Haneler ve Bahaneler...
Başlık:
Haneler ve Bahaneler...
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11716, s. 1
Tarih:
1955-08-05
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Haneler ve bahaneler...
TÜRKİYE iş imkânlariyle dolu bir memlekettir. Geçimin en zorlaştığı şu günlerde okuma - yazma bilmez ve en kaba işlerden başkasına eli yatmaz kimseler arasında bile açlıktan ölenler olduğunu duymuyoruz.
Böyle bir memlekette «ekmek meselesi», «geçim derdi», «viran olası hanede evlâdü ıyal var» gibi özürler, topluma ve insanlığa karşı işlenen hiçbir günâhı bağışlatamaz. Böyle bir memlekette bu türlü özürler, daima, örtülmek istenen kabahatlerden daha büyük birer kabahat olarak ortada kalır.
Türkiye'de herkes, «evlâdü ıyal» barındıran «hane» sinin «viran» olmasına yol açmıyacak kadar küçük bir geçidi bazı fedakârlıklarla, insanlığa ve topluma karşı günâh işlemekten kendini kurtarabilir.
Fakat idarecilerimiz arasında bu küçük fedakârlıkları bile göze alanlar o kadar az ki!.
İdarecilerden beklediğimiz kahramanlık değildir. Herhangi bir kaymakam yahut emniyet âmiri, bugün işinden çekilse, birkaç aya kalmadan, memurlukta aldığı maaşı kendisine aratmıyacak kadar para kazanabilir. Eğer o, Türkiye gibi iş imkânlariyle dolu bir memlekette bunu yapamıyacak kadar bilgisiz ve beceriksiz bir insansa, zaten bugün bulunduğu mevkie de lâyık değil demektir.
Nitekim, son yıllar içinde, vicdanının sesine kanunsuz emirlerden daha çok değer vererek vazifesini bırakanların (sayısı az olmakla beraber, bunu yapmış olanlar vardır) bildiğimiz kadar hiçbiri, «hane» sinin «viran» olduğunu görmemiş, tersine birçokları «evlâdü ıyal» ine eskisinden daha iyi yaşama şartları sağlıyabilmiştir.
Disiplinin başka her alandakinden daha önemli bir yer tuttuğu orduda bile, bir ast, üstünün kanunlara ve nizamlara uygunsuz emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmekle mükellef tutulmaz.
Bir memurun kendini, orduda bir erden beklenen itaatin bile daha üstünde bir itaatkârlıkla mükellef görmesi, vazife şuuruna değil, tersine, vazifesini şuursuz bir şekilde yaptığını, itaatkârlıktan başka bir davranışa gücü yetmiyecek kadar beceriksiz, ürkek, medenî cesaret yoksulu bir insan olduğunu gösterir.
Dünkü Ulus'a aldığımız bir yazısında Forum Dergisi, böyle idarecilere, bir hukukçu kalemiyle [...] yerinde dersi veriyor. Onlara, hukuk yahut Siyasal Bilgiler Fakültesinde sınavlarından belki de en yüksek notlarla geçtikleri «tabiî hukuk» kavramını hatırlatıyor ve diyor ki:
«Sorumluluktan kurtulmanın çaresi itaatsizlik etme veya isyan çıkarma değildir. Gayrı ahlâki ve insan haklarına aykırı olduğunu gördüğü bir kanuna, bir gizli şifreye itaat etmektense istifa etmek daima mümkündür. Ne yapayım, emrettiler yaptım! bahanesi, bile bugün dinlenebilecek bir mazeret değildir. Devlet nizamına hürmetkâr, fakat aynı zamanda vicdanına ve nefsine karşı mesul bir kimsenin elinde en meşru bir mukavemet silâhı vardır: Suçun ahlâki mesuliyetine iştirak etmemek için istifa!»
«Viran olası hanede evlâdü ıyal» olması bir özür değil, olsa olsa, teşebbüs ve medenî cesaret yoksulluğunu örten çirkin ve insan ağzına yakışmaz bir bahanedir.
Kanunlara, nizamlara ve bunların da üstünde insan haklarına aykırı bir emir aldıkları zaman istifayı göze alamadıkları için bu emirleri uygulayan idarecilere o «viran olası hane» leri zaten haramdır.
