Bisiklet ve Bürokrasi
Başlık:
Bisiklet ve Bürokrasi
Kaynak:
Halkçı, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1955-04-25
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA :
Bisiklet ve bürokrasi
Bülend ECEVİT
Dünkü Halkçı’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanlarından Arif T. Payaslıoğlu’nun ağlanacak kadar acıklı, gülünecek kadar tatlı bir mektubu çıktı.
Sayn Payaslıoğlu bir bisiklet alacak olmuş. Mektubunda bu yüzden başına gelenleri anlatıyor.
Kendisinden plâka için bisiklet faturası, iki nüsha dilekçe, ehliyet için dilekçe, nüfus kâğıdı örneği, parmak izi vesikası, ikametgâh ilmühaberi, heyeti sıhhiye raporu, vergi için bir dilekçe istenmiş. Henüz muamelesi tamamlanmadığı için daha başka vesikalar da istenip istenmiyeceğini bilmiyor.
Sabrı tükenip de gazetemize mektup yazdığı tarihe kadar 8 defa Trafik Müdürlüğüne, 3 defa muhtarlığa, Gençlik Parkı Karakoluna, vergi dairesine gitmiş. Bunlar, bisikletine plâka alabilmek için.. Daha da heyeti sıhhiyeye gidecek ve ehliyet imtihanına girecekmiş.
Payaslığolu, Plâka ve ehliyet işlerini takibederken kaç saat kaybettiğini, ne gibi ters muamelerle karşılaştığını da anlatıyor.
Bu mektubu biz okuduk. Belki daha başka okuyucular da, hattâ belki bisikletle ilgili formalitelere uyulmasından sorumlu makamlar da okumuşlardır. Ama bu kadarı yetmez.
Bu mektubu asıl okuması gerekenler, Sayın Arif T. Payaslıoğlu’nun asistan olduğu fakültedeki öğrencilerdir.
Memleketteki idarî işlerin verimli ve süratli bir tarzda yürütülmesinden, ileride, en çok bu öğrenciler sorumlu olacaklardır.
Bundan birkaç yıl sonra da Siyasal Bilgiler Fakültesi asistanlarından biri gene bisiklet almaya kalkışacak olursa, belki karşısında, şimdi o Fakültede öğrenci olan gençlerden bazısını bulacaktır.
Dileriz, bugünkü Siyasal Bilgiler öğrencileri, yarınki idare adamları, o zatı da bir gazeteye bu kadar acıklı, bu kadar üzücü bir mektup yazmak zorunda bırakmasınlar!
Mesele sadece bir bisiklet meselesi değildir. Bisiklet için plâka ve ehliyet alma işi, belki de devlet dairelerimizde takibi gereken işlerden en basiti, en kolay halledilenidir.
Türkiye’de bürokrasi hemen bütün hayatımızı, bütün faaliyetimizi kesif örümcek ağlarile sımsıkı sarıp bağlamıştır.
Bu amansız bürokrasi düzeninin bir gereği olarak, bir vatandaş, resmî makamları ilgilendiren bir teşebbüse girişeceği zaman heyeti sıhhiyeye çıkmak zorundadır. Halbuki çoğu hallerde Heyeti Sıhhiyeler müracaatçıları muayene bile etmezler. Etmek isteseler bile, müracaatçılar o kadar çoktur ki vakitleri olmaz. Gene o vatandaş, muhtardan iyi hâl kâğıdı almak zorundadır. Halbuki çoğu hâllerde muhtarlar, mahallelerinde oturan insanların, iyi yahut kötü hâlleri şöyle dursun, adlarını ve yüzlerini bile bilmezler.
Onun için Devlet Dairelerimizce hemen her işte aranan bu gibi rapor ve kâğıtların aslında fiilî birer değeri de yoktur.
Bilirsiniz, bizim bu hâlimiz hikâyelere geçmiştir:
Fransızla İngilize, cennete giderken yanlarına neler alacaklarını sormuşlar.
Fransız, «Karımla metresimi alacağım,» İngiliz de «Pipomla viskimi alacağım,» demiş.
Bir de Türke soracak olmuşlar, fakat Türkün verdiği cevabın sonu gelmemiş:
- Tasdikli nüfus cüzdanı örneğini alacağım, iyihâl kâğıdı alacağım, vesikalık fotoğraf alacağım, pullu dilekçe alacağım....
Haydi bu bürokrasi dâvamız büyük dâvadır, bir küçük yazıyla bu dâva deşilemez, diyelim!
Fakat ya bisiklet?..
Şu, yayalıktan ancak bir derece üstün basit vasıta için olsun bir kolaylık düşünülemez mi?
Bisiklete, hele bizim memleketimizde, daha çok, henüz hayatını kazanacak çağa gelmemiş çocuklarla gençler binerler. Onlardan plâka vergisi almak, onları Devlet Dairelerinde bu kadar koşturmak, yaşım başını almış, idarî işlere vâkıf bir insanın bile altından kalkamadığı muamelelere tâbi tutmak insafa sığar mı?
Bildiğimiz kadar birçok memleketlerde bisiklete binenlerden ne plâka ücreti alınır ne de ehliyet sorulur.
Otomobil sürecekler için ehliyetname almak şart koşulsun ama bisiklet için de böyle bir şart koşmanın sebebi ne olabilir?
Otomobil, adı üstünde, kendi kendine hareket eden bir taşıttır. Onun için otomobil kullanacak olanın bu tehlikeli taşıta iyice hâkim olması gerektir.
Fakat bisiklet bir «oto-mobil» yani kendi kendine hareket eden bir taşıt değildir. İnsan bisiklete binmesini bilmezse zaten üstünde duramaz. Daha bir kaza yapıp başkalarına zarar vermesine vakit kalmadan kendi düşer.
