Teorik Fizik ve Siyaset
Başlık:
Teorik Fizik ve Siyaset
Kaynak:
Halkçı, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1955-04-20
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA:
Teorik fizik ve siyaset
- Einstein’in ardından -
Bülend ECEVİT
1933 de Nazi Almanya’sına dönmemek kararını verip Amerika’ya yerleşen Albert Einstein, o yılın Mart ayında yayınladığı bir manifestoya şu sözlerle başlıyordu :
«Elimde seçme imkânı bulundukça ben, ancak siyasi hürriyet, geniş görüşlülük, ve kanun karşısında eşitlik prensiplerinin hüküm sürdüğü bir memlekette yaşarım.
«Siyasi hürriyet, bir kimsenin siyasi görüşlerini sözle ve yazıyla ifade etme hürriyeti, geniş görüşlülük de her şahsi düşünceye saygı gösterilmesi demektir.
«Bugün Almanya’da bu şartlar yoktur.»
Einstein bir matematik ve fizik, üstelik te teorik fizik bilgini idi. Kafası soyut sayılar, formüller, kuramlarla uğraşıyordu.
Böyle bir insanın yaşadığa memlekette «siyasi hürriyet», «geniş görüşlülük», «kanun karşısında eşitlik» olmuş olmamış, onun nesine idi?
Nazi Almanya’sında siyasi hürriyet ve geniş görüşlülük olmaması, onun kendi alanında dilediği gibi çalışmasını mı zorlaştırıyordu ? Kanun karşısında eşitlik olmaması, onun kendi alanında yeni kanunlar bulmasına mı engeldi ?
Hiç biri değil!
Öyleyse Einstein, henüz Yahudiliğinden ötürü de baskıya uğramadığı bir sırada, Nazi rejimine karşı neden cephe almıştı ?
Buna bir cevap bulmak, akademik hayatla siyaset arasında herhangi bir bağ göremiyen, hattâ siyasetle ilgilenmeyi akademik hayatta verimli olmaya engel sayan politikacılar için de, kafalarını kendi bilim sahalarının dar çerçevesi içine sokmakla insanlık vazifelerini yapmış olacaklarını sanan bilginler için de kolay olmasa gerektir.
Bu soruya en iyi cevabı biz belki de gene Einstein’in kendi dünya görüşünü anlattığı yazılarında bulabiliriz.
«Biz ölümlülerin durumu ne kadar gariptir,» der Einstein: «Her birimiz bu dünyada kısa bir misafirlikteyiz; bu misafirlikten maksadın ne olduğunu, bazı kimseler hissettiklerini sansalar bile, hiç birimiz bilmeyiz. Fakat, daha derinlere gitmeksizin, sırf günlük hayatımızı gözönünde tutacak olursak, hemcinsimiz insanlar için... başta saadetimizin sevinç ve iyiliklerine bağlı olduğu insanlar, onlardan sonra da, şahsen tanımamakla beraber kaderlerine duygudaşlık bağıyla bağlı bulunduğumuz insanlar için, yaşadığımızı görürüz.
«Kendi kendime günde belki yüz defa hatırlatırım ki benim iç ve dış dayatım, yaşayan ve ölmüş başka insanların emeklerine dayanmakta, ve başkalarının bana dokunmuş ve dokunmakta olan hizmetleri kadar benim de başkalarına hizmetim dokunması gerekmektedir.»
Einstein’a göre bizi hayvanlardan ayıran, topluluk halinde yaşamamız, «hemen bütün hareket ve isteklerimizde başka insanların varlığına bağlı olmamız» dır.
Bu kuvvetli toplum şuuru, Einstein’in bir o kadar kuvvetli ve direngen ferdiyetçiliğile, kendisinin de itiraf ettiği gibi, bir tezat sayılabilirse de, o, ancak kişiliğini muhafaza eden, hür ve bağımsız kimselerin insanlığı yükseltecek işler başarabileceklerine inanmakla, görünüşte biribirine zıt iki davranış tarzını uzlaştırmıştı.
İnsanlığın saadetine ve insanlık onuruna, böyle, kendi kişiliğine olduğu kadar bağlı bulunan, hattâ daha ileri giderek, kendi kişiliğini insanlık onuru ile bir tutan bir kimse, elbette, hemcinslerinin rahat nefes alamadıkları bir toplumda kendini de rahatsız hissedecekti.
Netekim 1933 de ve Naziliğin dünya için bir tehlike olduğu yıllar boyunca Hitler rejimine karşı cephe alan Albert Einstein, İkinci Dünya Harbinden sonra da, yeni vatanı Birleşik Amerika’da, McCarthy’ciliğe karşı sesini aynı cesaret ve inatla yükseltmiştir.
Teorik fizikle siyaset arasında doğrudan doğruya bir bağ görebilmek belki zordur. Fakat Einstein bir fizikçi olmaktan önce bir insandı, ve içinde sosyal sorumluluk duygusu taşımıyan bir insanı, tarihin en büyük fizikçisi bile olsa affedemiyecek kadar da insanlık onuruna bağIı idi.
İşte Einstein, toplum meseleleri karşısında kayıtsız kalmayı bu onura, insanlık onuruna, yediremediği içindir ki siyasetle ilgiliydi.
