Hürriyet
Başlık:
Hürriyet
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları", s. 4
Tarih:
1951-07-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/18
Metin:
İngiltere notları:
HÜRRİYET
İngiltere'de hürriyet içtimaî bir hak olmaktan çıkmış, tabiî bir hak olmuştur
Yazan: Bülent ECEVİT
İngiltere'de et yokmuş, yağ yokmuş, yumurta yokmuş; İngiltere'de güneş yokmuş, dağ yokmuş, neşe yokmuş.
Bunlar gibi daha belki nice şey yoktur İngiltere'de. Fakat İngiltere'de bir şey vardır ki bütün bunlara bedel: Hürriyet!
Ama hürriyet karın doyurur mu? Ama hürriyet güneş gibi ısıtır mı? Ama hürriyet yüce bir dağ kadar ferahlatır mı insanı?
Evet, evet, evet! Hürriyet bunların hepsidir ve daha da fazlasıdır. Hürriyet insanı doyurur da, ısıtır da, bir yüce dağa çıkmış kadar ferahlatır da..
İngiltere'de kilise kutsaldır, vatan kutsaldır, taç kutsaldır. Fakat hepsinin de kutsalı hürriyettir.
Hürriyetin belki en geniş, en derin, en eski olduğu memleket İngiltere'dir. Onun için, hürriyeti belki en iyi kullanmasını bilen millet te İngiliz milletidir.
Kişilerin hürriyeti en az orda çarpışır. Halkın hürriyetile yurdun menfati en az orda çatışır. Kısacası, hürriyet hürriyetten en az orada zarar görür.
Fransa'da da alabildiğine hürriyet olsa gerektir. Fakat bana öyle geliyor ki orada hürriyetin bir isterik hâli var.. Orada hürriyet kumar gibi, aşk gibi. Uğrunda bazan her şey, yanlışlıkla hürriyetin kendisi bile feda ediliyor.
Hürriyeti sadece siyasî bir şey sanırız. Ne kadar yanılırız! İnsan bunu İngiltere'de anlıyor. Bir hükümet ne kadar açık görüşlü olursa olsun, halka ne kadar hürriyet verirse versin, bu, o memlekette hürriyet var demek değildir. Çünkü baskıların en kötüsü, en ağırı, hükûmetten değil halktan gelen baskıdır. En müstebit Hükûmetin bile baskısından kurtulunur, kaçılır, o baskıda kaçamak noktalar bulunur. Ama halk baskısına karşı konamaz. Halk baskısına karşı değil fertler, hükûmet bile, devletin bütün inzibat kuvvetleri bile bir şey yapamaz. Ve demokrasinin en büyük tehlikesi de hükümet baskısını kaldırıp yerine bu çok daha korkunç ve ağır baskıyı getirmesidir. Ancak o tehlikeyi de önliyen demokrasi gerçek demokrasidir, ve dünyada öylesi, sanırım, pek azdır.
İşte İngiltere demokrasisinin güzelliği burada: İngiliz demrokrasisinde hürriyet hem hükûmetin, hem de halkın baskısından masundur.
İngiliz ferdiyetçiliğinin esası da odur zaten. İngiltere'de toplumdan önce kişi gelir. Cemiyetin menfaatinden önce kişinin hakkı gelir. Fakat, koca bir milletin selâmeti mevzuubahis olduğu zaman tek bir insanın hakkı düşünülür mü? İngilizler bu suale, gözlerini bile kırpmadan, evet, cevabını verirler!
Mademki toplum kişilerden meydana gelmiştir, kişinin hür olmadığı yerde toplum hür olamaz. Onun için, hürriyet bahsinde, kişi toplumun üstünde sayılmalıdır. Görebildiğim kadar İngilizlerin hürriyet anlayışı bu temel üstüne kuruludur.
Bu emelin sakat olduğunu, mahzurlu olduğunu ileri süreceklere, bizzat İngiltere gösterilebilir. Ne o kadar mazbut cemiyet, ne de cemiyet şuuru o kadar kuvvetli tabaa başka hiçbir memlekette sanmam bulunabilsin.