Bisiklet ve bürokrasi
Bülend ECEVİT
Dünkü Halkçı’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi Asistanlarından Arif T. Payaslıoğlu’nun ağlanacak kadar acıklı, gülünecek kadar tatlı bir mektubu çıktı.
Sayn Payaslıoğlu bir bisiklet alacak olmuş. Mektubunda bu yüzden başına gelenleri anlatıyor.
Kendisinden plâka için bisiklet faturası, iki nüsha dilekçe, ehliyet için dilekçe, nüfus kâğıdı örneği, parmak izi vesikası, ikametgâh ilmühaberi, heyeti sıhhiye raporu, vergi için bir dilekçe istenmiş. Henüz muamelesi tamamlanmadığı için daha başka vesikalar da istenip istenmiyeceğini bilmiyor.
Sabrı tükenip de gazetemize mektup yazdığı tarihe kadar 8 defa Trafik Müdürlüğüne, 3 defa muhtarlığa, Gençlik Parkı Karakoluna, vergi dairesine gitmiş. Bunlar, bisikletine plâka alabilmek için.. Daha da heyeti sıhhiyeye gidecek ve ehliyet imtihanına girecekmiş.
Payaslığolu, Plâka ve ehliyet işlerini takibederken kaç saat kaybettiğini, ne gibi ters muamelerle karşılaştığını da anlatıyor.
Bu mektubu biz okuduk. Belki daha başka okuyucular da, hattâ belki bisikletle ilgili formalitelere uyulmasından sorumlu makamlar da okumuşlardır. Ama bu kadarı yetmez.
Bu mektubu asıl okuması gerekenler, Sayın Arif T. Payaslıoğlu’nun asistan olduğu fakültedeki öğrencilerdir.
Memleketteki idarî işlerin verimli ve süratli bir tarzda yürütülmesinden, ileride, en çok bu öğrenciler sorumlu olacaklardır.
Bundan birkaç yıl sonra da Siyasal Bilgiler Fakültesi asistanlarından biri gene bisiklet almaya kalkışacak olursa, belki karşısında, şimdi o Fakültede öğrenci olan gençlerden bazısını bulacaktır.
Dileriz, bugünkü Siyasal Bilgiler öğrencileri, yarınki idare adamları, o zatı da bir gazeteye bu kadar acıklı, bu kadar üzücü bir mektup yazmak zorunda bırakmasınlar!
Mesele sadece bir bisiklet meselesi değildir. Bisiklet için plâka ve ehliyet alma işi, belki de devlet dairelerimizde takibi gereken işlerden en basiti, en kolay halledilenidir.
Türkiye’de bürokrasi hemen bütün hayatımızı, bütün faaliyetimizi kesif örümcek ağlarile sımsıkı sarıp bağlamıştır.
Bu amansız bürokrasi düzeninin bir gereği olarak, bir vatandaş, resmî makamları ilgilendiren bir teşebbüse girişeceği zaman heyeti sıhhiyeye çıkmak zorundadır. Halbuki çoğu hallerde Heyeti Sıhhiyeler müracaatçıları muayene bile etmezler. Etmek isteseler bile, müracaatçılar o kadar çoktur ki vakitleri olmaz. Gene o vatandaş, muhtardan iyi hâl kâğıdı almak zorundadır. Halbuki çoğu hâllerde muhtarlar, mahallelerinde oturan insanların, iyi yahut kötü hâlleri şöyle dursun, adlarını ve yüzlerini bile bilmezler.
Onun için Devlet Dairelerimizce hemen her işte aranan bu gibi rapor ve kâğıtların aslında fiilî birer değeri de yoktur.
Bilirsiniz, bizim bu hâlimiz hikâyelere geçmiştir:
Fransızla İngilize, cennete giderken yanlarına neler alacaklarını sormuşlar.
Fransız, «Karımla metresimi alacağım,» İngiliz de «Pipomla viskimi alacağım,» demiş.
Bir de Türke soracak olmuşlar, fakat Türkün verdiği cevabın sonu gelmemiş:
- Tasdikli nüfus cüzdanı örneğini alacağım, iyihâl kâğıdı alacağım, vesikalık fotoğraf alacağım, pullu dilekçe alacağım....
Haydi bu bürokrasi dâvamız büyük dâvadır, bir küçük yazıyla bu dâva deşilemez, diyelim!
Fakat ya bisiklet?..
Şu, yayalıktan ancak bir derece üstün basit vasıta için olsun bir kolaylık düşünülemez mi?
Bisiklete, hele bizim memleketimizde, daha çok, henüz hayatını kazanacak çağa gelmemiş çocuklarla gençler binerler. Onlardan plâka vergisi almak, onları Devlet Dairelerinde bu kadar koşturmak, yaşım başını almış, idarî işlere vâkıf bir insanın bile altından kalkamadığı muamelelere tâbi tutmak insafa sığar mı?
Bildiğimiz kadar birçok memleketlerde bisiklete binenlerden ne plâka ücreti alınır ne de ehliyet sorulur.
Otomobil sürecekler için ehliyetname almak şart koşulsun ama bisiklet için de böyle bir şart koşmanın sebebi ne olabilir?
Otomobil, adı üstünde, kendi kendine hareket eden bir taşıttır. Onun için otomobil kullanacak olanın bu tehlikeli taşıta iyice hâkim olması gerektir.
Fakat bisiklet bir «oto-mobil» yani kendi kendine hareket eden bir taşıt değildir. İnsan bisiklete binmesini bilmezse zaten üstünde duramaz. Daha bir kaza yapıp başkalarına zarar vermesine vakit kalmadan kendi düşer.
Koleksiyon
Alıntı
“Bisiklet ve Bürokrasi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/41 ulaşıldı.