Teorik fizik ve siyaset
- Einstein’in ardından -
Bülend ECEVİT
1933 de Nazi Almanya’sına dönmemek kararını verip Amerika’ya yerleşen Albert Einstein, o yılın Mart ayında yayınladığı bir manifestoya şu sözlerle başlıyordu :
«Elimde seçme imkânı bulundukça ben, ancak siyasi hürriyet, geniş görüşlülük, ve kanun karşısında eşitlik prensiplerinin hüküm sürdüğü bir memlekette yaşarım.
«Siyasi hürriyet, bir kimsenin siyasi görüşlerini sözle ve yazıyla ifade etme hürriyeti, geniş görüşlülük de her şahsi düşünceye saygı gösterilmesi demektir.
«Bugün Almanya’da bu şartlar yoktur.»
Einstein bir matematik ve fizik, üstelik te teorik fizik bilgini idi. Kafası soyut sayılar, formüller, kuramlarla uğraşıyordu.
Böyle bir insanın yaşadığa memlekette «siyasi hürriyet», «geniş görüşlülük», «kanun karşısında eşitlik» olmuş olmamış, onun nesine idi?
Nazi Almanya’sında siyasi hürriyet ve geniş görüşlülük olmaması, onun kendi alanında dilediği gibi çalışmasını mı zorlaştırıyordu ? Kanun karşısında eşitlik olmaması, onun kendi alanında yeni kanunlar bulmasına mı engeldi ?
Hiç biri değil!
Öyleyse Einstein, henüz Yahudiliğinden ötürü de baskıya uğramadığı bir sırada, Nazi rejimine karşı neden cephe almıştı ?
Buna bir cevap bulmak, akademik hayatla siyaset arasında herhangi bir bağ göremiyen, hattâ siyasetle ilgilenmeyi akademik hayatta verimli olmaya engel sayan politikacılar için de, kafalarını kendi bilim sahalarının dar çerçevesi içine sokmakla insanlık vazifelerini yapmış olacaklarını sanan bilginler için de kolay olmasa gerektir.
Bu soruya en iyi cevabı biz belki de gene Einstein’in kendi dünya görüşünü anlattığı yazılarında bulabiliriz.
«Biz ölümlülerin durumu ne kadar gariptir,» der Einstein: «Her birimiz bu dünyada kısa bir misafirlikteyiz; bu misafirlikten maksadın ne olduğunu, bazı kimseler hissettiklerini sansalar bile, hiç birimiz bilmeyiz. Fakat, daha derinlere gitmeksizin, sırf günlük hayatımızı gözönünde tutacak olursak, hemcinsimiz insanlar için... başta saadetimizin sevinç ve iyiliklerine bağlı olduğu insanlar, onlardan sonra da, şahsen tanımamakla beraber kaderlerine duygudaşlık bağıyla bağlı bulunduğumuz insanlar için, yaşadığımızı görürüz.
«Kendi kendime günde belki yüz defa hatırlatırım ki benim iç ve dış dayatım, yaşayan ve ölmüş başka insanların emeklerine dayanmakta, ve başkalarının bana dokunmuş ve dokunmakta olan hizmetleri kadar benim de başkalarına hizmetim dokunması gerekmektedir.»
Einstein’a göre bizi hayvanlardan ayıran, topluluk halinde yaşamamız, «hemen bütün hareket ve isteklerimizde başka insanların varlığına bağlı olmamız» dır.
Bu kuvvetli toplum şuuru, Einstein’in bir o kadar kuvvetli ve direngen ferdiyetçiliğile, kendisinin de itiraf ettiği gibi, bir tezat sayılabilirse de, o, ancak kişiliğini muhafaza eden, hür ve bağımsız kimselerin insanlığı yükseltecek işler başarabileceklerine inanmakla, görünüşte biribirine zıt iki davranış tarzını uzlaştırmıştı.
İnsanlığın saadetine ve insanlık onuruna, böyle, kendi kişiliğine olduğu kadar bağlı bulunan, hattâ daha ileri giderek, kendi kişiliğini insanlık onuru ile bir tutan bir kimse, elbette, hemcinslerinin rahat nefes alamadıkları bir toplumda kendini de rahatsız hissedecekti.
Netekim 1933 de ve Naziliğin dünya için bir tehlike olduğu yıllar boyunca Hitler rejimine karşı cephe alan Albert Einstein, İkinci Dünya Harbinden sonra da, yeni vatanı Birleşik Amerika’da, McCarthy’ciliğe karşı sesini aynı cesaret ve inatla yükseltmiştir.
Teorik fizikle siyaset arasında doğrudan doğruya bir bağ görebilmek belki zordur. Fakat Einstein bir fizikçi olmaktan önce bir insandı, ve içinde sosyal sorumluluk duygusu taşımıyan bir insanı, tarihin en büyük fizikçisi bile olsa affedemiyecek kadar da insanlık onuruna bağIı idi.
İşte Einstein, toplum meseleleri karşısında kayıtsız kalmayı bu onura, insanlık onuruna, yediremediği içindir ki siyasetle ilgiliydi.
Koleksiyon
Alıntı
“Teorik Fizik ve Siyaset,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/36 ulaşıldı.