Dış Siyaset ve Halkoyu
Başlık:
Dış Siyaset ve Halkoyu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", Sayı: 11715, s. 1
Tarih:
1955-08-04
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/29
Metin:
GÜNÜN Işığında
Dış siyaset ve halkoyu
ULUS'ta 29 Temmuz günü çıkan «İşçiler ve Kıbrıs Meselesi» başlıklı yazısiyle, Sayın Ali Rıza Arı, acı bir gerçeği hatırlattı:
Türk İşçi Sendikaları Konfederasyonu «Türk - İş» in Hür Dünya İşçileri Milletlerarası Konfederasyonuna katılmak üzere aldığı karar üzerinden 2 yıl geçmiş, fakat Bakanlar Kurulu bu kararın yürürlüğe girebilmesi için gerekli izni hâlâ vermemiştir.
Demirperde dışındaki 74 memleketin işçileri bu Konfederasyona üye oldukları halde, Türk Hükümeti Türk işçilerine böyle bir hak tanımamıştır.
O yüzden, bu yıl 74 memleket temsilcilerinin katıldığı Viyana Kongresinde de Türkiye temsil edilememiştir.
Oysa, Sayın Ali Rıza Arı'nın belirttiği üzere, bu kongrede ortaya atılacak meseleler arasında, Türkiye'yi yakından ilgilendiren Kıbrıs meselesi de bulunuyordu.
Eğer devlet adamlarımız bir milletlrarası işçi toplantısında yapılacak konuşma ve alınacak kraarların milletlerarası siyasi meselelere herhangi bir şekilde tesir edemiyeceğini düşünüyorsa, buna şaşılmaz. Çünkü onlar, milletlerarası siyasi meselelerin ancak sımsıkı kapalı kapılar ardındaki görüşmelerle halledilebileceğine, bunların, halkoyunu ilgilendirmiyen ve tamamiyle gizli tutulması gereken teknik meseleler olduğuna inanmaktadırlar. Devlet adamları ve diplomasiyi meslek edinmiş teknik uzmanlar böyle meseleleri gizli kapaklı diplomatik yollardan halletmeli, ve ancak sonuçlar, —o da çoğu zaman üstü kapalı bir üslûp ve beylik diplomasi deyimleriyle— halkoyuna açıklanmalıdır.
Devlet edemlarımızın görüşü budur.
Bu, Birinci Dünya Harbi ertesine kadar makul sayılan bir görüştü.
Fakat gizli kapaklı görüşmelerin dünya barışına ve milletlerarası münasebeltere hiç bir yararı dokunmadığı düşüncesi, Birinci Dünya Harbinden beri insanlığın zihninde yer etmeğe, ve, bilhassa demokratik memleketlerde, halk kütleleri, iç işlerinde olduğu kadar dış işlerinde de söz hakkı istemeğe başlamışlardır.
Bu cereyanın sonucu olarak bugün, Batı memleketlerinde, dış siyaset meseleleri de iç siyaset meseleleri kadar halkın malı olmuştur.
Milletlerarası meseleleri göz önünde mi yoksa kapalı kapılar ardında mı halledilmesinin doğru olacağı, tartışılacak bir konu sayılabilir.
Fakat bizim bu konudaki inancımız ne olursa olsun, üyesi bulunduğumuz milletler topluluğunun kapalı kapılar ardında diplomasi usulünü günden güne terketmekte olduğu, bizim de uymak zorunda bulunduğmuz bir gerçektir.
Biz tek başımıza bu gerçeğe karşı gelip de, bütün bir milletler topluluğunun modası geçmiş saydığı bir usule bağlı kalmakta inat edemeyiz. Eğer edersek, bundan kendimiz zararlı çıkarız.
Ne kadar zararlı çıkabileceğimizin son bir delili Kıbrıs meselesinin almış olduğu şekildir.
Yunan Hükümeti ve adalı Rumlar, bu meseleyi hür memleketlerin halkoylarına tesir ederek kendi lehlerinde halletmeğe çalışırken, biz, tedavülden kalkmaya başlamış bir usule bağlı kalarak, ilgili memleket hükümetleri [...] de gizli diplomatik teşebbüslerle yetiniyoruz.
Bugün bir memleket, önce bir milletlerarası işçi kongresinde, sonra bir milletlerarası avukatlar kongresinde, daha sonra da meselâ bir öğrenciler kongresinde temsil edilen halkoylarına nüfuz ede ede, bir milletlerarası meselede kendi tezini yavaş yavaş bütün bir milletler topluluğuna pekâlâ benimsetebilir.
Bu takdirde bizim kapalı kapılar ardındaki diplomatik teşebbüslerimiz, en haklı sayılabileceğimiz dâvalarda bile başarısızlığa uğramağa mahkûmdur.
Kaldı ki bizim Kıbrıs konusundaki dâvamız, adalı Türk azınlığın haklarının korunmasından ibarettir. Böyle bir dâva güderken sözümüze değer verilebilmesi için, her şeyden önce kendi topraklarımız üzerinde insan haklarının korunduğuna hür dünyayı inandırabilecek durumda bulunmalıyız.
Bunun yolu ise, 74 milletin isçisine tanınmış bir hakkı kendi işçimizden esirgemek olmasa gerektir.