İngilizlerin, hürriyeti evvlâ ferdî birşey saymaları, asıl hürriyeti insanın kendi kendisine karşı elde etmesi gerektiği düşüncesine bağlıdır. Bir insan kendini cemiyet dışında hür sanabilir ama, acaba kendi içinde hür müdür? Yani kendi içi baskılardan mâsun mudur? İngilizlere göre hürriyetin en büyük meselesi işte şudur: Onların anladığı mânâda hürriyet, insana kendi kendini bulmasında, benliğini idrâk edebilmesinde vardım eden hürriyettir.
Onun için, demokraside İngiltere'yi örnek tutmak istiyen memleketler, İngiltere'nin sadece parlamento sistemi, basın hürriyeti, radyo tarafsızlığı üstünde durmamalıdırlar. İngiltere'de hürriyet önce insanî, ondan sonra içtimaî bir meseledir. Sadece içtimaî müesseseleri tetkik etmek, İngiliz hürriyet anlayışını kavramaya yetmez.
Fakat itiraf etmeli ki böyle, yalnız hükûmetten değil halktan da baskı görmiyecek bir hürriyeti yaşatabilmek kolay değildir. Böyle hürriyetin topluma zarar vermemesi büyük olgunluk ister. Anarşi ile hürriyet ve hürriyetle hürriyetsizlik arasındaki incecik sınırı iyice görebilmek ister.
Bugün ingiltere'de Faşizm serbesttir. Faşistlerin siyasî teşkilâtı vardır. Meydan meydan dolaşıp mitingler yaparlar ve memleketteki hürriyetten istifade ederek hürriyetsizliği savunurlar. Buna ne polisten ne de hürriyet uğruna canını vermeye hazır milyonlarca İngilizden tek karışan olmaz. Ama o üç - beş bin faşist de kendi söylediklerini yalnız kendileri dinlerler.
Komünistler hiçbir yerde, hattâ emînim ki Rusya'da bile, İngiltere'deki kadar hür değildirler. Fakat İngiliz seçmenleri bugün Parlamentoya tek bir komünist seçmezler.
İngiltere'de her fikrin lehinde de bulunulur, aleyhinde de. Fakat kimse tarafından hiçbir fikre söz hakkı tanımamazlık edilmez.
Fikir çarpışmasiyle kol çarpışması da birbirinden ayrılmıştır. İngiltere'de ikide bir nümayişler, mitingler, grevler olur. Hiçbirinde kimsenin burnu konamaz.
Nizam, İngiltere'de, heyecanın en yükseldiği an ve yerlerde bile bozulmaz.
Birgün Trafalgar Meydanındaydım. Karşıdan bir kalabalık göründü. Binlerce insan, ellerinde plâkalar, bağıra çağıra yürüyordu. Grev varmış!. İnsanı ürküten bir manzaraydı. Bir köşebaşında bu büyük kalabalık birdenbire, dur emri almış bir kıta gibi durdu. Birkaç dakika tıs çık madı. Sonra tekrar, bağırıp çağırarak yürümeye başladılar. Niçin durmuşlardı, bilir misiniz? Sokak başında trafik işaretinin kırmızı ışığı yanmıştı!
*
İngiliz müstemlekelerinde yerlilerin hakları mahduttur, hürriyetleri dardır, diye duyarız. Bu, doğru yahut mübalağalı olabilir. Fakat bir müstemlekeli yerli İngiltere'ye ayak bastığı andan itibaren her İngiliz kadar hürdür. O da istediği mitingde, toplantıda kürsüye çıkar, istediğini söyler, İngiliz milletine hakaret eder, İngiliz Hükûmetine küfür eder. Kimse susturamaz. Bir yerde sessiz sadasız bir polis bekler ama, onun vazifesi hatibe değil, dinleyiciler arasında uygunsuz hareket eden biri olursa ona müdahale etmektir, yani hatibi korumaktır. Böylece, İngiliz polisinin muhafazası altında, müstemlekeli, yerli, İngilizlerin mukaddes bildiği ne varsa hepsine canının istediği kadar hücum etmekte hürdür.
İngitere'de hürriyet içtimaî bir hak olmaktan çıkmış, tabiî bir hak olmuştur. Hava gibi, su gibi, yaşamak gibi bir hak! Ve İngiltere'ye ayak basan herkes, o toprağın havası suyu kadar hürriyetine de hak kazanır.
