldığımız dört gün yağmur dinmedi.
Günlerimizi gecelerimizi içi dumanlı kahvelerde oturacak sandalyası bile olmıyan evde geçirdik.
Ev öylesine çürüktü ki önce bir odası, sonra öbür odası yağan yağmurdan göl oldu. Biz yataklarımızı koridora çıkarıp öyle uyuduk.
Denize girip açık havada geçirebildiğimiz zaman bir bütün günü doldurmamıştı.
Vardığımızın beşinci günü sabahı, hâlâ bir umut aydınlığı görünmiyen, silme bulutla örtülü bir göğün altında Akçakoca'yı bırakırken dokunsalar ağlardık. Ama dört tatil günümüzün dumanlı kahvelerle odaları yağmurdan göl olmuş sandalyasız bir evde geçtiğine değil, Akçakoca'yı bıraktığımıza ağlardık.
Dört günde Akçakoca'ya, ondan gönül rızasiyle ayrılamıyacak kadar ısınmıştık.
Nesini görmüş de nesine ısınmıştık? Bizi dört tatil günü kahvelerle eve hapseden yağmuruna mı, içi dumanlı kahvelerine mi, odalarını su basmış evlerine, çamurdan yürünmez olmuş yollarına mı?
*
O çamurdan yürünmez olmuş yollarda, son günümüzün öğlen üstü, yağmurun azaldığına güvenip, Ayazlı Köyüne kadar bir daha yürüdük. Yolun yarısına varmadan ayakkabılarımızı çıkarmak zorunda kalmıştık.
Erkekleri tertemiz, ütülü kruvaze esvapla gezen Laz köylüler o çamurda gıcır gıcır ayakkabılarını kirletmeden de yürümesini beceriyorlardı ama, biz yalınayak bile zor yürüyorduk.
Beyaz tülden başörtülerini saçlarına yalancıktan örtmüş, yüzleri süzme ışıktan Çerkez kızları, yol boyunca pencere önlerine Rönesans resimlerindeki azizeler gibi oturmuş, kendileri güzelliğin en sonuna yükselip durdular. da birer resim gibi yerlerinden kıpırdamaz oldular diye, sanki bütün dünyanın da durması beklenirmiş gibi, o çamurda, o yağmurda, hiç bir akla hizmet etmeksizin bir yerden bir yere gitmeğe uğraşan bizlere, yarı şaşkın, yarı alaycı bakıyorlardı.
Ayazlı'ya vardığımızda, 3 gün önce, denize doğru eğilmiş dik bir setin üstündeki ağaçların altına bizim için hasır sermiş, bize sürahiyle soğuk su, tepsiyle sıcak mısır ekmeği sunmuş köylüler, gene güleryüzlü ve biz şehirlilerin şehirlerinde göremiyeceğimiz gibi kibar, karşıladılar bizi.
—Yolda rahmete tutulacaksınız, evimize buyurun, dediler.
Çok isterdik evlerine girmeği ama, 3 gün önce İdman Yurdundaki Hopalı Reis'in dediğini hatırlayıp:
-Belki dinmez bu yağmur, dönelim! dedik:
-Dinmez ama, zararı yok, kalırsınız bizde, dediler.
Dönüşte yağmur, «rahmet» e çevirdi. Gömleklerimiz tenimize yapışmış, yollar yalın ayakla bile zor yürünür olmuştu. Tenimizde yağmurun, ayaklarımızda çamurun serinliği Akçakoca'ya dönerken yol boyunca hemen hangi evin önünden geçtiysek,
—Buyurun, bizde kalın, dediler.
Meğer Kasabanın dışında oturan Akçakocalılar kasabadakileri çok ayıplar,
—Onlar evlerine parayla misafir alıyor, böyle şey görülmüş müdür? derlermiş.
Bize de dediler:
—Seçin köyümüzde istediğiniz evi, bütün yaz sizin olsun!
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Akçakoca 1: Yağmur Altında,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/457 ulaşıldı.