Bülend ECEVİT
Haneler ve bahaneler...
TÜRKİYE iş imkânlariyle dolu bir memlekettir. Geçimin en zorlaştığı şu günlerde okuma - yazma bilmez ve en kaba işlerden başkasına eli yatmaz kimseler arasında bile açlıktan ölenler olduğunu duymuyoruz.
Böyle bir memlekette «ekmek meselesi», «geçim derdi», «viran olası hanede evlâdü ıyal var» gibi özürler, topluma ve insanlığa karşı işlenen hiçbir günâhı bağışlatamaz. Böyle bir memlekette bu türlü özürler, daima, örtülmek istenen kabahatlerden daha büyük birer kabahat olarak ortada kalır.
Türkiye'de herkes, «evlâdü ıyal» barındıran «hane» sinin «viran» olmasına yol açmıyacak kadar küçük bir geçidi bazı fedakârlıklarla, insanlığa ve topluma karşı günâh işlemekten kendini kurtarabilir.
Fakat idarecilerimiz arasında bu küçük fedakârlıkları bile göze alanlar o kadar az ki!.
İdarecilerden beklediğimiz kahramanlık değildir. Herhangi bir kaymakam yahut emniyet âmiri, bugün işinden çekilse, birkaç aya kalmadan, memurlukta aldığı maaşı kendisine aratmıyacak kadar para kazanabilir. Eğer o, Türkiye gibi iş imkânlariyle dolu bir memlekette bunu yapamıyacak kadar bilgisiz ve beceriksiz bir insansa, zaten bugün bulunduğu mevkie de lâyık değil demektir.
Nitekim, son yıllar içinde, vicdanının sesine kanunsuz emirlerden daha çok değer vererek vazifesini bırakanların (sayısı az olmakla beraber, bunu yapmış olanlar vardır) bildiğimiz kadar hiçbiri, «hane» sinin «viran» olduğunu görmemiş, tersine birçokları «evlâdü ıyal» ine eskisinden daha iyi yaşama şartları sağlıyabilmiştir.
Disiplinin başka her alandakinden daha önemli bir yer tuttuğu orduda bile, bir ast, üstünün kanunlara ve nizamlara uygunsuz emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmekle mükellef tutulmaz.
Bir memurun kendini, orduda bir erden beklenen itaatin bile daha üstünde bir itaatkârlıkla mükellef görmesi, vazife şuuruna değil, tersine, vazifesini şuursuz bir şekilde yaptığını, itaatkârlıktan başka bir davranışa gücü yetmiyecek kadar beceriksiz, ürkek, medenî cesaret yoksulu bir insan olduğunu gösterir.
Dünkü Ulus'a aldığımız bir yazısında Forum Dergisi, böyle idarecilere, bir hukukçu kalemiyle [...] yerinde dersi veriyor. Onlara, hukuk yahut Siyasal Bilgiler Fakültesinde sınavlarından belki de en yüksek notlarla geçtikleri «tabiî hukuk» kavramını hatırlatıyor ve diyor ki:
«Sorumluluktan kurtulmanın çaresi itaatsizlik etme veya isyan çıkarma değildir. Gayrı ahlâki ve insan haklarına aykırı olduğunu gördüğü bir kanuna, bir gizli şifreye itaat etmektense istifa etmek daima mümkündür. Ne yapayım, emrettiler yaptım! bahanesi, bile bugün dinlenebilecek bir mazeret değildir. Devlet nizamına hürmetkâr, fakat aynı zamanda vicdanına ve nefsine karşı mesul bir kimsenin elinde en meşru bir mukavemet silâhı vardır: Suçun ahlâki mesuliyetine iştirak etmemek için istifa!»
«Viran olası hanede evlâdü ıyal» olması bir özür değil, olsa olsa, teşebbüs ve medenî cesaret yoksulluğunu örten çirkin ve insan ağzına yakışmaz bir bahanedir.
Kanunlara, nizamlara ve bunların da üstünde insan haklarına aykırı bir emir aldıkları zaman istifayı göze alamadıkları için bu emirleri uygulayan idarecilere o «viran olası hane» leri zaten haramdır.
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Haneler ve Bahaneler...,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/435 ulaşıldı.