HÜRRİYET
İngiltere'de hürriyet içtimaî bir hak olmaktan çıkmış, tabiî bir hak olmuştur
Yazan: Bülent ECEVİT
İngiltere'de et yokmuş, yağ yokmuş, yumurta yokmuş; İngiltere'de güneş yokmuş, dağ yokmuş, neşe yokmuş.
Bunlar gibi daha belki nice şey yoktur İngiltere'de. Fakat İngiltere'de bir şey vardır ki bütün bunlara bedel: Hürriyet!
Ama hürriyet karın doyurur mu? Ama hürriyet güneş gibi ısıtır mı? Ama hürriyet yüce bir dağ kadar ferahlatır mı insanı?
Evet, evet, evet! Hürriyet bunların hepsidir ve daha da fazlasıdır. Hürriyet insanı doyurur da, ısıtır da, bir yüce dağa çıkmış kadar ferahlatır da..
İngiltere'de kilise kutsaldır, vatan kutsaldır, taç kutsaldır. Fakat hepsinin de kutsalı hürriyettir.
Hürriyetin belki en geniş, en derin, en eski olduğu memleket İngiltere'dir. Onun için, hürriyeti belki en iyi kullanmasını bilen millet te İngiliz milletidir.
Kişilerin hürriyeti en az orda çarpışır. Halkın hürriyetile yurdun menfati en az orda çatışır. Kısacası, hürriyet hürriyetten en az orada zarar görür.
Fransa'da da alabildiğine hürriyet olsa gerektir. Fakat bana öyle geliyor ki orada hürriyetin bir isterik hâli var.. Orada hürriyet kumar gibi, aşk gibi. Uğrunda bazan her şey, yanlışlıkla hürriyetin kendisi bile feda ediliyor.
Hürriyeti sadece siyasî bir şey sanırız. Ne kadar yanılırız! İnsan bunu İngiltere'de anlıyor. Bir hükümet ne kadar açık görüşlü olursa olsun, halka ne kadar hürriyet verirse versin, bu, o memlekette hürriyet var demek değildir. Çünkü baskıların en kötüsü, en ağırı, hükûmetten değil halktan gelen baskıdır. En müstebit Hükûmetin bile baskısından kurtulunur, kaçılır, o baskıda kaçamak noktalar bulunur. Ama halk baskısına karşı konamaz. Halk baskısına karşı değil fertler, hükûmet bile, devletin bütün inzibat kuvvetleri bile bir şey yapamaz. Ve demokrasinin en büyük tehlikesi de hükümet baskısını kaldırıp yerine bu çok daha korkunç ve ağır baskıyı getirmesidir. Ancak o tehlikeyi de önliyen demokrasi gerçek demokrasidir, ve dünyada öylesi, sanırım, pek azdır.
İşte İngiltere demokrasisinin güzelliği burada: İngiliz demrokrasisinde hürriyet hem hükûmetin, hem de halkın baskısından masundur.
İngiliz ferdiyetçiliğinin esası da odur zaten. İngiltere'de toplumdan önce kişi gelir. Cemiyetin menfaatinden önce kişinin hakkı gelir. Fakat, koca bir milletin selâmeti mevzuubahis olduğu zaman tek bir insanın hakkı düşünülür mü? İngilizler bu suale, gözlerini bile kırpmadan, evet, cevabını verirler!
Mademki toplum kişilerden meydana gelmiştir, kişinin hür olmadığı yerde toplum hür olamaz. Onun için, hürriyet bahsinde, kişi toplumun üstünde sayılmalıdır. Görebildiğim kadar İngilizlerin hürriyet anlayışı bu temel üstüne kuruludur.
Bu emelin sakat olduğunu, mahzurlu olduğunu ileri süreceklere, bizzat İngiltere gösterilebilir. Ne o kadar mazbut cemiyet, ne de cemiyet şuuru o kadar kuvvetli tabaa başka hiçbir memlekette sanmam bulunabilsin.