Bülend ECEVİT
Dış siyaset ve halkoyu
ULUS'ta 29 Temmuz günü çıkan «İşçiler ve Kıbrıs Meselesi» başlıklı yazısiyle, Sayın Ali Rıza Arı, acı bir gerçeği hatırlattı:
Türk İşçi Sendikaları Konfederasyonu «Türk - İş» in Hür Dünya İşçileri Milletlerarası Konfederasyonuna katılmak üzere aldığı karar üzerinden 2 yıl geçmiş, fakat Bakanlar Kurulu bu kararın yürürlüğe girebilmesi için gerekli izni hâlâ vermemiştir.
Demirperde dışındaki 74 memleketin işçileri bu Konfederasyona üye oldukları halde, Türk Hükümeti Türk işçilerine böyle bir hak tanımamıştır.
O yüzden, bu yıl 74 memleket temsilcilerinin katıldığı Viyana Kongresinde de Türkiye temsil edilememiştir.
Oysa, Sayın Ali Rıza Arı'nın belirttiği üzere, bu kongrede ortaya atılacak meseleler arasında, Türkiye'yi yakından ilgilendiren Kıbrıs meselesi de bulunuyordu.
Eğer devlet adamlarımız bir milletlrarası işçi toplantısında yapılacak konuşma ve alınacak kraarların milletlerarası siyasi meselelere herhangi bir şekilde tesir edemiyeceğini düşünüyorsa, buna şaşılmaz. Çünkü onlar, milletlerarası siyasi meselelerin ancak sımsıkı kapalı kapılar ardındaki görüşmelerle halledilebileceğine, bunların, halkoyunu ilgilendirmiyen ve tamamiyle gizli tutulması gereken teknik meseleler olduğuna inanmaktadırlar. Devlet adamları ve diplomasiyi meslek edinmiş teknik uzmanlar böyle meseleleri gizli kapaklı diplomatik yollardan halletmeli, ve ancak sonuçlar, —o da çoğu zaman üstü kapalı bir üslûp ve beylik diplomasi deyimleriyle— halkoyuna açıklanmalıdır.
Devlet edemlarımızın görüşü budur.
Bu, Birinci Dünya Harbi ertesine kadar makul sayılan bir görüştü.
Fakat gizli kapaklı görüşmelerin dünya barışına ve milletlerarası münasebeltere hiç bir yararı dokunmadığı düşüncesi, Birinci Dünya Harbinden beri insanlığın zihninde yer etmeğe, ve, bilhassa demokratik memleketlerde, halk kütleleri, iç işlerinde olduğu kadar dış işlerinde de söz hakkı istemeğe başlamışlardır.
Bu cereyanın sonucu olarak bugün, Batı memleketlerinde, dış siyaset meseleleri de iç siyaset meseleleri kadar halkın malı olmuştur.
Milletlerarası meseleleri göz önünde mi yoksa kapalı kapılar ardında mı halledilmesinin doğru olacağı, tartışılacak bir konu sayılabilir.
Fakat bizim bu konudaki inancımız ne olursa olsun, üyesi bulunduğumuz milletler topluluğunun kapalı kapılar ardında diplomasi usulünü günden güne terketmekte olduğu, bizim de uymak zorunda bulunduğmuz bir gerçektir.
Biz tek başımıza bu gerçeğe karşı gelip de, bütün bir milletler topluluğunun modası geçmiş saydığı bir usule bağlı kalmakta inat edemeyiz. Eğer edersek, bundan kendimiz zararlı çıkarız.
Ne kadar zararlı çıkabileceğimizin son bir delili Kıbrıs meselesinin almış olduğu şekildir.
Yunan Hükümeti ve adalı Rumlar, bu meseleyi hür memleketlerin halkoylarına tesir ederek kendi lehlerinde halletmeğe çalışırken, biz, tedavülden kalkmaya başlamış bir usule bağlı kalarak, ilgili memleket hükümetleri [...] de gizli diplomatik teşebbüslerle yetiniyoruz.
Bugün bir memleket, önce bir milletlerarası işçi kongresinde, sonra bir milletlerarası avukatlar kongresinde, daha sonra da meselâ bir öğrenciler kongresinde temsil edilen halkoylarına nüfuz ede ede, bir milletlerarası meselede kendi tezini yavaş yavaş bütün bir milletler topluluğuna pekâlâ benimsetebilir.
Bu takdirde bizim kapalı kapılar ardındaki diplomatik teşebbüslerimiz, en haklı sayılabileceğimiz dâvalarda bile başarısızlığa uğramağa mahkûmdur.
Kaldı ki bizim Kıbrıs konusundaki dâvamız, adalı Türk azınlığın haklarının korunmasından ibarettir. Böyle bir dâva güderken sözümüze değer verilebilmesi için, her şeyden önce kendi topraklarımız üzerinde insan haklarının korunduğuna hür dünyayı inandırabilecek durumda bulunmalıyız.
Bunun yolu ise, 74 milletin isçisine tanınmış bir hakkı kendi işçimizden esirgemek olmasa gerektir.
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Dış Siyaset ve Halkoyu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/434 ulaşıldı.