İngilizlerin, hürriyeti evvlâ ferdî birşey saymaları, asıl hürriyeti insanın kendi kendisine karşı elde etmesi gerektiği düşüncesine bağlıdır. Bir insan kendini cemiyet dışında hür sanabilir ama, acaba kendi içinde hür müdür? Yani kendi içi baskılardan mâsun mudur? İngilizlere göre hürriyetin en büyük meselesi işte şudur: Onların anladığı mânâda hürriyet, insana kendi kendini bulmasında, benliğini idrâk edebilmesinde vardım eden hürriyettir.
Onun için, demokraside İngiltere'yi örnek tutmak istiyen memleketler, İngiltere'nin sadece parlamento sistemi, basın hürriyeti, radyo tarafsızlığı üstünde durmamalıdırlar. İngiltere'de hürriyet önce insanî, ondan sonra içtimaî bir meseledir. Sadece içtimaî müesseseleri tetkik etmek, İngiliz hürriyet anlayışını kavramaya yetmez.
Fakat itiraf etmeli ki böyle, yalnız hükûmetten değil halktan da baskı görmiyecek bir hürriyeti yaşatabilmek kolay değildir. Böyle hürriyetin topluma zarar vermemesi büyük olgunluk ister. Anarşi ile hürriyet ve hürriyetle hürriyetsizlik arasındaki incecik sınırı iyice görebilmek ister.
Bugün ingiltere'de Faşizm serbesttir. Faşistlerin siyasî teşkilâtı vardır. Meydan meydan dolaşıp mitingler yaparlar ve memleketteki hürriyetten istifade ederek hürriyetsizliği savunurlar. Buna ne polisten ne de hürriyet uğruna canını vermeye hazır milyonlarca İngilizden tek karışan olmaz. Ama o üç - beş bin faşist de kendi söylediklerini yalnız kendileri dinlerler.
Komünistler hiçbir yerde, hattâ emînim ki Rusya'da bile, İngiltere'deki kadar hür değildirler. Fakat İngiliz seçmenleri bugün Parlamentoya tek bir komünist seçmezler.
İngiltere'de her fikrin lehinde de bulunulur, aleyhinde de. Fakat kimse tarafından hiçbir fikre söz hakkı tanımamazlık edilmez.
Fikir çarpışmasiyle kol çarpışması da birbirinden ayrılmıştır. İngiltere'de ikide bir nümayişler, mitingler, grevler olur. Hiçbirinde kimsenin burnu konamaz.
Nizam, İngiltere'de, heyecanın en yükseldiği an ve yerlerde bile bozulmaz.
Birgün Trafalgar Meydanındaydım. Karşıdan bir kalabalık göründü. Binlerce insan, ellerinde plâkalar, bağıra çağıra yürüyordu. Grev varmış!. İnsanı ürküten bir manzaraydı. Bir köşebaşında bu büyük kalabalık birdenbire, dur emri almış bir kıta gibi durdu. Birkaç dakika tıs çık madı. Sonra tekrar, bağırıp çağırarak yürümeye başladılar. Niçin durmuşlardı, bilir misiniz? Sokak başında trafik işaretinin kırmızı ışığı yanmıştı!
*
İngiliz müstemlekelerinde yerlilerin hakları mahduttur, hürriyetleri dardır, diye duyarız. Bu, doğru yahut mübalağalı olabilir. Fakat bir müstemlekeli yerli İngiltere'ye ayak bastığı andan itibaren her İngiliz kadar hürdür. O da istediği mitingde, toplantıda kürsüye çıkar, istediğini söyler, İngiliz milletine hakaret eder, İngiliz Hükûmetine küfür eder. Kimse susturamaz. Bir yerde sessiz sadasız bir polis bekler ama, onun vazifesi hatibe değil, dinleyiciler arasında uygunsuz hareket eden biri olursa ona müdahale etmektir, yani hatibi korumaktır. Böylece, İngiliz polisinin muhafazası altında, müstemlekeli, yerli, İngilizlerin mukaddes bildiği ne varsa hepsine canının istediği kadar hücum etmekte hürdür.
İngitere'de hürriyet içtimaî bir hak olmaktan çıkmış, tabiî bir hak olmuştur. Hava gibi, su gibi, yaşamak gibi bir hak! Ve İngiltere'ye ayak basan herkes, o toprağın havası suyu kadar hürriyetine de hak kazanır.
Koleksiyon
Alıntı
“Hürriyet,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 3 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/344 ulaşıldı.